• paris’te 18 mart'tan 28 mayıs 1871’e uzanan kısa sürede iktidarda olan sosyalist hükûmet.
  • taner timur nietzsche'nin mektuplarından bir anektod aktarır.

    nietzsche mektubunda paris komününün öylesine etkisinde kaldığını, hatta birkaç gün boyunca tamamen çöktüğünü ve gözyaşlarına boğulduğunu anlatır. filozof komünü "aniden ortaya çıkan ejderha kafalı bir enternasyonel" olarak tanımlar. "gelecekte uluslar arasındaki kavgaların ötesinde, bambaşka kavgaların habercisi olarak bizleri korkuttu" diye ekler.

    nietzsche gibi "aristokrat değerler peşindeki bir filozofun"* böyle dehşete düşmesi komünün hem toplumsal hem de düşünsel anlamda ne kadar sarsıcı bir olay olduğunu gösteriyor sanırım.
  • marx dostu kugelmann'a yazdığı mektubunda sermaye dünyasının o zamana kadar karşı karşıya kaldığı en büyük meydan okumayı yani paris komünü'nü ve bu meydan okumada komüncülerin direnişini "cenneti zaptettiler" sözleriyle anlatmış.
  • mehmet bozkurt'un 2015 yılında sol'da yazdığı aşağıdaki yazı ile paris komünü'nün başlangıcının 147. yılını anıyorum.

    http://haber.sol.org.tr/…arinda-turk-fesleri-110369

    vive la commune!
  • 18 mart 1871
    işçi sınıfının,
    72 gün süren ilk iktidar deneyimi;
    paris komünü..!
  • paris komünü üzerine tezler
    1
    “klasik işçi hareketleri, hiçbir yanılsamaya kapılınmadan, özellikle de onun çeşitli siyasi ve sözde kuramsal mirasçılarına ilişkin hiçbir yanılsamaya kapılınmadan tekrar değerlendirilmelidir, çünkü bunların hepsi onun başarısızlıklarını miras almışlardır. onun başarısızlıkları (paris komünü veya 1934 asturya ayaklanması) aslında bizim için ve gelecek için şimdiye kadar ki en ümit verici başarılarıyken, bu hareketin görünürdeki zaferleri (reformizm veya devlet bürokrasisinin kurulması) onun önemli başarısızlıklarıdır” (ınternationale situationniste #7).

    2
    komün ondokuzuncu yüzyılın en büyük festivaliydi. o, 1871 baharındaki olayların altında yattığını görebileceğimiz şey, [ayaklanmacıların] kendi tarihlerinin efendisi –günlük yaşamları düzeyindeki kadar “yönetsel” siyaset düzeyinde olmasızın– olduklarını hissetmeleridir. (örneğin, herkesin silahlarıyla oynadığı oyunları ele alın: onlar aslında erkle [iktidara] oynamaktadırlar). marks “komün’ün en önemli toplumsal ölçüsü, onun fiillerindeki kendi varlığıdır” demesi, keza bu anlamda ele alınmalıdır.

    3
    engels’in “paris komünü’ne bakınız –o bir proletarya diktatörlüğüydü” şeklindeki sözü, proletarya diktatörlüğünün ne olmadığını (proletarya adına, proletarya üstünde kurulan çeşitli devlet diktatörlüğü biçimleri) ortaya çıkarmak için ciddiye alınmalıdır.

    4
    komün’ün tutarlı bir örgütsel yapıdan yoksunluğunun haklı bir eleştirisini yapmak kolaydır. ancak bugün siyasi yapılar meselesi, bolşevik tipteki bir yapının mirasçılarına oranla bize çok daha karmaşık gözükürken; komün’ü, tüm hatalarının üstesinden kolayca gelinebilecek, yanlızca modası geçmiş bir devrimci ilkelliğin örneği olarak görmek yerine, bütün gerçekliği henüz keşfedilmemiş ve tamamlanmamış pozitif bir deneyim olarak değerlendirmenin zamanı gelmiştir.

    5
    komün’ün liderleri yoktu. ve bu, liderlerin gerekliliği işçi hareketleri içinde evrensel olarak kabul edildiği bir zamanda yaşanıyordu. bu, onun mantığa aykırı gözüken başarı ve başarısızlıklarının ilk nedenidir. komün’ün resmi örgütleyicileri (marks ve bakunin, ve hatta blanqui ile karşılaştırıldıklarında) yetersizdiler. ancak öte yandan, o anın çeşitli “sorumsuz” eylemleri, bugünkü devrimci hareketin devamlılığı için gerekli olan şeylerdi tam da (hatta koşullar tüm bu eylemleri saf bir yıkıcı düzeye mahkum etmiş olsa dahi –en ünlü örnek, şüphelenilen bir burjuva asla politikayla ilgilenmediğinde ısrar ettiğinde asinin onu şöyle cevaplamasıdır, “işte ben de seni tam bu yüzden öldüreceğim”).

