• bizdeki "avucumun içi gibi" deyiminin benzerinin ingilizcede "like back of my hand" şeklinde olması. yerin yanı sıra birisi için de kullanılabiliyormuş. avucun içi-elin dışı veya arka tarafı kavramlarının çıkış noktası da ayrı bir konu olsa gerek. ama şimdilik benden bu kadar.
    bunu buraya yazmak ne kadar doğru oldu bilmiyorum ama başka uygun başlık aklıma gelmedi.
  • fikir ve sanat eserleri kanunu'na göre bir eserden doğan telif hakları 70 yıl sürermiş. yani mesela kitabı yazdınız, tuttu. bissürü baskı yaptınız. paranın anasını geberttiniz. sonra, hoop öldünüz. 70 yıl boyunca mirasçılarınız, akrabalarınız sayenizde paranın anasını gebertmeye devam ediyor ama 70 yıl dolar dolmaz "yeter lan bu kadar telif hakkı, hadi anam toz kaldırma" denilerek akrabalarınıza falan telif hakkı ödenmiyor.

    ve bu da bazı eserlerdeki değişik kalınlıkların, değişik çevirilerin neden kaynakladığını ortaya çıkarıyor.

    ...

    meb'in 100 temel eser uygulaması ile ilgili yaptığım bir araştırmada 2009 yılında piyasada çeşitli kalınlıklarda
    27 çeşit savaş ve barış,
    41 çeşit don kişot,
    52 çeşit tom sawyer,
    36 çeşit sefiller olduğunu tespit etmiştim.

    yine 2009’da kitap çevirmenleri meslek birliği çevbir üyesi deneyimli 5 çeviribilimci ve çevirmenden oluşan intihal inceleme komisyonu, milli eğitim bakanlığı’nın "100 temel eser" listesinde yeralan 10 eserin, 50 yayınevi tarafından yayımlanmış 154 basımını inceledi. kitaplar şunlardı;
    ivan turgenyev'in babalar ve oğullar'ı (11 basım),
    jack london'un beyaz diş'i (14 basım),
    cervantes'in don kişot'u (14 basım),
    gustave flaubert'in madam bovary'si (14 basım),
    nikolay gogol'ün ölü canlar'ı (10 basım),
    daniel defoe'nun robinson crusoe'u (18 basım),
    lev tolstoy'un savaş ve barış’ı (12 basım),
    victor hugo'nun sefiller'i (25 basım),
    dostoyevski'nin suç ve ceza'sı (14 basım),
    honoré de balzac'ın vadideki zambak'ı (22 basım).
    amacı intihal ve kısaltma vakalarını olabildiğince belirlemek olan komisyon incelemelerinin sonucunda 154 basımdan 58 tanesinde yoğun intihal, birçok diğer basımda da ciddi ölçülerde kısaltmalar tespit etti.
    http://okudugumkitaplar.blogspot.com.tr/…orunu.html
    ...
  • 14. lui'nin, asilleri dizginlemek ve kontrol etmek için borçlandırdığı, bu borçlandırmayı da moda ile yaptığı.

    14. lui'nin merkezi otoriteyi sağlamlaştırmak için taşra aristokratlarını kendi sarayında toplayıp sürekli olarak gözünün önünde tutuyordu. taşra asillerini altın kafese kapatmak içinse saray etkinliklerini ve modayı kullanmış.

    diğer ülkelerde, saray etkinliklerine katılmak için tek bir giyim kodu bulunmasına rağmen, fransa'da 14. lui ile beraber, her bir etkinlik için ayrı bir giyim kodu belirlenmiş.

    krala ulaşmak isteyen kişinin, kralın etrafını saran çemberlerden geçmesi, bu çemberlerden geçebilmek için belli sayıda etkinliğe katılması, her etkinlik için de kendisinden beklenen giyim kodunu sağlaması gerekiyormuş. bu masraflı çabanın sonunda aristokratlar, borç batağına saplanıp kraldan borç alacak hale geliyormuş.

