• tanrı ile kul arasında illaki bir aracının olması gerektiğini sanan tarikatçı muhteremlerimizin bir eylemi. çünkü insan aciz bir varlık olduğu cihetle tanrıya ulaşmak için bir yola, bir rehbere ihtiyaç duyarmış. işte tanrı'ya ulaştıran bu patika tarikat (ki sözcük olarak da yol mol anlamlarına gelmektedir), bu patikadaki mübarek rehber de o tarikatın şeyhi olabilirmiş.

    işte bir tarikata girip bir şeyhe intisap eden mürit, şeyhinden ayrı kaldığında aradaki irtibatı hiç olmazsa düşünce olarak koparmamak için onunla rabıta ilişkisine geçermiş. bu rabıta da genelde gecenin bir vakti bir köşeye çekilip şeyhini düşünmek şeklinde olurmuş. bakınız tanrı filan düşünülmüyor. şeyh düşünülüyor. "islam dini'nde ruhbanlık yoktur, allah ile kul arasına kimse giremez" diye istedikleri kadar bağırsın ilahiyatçılar. pratikte pek güzel giriyor bazı kerameti kendinden menkul muhteremler. hatta bir hikaye de uydurmuşlar bu bağlamda. efendim bir şeyh ile müridi gide gide az gidip uz gitmişken, karşılarına bir deniz çıkmış. şeyh demiş ki, "şimdi ben seccademi denize sereceğim ve üzerine oturacağım. sen de serip oturacaksın ve bana tutunup 'şeyhim şeyhim' diyeceksin. "tamam" demiş mürit. şeyh sermiş seccadeyi ve "allah allah" demeye başlamış. mürit de tutunmuş şeyhe "şeyhim, şeyhim" demeye başlamış. güzelce yol alıyorlarmış denizde. sonra mürit düşünmüş "o niye allah diyor da ben şeyhim diyorum. ben de allah diyeceğim" ve başlamış "allah allah" demeye. birden ikisi de batmaya başlamışlar. demek ki neymiş? şeyh onunla allah arasında bir bağlantı borusuymuş. hatta bu muhteremler derler ki "şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır"

    tabi bu rabıtayı farklı gruplar farklı şekillerde yaparlar. örneğin bazıları sadece şeyhinin ruhaniyetini ve uluhiyetini düşünmek şeklinde yaparken, bazıları olayı daha da somutlaştırmak için düşünme esnasında karşılarına şeyhlerinin resmini alırlarmış. bu resimle rabıta olayına örnek olarak (tek örnek mi başkaları da var mı bilmiyorum) kamuoyunda adıyamancılar diye adlandırılan tarikat verilebilir. e tabi bunlar resimle yapıyorlarsa, daha somut olsun diye heykelle rabıta yapan bir grubu da duysam şaşırmayacağım. yani bir tür putperestlik.

    en iyisi maço bir muhafazakar erkeğimizin serzenişiyle konuyu kapatalım. bu tarikat marikat rabıta mabıta olaylarına karşı olan biraderimiz dermiş ki "benim karım gece kalkacak, onun bunun adamını düşünecek. yok! olmaz arkadaş"
  • şeriat ilminden değil hakikat ilminden sudûr eder. bütün insanların yapmaktan vazgeçemedikleri hatta müptela hatta mecbur oldukları bir ameldir. insan bilse de bilmese de hakka aşıktır hep onu talep eder, hep onu ister. doğrudan hakka ulaşamaz ise aynadan görmek ister.