    6
    halkın genel olarak silahlandırılmasının hayati önemi, pratikte ve sembolik olarak, hareketin başında sonuna değin açıkça ortaya konuldu. halk iradesini zorla dayatma hakkından büyük ölçüde feragat edilmedi, ve [bu hak] herhangi uzmanlaşmış [askeri] birliğe bırakılmadı. silahlı grupların bu örnek teşkil eden özerkliği, koordinasyon yokluğunda talihsiz bir yöne sahip oldu: haklın kuvvetleri, versailles’e karşı saldırı veya savunma mücadelerinin hiçbir anında askeri etkinliğe ulaşamadı. ancak yine akılda tutulmalıdır ki, –son kertede bir iç savaş olan– ispanyol devrimi “halk ordusu” [denilen] böylesi bir dönüşüm adına kaybedilmişti. özerklik ile koordinasyon arasındaki çelişki, büyük ölçüde dönemin teknolojik düzeyiyle ilgili gözüküyor.

    7
    komün, bugüne kadarki yegane devrimci şehircilik uygulamasını temsil etmektedir –yaşama hakim örgütlerin korkutucu işaretlerine gördüğü yerde saldırmak, toplumsal alanı siyasi anlamda kavramak, herhangi bir anıtın masumluğunu kabul etmeyi reddetmek. bu saldırıyı “lümpen-burjuvazi nihilizmi”, “pétroleuses sorumsuzluğu” olarak küçümseyen herhangi birisi, bunun mevcut toplum içindeki pozitif değerine ve neden korunmaya değer olduğuna inandığını açıklamalıdır (sonuçta neredeyse herşey ortaya dökülecektir). “tüm alan halihazırda düşman tarafından işgal edilmiştir. … bu işgalin yokluğunun olduğu bazı bölgeler yaratıldığında, otantik şehircilik ortaya çıkacaktır. yapı dediğimiz şey orada başlar. bu, modern fizik tarafından geliştirilen pozitif boşluk kavramıyla açıklanabilir” (“basic program of unitary urbanism”, ınternationale situationniste #6).

    8
    paris komünü silahların gücünden ziyade alışkanlıkların gücüne yenildi. bunun en skandal niteliğindeki örneği, paraya ümitsizce ihtiyaç duyulduğu bir zamanda fransız ulusal bankası’nın ele geçirilmesi için topların kullanılmasının reddedilmesidir. komün’ün var olduğu süre boyunca, banka sadece birkaç tüfek ve mülkiyet ile hırsızlığın üstünlüğüyle savunulan, paris’teki bir versailles bölgesi olarak kalmaya devam etti. diğer ideolojik alışkanlıklar her bakımdan eş derecede feci olduklarını kanıtlamışlardır (jakobenliğin yeniden dirilmesi, barikatların 1848 anılarında barikatların yenilgiyi hazırlayan [ing. defeatist] stratejisi).

    9
    komün, eski dünyayı savunanların nasıl olup da daima devrimcilerin –özellikle de sadece devrim hakkında düşünen, ve böylece de hala bu savunmacılar gibi düşünmeye devam eden devrimcilerin– karmaşalıklarından şu veya bu şekilde faydalandığını gösterir. eski dünya, bu sayede düşmanları arasında temellerini (ideolojiyi, dili, gelenekleri, zevkleri) yaşatmaya devam eder, ve kaybettiği alanı yeniden fethetmekte [yaşattığı bu temelleri] kullanır. (yanlızca devrimci proletarya açısından doğal olan eylemde-oluşan-düşünce [ing. thought-in-acts] fethedilemez bir şekilde bundan sakınabilir: vergi bürosu ateşe verilmişti). gerçek “beşinci kol” bizzat devrimcilerin zihinlerindedir.

