• ing. "tacit knowledge".

    zımnî bilgi diye çevrildiği de oluyor,, örtülü bilgi olarak da.

    eğer bilgi düzeyleri arasında bir astlık-üstlük ilişkisi varsa bu "örtük bilgi" en aşağı basamakta yer alıyor olsa gerek. çoğu zaman farkındalığın dışında faydalanılır bu bilgi düzeyinden zira insanların zihnine gömülü (embedded) gibi bir bilgi çeşididir. nasıl yapıldığının (know-how) öğrenilmesiyle, bizzat tecrübe edilerek ya da geleneksel olarak şifahen edinilir.

    ayrıca

    (bkz: bilgi ekonomisi)
  • "bilindiği bilinmeyen bilgi" dir kendisi.
  • farkinda olunmayan bilgi demek isterdim ama pek de oyle degil, daha cok kisinin kisisel ogrenme yoluyla edindigi, bir dolu faktorun etkiledigi bilgi. misal karsinizda bir ogrenci olsun, ona bir tasarim odevi verin, hatta kafanizda bu tasarim olsun aynen bunu aciklayin, kullanacagi renkleri tonlari aciklayin, sekilleri betimleyin, bunu uc ogrencide deneyin ucunden de birbirinden cok farkli sonuclar alacaksiniz. iste bu uc farkli sonucun olusmasini saglayan bilgi turu bu ortuk bilgidir (ne uyduruk bir tanimdir bu da). neyse bu tur bilginin baska birisine transfer edilmesi cok zordur hatta imkansizdir denir. ilk ortaya atan kisi de michael polanyi' dir.
  • daha dogrusu miktar olarak ne kadar oldugu bilinmeyen bilgidir. yani hatta en cok irdelenen konulardan birisi de muhtemelen hicbir insanoglu tam olarak ne kadar bilgiye sahip oldugunu bilmiyordur-dur. ya da baska bir deyisle sandigimizdan cok daha fazlasini biliyoruz-dur.
  • erişilmesi mümkün olmayan, açık bilgiye kıyasla daha özel olup paylaşılması da daha zordur. önsezi ve kavrama bu tür bilgiye dahil edilebilir. teknik ve bilişsel olmak üzere iki türünden söz edilebilir.
  • ingilizce tacit knowledge, doğru çevirisi de örtük bilgi.

    organizasyonlarıdaki yazıya dökülmesi pek mümkün olmayan; ancak aslında, mevcut süreçlerin/faaliyetlerin/katma değerin % 80'ini oluşturan bilgidir.
  • mühendislik ve tasarım literatüründe oldukça yer kaplayan, ilk olarak michael polanyi tarafından ortaya konulan bilgi.

    insanın yaşamı boyunca öğrendiği ya da tecrübe ettiği her şey hayatta karşılaştığı birçok problemin çözümü için yeterli olsa da, çözüm için gerekli o bilgiyi ortaya çıkarması ya da ifade etmesi her zaman mümkün değil. insanın yenilikçi çözümlere ve hayatını kolaylaştıracak birçok yeniliğe kavuşabilmesi için bu bilgilere ihtiyacı bulunmakta.

    bu bilgiye erişebilmek için her problemin kendi özelinde birçok yaratıcılık yöntemi olmasına rağmen, insan doğası ve beyninin karmaşık ve çözülemeyen yapısından dolayı tüm bu yöntemlerin her bireyde işe yaraması veya aynı sonucu vermesi beklenilemiyor.

    o bilginin ortaya çıkarıldığı ana aydınlanma diyoruz. geçmişte ve günümüzde hayatımıza yön veren birçok buluşa imza atmış insanlar o anı yaşamayı başarabilmiş durumda. kendilerine de gökten inmiş değil tabiki. hayat boyunca elde ettikleri tecrübelerin ve çalışmanın rolü çok büyük. sadece içselleştirdikleri, farkında olmadıkları o bilgiyi ortaya çıkarabilmeleri için uygun yöntemlere veya koşullara ihtiyaçları vardı.
  • kültür, inanç vs. gibi kavramların detaylarını içeren bilgi çeşididir de denebilir esasında. sırf bu yüzden, bunlara karşı çıkmak zorlaşır çünkü sahip olduğumuz bu bilgilerin nereden geldiğini ve yapısını tam olarak bilemeyiz; bu örtük bilgileri sorgulamamak ve doğru olduğuna inanmak, rahatlık hissini zirvelere çıkaran bir şeydir zira. buna bağlı olarak garantici bir tehlikeyi içinde barındırır, demek de yanlış olmaz sanırım.
  • örtülü bilme (tacit knowing): michael polanyi tarafından ortaya atılan, bazı şeyleri nasıl bildiğimizi bilmediğimiz ve anlatamadığımız gerçeği üzerine dayalı bilme şekli. örtülü bilme, bilme sürecinin prosedürel (yordamsal/usule dayalı) boyutunu temsil eder. bu tür bilme şekli teorik bilgi sahibi olmaktan çok farklı, bilişsel değil duyuşsal ve psikomotor boyutlarla ilgilidir.

