• aslında bir liman şehri olmasına rağmen, günümüzde kalıntılarından bakınca denizin görülmediği antik iyon yerleşimi. binlerce yıl önce deniz olan koy, büyük menderes'in yığdığı alüvyonlarla dolmuş, verimli söke ovası'na dönüşmüştür. bütün sokakların birbirini dik kestiği planlı kurulmuş bir şehirdir. küçük bir tarikat tapınağının etkileyici kalıntıları şehrin merkezinden biraz yüksekte, görmeyene anlatılamayacak güzellikte bir manzaraya bakmaktadır ve insanda değişik ruhsal hallere neden olabilir.
  • priene, mimari açıdan müstesna bir örnek olması yanında coğrafi konumu; assos (troya), pergamon (misya), arykanda ve pinara (likya), sagalassos (pisidya) gibi bir tepe yerleşimi olmasıyla en sevdiğim antik iyonya kentlerinden biri. fiziken en son 2013'te ve dijital olarak da ümit ışın sayesinde yeniden gezdim. "istanbul'dan bizans'a" sergisinde* bulunan ilginç bir fotoğraf yine priene'yi aklıma düşürdü ve fotoğrafın izinden bazı bağlantılara ulaştım.

    priene'de ilk kazılar, 1895-1899 yılları arasında alman arkeologlar tarafından başlatılmış (anadolu'daki çoğu kazı gibi). bu arkeologlardan biri, carl humann'ın asistanı olan theodor wiegand. wiegand, priene zeus tapınağını açığa çıkarmış. dahası şu an berlin pergamon müzesi'ndeki milet agora kapısı'nı bulan ve berlin'e götüren arkeolog da wiegand. (kapının, 2018'de çektiğim şu fotoğraftan çerçeveye sığmayan anıtsal boyutu anlaşılabilir.) pergamon müzesi'nin yapımı da onun yönetiminde tamamlanmış ve carl humann'ın bulup götürdüğü zeus altarı müzede tekrar kurulmuş. knidos aslanı filmini de adadığımız, yurt dışındaki anadolu kültür varlıklarının en önemlilerinden ikisi yani. ayrıntılı bilgi için şu makaleye bakılabilir. (950'lerde humann'ın kemiklerinin, götürdüğü altarın temellerinin dibine gömülmesi de anılmaya değer bir vakıadır.*)

    söz konusu fotoğraf, wiegand'ı tam da priene'de atı üzerinde gösteriyor (atı alan rubicon'u geçer isimli çalışma). fotoğrafa dair başkaca bilgi yok. diğer beygirin üzerindekiler eşi ve çocuğu olmalı. ovada su olduğuna göre menderes'in alüvyonları ya şimdiki hâlini henüz almamış, ya da mevsimsel bir taşkın -ikincisi daha mantıklı.

    bu arada wiegand, pergamon asklepionu'nu da ortaya çıkaranlardan biri. pergamon; traian tapınağı, tiyatrosu, kitaplığı ve anıtsal zeus altarıyla (şimdi yerinde iki anıtsal fıstık çamı vardır) zaten çok etkileyicidir. ama burada beni daha da etkileyen, tarihteki en eski hastanelerden biri olan asklepios* tapınağı ve çevresidir. hekimlerin babası galenos burada yetişmiştir. kos'ta da aynı döneme tarihlenen benzer bir tedavi merkezi vardır, ki burası da hipokrat'ın memleketidir: 2014'de çektiğim kos adası asklepionu. pergamon asklepionu'nda hastaların yürüdüğü beşik tonozlu uzun yer altı koridorunun (kripto-portiko) üzerinde açılmış menfezlerden doktorların hastalara "iyi olacaksın, iyi olacaksın" diye telkin etmeleri de ayrıca ilgi çekici bir detaydır, zaten bu sağlık merkezlerinde ölmek yasaktır, ölümcül hastalar içeriye alınmaz yani (buraların gizemci yöntemlerin uygulandığı kutsal alanlar olduğunu hatırlayalım). 2021 nisanında söz konusu koridorda çektiğim "ölmek yasak kardeşim" isimli çalışma.

    özetle arkeoloji tarihimizdeki önemli bir figürle, herr theodor wiegand'la dai istanbul* arşivi sayesinde tanışarak ufak bir batı anadolu'ndan almanya'ya gidenler turu yapmış olduk.
  • soke yakinlarindaki antik sehir. dunyanin ilk izgara plan*li sehridir. yani manhattan'in dedesi olur. akropol o kadar yuksektir ki akropol olarak bile kullanilmamistir. bu tepenin goruntusu bakimindan (bkz: close encounters of the third kind)
    (bkz: alman arkeoloji enstitusu)
  • nedense ülkemizde az popüler olan ama gördüğüm en korunmuş, en kompakt en havadar antik kent. ilk gördüğüm zamanı hatırlıyorum tatlılığına, yeşillerin arasından fırlayan taşlarına, manzarasına aşık olmuştum. sabah sabah aklıma geldi herkes bilsin ve ziyaret etsin istedim *.

    milet ve efes'in de dahil olduğu 12 ion kentinden biri aslında. roma dönemi eserleri yok denecek kadar az, saf bir ion kenti sayılır hatta. normal antik kentlere göre bile oldukça dik bir yamaçta. ilk kurulduğunda bir liman kenti olmasına, deniz kenarında bulunmasına rağmen büyük menderes nehri'nin alüvyonları ile dolmuş epey. zaten kentte gezerken direkt fark ediyorsunuz bu dolgu durumunu. tertemiz bir kent planlaması var (bkz: hippodamos). sokaklarından ana caddesine, tiyatrosuna, tapınağına , agorasına ve gymnasionuna kadar her şey düzenli. mekanların algılanabilir ve hayal edilebilir olduğu kısımları detaylı yazayım, kalan yerleri siz gezerken hayal edin.