    misal kralın tasarladığı mavi ipekten altın sırmalı cekete sahip olanlar, kralın av partilerine istedikleri an katılabiliyormuş. ancak bu cekete sadece kralın sevdiği kişiler sahip olabiliyormuş. fakat bir etkinlikte en fazla 50 kişi bu ceketi giyebiliyormuş. bu yüzden de aristokratlar bu mavi ceketi giyebilmek için birbirleri ile yarışıyormuş.

    koskoca toprak ağaları batmış, sen mi batmayacan?
  • (bkz: artık saniye)

    dünyanın bir makina olmadığı muhakkak. kendi etrafındaki dönüşünü her gün tam 24 saatte tamamlamaması şaşılacak bir durum değil böyle düşününce. ama bu nanosaniyelik farkları hesaplayıp gerekli düzenlemelerin gerçekleşmesini doğru bir şekilde sağlamak tam bir başarı. gerçek batı bu.

    ilgili artık saniye başlığına gözatmanız şiddetle tavsiye olunur.

    ayrıca okumakla uğraşmak istemeyenler için de konunun anlatıldığı düzgün bir video buldum: video.
  • bir altın madeninde, bir tonluk kayanın içerisinden toplam 3 gram altın çıkarılması. ulan ne zahmetler, ne emekler, ne yatırımlar var öyle.
  • küresel iklim değişikliğine en büyük etkisi olan hadisenin sera gazları ve co2 emisyonu olması ve bize yıllardır ana faktör olarak bahsedilen ozon tabakasındaki delik, güneş patlamaları, ağaçların katledilmesi, aerosoller vb. diğer hadiselerin hepsinin toplamından kat be kat fazla olması,

    küresel ısınmada insan faktörü

    en çok co2 salınımına yol açan ülkelerden biri olan amerika birleşik devletleri'nin kyoto protokolünü "laf olsun" diye imzalaması fakat şartlarını onaylamaması, bir diğer başı çeken ülke olan prc'nin yalnızca "imzalaması".

    dünyanın sonunu kıyametten çok önce insanlığın getirecek olması(eğer ciddi önlemler alınmaz ise.).

    lan yankiler,
    iyi binin amına koduğumun suv'lerine e mi. devam edin pencere tipi klima kullanmaya filan. senden sonra yaşamayacak çünkü bu gezegende kimse.

    edit: entry sonrasi kontrol timi ne teşekkürler.
  • ataturk havalimanındaki ,wingslounge'da alkol servis edilirken sabiha gokcen'deki wings'in alkolsuz oldugunu öğrenmek.
  • amazon ormanları yoğun bitki örtüsü ve yüksek ağaçları nedeniyle mineral yönünden fakirdir. ve bu ormanların mineral ihtiyacı bir başka kıtadan , afrika da bulunan sahra çölünden karşılanıyormuş.
    bilgi için
  • yaklaşık 12 yıldır aynı evde yaşıyorum. ankara'daki bu evin çevresi türkiye şehir merkezi standartlarına göre yeşil. 12 yıl önce sıradan bir sabah kuş cıvıltılarına uyanıp balkona çıktığımda, hem kendime gelmeye çalışırken hem de bahar polenlerinin alerjimi tetiklemesine küfrederken, karşımdaki ağaçta şahane bir "cins" kuş gördüm. beni uyandıran güzel ses bundan çıkıyormuş. "oha kafes kuşu kaçmış, yazık sahibine, üzülmüştür" derken biraz daha ayılmam ve alerjinin yarattığı gözyaşlarını temizlememle ağacın tamamının bu kuşlarla dolu olduğunu gördüm. bir baktım yandaki ağaç da bunlarla dolu. bir anda her tarafı (aynı) cins kuşlar sarmış, aylardır buralarda görmediğim mavi yeşil desenler sessiz ağaçlarımı dillendirmişti.

    bu kuşlar 2 hafta kadar takılıp gittiler. ertesi sene aynı tarihte, aynı tatlılık ve kalabalıkla, aynı huzurla uyandırdılar beni. aşağı yukarı yılın aynı dönemine denk gelen bu 2 haftalık şenlik yıllarca devam etti. göç yolu gibi bir yerde olmalıydı benim ev.

    bu yıl gelmediler.

    sebebini öğrenince daha çok özleyeceğimi öngörüyorum ama en azından kendilerine bir yol bulmuş olmalılar. sebebi biraz karışık. ama bunlar gelmeyince ağaca rodrigues ismini koydum: hint okyanusundaki bir adanın ismi.