    örnek mi? insanın güzele düşkünlüğü. güzel dediğimiz allah'ın zatının değil de sıfatlarının bir derece açığa çıkmasıdır. yalnız şunu önemle belirtelim ki dünya şartlarında açığa çıkan, tecelli eden, ilahi isimlerin aslı değil çok sönük bir gölgesidir. çünkü dünya ortamının yansıtma, aynalık özelliği sınırlıdır. ahiret ortamında ise ilahi isimler doğrudan doğruya tecelli ederler.

    bir çiçekte gördüğümüz güzellik, latiflik ilahi isimlerden gelen bir pırıltıdır. adeta o çiçek perde mesabesindedir ve bize allah esmasından küçük bir şov sunar. ona olan iştiyakımız gerçekte allah'adır. biz farkında olmasak da.

    veya insanın karşı cinse olan şevki. çünkü varlık içinde ilahi isimleri en toplu ve en güçlü yansıtma özelliği insana aittir. güzel bir kadın, lisan-ı halle der " ben de gördüğün güzellik bana ait değildir, eğer güzelliğim zati olsa idi yaşlanınca benden uçup gitmezdi. bu hakikat sana şunu ihtar ediyor, bir su damlasında gördüğün pırıltı suya ait değildir, güneşe aittir. bana bakma kaldır kafanı da güneşe bak. hem bana hem bütün varlığa ışığını veren odur. nazarını benimle kısıtlarsan güneşten mahrum kalırsın"

    madde ve dünya şartlarında güneş çok sönük bir şekilde akseder. o sönük yansıma ile yetinip güneşe yönelmemek suçtur. ayda on bin tl maaş almak varken asgari ücret ile yetinmek ardır.

    o halde gözlerini kapat, muhabbet duyduğun bir velinin suretini hatırla ve o suret vesilesiyle onun ruhuna yönel. velinin ruhu güneşe dönük bir ayna mesabesindedir. en yüksek çözünürlüklü güneş yansımasına o ruhaniyet vesilesiyle ulaşırsın. o halde bir saat, yarım saat veya asgari çeyrek saat kal. bunu başarır ve her gün yapabilecek hale gelirsen artık dünya güzellikleri gözüne gözükmez olur. bluray film seyretmeye alışmış bir insan, bir cd filmini nasıl seyredebilir ki? o çamur gibi düşük çözünürlüğe nasıl katlanabilir ki?
  • uğur mumcu'nun ortaya döktüğü, 12 eylül ve 12 eylül'ün meyvesi özal devrinin taraf oldukları olay ve ilişkiler ağının öznesi olan suudi kökenli islamcı örgüt. ayrıca, ilişki ağındaki örgütlenmelerden gelip suudi amerika ortaklıkları ile güçlenen, korunup kollanıp semirilmiş ve büyüyerek gelmiş bir sermaye, filan.

    uğur mumcu'nun aynı adlı kitabında geçen biçimde (kaynak alınarak), bu olay ve ilişkilerdeki birincil dereceden etkileşimdeki bazı bilindik isimler şöyle sıralanabilinir:

    (bkz: salih özcan)
    (bkz: turgut özal)
    (bkz: korkut özal)
    (bkz: kemal unakıtan)
    (bkz: sabri ülker)
    (bkz: murat ülker)
    (bkz: mehmet aydın)
    (bkz: ömer faruk berksan)
    (bkz: selçuk berksan)
    (bkz: salih tuğ)
    (bkz: orhan özokur)
    (bkz: eymen topbaş)
    (bkz: yusuf türel)
    (bkz: ahmet gürkan)
    (bkz: cengiz gökçek)
    (bkz: cemal cebeci)
    (bkz: mustafa topbaş)
    (bkz: ahmet tevfik paksu)

    ayrıca yazmaya üşendiğim kadar özallar, topbaşlar, ülkerler ve saire

    ekte;

    (bkz: alaeddin şahin/#14011056)
    (bkz: sabahattin karasu)

    gene ilişkili dernek ve örgüt ağındaki bazı bilindik isimler de şöyle sıralanabilinir:

    (bkz: ayhan songar)
    (bkz: nevzat yalçıntaş)
    (bkz: ekmeleddin ihsanoğlu)
    (bkz: ali özek)

    örgütlenlemeler ise:

