• sans eseri soulseek'te buldugum ve benligimi gunlerdir esir almis muhtesem bir prog rock/metal grubudur. sound'lari camel, opeth(clean vokalli hali tabi ki), anathema, marillion, iq, fates warning ve bazen pain of salvation arasinda gidip geliyor. bildigim kadari ile polonyalilar, ama daha iyi bildigim bir sey var ki eger inside out music gibi bir label'a kapagi atabilirlerse yeni bir pain of salvation fenomeni olabilecek potansiyele sahip olduklaridir. aha, yaziyorum buraya. her beser evladi out of myself adli albumu dinleyip feyz almali.

    edit: evet, insideout ile de anlastilar. cikmasi heyecanla beklenen ikinci albumdeki performanslari çok kritik kanimca. çok buyuyecekler, çoook!
  • bir agnes obel şarkısı. şarkıda kullanılan tek enstrüman piyanodur.

    down by the river by the boats
    where everybody goes to be alone
    where you wont see any rising sun
    down to the river we will run

    when by the water we drink to the dregs
    look at the stones on the river bed
    i can tell from your eyes
    you've never been by the riverside

    down by the water the riverbed
    somebody calls you somebody says
    swim with the current and float away
    down by the river everyday

    oh my god i see how everything is torn in the river deep
    and i don't know why i go the way
    down by the riverside

    when that old river runs pass your eyes
    to wash off the dirt on the riverside
    go to the water so very near
    the river will be your eyes and ears

    i walk to the borders on my own
    to fall in the water just like a stone
    chilled to the marrow in them bones
    why do i go here all alone

    oh my god i see how everything is torn in the river deep
    and i don't know why i go the way
    down by the riverside
  • 90'larin basinda dream theater'in yarattigi sentezin bir benzerini en az dream theater kadar ozgun bir sound yakalayarak gunumuzde gerceklestiren grup.

    ancak dream theater, scenes from a memory basyapitiyla zirve yaptiktan sonraki albumlerinde "ortaya bir karisik yapalim" tavirlari yuzunden album butunlugunu saglayamazken, riverside ilk 2 albumunde porcupine tree, ozric tentacles, opeth, tool, anathema, pain of salvation ve hatta dream theater gibi grupların etkilerini butun bu gruplardan farkli bir tad yakalayarak homojen bir yapiya donusturmeyi basarmis gibi gozukuyor.

    ilk albumleri out of myself psychedelic/space rock, neo-prog kategorilerine daha yakinken, ikinci albumleri second life syndrome ile progressive metal'e biraz daha yakinlasmıs gozukuyorlar. ancak ozlerinde bir degisiklik yok. konsept bir ucleme projesinin ilk 2 halkasini olusturan bu albumler kanimca son yillarin en basarili progressive rock/metal eserlerinden. serinin son albumunun de seneye cikmasi planlaniyor, sabırsizlikla bekliyoruz.

    kadro:

    mariusz duda/bas gitar,tum vokaller
    piotr grudzinski/gitar
    piotr kozieradzki/davul
    michal lapaj/klavye
  • aslında mecalim yok uzun uzun yazmaya, anlatmaya. müsait olduğum bir ara parası neyse verip birilerine burada paragraflarca övdürmeyi planlıyorum sanırım bu abileri, hazır bunun ne kadar yersiz bir fikir olduğunu idrak edemeyecek güzellikteyken kafam da...

    dönem dönem kelimenin tam anlamıyla "kusursuz"un kıyılarında dolandıkları dolu dolu 17 yıllık aktif müzik hayatlarının ekşi sözlükteki karşılığı bir kısmı eskişehir'deki alakasız bir mekanla ilgili olan 100 küsür entry olmasın istiyorum ya ne bileyim, üzüyor bu derece underrated kalmaları. övülsün de övülsünler istiyorum. özgünlüklerine, farklılıklarına, yarattıkları senteze, verdikleri duyguya, hem yaşayıp hem yaşattıkları kafalara, üst düzey kabiliyetlerine şapkalar çıkarılsın, piotr grudzinski ve insanın ruhunu ele geçiren gilmourvari gitar soloları insanlarca bol bol yad edilsin, polonya'nın medar-ı iftiharı mariusz duda'ya sevgi, saygı, minnet gösterilerinde bulunulsun, bilmeyen duymayan kalmasın istiyorum.