    bir cerrahın kalp ameliyatını, bir aşçının yemek ve bir ziraat mühendisinin fidan aşılama yapmayı bilmesini ele alalım. doktorun ameliyat yapmayı yalnızca bilimsel bilgiler ışığında, aşçının yemeği sadece gereken malzemeleri kullanarak ve ziraat mühendisinin fidan aşısını öğrendiği bilgilere dayanarak yapması beklenemez. psikomotor beceriler, bilişsel becerilerin yardımıyla bahsi geçen eylemleri pratiğe dökmek için elzemdir. ancak her doktorun aynı bilgileri kullanarak aynı başarılı ameliyatı, her aşçının aynı malzemeleri kullanarak aynı lezzette yemeği yapması mümkün görünmediği gibi, bir ziraat mühendisinin teorik olarak nasıl fidan aşısı yapacağını biliyor olması hiç teorik bilgi almadan bunu ustaca yapabilen bir çiftçi ile kıyaslandığında ilginç gelebilir. çiftçinin durumunu halk arasında kullanıldığı şekliyle “usulünü ya da ilmini bilme” şeklinde ifade edebiliriz. bir diğer deyişle teorik bilgi sahibi olmamız, bir işi teorik bilgi sahibi olmayandan daha iyi yapacağımız anlamına gelmemektedir. örneğin futbol oynamanın nasıl olduğuna dair en ufak teorik bilgi sahibi olmayan bir kişinin çok iyi futbol oynamasını “yetenek” boyutuyla açıklarız. doktor, aşçı ve çiftçinin bilginin eylemsel yönüne dönük bu farklılıkları polanyi’nin bilgi ve bilme üzerine öne sürdüğü örtülü bilme kavramı ile açıklanabilir.

    polanyi bildiğimiz bazı şeyler olduğunu ancak bunları nasıl açıklayacağımızı bilmediğimizi söyleyerek başladığı çalışmasında örtülü bilmenin bilişsel yönden ziyade duyuşsal ve devinimsel yönüne vurgu yapmış ve bilişsel kapasitede var olan bilginin eyleme dönük bilgiden farklı olduğunu ileri sürmüştür. bu olguyu örneğin milyonlarca yüz içerisinden belirli bir yüzü tanımamız (bkz: fizyognomi) ve bunu nasıl yapacağımızı bilemememiz üzerinden örneklendirmiştir. bu yeti bertrand russell’ın aşinalık yoluyla bilme/tanıma kavramıyla örtüşmektedir. russell aşinalık yoluyla bilme/tanımaya karşın tasvir/tanıma göre bilme/tanımayı öne sürmüştür. örneğin hayatımızdaki insanların yüzlerine aşinayızdır, yüzlerini nasıl tanıdığımızı anlayamaz ve anlatamayız. öte yandan güneş sistemi’ndeki gezegenleri bilir, sırasıyla sayabiliriz ancak aşinalığımız olduğu anlamına gelmez. polanyi de bu bakış açısından ibaretle nesnelere/olgulara kendi şahsi yansıtmalarımız olsa da onları nasıl öğrendiğimizi anlatamadığımızı, bu öğrenmeye referans gösteremeyeceğimizi ifade eder.

    polanyi’nin basitçe bizlere göstermek istediği bilim adamı olmayan ile bilim adamı olan arasında işin edimsel yönü bakımından çok az fark olduğudur. işin bilmenin bu edimsel yönünü polanyi kişisel ve bireysel bilme olarak adlandırmıştır. polanyi’ye göre nesnel bilgi diye bir şey yoktur ancak bilgi mahrem değildir, toplumsal olarak inşa edilir. toplumsal olarak inşa edilmiş bilgi bireyin gerçekliğe dair deneyimleriyle harmanlanır. bu kavramlar örtülü şekilde temellenmiştir. birey, deneyimlerin ışığında değiştirir, uydurur ve kullanılan dili yeniden yorumlar. yeni kelimeler ya da kavramlar mevcut dil sistemine eklendiğinde bu sistemler birbirlerinden etkilenirler. sistem bireyin yeni kattıklarıyla kendini zenginleştirir. bundan ibaretle, tüm bildiklerimiz örtülü bir boyut içerisinde saklanır.