    (bkz: aydınlar ocağı)
    (bkz: ilim yayma cemiyeti)
    (bkz: islam kültür merkezi)
    (bkz: ensar vakfı)
    (bkz: bereket vakfı)
    (bkz: islami ilimler araştırma vakfı)
    (bkz: türkiye milli kültür vakfı)

    kenan evren, tayyar altıkulaç, mehmet özgüneş, bülend ulusu temel sorumluluğu taşımak üzere mgk ve cunta organları ile anap yönetimi olayın tarafları olmakla birlikte, ilişki ağında bulunanların bulundukları siyasal partiler mhp, ap ve msp'dir.
  • en büyük atatürkçü olduğunu iddia eden kenan evren'in devletin tepesinde oturduğu dönemde bakanlar kurulu kararnamesiyle avrupa'daki türk imamlara maaş ödediği ortaya çıkan islami teşkilat.

    kamuoyunda, bu olayı uğur mumcu'nun ortaya çıkardığı genel kabul görmüş olmakla birlikte, uğur mumcu'nun yazmakta olduğu cumhuriyet gazetesi'nin o dönemde genel yayın yönetmeni olan hasan cemal, geçtiğimiz günlerde yayınlanan cumhuriyet'i çok sevmiştim adlı anı kitabında, uğur mumcu'nun konudan satır aralarında öylesine bahsettiğini ve yazı işleri tarafından önemi keşfedilerek manşete çekilip olayın patlatıldığını iddia etmektedir. yani asıl başarıyı mumcu'ya değil, kendisinin başında bulunduğu yazı işleri ekibinin hanesine kaydetmektedir.

    bu iddia, kuyumcu titizliğiyle ve kılı kırk yararak çalıştığı, olaylar ve kişiler arasında bağlantı kurmak için kafa patlatırcasına araştırma yaptığı ve son derece kıvrak bir zekaya sahip olduğu bilinen uğur mumcu sağ olsaydı böyle pervasızca gündeme getirilebilir, yenilir, yutulabilir, atılır ve de tutulabilir miydi acaba?
  • asıl adı "rabıtat-al-allam-al-islami" olan suudi arabistan kökenli şeriatçı örgüt.. örgütün misyonu kısaca dünya üstünde şeriat adına yapılan ne varsa ona maddi ve politik destek vermektir.. bu örgüt bakanlar kurulu kararnamesiyle 1982-1984 yılları arası batı avrupa'daki türk imamlara maaş ödemiştir.. uğur mumcu tamamladığı son kitabı olan "rabıta"da bu konunun ve türkiye üstünde oyun oynayan şeriatçı örgütlerin üzerine cesurca gitmiştir.. birçok çevreyi rahatsız ettiği için kendi sukiastinin sebebi de bu kitaptır..
  • türkçe tam karşılı bağlantı;ağ anlamına gelir.
  • yıldız savaşları film serisinde çömez jedi luke skywalkerın ölmüş ustaları obi-wan kenobi ve yoda ile kurduğu iletişim rabıtaya örnek gösterilebilir sanırım. seriyi tekrar seyredince aklıma geldi. luke, içinden çıkamadığı zorlukta yanında bulunmayan ustadan yardım alıyor hatta bir seferinde muhabbete obi-wan dışında ayrıca yoda da katılıyordu. bu ayrı bir level olabilir belki.
  • uğur mumcu'nun son kitaplarından birisi.

    içeriği; 80 li yıllarda ülkemizi ve diğer müslüman ülkeleri etkisi altına almaya çalışan suudi arabistan kökenli bir dinci tarikatın (rabıtat al alam al islami), bu amaç uğrunda gerçekleştirdiği eylemler (eylem derken yanlış anlaşılmasın öle silahlı cinayet işlenen eylemler falan değil), para bağlantıları, siyasi bağlantıları, ve bu örgütle alakalı veya alakasız özellikle yurtdışındaki süleymancılar ve kaplan'cıların aktiviteleri.

