• "bir baska ülkeye, bir baska denize giderim" dedin,
    "bundan daha iyi bir baska sehir bulunur elbet.
    -bir ceset gibi- gömülü kalbim.
    aklim daha ne kadar kalacak bu corak ülkede?
    yüzümü nereye cevirsem, nereye baksam,
    kara yikintilarini görüyorum ömrümün,
    bosuna bunca yil tükettigim bu ülkede."
    yeni bir ülke bulamazsın, baska bir deniz bulamazsin.
    bu sehir arkandan gelecektir.
    sen gene ayni sokaklarda dolasacaksin. ayni mahallede yaslanacaksin; ayni evlerde kir düsecek saclarina.
    dönüp dolasip bu sehre geleceksin sonunda. baska bir sey umma-
    ömrünü nasil tükettiysen burada, bu kösecikte,
    öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde.

    konstantinos kavafis
  • "bu sehir adamın amına koyuyor" diye araya giren zenci modeli olmak istediğim nefis şarkı.
  • ezginin günlüğü'nün şehir gibi şarkısı..

    "
    yeni bir ülke bulamazsın
    başka bir deniz bulamazsın
    bu şehir ardından gelecektir
    sen yine aynı sokakta dolaşacaksın
    aynı mahallede kocayacaksın
    yeni bir ülke bulamazsın
    başka bir deniz bulamazsın
    bu şehir arkandan gelecektir
    aynı evde kır düşecek saçlarına
    dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin
    geleceksin bu şehre sonunda
    başka birşey umma
    başka şey umma ! ! ! "
  • ovaların, vadilerin, yer kalmamış ise tepelerin bile üstüne inşa edilmiş mağaralar örgüsü.

    yerin altına değil de havanın içine yapılmış, bir sürü bina. incecik yapısıyla, komşunun kavgasını bile ayan beyan kulağa taşıyan, malzemeden ve işçiliğinden kotarılmış, apartman dairelerinin, duvarları. geceleyin yanıp sönen ışıklarıyla, uzaktan bakarken, alıp götürür insanı bilinmedik başka uzaklara.. karanlık daha çekicidir aslında. o karanlıktan korkmaz, aksine huzurun orada olduğunu bilir insan, gecenin koyu siyahından bir damla kalmış ise eğer şehir ışıklarından fırsat bulup da.. trafikte akan bir ışık seli, araçların farları. bir damla yeşile, bir ağaç gölgesine ise hasret kalmış insanları bir yaz günü sıcağında.

    "şu arsayı, zamanında alsaydı, şimdi yedi sülalesine yeterdi. verirdi pazarlık ede ede, hem de daire karşılığı falan da değil, bildiğin kat karşılığı bir müteahhide. bak gör o zaman nasıl olurdu hayat.. çalışmasına gerek de kalmazdı."

    kısa yoldan köşeyi dönmeyi çalışanıyla, kısa yoldan köşeyi dönmüş olanı tiyatrolarını sergiler günlük hayatta. kim kimi kandırabilirse artık. "analitik düşünüyordur" aslında. tüm mesele cambazlıkta. gerçi yeni adı ikna gücü, bu sanatın.

    ucuz hesapların şaşaalı gökdelenleri.. onlarca katlık apartmanları. üst üste bindirilmiş kıt'a kıt'a, huzurundan ödün vere vere delirmesine az kalmış şehir "sakin"leri. plazaları ve alış veriş merkezlerini matah bir şey zanneden, müşteri portföyü adayları.

    sineklerin bataklığa aşkı gibi. insan ve şehir.

    güzel olan tek zaman ve mekan ise; bir kış gecesi, sahilinde yürümektir o şehrin. kalabalıklar yerine düşünceler eşlik etsin isteniyorsa.
  • amerika'da $ehirler kabaca turkiye'deki semtlere denk du$erler. adim ba$i bir $ehirden oburune gecersiniz. her ne kadar county, turkiye'deki $ehir konseptine daha yakin gorunse de genelde gunluk kullanimda yakinlardaki bir buyuk $ehir oranin kapsayici ismi olur. mesela hollywood, beverly hills, van nuys hepsi ba$ka $ehirlerken, los angeles diye gecerler. van nuys'ta oturan biri size "los angeles'ta oturuyorum" derse bu hava atmaya kalktigindan ya da van nuys'ta oturmaktan utandigindan degil biz turklerin algisina hitab etmeye cali$tigindandir. o yuzden bu insanlara "vay hoca kandirdin bizi" diye trip yapmak kusmek "bana bir kere yalan soyleyen hep soyler" diye ciki$mak, msn'den blok etmek ya da dirin onune itmek dogru degildir. (bkz: dir dir)
  • ille büyüklerinden bahsettiğimi düşünmeyin, ilçeler kasabalar falanı da kastederek konuşuyorum,