    hindistan'da yağdığını duyduğunuz meşhur muson yağmurları adını aslında muson rüzgarından alır. muson "mevsim" demek çünkü bu rüzgar mevsimsel bir çevrim gösteriyor. bazı mevsimlerde (nisan-eylül arası) güney afrika'dan hindistan'a doğru esiyor, diğer mevsimlerde (kasım-şubat) ters dönüp hindistan'dan güney afrika'ya doğru esiyor. bu çevrimdeki tutarlılığın milattan sonra 45-47 yıllarında keşfedildiği düşünülüyor ve bu tutarlılık afrika-hindistan deniz ticarinin tarihteki belkemiğini oluşturuyor. bu rüzgarlar sayesinde gemiler rüzgarın hangi tarihte hangi yöne eseceğini çok iyi biliyor, hızlı ve daha da önemlisi tutarlı tarihlerde seyahat ediyorlardı. eskiden bir geminin limandan kalkması için tarih öngörüsü yapmak epey zor bir işmiş ve genelde birkaç haftalık aralıklarla belirtilirmiş. bu rüzgar sayesinde doğrudan "gün" hassasiyetinde seyahat planları yapılabiliyormuş ve bu özellikle ticarette inanılmaz bir avantaj.

    m.s. 700'de ciddi bir muson ticaret ağının olduğu düşünülüyor ama esas patlamayı 1000-1200 yılları arasında yaşıyor. sonra moğolların hayvan gibi bir alan fethetmesi ile (ve inanmayabilirsiniz ama moğollar fethettikleri yerlerde ticarete, dine falan öyle çok karışmazlardı) kara ticareti ucuzlaşınca popülaritesini kaybediyor. ardından (moğolların dağılmasıyla) tekrar 14. 15. yüzyıllarda coşuyor bu ticaret. endonezya'yı diğer pek çok yerle birlikte müslüman yapan da bu ticaret ağı.

    hadi tarihte böyleydi, ticareti etkiliyordu, bugün? bugün somali'li korsanların saldırı dönemleri ile muson rüzgarları arasında korelasyon bulunuyor.

    muson rüzgarları gibi yerel rüzgarlar dünya'da çok. yerel rüzgarları, dolayısıyla bütün hava koşullarını* şekillendiren büyük bir sistem daha var: jet streams.

    jet stream'ler havacılıkta deli gibi kullanıldığı gibi, hava tahminlerinde de çok önemli. tutarlı hava akımlarının jet streamlerin yere olan etkisiyle oluştuğu düşünülüyor. yıllar önce bir belgeselde izlemiştim, amerikanın bir yerindeki bir kasabaya stadyum yapıyorlar, açılıştan sonra bir hortum (ya da rüzgar?) stadyumun direklerinden soldakini alıp götürüyor. adamlar yeniden yapıyor, 3 sene sonra aynı hortum aynı direği götürüyor. tekrar yapıyorlar, tekrar gidiyor. ısrarla aynı direk. en sonunda herifler yapmaktan vazgeçiyor direği oraya. (kaynağı bulamadım bir türlü, affola)

    detayına çok girmeyeceğim ama kritik bir nokta var, bazen bunların üzerinde hava akımı gerçekleşirken jet streamlerin kuzey ve güney taraflarındaki sıcaklık farkının az olmasından dolayı hava kütlesi bir bölgenin üzerinde sabit/çakılı durabiliyor. örneğin ingiltere'nin havasını çok etkileyen bir durum bu.

    bu jet stream'lerin yapısını etkileyen temel şeylerden birisi coriolis kuvveti. ancak son zamanlarda jet stream'lerin başı başka bir şeyle belada.