    polanyi’ye göre bilginin odaksal bilgi ve örtülü bilgi olmak üzere iki boyutu vardır. odaksal bilgi odaktaki nesne ya da olgu hakkındaki bilgi, örtülü bilgi ise odakta var olanı ele almak ve geliştirmek için kullanılan bir araç misali bilgi türüdür. odaksal ve örtülü boyutlar birbirlerini tamamlar. örtülü bilgi odaktaki bir görevi tamamlamaya yardımcı olan art bilgi işlevi görür, örtülü olan da bir durumdan diğerine değişiklik gösterir. gestalt psikolojisi’nden yola çıkarak polanyi bilme sürecini kategoriler altında bütünleştirilmiş, parçalardan bütüne doğru ilerleyen duyudevinimsel bir süreç olarak görmüştür. parçadan bütüne doğru bir birleştirme söz konusu olup bu bütünleştirme zihnin informal bir hareketidir ve formal şekilde ilerletilemez. sonuç olarak bu bilgi bütünlüğü kişisel bir beceri haline dönüşür.

    polanyi’nin bahsini ettiği örtülü öğrenme tam da beceri ve yeteneklerimizi açıklayan bir öğrenme şekline işaret eder. daha önce de dile getirildiği üzere polanyi bildiğimiz ama anlatamadığımız şeyler olduğunu söylerken örtülü öğrenmenin dile getirilmesinin imkânsız olmasa da çok zor olduğunu vurgulamasının yanı sıra bu bilip de aslında anlatamadığımız şeyleri nasıl öğrendiğimize de ayrıca dikkat çekmiştir. örneğin bisiklet sürmeyi ya da yüzmeyi bildiğimizi söyleyebildiğimizi ancak bisiklet üzerinde nasıl dengede durduğumuzu ya da yüzerken su üzerinde nasıl kaldığımızı açıklayamadığımızı söyler. hatta bunu nasıl yaptığımız hakkında en ufak bir fikrimiz olmasa dahi bisiklet sürmeye ve yüzmeye devam edebileceğimizi iddia eder.

    polanyi örtülü olarak öğrendiğimiz her şeyin en ince motor becerilere kodlanmış olduğunu, bu kodlamanın da bizlere bahşedilmiş duyusal algılama yetisi ile gerçekleştiğini belirtmiştir. görme işlemi, hem görüş alanımızdaki hem de içimizde, göz ve vücut duruşumuzu kontrol eden her bir kasta her bir detaya dair gösterdiğimiz odaklanma, güvenme ve farkındalığın idrakıyla gerçekleşen bir süreçtir. tüm bu detaylar algımız dâhilindeki nesnelere karşı göstermiş olduğumuz dikkati yoğunlaştırmayı sürdürdüğümüz zaman anlam ve etki kazanacaktır. bütünü oluşturan her bir parçaya gösterdiğimiz farkındalık becerimize inanır ve güven duyarsak bilgiyi edinme şeklimiz daha detaylı ve de sadece bilişsel değil duyuşsal olacaktır. bu farkındalık polanyi tarafından tamamlayıcı farkındalık olarak adlandırılmıştır.

    polanyi örtülü bilmenin gerçekleşmesi için idrak etmenin elzem olduğunu, hatta idrak etme olmadan bilmenin gerçekleşmeyeceğini iddia etmiştir. yani, toplumsal dilde “işin ilmini bilmenin” bir nevi tanımını yapmıştır. bunun, bir diğer deyişle nasılını bilmenin gerçekleşmesi için kendini vermenin (commitment) gerektiğini ileri sürmüştür. bu türden adanmışlıklar bir inancın ürünüdür. işin ilmini, usulünü bilmek için yapmaya inanmak gerektiğini kastetmiştir. öğrenme ve bilme ile sevgi, ilgi, özveri, merak gibi maneviyat boyutları arasında sıkı bir ilişki vardır. bilmek için merak etmek, ilgi ve özveri göstermek bilme sürecinin içinde gizlidir. dolayısıyla bilmek ve sevmek içi içedir ve birbirinden ayrı tutulamazlar. bileceğine inanmak örtülü öğrenmenin ta kendisidir. 5 yaşında bale yapabilen bir çocuk ile bir otomobilin tüm parçalarının çalışma prensibini bilmediği halde tamir edebilen bir ustanın ortak yönü inanmaları ve kendilerini vermeleridir. dolayısıyla örtük öğrenme kökeninde maneviyat barındırır.

    daha fazla bilgi edinmek isteyenler için elimdeki makaleleri paylaşabilirim.

    edit: imla
hesabın var mı? giriş yap