    sayın mumcu'nun sonunu hazırlamış bir yapıttır ayrıca. o kadar noktaya, bağlantıya değinmiştir ki sağ kalması işlerine gelmeyeceği gibi diğerlerine gözdağı verilmesi açısından da suikasti önem kazanmıştır.

    allah rahmet eylesin
  • uğur mumcu suudi arabistan’ın liderliğinde 1962’de kurulan rabıta’nın (dünya islam birliği) türkiye’de islamcılık üzerindeki etkisini 1980’lerin ikinci yarısında detaylı şekilde anlatmıştı.

    mumcu’dan 20 yıl önce, 19 mart 1968’de ant dergisi aynı konuyu “türkiye’de irtica hareketini kimler idare ediyor?” başlığıyla masaya yatırıyordu. siyasal islam’ın örgütlenme şeması, kilit isimleri ve dış bağlantılarını ifşa eden ant, laik cumhuriyet'e yönelen tehdide karşı uyarıyordu. son derece detaylı hazırlanmış ant’ın yayımladığı dosya, nokta atışı verilerle 1968’den bugüne uzanan yolu öngörüyordu. bu istihbaratın ant dergisine; gidişattan endişe duyan sol kemalist kadrolar tarafından verildiği akıllara geliyor. 1968’de tüm öngörüleri gerçekleşen bu dosyayı hazırlayan donanımlı kadrolar devletten yıllar içinde tasfiye edilirken, yerlerine islamcıların doldurulmasıyla gelinen nokta ortada: ordusu dağılmış, güvenlik ve istihbaratı çökmüş paramparça bir devlet.

    örgütlenme şemasının en tepesinde müslüman kardeşler var. kırbaşoğlu’nun bugünkü tespitleriyle 48 yıl önceki dosya birebir örtüşüyor: “türkiye’de irtica ortadoğu’daki müslüman kardeşler teşkilatı ile bağlantılı olarak faaliyet göstermektedir… uluslararası bir nitelik taşıyan müslüman kardeşler hareketinin ardında ise anglo-amerikan emperyalizmi bulunmaktadır. özellikle ortadoğu’daki arap devletlerinde milliyetçi ve sosyalist akımların kuvvetlenmesi, iktidarları ele geçirmesi üzerine petrol çıkarlarını tehlikede gören anglo-amerikan emperyalizmi, islamı politize etmek gereğini duymuş ve müslüman kardeşler hareketini cia vasıtasıyla desteklemeye başlamıştır. ortadoğu’daki müslüman kardeşler hareketini, suudi arabistan kralı faysal himaye etmektedir.” peki abd öncülüğünde, suudi liderliğinde, müslüman kardeşler üzerinden türkiye’de örgütlenen kişi ve kuruluşlar kimler?

    dönemin türkiye odalar birliği başkanı necmettin erbakan örgütlenmedeki kilit isim. 1969’da konya’dan bağımsız milletvekili seçilerek meclis'e giren ve ardından islamcı milli nizam partisi'ni kuran erbakan, 1990’lara gelindiğinde islamcılığı holdingleşmiş cemaatler ağıyla bir rant şebekesi hâline dönüştüren isimdi. ant dergisi 1968 gibi erken bir tarihte erbakan’ı “bir başbakan adayı” olarak tanıtırken, dönemin başbakanı demirel’i de “ateşle oynuyor” diye uyarıyor: “ap lideri tarihte eşine ender rastlanır bir gaflet içinde hala irtica tehlikesini görmezden gelmektedir.” ant dergisi erbakan’ın odalar birliği'ndeki muavininin, akp gençlik kolları başkanı olarak hürriyet’i basan abdürrahim boynukalın’ın dedesi rıfat boynukalın olduğunu yazıyor. örgütlenme şemasındaki herkes gibi onun da yolu suudi arabistan’dan geçiyor. boynukalın çocuklarını islami usullerde yetiştirmek için bir dönem suudi arabistan’da yaşamış.

