• "vallaha herkes bana psikolog gibisin diyo.bütün arkadaşlarım benle dertleşir" şeklinde türkiye'de herkesin kendisini psikolog zannetmesi ritüeliyle yüz yüze gelmek.
  • ders dinlerken su şişesiyle oynadığınızı fark ettiğinizde "kim bilir ne düşündü şimdi arkadaşlar ya da hoca" diye paniğe kapılmak *
  • kendini tanımak. haddinden fazla tanımak...
    kendi hatalarını, savunma mekanizmalarını yakalamak: durmaksızın kendini yakalamak.
    sınavda kopya çekerken hocanın sürekli size bakması. öndekiler açmış kitabı bir güzel geçirirken kağıda hocanın gözlerinin sürekli sizin üstünüzde olması. bir yandan onların kitaptan geçirebilmelerine ve kitaptan geçirerek rahat rahat sizden daha iyi not alacaklarını kıskanmak, bir yandan yazdığınız herşeyin kendi bildikleriniz ve dürüstçe olması zorunluluğu.
    sürekli gözlenmek bir göz tarafından.. fazladan yorulmak.. hayatta -hayatın içinde-kopya çekememek diyelim.. kopya çekebilenlere biraz kıskançlıkla biraz da kötüleyerek bakmak.
    kendi kendinizin başında duran hocaya -kendinize- öfke biriktirseniz de dürüstçe yazmak işte kağıda.
    alacağınız not ne olursa olsun hak edilmiş olacak oluşu. bunun, kendinize ve dünyaya dürüstlüğünüzün, sınamasını yapmak sürekli, her notlar açıklandığında. yine de etik olmayı seçmek belki... ya da belki bir yerden sonra çareniz olmaması. kendi içinizde alışmak, zor sorulara bile kitaba bakmadan yanıt verebilir hale gelmek.. bunun için daha çok çalışmış bulmak kendinizi. bir yerden sonra hoca bakmasa bile kitabı açmaya tenezzül etmemek. bir yerden sonra "ulan buraya gelene kadar kitap mı açtık da şimdi açalım" demek ukalalığı hayatla.
    ekolüne ve okuluna göre değişir -bu satırların yazarı adler sever bir pdr mezunudur mesela-. sonrasında ise mezun olursunuz.
    notlar değildir aslında aslolan. nerede, nasıl biri olduğunuzdur. artık kendinize de bakmıyorsunuzdur hayat sınavlarında gözetmen gözetmen. öndeki sıradakilerin nasıl ne yaptıkları da değildir derdiniz. sadece bildiklerinizi yazıyorsunuzdur işte hayatınızla, hayatınıza...
    ve belki metaforlarla yaşıyorsunuzdur...
  • -çalıştığınız her patolojide "lan acaba bu ben miyim" içsesiyle karşılaşırsınız, her hareketinize bir tanı koymaya çalışırsınız.

    -agresif, mutsuz, umutsuz, asık suratlı olamazsınız. siz de böyleyseniz danışanlarımız ne yapsınlarmış. peygamber miyiz bana bunu bi de hele?

    -mezun olunca herkesin hastamız olmakta öncelikli yeri vardır. bi anda etrafınızdaki herkes ağır patolojik vaka olurlar.

    -daha okula geldiğinin birinci günü karakter analizi öğretildiğini sanan insanlar tarafından esir alınır, birkaç bir şey söylemeden hayatta bırakılmazsınız. söylemezseniz de "ohoo sen de hiçbir şey bilmiyorsun" olursunuz.

    -psikolojiyi freud'a indirgeyenlerle uğraşırsınız. "vaay freud ha", " freud gerçekten sapık mıymış" "abi şimdi bu freud'un olayı nedir tam olarak" gak guk işte diyemezsin fromm var, jung var, adler var, var da var yani.

    -derdi olan derdin çözümünü sizin yanınızda arar. sanki psikolog danışana "şunu şunu yap" geçer dermiş gibi. bu çözümü sen bulacaksın dediğinde de sen böyle mi para kazanacaksın olur yaranamazsın. oldu olacak getir hayatını ben yaşayım. üstelik daha öğrenciyim, üstelik aklım 5 karış havada.