    bendeki subjektif etkileri de bana kalsın zaten. anlatabilmeyi bilmiyorum o kadarını. nedir, nelerin fon müziğidir, neler hissettirmekte, neler yaşatmaktadır... bana kalsın. sadece bana hayatımın belirli kısımlarını kimi zaman 5 dakika 29 saniye, kimi zaman 7 dakika 9 saniye, kimi zaman 15 dakika 40 saniye, kimi zaman 4 dakika 9 saniye, kimi zaman da 4 dakika 53 saniyelik dilimler halinde yaşattıkları bilinsin. hem de yıllardır. öyle bir şeyler işte...

    buyrun dinleyelim, bol bol dinleyelim:

    02 panic room olur,
    saturate me olur,
    second life syndrome olur,
    shine olur,
    #addicted olur,
    conceiving you olur,
    escalator shrine olur,
    left out olur,
    the same river olur,
    time travellers olur,
    living in the past olur...

    bu arada iyi ki de mecalim yokmuş yani uzun uzun yazmaya, demek bir de olsa... neyse, dinleyelim.

    edit: hic kimse ya da hic biri'nin hatırlatmasıyla, farketmeden üvey evlat muamelesi yapmış olduğum memories in my head'den de numunelik bir şarkı eklendi.
  • akıp giden agnes obel güzelliği.
  • an itibariyle facebook sayfalarından gitaristleri piotr grudzinski'nin vefat ettiğini duyurmuş grup.

    lan adamlar konser veriyordu güzel güzel, ne oldu ki birden... toprağı bol olsun.
  • agnes obel şarkısı. ama kabus görüp uyanırsınız ve içinizda tuhaf bir huzursuzluk olur ya hani, işte bunu besleyen bir şarkı.
  • ilk dinlemede "anathema lan bu"; sonraki şarkı girişiyle "porcupine tree'de mi koydun olm cdye"; bir sonraki şarkıda "ahanda rush çalıyor galiba", dördüncü şarkıda " olm vokalde değişmiyor. aynı grup mu bu? kim lan bunlar" tepkisi yaratan bir grup.

    çok iyi olmalarının yanında prog dinleyicisinin sürekli aradığı yeni tadı bulmuşa benziyorlar.

    doğru pazarlamayla çok başarılı olmaları mümkün...
  • birbirinden güzel dört parçasını resmi sitelerinde yayınlayan polonyalı yeni prog rock topluluğu.

    internetten yeni amatör progressive rock toplulularının parçalarını indirip dinlediğimde sanki hep bana bir şeyler anlatmak istediklerini duyar gibi olurum alttan alta:

    "merhaba biz anladığınız gibi genesis hastasıyız. sabah akşam yat kalk foxtrot u dinliyoruz."

    ya da

    "selam progressive hastasıyız.davulcumuz çok iyi.dream theater dinliyo bütün gün.ancak vokalistimiz biraz abartıyo.kusura bakmayın."

    ya da söyle birşey:

    "merhabalar,rush dinliyoruz.evet farkındayız bu parçadaki senkobu cares of steel'den aynen çaldık.ne yapsak o kısmı değiştiremedik.kendimizi tutamıyoruz.üzgünüz."

    evet riverside'ı da benzetebiliriz istersek :iq , porcupine tree , camel..

    ama arkadaşlar arkadan hiç bir ses duymuyorsunuz onları dinlerken.

    sadece iyi müzik.
  • hayatımda ilk defa iptal olduğu için üzülmediğim bir konser olmuştur.
hesabın var mı? giriş yap