    “devlet sektörünün kilit noktalarına müslüman kardeşler’in adamları getirilmektedir” diyen ant, türk sağına damgasını vuracak ancak o dönemde pek bilinmeyen 40 yaşındaki bir bürokrata dikkat çekiyor: “mesela devlet planlama teşkilatı’nın başına turgut özal, türkiye petrolleri anonim ortaklığı’nın başına kardeşi korkut özal.” 1977’de erbakan’ın milli selamet partisi’nden (msp) izmir adayı olan ama seçilemeyen turgut özal, neoliberal dönüşümü başlatacak 24 ocak kararları'nın mimarlarındandı. 1980 darbe hükümetinin ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı ve 1983 seçimleri sonrasının başbakanı olarak baş döndürücü bir hızla siyasette yükseldi. başbakan olur olmaz yaptığı ilk iş suudi sermayesinin faizsiz bankacılık adı altında türkiye’ye girişine izin veren 16 aralık 1983 tarihli kararnameyi imzalamaktı. özal’ın kapıları açtığı suudi sermayesi türkiye’ye iki koldan hücum etti: msp’nin koalisyon ortağı olduğu 2. milliyetçi cephe hükümeti'nde içişleri bakanlığı gibi kritik bir görevi üstlenen kardeş korkut özal’ın liderliğinde al baraka türk ve faisal finans.

    faisal finans’ın başındaki isim salih özcan’dı. kimdi bu salih özcan? ant’ın yayımladığı dosyaya bakalım. ant’ın rabıta’nın kurucuları arasında duyurduğu özcan, suudilerin türkiye’deki adamı. örgütlenme şemasında gösterilen ittihad gazetesinin sahibi özcan, türkiye’de islamcılığın suudi yörüngesine girmesinde kral faysal adına çalıştı. özcan suudi sermayesinin desteğiyle müslüman kardeşler'in ideologları hasan el benna, seyyid kutub, mevdudi’nin eserlerini türkçeye çevirerek yayımladı. bu ithal kitaplar elmalılı, babanzade, çantay gibi osmanlı ilim insanlarının klasiklerinin yerini alıyordu. kısaca suudi sermayesiyle müslüman kardeşler’in çeviri kitapları salih özcan tarafından islamcıların başucuna kondu. “bediüzzaman’ın hariciye vekili” diye anılacak kadar önde gelen bir nurcu olan özcan, cumhurbaşkanı sunay’ın 1968’de suudi arabistan ziyaretinde sunay’ı rabıta başkanı surur sabban ile görüştürecek kadar devlette itibarlıydı. erbakan, suudilerin türkiye’deki kolu özcan’ı 1977’de msp’den meclis'e soktu. nurcular, suudiler erbakan, özal kardeşler arasındaki bağlantının merkezindeki isim salih özcan, 1980 darbesi'nden sonra suudi sermayesinin türkiye’ye girişine askerleri ikna etmek için kral faysal’ın oğlu muhammed faysal’ı altı orgeneral ve başbakan bülent ulusu ile de görüştüren kişiydi. böylece askerler de suudi yörüngesine giriyordu.

    müslüman kardeşler örgütlenmesinde yer alan iki gazete ve sahipleri de son 48 yılda önemli misyon üstlendi: bugün gazetesi ve sahibi türkiye’de gericiliğin önde gelen “düşünürlerinden” mehmet şevket eygi; babıali’de sabah gazetesi ve sahibi topbaş ailesinden suudi rahle-i tedrisinden geçen muammer topbaş. “nato’ya aleyhtar moskofcular sokakları kirlettiler” manşetleri atan bugün’ün başyazarı eygi, “nato’ya hayır ha! allah hepinizin belasını versin” diyecek kadar nato sevdalısıydı. eygi, suudi arabistan izlenimlerini “şeriat ülkesinde” başlığıyla suudi propagandasına dönüştürüyordu. diğer gazete babıali’de sabah’ın sahibi muammer topbaş da suudi arabistan ile yakın ilişki içinde olan bir diğer isim. ailenin bir diğer üyesi eymen topbaş, korkut özal ile birlikte al baraka türk’ü kurarken; topbaş ailesinin önde gelen fertleri ilim yayma cemiyeti ve bereket vakfı'nda önemli görevler üstlendiler. ailenin bir diğer üyesi ve akp döneminin parlayan yıldızlarından mustafa latif topbaş, 2012’de forbes dergisi tarafından türkiye’nin en zengin 14. kişisi olarak gösteriliyordu.