    10
    komün’ün son günlerinde notre-dame’ı yıkmaya giden kundakçıların, komün’ün sanatçılarından oluşan silahlı bir taburla karşı karşıya gelmelerinin hikayesi, doğrudan demokrasinin oldukça etkileyici bir örneğidir. bu, konseyler iktidarı açısından çözümlenmesi gerekecek sorunların neler olduğu hakkında bir fikir vermekte. insanlar kendilerini ifade etmek, ve böylece de bu tahribatı –o zafer anında bütün yaşamlarını bir sessizliğe veya bir unutuşa teslim etmek üzere olan– topluma [karşı] mutlak olarak meydan okumalarının bir sembolü yapmak isterken; o sanatçılar, ilahi estetik değerler adına –ve son kertede müze kültürü adına– katedrali savunmakta haklımıydılar? uzmanlar olan davranan komün’ün sanatçı partizanları, kendilerini halihazırda yabancılaşmaya karşı mücadelenin aşırı bir biçimiyle çelişki içinde bulmuşlardı. komünardlar, silahlarının hepsinin kullanımı ile totaliter iktidar terörüne cevap vermeye cesaret etmemeleri yüzünden eleştirilmelidirler. her şey gösteriyor ki, komün’ün içsel şiirselliğini o anda gerçekte ifade eden şairler basitçe silinip süpürülmüştü. komün’ün bir yığın tamamlanmamış eylemi, deneysel eylemlerinin bir “mezalim”e dönüştürülmesini ve onların [bu deneylerin] anılarına sansür uygulanmasını mümkün kıldı. saint-just’ın “devrimi yarı yolda bırakanlar, sadece kendi mezarlarını kazmaktadırlar” sözü, onun kendi sessizliğini de açıklar (01).

    11
    bu hareketin tarihini, (klasik romanlardaki gibi) tanrısal bir herşeyi bilme görüşü açısından değerlendirmek isteyen kuramcılar, komün’ün objektif olarak başarısızlığa mahkum olduğunu ve başarılı bir şekilde gerçekleştirilemeyeceğini kolayca ispatlayabilirler. onlar, orada gerçekten yaşayanlar açısından gerçekleştirmenin halihazırda orada bulunduğunu unutuyorlar.

    12
    komün’ün cüretkarlığı ve yaratıcılığı, tabii ki günümüzle ilişkili olarak değil; ancak kendi zamanının siyasi, entelektüel ve ahlaki davranış biçimleri anlamında, paramparça ettiği bütün genel varsayımların birliği anlamında ölçülmelidir. günümüzde hakim olan (sağ ve sol) varsayımların esaslı birliği, bugünkü karşılaştırılabilir bir patlamadan bekleyeceğimiz yaratıcılık hakkında bir fikir verir.

    13
    komün’ün bir sahnesi olan toplumsal savaş (yüzeysel koşulları dikkate değer bir şekilde değişmiş olsa da) bugün hala sürüyor. “komün’ün bilinçsiz eğilimlerini bilinçli kılmak” (engels) görevinde, son söz henüz daha söylenmedi.

    14
    neredeyse yirmi yıldır fransa’da, stalinistler ve solcu hristiyanlar anti-alman ulusal cephenin anısına, komün’deki ulusal düzensizlik unsurunu vurgulamış ve [onun] yurtseverliği aşağılamışlardır (bugünkü stalinist çizgiye göre, “fransız halkı daha iyi yönetilmek için ricada bulundu”, ve nihayetinde burjuvazinin yurtsever olmayan sağ kanadının ihaneti yüzünden vahim [çaresizlik içinde alınmış kötü] tedbirler almaya yöneldi). bu ikiyüzlü saçmalıkları çürütmek için, komün için savaşmaya gelen yabancıların oynadığı rolü dikkate almak yeterli olacaktır. marks’ın dediği gibi, komün kaçınılmaz bir muharebeydi, “tarafımızdan” avrupa’da 23 yılldır sürdürülen mücadelenin zirvesiydi.

    guy debord, attıla kotanyı, raqul vaneıgem
    18 mart 1962
  • kanlı bitmiştir ama özgür kalmıştır.. ta ki: naziler gelene kadar.. naziler savaşı kaybedip, paris'ten ayrıldıktan sonra charles de gaulle halka hitap eder hotel de ville meydanında:

    "işte buradayız, evimizdeyiz , paris ağır darbe aldı, paris kırıldı, paris öldü, paris artık özgür!"

    diye haykırır fransızlara, fransızlar mutluydu..

    bundan yıllar yıllar evvel ise tarihler 1871'in mayıs ayını gösteriyor idi.. 28 mayısta paris komünü mağlup olmuş versailles askerleri müjdeyi vermiş idi:

    “fransız ordusu şehri ele geçirerek sizleri kurtardı. paris artık özgür! saatler 4’ü gösterdiğinde ordumuz son isyancı barikatını da ele geçirdi ve savaş sona erdi. düzen, çalışma ve güvenlik ortamı yeniden kuruldu.”

    halka bu şekilde hitap ederler lakin artık paris'te kan kokusu vardır. zenginler haricinde bu duruma sevinebilecek insan ya ölmüş, ya da sürgün edilmiştir.

    paris hep kanlı savaşların, direnişlerin ortak yeri oldu, insanlar öldü, savaştı ve hep sonunda paris özgür diye bağırıldı. halk istemedi tabi bunları..

