• bugün kemeraltı ve konak(izmir) olarak bildiğimiz alan bundan 300 sene evvel bir iç denizmiş. kızlarağası hanı denize sıfır, ticaret gemilerinin yanaştığı bir limanmış. varyantın olduğu alandan tutun alsancak limanının olduğu alana kadar, hep sonradan doldurma. kordon boyunun denizin sonradan doldurularak yapıldığını bilirdim de kemeraltının eski halini görmek beni baya şaşırttı.
    görsel
    görsel
    görsel

    edit: imla
  • yazılmıştır muhtemelen ama iphone da konuştuğunu yazma özelliğini kullanırken vurgulu bağırarak söylediğin kelimeleri büyük harflerle yazıyor. adamlar bu ince detaya kadar düşünmüş.
  • erik, kiraz, şeftali, kayısı ve badem gül ailesine mensup bitkilerdir.
  • 1. yeni bir dil öğrenmek
    2. geniş okuma yelpazesi edinmek
    3. yurt dışı seyahatleri yapmak
    4. farklı kültürleri tanımak ve onlarla etkileşime geçmek
    5. yeni teknolojileri öğrenmek
    6. sanatsal becerileri geliştirmek
    7. bilimsel araştırmaları takip etmek
  • beyaz bütün renklerin karışımıymış efenim.
  • yöneticilik yıllarımın henüz başlarındaydım...

    bir eğitim kurumuna iddialı bir kadro kuruyorum...

    hem kendini, hem karakterini, hem bilgisini yakınen tanıdığım, odtü mezunu (ismi ali) bir arkadaşımı, binbir ricayla ikna edip, kuruma matematik öğretmeni olarak getirdim... taşradayız bu arada o yıllarda... odtü mezunu matematikçi demek, akla zarar bir hayal...

    neyse efendim... dersler başladı....

    bir iki hafta sonra da, bizim ali'den şikayetler...

    başlarda çok ciddiye almadım, yani o kadar iyi tanıyorum ki... adam matematiğin tillahı....

    gel zaman git zaman, şikayetler artıyor... kafayı yiyorum... yahu nasıl olur diyorum, bu adamın her hangi bir soruda takılması, ne bileyim teklemesi bile mümkün değil... işinden içinden çıkamıyorum...

    bir gün yine şikayete gelen bir grup öğrenciyle konuşuyorum... hoca bilgisiz mi? yooo..., ilgisiz mi? yoooo... sorularımı çözemiyor...yooo, konuları mı bilmiyor...yoooo....

    eeee.... ne ulan, ne o zaman...!! derken bir öğrencim her şeyi çözüverdi... öyle bir şey söyledi ki, sadece meslek yaşantımın değil, tüm hayatımın ve sosyal ilişkilerimin en büyük tecrübesi oldu...

    “hocam” dedi...

    “sorun şu... ali hoca sağ olsun çok iyi bir insan, çok ilgili, gerçekten konusuna çok hakim... ancak şöyle bir problem var... kendisi o kadar zeki bir adam ki, bazı insanların, size çok basit görünen şeyleri bile anlayamayabileceği ve bunun aslında normal olduğu, adamın tahayyül dünyasında yok...!!!!”
  • sığırlar kuzeye veya güneye dönük şekilde otluyor!

    uzun zamandır bazı kuşların ve balıkların dünyanın manyetik alanını bir tür rehber olarak kullandıklarını biliyoruz. peki büyük memeliler de aynısını yapabilir mi?

    duisburg-essen üniversitesi'ndeki bazı bilim insanlarına göre cevap, evet!

    ekip, google earth yardımıyla, dünyanın dört bir yanında otlayan yüzlerce sığır sürüsünün uydu görüntülerini analiz etti. sonuçlar şaşırtıcı şekilde garipti: otlayan sığırlar neredeyse her zaman kuzeye veya güneye bakıyordu.

    güneşin konumunun veya rüzgar yönünün olası etkilerinin kapsam dışı bırakıldığı araştırmada, analiz edilen sığırların çoğu, kuzey-güney doğrultusundan en fazla beş derece saptı.

    dahası, karda istirahat ederken oluşan izleri (ing: “deer beds”) analiz edildiğinde kızıl geyik ve karaca sürülerinin de aynı şeyi yaptığı keşfedildi.

    animal magnetism: how animals navigate | youtube

    --- spoiler ---
    z. şeniş, et al. sığırlar neden kuzey veya güneye dönük şekilde otlar?. (9 ekim 2020). alındığı tarih: 28 mayıs 2023. alındığı yer: https://evrimagaci.org/s/9427
    --- spoiler ---
  • soğan ekildiğinde üzerine basılır ki yukarı doğru büyümesin, aşağıdan gelişsin
  • biraz yukarıda sığırların neden güneye ya da kuzeye dönük otladığı dünyanın manyetik kutuplarına göre yorumlanmış ama bence nedeni bu değil. bence en rahat böyle otlayabildikleri için bunu yapıyorlar. doğuya ya da batıya döndüklerinde ya güneş tam karşılarında kalacak ve gözlerine ışık vuracak, ya da tam arkalarında kalıp önlerine gölge düşürecek olduğundan olabilir.
    kendimi onların yerine koyuyor ve ben olsam ne yapardım diye düşündüğümde ben de olsam kuzey güney yönünde otlardım sonucuna varıyorum. insanlardan örnek verecek olursak, tüm futbol sahaları da kaleleri kuzey güney yönüne denk gelecek şekilde kurulur. çünkü doğu batı yönünde olsa gözlerine ışık gireceği için günün herhangi bir saatinde karşı takıma avantaj ya dezavantaj yaratırdı.
    not: üstteki araştırmada güneş ışığının ihmal edildiği söylenmiş. ama bu sonucu değiştirmez. siz onları güneşsiz bir günde çektiniz diye hayvanların tüm hayatları boyunca edindikleri alışkanlıklar bir günde değişmez. alıştıkları yöne doğru otlamaya devam ederler. hatta alışkanlıklarını geçtim büyük büyük atalarından kendilerine kalan genlerle dahi bu alışkanlığı devam ettirirler.
  • cok sevgili sozluk arkadasimdan ogrendigim bir kavrami ve akabinde karsilastigim bir yaziyi paylasmak istiyorum.