    şemada yer alan ilim yayma cemiyeti, suudi kralı'ndan o dönemde bağışlar alıyordu. yine bu cemiyetle bağlantılı olarak gösterilen islam enstitüleri, 1967 yazını türkiye’de geçiren yusuf kardavi’nin konuşmasına ev sahipliği yapıyordu. kardavi ve türkiye’deki islamcılar arasındaki bağlar geçen yarım yüzyılda giderek güçlendi. bugün müslüman kardeşler’in önde gelen ideologlarından olan kardavi, nisan ayında geldiği türkiye’de “erdoğan müslümanların ve islam'ın umududur” diyordu.

    ant’ın yayımladığı dosyadaki bir diğer dikkat çeken kuruluş milli türk talebe birliği (mttb) ve o zamanki başkanı, bugünün tbmm başkanı ismail kahraman. mttb’yi islamcı çizgiye çeken ve islamcı kuşakların yetişmesinde “abilik” yapan kahraman, tıpkı bugün olduğu o dönemde de laiklik karşıtıydı. kahraman’ın başında olduğu mttb “düşman evimize girmiştir” bildirileriyle anti-komünizmin bayraktarlığını yapıyordu. 1970’li yıllarda tayyip erdoğan ve abdullah gül gibi akp’nin lider kadrosu da mttb’de yetişti. ant’ın dosyasında komünizmle mücadele dernekleri'nde ırkçılıktan ümmetçiliğe doğru yaşanan dönüşüm de vurgulanıyordu. 1960’larda komünizmle mücadele dernekleri'nde faaliyet gösteren isimlerden biri de fethullah gülen’di. fethullah gülen'in siyaset sahnesine çıkış noktası "komünizmle mücadele"dir.

    müslüman kardeşler şemasında yer alan ve ilk bakışta şaşırtıcı gelen isim sakıp sabancı. ancak sakıp “ağa’nın” o dönem ilim yayma cemiyeti’ni maddi olarak desteklediği, turgut özal’ı 1970’lerde sabancı holding’de üst düzey yönetici pozisyonuna getirdiğini hatırlatalım. 12 eylül sonrasında 8 mayıs 1981’de hürriyet’te yayımlanan ve kur’an’dan alıntılar yaptığı yazısında sabancı “ilkokullarda din öğretimine yeterince başlamalıyız” diyordu: “ay’a gidebilecek bir teknolojiye ve beceriye sahip olmak. fakat bu teknoloji ve beceri gücüne sahip olabilmişken, ‘allah’ın gücünü ve desteğini’ aramaya devam etmek.”

    1968’de yayımlanan dosyada yer alan isimler ve kuruluşlar türkiye’nin geçmiş yarım yüzyılına damga vurdu. o dönem için ortak yönleri yükselen sola karşı panzehir olarak görülen “imanlı” kadrolarla suudi arabistan ve abd desteğini de alarak mücadele etmekti. buna da yol verildi. geldiğimiz nokta ortadadır.
  • bir râbıta var cân ile cânân arasında..
    gülşende açan gül ile ol hâr arasında..

    zülf-i siyahından kesilir mi dil-i şeydâ..
    bir râbıtadır cân ile cânan arasında..

    bir hâdise var cân ile cânân arasında..
    kaldım yine bir âteş-i hicran arasında
hesabın var mı? giriş yap