    gökbilimciler güneş'in ışığını yansıtarak parlayan şeylerin, ışığın ne kadarını yansıttığını ifade etmek için albedo terimini kullanırlar. örneğin venüs'ün atmosferi o kadar kalın ki, güneş'ten gelen ışığın çok büyük kısmını yansıtır, bu yüzden bembeyaz görürüz gökyüzünde, bu yüzden güzellik tanrıçasıdır kendisi. zaten albedo sözcüğü latince "beyaz" anlamına gelen albus'tan gelir. (etimolojik kuzen: albino)

    dünya'nın da bir albedo'su var tabii, üzerine düşen ışığın bir kısmını yansıtıyor. bu yansıtma işinin çoğunu kuzey kutuplarındaki buzullardan yapıyor. okyanusların ısı kapasitesi yüksektir, buzullar ise yüksek albedo sahibi, yani iyi yansıtıcıdır. kutuplardaki buzullar sayesinde, ışık yüzeyden yansır, böylece buzun altında kalan okyanus da çok ısınmaz. ancak buzullar erimeye başladıkça yansıtıcılık azalır, buzul eriyince okyanus ısınır, okyanus ısındıkça buzul daha da çok erir, böylece bir pozitif geribesleme döngüsü başlar.

    buzullar eridikçe, kuzey kutbundaki hava sıcaklığı değiştiğinden, jet stream'lerin kuzeyindeki hava ile güneyindeki hava arasındaki sıcaklık farkı azalır, sıcaklık farkı az olunca ne oluyordu? ingiltere'nin başına sıkça gelen gibi, hava kütlesi belli bölgelerde çakılı kalıyordu. 2014'ten itibaren bu etki net biçimde gözlenmeye başladı ve bunun özellikle orta amerikada tarımı etkileyeceği düşünülüyor. çakılı kalan havaya bağlı etkiler değişebiliyor. arada bir bu ingiltere'de "güzel havanın çakılı kalması" ile adamların dünya'sını bambaşka yaparken, bazen kar-buza sebebiyet verecek hava çakılı kalabiliyor, bu yüzden örneğin daha uzun süreli kış yaşanabiliyor. jet stream'ler ile buzulların ilişkisi hakkında jennifer francis meşhur bir biliminsanı ve ingiltere'de kendisiyle yapılan bir röportajı şuradan izleyebilirsiniz. 2:45'te adam "weather blocking" olayının detayını soruyor ilginizi çekerse. (burada block'un sebebini büyük dalgaya bağlıyor ama büyük dalgaya sebep olan da düşük sıcaklık farkı) komik bir şekilde bu buzulların jet stream'leri etkilemesi olayına santa's revenge ismini veriyorlar.

    kimileri buzulların erimesinin aslında jet streamlerdeki dalgalanmayı artırdığını ve bloklamayı azalttığını iddia ediyor.
    ama ortada bir blocking olayı var ve herkes bundan emin: örneğin 2010'da rusya ve pakistan'ı epey etkileyen bir blok hakkında haber.

    şimdi şu tabloya bir bakalım : (ara: 2015 ankara yağmuru)

    özetle türkiye'nin üzerinde şu anda bir "block" olması muhtemel. maalesef bu konuda güncel çalışma veya habere rastlayamıyorum. ancak mersin'de bile havanın uzun süredir bulutlu ve kapalı kalmasının başka bir açıklaması yok gibi. öte yandan tarım ve denizciliğin sözüm ona önem verildiği ülkede bu bilgiye ulaşamamam benim ayıbım mı bilemedim. konu hakkında sözlük meteorologları yardım eli uzatsa tadından yenmez.

    2012'deki block batı ülkelerini çok etkileyince adamların medyasında bilgi bulmak mümkün tabii. kuş göç yollarını etkilediği de bildirilmiş.

    muhtemelen benim sessiz ağacıma misafir olan kuşlar bu sezonluk bir göç yolu değişikliğine karar verdiler. block'un etrafından dolanıyorlar.

    bazen bomboş duran ağaca bakıp, 13. yüzyılda "neden buradan artık pamuk taşıyan bir ticaret gemisi geçmiyor?" diye üzülen bir ada* görüyorum, alerjinin yarattığı gözyaşlarını temizliyorum.

    not: bu entry 28 şubat 2016 ekşisözlük direnişi süresince katalanca olarak sunulmuştur. (bkz: bütün entry'lerini katalancaya çevirmek) bundan çok daha kaliteli yüzbinlerce entry bu süreçte yok olmuştur. bir zamanlar devletin milletini ebleh yerine koyması yasaktı, bazı yasaklar özlenebiliyormuş.
hesabın var mı? giriş yap