    ***türkiye'de şu an bulunan en iyi korunmuş tiyatroyu burada bulabilirsiniz. ana giriş kapısından girildiğinde karşımızdaki yokuş tiyatro caddesi’dir. yolun sonunda solda bulunuyor tiyatro ve 6000 kişiden fazla bir kapasitesi var. tiyatro o kadar tatlı ve korunmuş ki sahne arkasında yer alan soyunma odaları gibi mekanları bile görebiliyoruz. tiyatro basamaklarının ön tarafında ise soylular ve din damları için ayrılan mermer koltuklar bile korunmuş.

    ***meclis kısmı yine korunmuş ve mekan olarak rahat okunabilir seviyede. yapı 3 cepheli ve ortasında büstlerle süslenmiş bir sunak var. 600 kişilik bir oturma kapasitesi var ve gerçekten günümüzdekine benzer* bir meclis şeklinde.

    ***athena tapınağı kentin en yüksek noktasında, oldukça dik bir yokuştan çıkılıyor. tapınak yarı yıkık vaziyette ama manzarası ve mekan algısı hala düzgün. orijinalinde tapınakta, tapınağın tanrıça athena'ya adandığına dair bir yazıt bulunmasına rağmen bu yazıt britanya müzesi'ne götürülmüş, göremiyoruz.

    priene’deki ilk kazıları da yine almanlar yapmış (bkz: alman arkeoloji enstitüsü) ve şaşırtıcı olmayacak şekilde athena tapınağı’nın önemli parçaları ve kentten çıkan önemli eserleri götürmüşler berlin müzesi'ne. -yani bu götürme konusunda karışık fikirlerim var, burada bırakmış olsa korunur muydu yoksa devşirip ev ya da ahır yapımında mı kullanırdık bilmiyorum. antik kentlerin taşlarının sökülüp yeni yapılarda kullanılması yaygın bir uygulama ülkemizde. yine de priene afroditi gibi bazı eserleri istanbul arkeoloji müzesinde görebilirsiniz.

    gitmek isteyenler için söke'ye bağlı güllübahçe köyü’nde bulunuyor. araç ile ulaşım belirli bir yere kadar var sonrasında yürümeniz lazım. priene sonrasında milet'e de gidebilirsiniz hatta, araçla 10-15 dk süren bir yol var aralarında.

    konum:konum

    müze bilgisi:
    https://muze.gov.tr/…tay?sectionid=pri01&distid=mrk

    https://muze.gov.tr/…590-461a-a368-dae630bf7c7c.pdf

    giriş ücret: 12.5 tl.
  • tiyatrosu, yapıldığı dönemin örnekleri arasında günümüze kadar en sağlam şekilde korunabilmiş olanıdır.

    bu tiyatronun sahne platformu seviyesinde en alt tribünün önünde beş adet protokol koltuğu bulunmaktadır. koltuktan çok tahtı andıran, tek parça kayadan oyma olan bu güzide koltuklara oturup fotoğraf çektirmek geleneksel ritüellerimizin arasına girmiştir. ha birde gördüğünüz her lahitin üstüne yatıp heykel pozu veriniz.

    (bkz: türksün di mi)

    şehirde bir inşaat mühendisi adayı olarak dikkatimi çeken detaylardan biri su yolları ve kanalizasyon şebekesi bulunması idi.
  • priene athena tapınağı'nın mimarı, dünya harikası halikarnas mozolesini de tasarlayan pythius'tur.

    tapınak önündeki sunak, şu an berlin'de bulunan bergama zeus sunağı'ndan esinlenilerek yapılmıştır. tabi priene'dekinde sunak namına pek bir şey yoktur. sunağın parçaları istanbul arkeoloji müzesi'nde görülebilir.
  • büyüklüğü ve güzelliği karşısında etkilenmemenin mümkün olmadığı antik şehir.
  • özlenen, öyle ki rüyada görülen antik kenttir.

    bir diğeri için (bkz: termessos)

    ağaçların arasında saklı, mütevazi, fazla kişi tarafından bilinmeyen, zamanın asılı kaldığı küçük ama büyüleyici şehir.
  • yanına cezaevi yapılan antik kenttir.

    (bkz: http://arkeolojihaber.net/…ri-plansizlikla-tanisti/)
  • ayrı bir büyüsü var bu kentin.ya da gezerken bana öyle geldi. bir sürü taş etrafa yığılmış. kimbilir kimler geldi geçti.athena tapınağı kalıntıları kentin simgesidir. priene ilk kurulduğunda aslında başka yerdeymiş . sonra iskender döneminde tekrar kurmak için günümüzdeki yeri seçmişler.sampson dağı eteklerinde ilk ızgaralı planlı bir şekilde kurulmuş bu şehir. 2000 sene küsürlük bir yunan kenti. eskiden bir liman kentiymiş . zamanla alüvyonların doldurmasıyla denizden içlere doğru çekilmiş. hayliyle önemi azalmış. terkedilmiş. hemen yanında bir köy var.
hesabın var mı? giriş yap