    28 mayıs 1871 ve 10 ağustos 1944..iki farklı olay ve ikisinde de paris ağır darbe aldı lakin özgür kaldı..paris özgür!

    kaynaklar:

    https://www.gouvernement.fr/…ce-de-l-hotel-de-ville

    http://www.tarihiolaylar.com/…lar/paris-komunu-1367
  • (bkz: 8 aralık 2018 paris protestoları) devam ederken bu eylemci genlerin geçmişi nasıldı bir hatırlamak istedim.

    1850'li yılların başında cumhuriyet devrildikten sonra fransa'da kapitalizm gelişmişti. ancak imparatorun iktidarı güven altında değildi. yönetime karşı büyüyen bir muhalefet vardı. öte yandan parisli kitleler de yoksulluktan şikayetçiydi. 1870'lerin başında yeni kapitalist sistem küresel hakimiyet yolunda ilerliyordu. marx ve engel, komünist manifesto'da "burjuvazi kendi mezar taşlarını yaratıyor" derken fransız burjuvazisi bu durumu yakından tanıyacaktı.

    seçimlerde cumhuriyetçi muhalefet oyların çoğunluğunu alınca napolyon bonapart, bismarck'ın savaşı kışkırtmasına izin verdi. savaşın sonuçları fransa için hiç iç açıcı değildi ve bonapart tahttan çekildi. bu durumdan yararlanan prusya, fransa'yı 5 ay süre ile kuşattı. bu 5 aylık kuşatma boyunca parisli halk açlıktan ve soğuktan sefalet içinde yaşıyordu. ulusal muhafızlar olarak bilinecek olan askeri birliğin silahlı üyeleri parisli halk tarafından oluşturulmaya başlanmıştı. bir süre sonra dünyanın her yerinden komüne katılmak için insanlar gelmeye başlamıştı. kitlesel bu hareket marx için " silahlanan paris, silahlanan devrim" idi.

    fransa, prusya'ya teslim kararını onaylatmak için seçime gitti, anlaşmaya göre yalnız düzenli birlikler silahlandırılacaktı. fakat halk silah bırakmak istemiyordu. o sırada hükümetin başında bulunan thiers, kitleler ile çatışmanın kaçınılmaz olacağının farkındaydı. silahların toplatılmasını emrettiğinde askerler çoktan halkın yanında olduklarını belirtmişlerdi. subayların tutuklanmasıyle birlikte korkunun ecele faydası olmadığını fark eden thiers ve hükümeti paris'ten kaçmayı tek çare olarak görmüştü. meydan ulusal muhafızlara kalmıştı.

    ulusal muhafızların seçilmiş liderlerinden oluşan merkez komitesinin düzenlediği seçimler öncesinde alınan karara göre seçilecek kişilerin halktan olması kararlaştırılmıştı. hatta seçilenler standart bir işçiden fazla maaş alamayacaktı. öte yandan cumhuriyetçi hükümet gizli gizli prusyalı hükümet ile işbirliği yapıp silahlanmaya başlamıştı. paris'i kuşatan bu silahlı birlikler karşısında zaten yorgun düşmüş olan halkın bu durumda verecek çok fazla karşılığı yoktu. üstüne üstelik komünde seçilenler arasında yaşanan çekişmeler, karşılarına çıkan bazı fırsatları değerlendirememelerine sebep oluyordu. thiers'in ordusu kolay bir zafer bekliyordu ama parisli kitleler her şeye rağmen canla başla savaşacaktı. ordunun üstünlüğü son direnişi de bastırdığında komünün artık oynayacak bir taşı kalmamıştı. komün için savaşanlar kitleler halinde öldürülüyordu. sokaklarda gezen devriyeler sadece yoksul olduğu için komün destekçilerine benzetilen insanları da katlediyordu. bu kaos ortamı bir süre daha şiddet ve acı içinde devam edecekti. paris işçi sınıfının ortaya çıkması kanlı ve uzun bir yolculuğun sonunda gerçekleşmişti. karl marx komün için "cenneti zapt ettiler" diyordu.
  • bir yüzyıl önce işçi sınıfıyla birlikte kralın kellesini alan burjuvazinin nasıl gericileştiğini, “yerli ve milli” bir burjuvazinin neden olamayacağını somutlaştıran bir deneyimdir.
hesabın var mı? giriş yap