    -ya sizin dersler de çok eğlenceli geyiği adı altında ezilir de ezilirsiniz. evet öyle de ortalamayı söyleyince "haha salak bu bölümde bu ortalama mı?" oluyor, olmuyor. eğlenceli olması kolay olması anlamına gelmiyor dostlarım, arkadaşlarım, anlatamıyorsun.

    -uzar gider işte. iyidir psikoloji öğrencisi olmak. bakış açısı sağlar falan. 2 dakikada karakter tahlili yapar ona göre en güzelinden dostlar edinirsin. şaka şaka. rahat olun henüz onu çözemiyoruz çok fazla. siz insanlar hepiniz ayrı ayrısınız.
  • -ne okuyorsun?
    psikoloji.(başına geleceklerden habersiz masum öğrenci)

    -aa gerçekten mi? (cıng cıng, gözler parladı)
    evet, psikoloji okuyorum.

    -tamam o zaman; hadi beni çöz.
    !'+^'%+(soyut bir tepki çalışması)

    herkes bir düğüm, bölümümü soran herkes ya depresyonda ya askerde dayak yemiş, ya sevmiş evlendirmemişler hiç olmadı hayatından memnun değil. otobüste, uçakta, antikacılarda, kitapçılarda; gezindiğim her yerde bölümüm öğenildiğinde verilen tepki "beni çöz" kadar dumur edici olmasa da "şimdi abla, ben nası unutcam o kızı?" ya da "siz şimdi vitamin hapı yazabiliyor musunuz mezun olunca?" nev'inde sorular oluyor.
    ama olsun ben her küçük çocuğun hiperaktif, her terk edilenin depresyonda, temizlik seven her kadının da obsesif kompulsif olma olasılığını sevdim.
  • insanlara mütemadiyen psikolog ile psikiyatrist arasındaki farkları anlatmanızı gerektirir..
    (bkz: psikiyatrist le psikologun farklari)
  • kimi zaman arkadaslarini hastalarin gibi gormek*, psikanaliz dersinde ogrendiklerini onlar uzerinde uygulamaya calismaktir.
  • bu grubun master yapan üyelerinde gördükleri tanık oldukları her şeyi "deney ortamında bu konuyu nası inceleyebilirim acaba" sorusuyla gözlemlemek gibi bir alışkanlık gelişir. bir noktadan sonra işin boku beyinlerinin de cılkı çıkar.
  • yüzeysel bir eğitim almakla eleştirilen durum.

    eğer burada bahsedilen öğrencilik lisans öğrenciliğiyse, dünyanın her yerinde durum böyledir. psikoloji lisans programı ister istemez yüzeysel olmalıdır. lisans eğitimi boyunca klinik psikoloji, sosyal psikoloji, gelişim psikolojisi, endüstriyel psikoloji, evrimsel psikoloji, nöropsikoloji, istatistik,... gibi konuların hepsinde anca yüzeysel bir bilgi sahibi olabilirsin zaten. bu nedenle dünyanın gelişmiş ülkelerinde psikoloji lisansı üzerine psikoloji master'ı yapmayanlara psikolog denmemektedir. türkiye'de ve belki de az gelişmiş başka ülkelerde psikolog ünvanı psikoloji lisans mezunlarına verilmektedir.

    bu öğrencileri eleştireceksek, onların "psikolog" olma isteğini eleştirebiliriz. neredeyse hepsi mezun olduktan sonra meslek olarak psikologluk yapmak istiyor. başka bir deyişle psikoloji öğrencileri, klinik bir vakayı, doğru testleri uygulayarak, psikiatrist eşliğinde tanı koymayı becerebileceğine inanırlarken psikologluk diye bir meslek olduğunu düşünüyorlar
  • sorunları olduğunu düşünen insanların sorduğu sorulardan kaçmak için biraz ukala olmak gerekiyor. şöyle ki tecrübelerime göre etrafımdaki insanların çoğu her şeyi takıyor. gelip bana ya ben her şeyi takıyorum, son günler de içime çok kapandım, bizim çocuk hiç ders çalışmıyor, vs. ne yapmalıyız? sorularına - 'sana bununla ilgili bilgi veremem çünkü ben bu iş için 4 yıl lisans okuyorum üzerine yüksek lisans yapıyorum seans başı en az 100-150 tl para alıyorum,mezun olayım randevu al o zaman konuşuruz' demek kurtarıcıdır.
hesabın var mı? giriş yap