    bu yaziyi paylasma sebebim kaybettigimiz secim ile alakali. hala, su saatte bile adayi tartisma kulturumuze karsi. velev mi mansur yavas* aday olsaydi depremin merkez ussu kahramanmaras'ta sonuc degisecek miydi? ya da ekrem imamoglu* aday olsaydi kopege laf edebilmek icin cebinde bokla gezen adam uyanacak miydi?

    elbette hayir.

    en azindan benim icin hayir cunku aday degil secmen sorunlu. milyonlarca isgalciye, dolmayan buzdolabina, kaynamayan tencereye, iyi egitim alamayan cocuklara, duzgun isinamayan evlere ve daha bir cok gecerli sebebe ragmen duzen degismiyorsa ortada secmen problemi oldugu muhakkak. iste bu yazi da secmenin sorununa parmak basacak nitelikte, okuduktan sonra belki ayni seyleri dusunuruz. yanildigimi dusunenler yesillendirebilir.

    aptallığın teorisi

    almanya tarihinin en karanlık döneminden geçiyordu. masum insanların dükkânları taşlanıyor, kadınlar ve çocuklar zalimce sokak ortasında aşağılanıyordu. genç bir teolog olan dietrich bonhoeffer bu zalimliğe yüksek sesle itiraz etti ve bu sebeple hapse atıldı. hapisteyken papaz bu konu üzerine uzun uzun düşündü. sayısız filozof, şair, fikir adamı ve bilim adamı çıkaran bu kültür, nasıl organize kötülüğün, zalimliğin, korkaklığın, cehaletin ve suçun merkezi haline gelmişti?

    bonhoeffer, “sorunun kökeninde kötülük değil, aptallık yatıyor” dedi. hapisteyken yazdığı mektuplarda aptallığın yarattığı kötülüğün diğer tüm kötülüklerden daha tehlikeli olduğunu fark etti. kötülüğü protesto edebilirdiniz, karşı argümanlarla kötülükle mücadele etmeniz mümkündü.

    oysa organize olmuş ahmaklar sürüsüne karşı yapabileceğiniz hiçbir şey yoktu. ne protestolar, ne zorlama onlara etki ediyordu. mantıklı gerekçeler sunduğunuzda önce reddederler, reddedemeyecek hale geldiklerinde ise önemsizleştirirler. aptal insanlar hallerinden memnundur fakat saldırıya da hazır haldedirler. saldırıya geçtiklerinde kötü insanlardan çok daha tehlikelidirler...

    bonhoeffer, aptallıkla mücadele edebilmek için önce onun doğasını anlamaya çalıştı: aptallık bir zekâ problemi değildi, ahlaki bir problemdi.
    entelektüel birikimi olduğu halde aptal olan insanlar vardı. ilk etapta aptallığın doğuştan gelen bir maraz olduğu düşünülür, fakat bu da yanlıştı. insanlar belli şartlar altında aptallaşıyorlardı, daha doğrusu başkalarının kendilerini aptallaştırmasına müsaade ediyorlardı.
    aslında yalnız insanlarda bu maraz daha az görülüyordu. buradan yola çıkarak aptallığın psikolojik değil, sosyolojik bir problem olduğu sonucuna vardı.
    güçlerin birisinde toplanması arzusuna politik ve dini hareketlerde çok rastlanırdı.

    aptallık hastalığının bulaştığı yerler, böylesi gruplardı. ahmaklar ve diktatörler arasında muazzam bir korelasyon vardı, ikisi de birbirine ihtiyaç duyuyordu.
    insanların ahlaki ve entelektüel birikimleri bir anda yok olmuyordu. diktatör, gücünü artırdıkça aptallar o gücün büyüsüne kapılıyor ve bağımsız düşünme yetisini ele geçiriyordu. otonom biçimde hareket ediyorlardı. gözüne sokulan gerçekleri inatçı bicimde reddediyorlardı.

    onlarla konuştuğunuzda bir insanla değil, sloganlarla konuşan bir robotla konuştuğunuz hissiyatına kapılıyordunuz. büyülenmiş gibiydiler, kötülük yaptıklarının farkında değillerdi... ne yaptıklarının farkında bile değillerdi, kullanıldıklarını ve kötülük yaptıklarını onlara anlatarak bir yere varamıyordunuz. onları bu katatonik uykudan çıkarmanın tek yolu bağımsız-özgür olmalarını sağlamaktı.

    9 nisan 1945 günü sabaha karşı bonhoeffer’i bir toplama kampının darağacına asarak öldürdüler. ölümünden iki hafta sonra o kamp abd askerleri tarafından ele geçirilerek lağv edildi. “yaptığımız her şeyden sorumluyuz” diyordu yazılarında...

    kaynak: nezevanun - 10/10 philosophy.
    bu yazıyı çocukluk arkadaşım tınaz titiz gönderdi. akabinde uzunca süre telefonla konuştuk. zaten sık sık görüşürüz. iznini alarak sizlere aktardım.

    müjdat gezen
hesabın var mı? giriş yap