    iş güç sahibi olup da bundan uzakta nasıl yaşandığını anlamıyorum. yani tamam "site insanı" zaten hiçbir zaman olmadım, evet haklısınız güvende ve sakin bir yaşam gerçekten çok özenilen bir şey, doğrudur hele çocuk yetiştirecekseniz şehirden uzakta bir ortam istemekte elbette haklısınız, hepsine eyvallah.

    ama bunun nasıl sürdürülebildiğini allah belamı versin anlamıyorum.

    benim evimle ofisim aynı mahallede, aşırı yakın. alışveriş ettiğim her yer, gittiğim kuaför, terzi, market, bar, kahveci, kolyeci, ne bileyim, tesisatçı mesela bir iki apartman ötede hemen, kuru temizlemeci de o sokakta, kargocu postacı hep tanır, muhasebecimizle aynı binadayız zaten biz yoksak gelen paketi muhasebeye bırakır... böyle bir hayatım var.

    allah belamı versin yetişemiyorum.

    sabah evden çıkar çıkma kuru temizlemeye elbiseyi bırak oradan ofise uğra iki dilekçe yetiştir derken hop terziye tadilat provasına git oradan kuaföre uğra oha bişey yemedim lan çık esnaf lokantasında yemeğini ye ofise dön biraz daha iş yetiştir akşam yemeği için markete gitmen gerektiğini hatırlayıp bi ara onu çöz derken ohooo ya bu son derece sıradan bir gün. tamam her gün kuaföre gitmiyorum ama o gün de mesela ne bileyim bir şey lazım oluyor onun peşine düşmüş oluyorum. hele adliyeye gittiysem tamam bitti o gün. ki ben tek adliyede oluyorum, millet gün içinde kartal-çağlayan takılıyor.

    ya uzakta otururken, bu kuru temizlemeci işini mesela, nasıl yapıyorsunuz?

    kıçınızı kim topluyor?

    ekmek almaya kim gidiyor mesela? evde suyun bittiğini bilen ve sütün son kullanma tarihini takip eden kim, o kişi bu işleri nasıl çözüyor?

    nerede yaşarken kaçta kalkıp neyi ne zaman yapıyorsunuz allah peygamber aşkına ya.

    il ilçe kasaba önemli değil, ben bana lazım olan her yer elimin altında olmadan yaşayamam. her şeyimi sokağa çıktığım an yürüme mesafesinde halledebilmek isterim.

    en yakın ilçeye 40 kilometre uzakta otururken muhtara bırakılan tebligatlarınız ne oluyor çok merak ediyorum, gerçi anlatsanız da anlamayacağım neyse boşverin.
  • tüm şiirler gibi türkçe söyleyeninin çok önemli olduğunu düşündüğüm konstantinos kavafis şiiri.
    kent adıyla özdemir ince tarafından, yine kent adıyla erdal alova ve barış pirhasan ortak diliyle türkçe söylenmiştir.
    ancak en iyi söyleyen cevat çapan'dır kanımca ve şiirin adı da onun söyleyişiyle şehir'dir.
    hümeyra'nın yorumuyla dinlediğimiz de yine bu halidir.

    "ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
    öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de."
  • ilk mor ve otesi albumu.
  • içinde yaşayanların %99'unun birbirini tanımadığı, birbirini tanımamanın yanı sıra, tanışmamak için de çaba gösterdikleri, birbirlerinden hep uzak durmaya uğraştıkları yere verilen isimdir.
    kaldırımda yürüyen insanlar birbirleriyle temas etmemek için çaba sarf ederler, otobüste oturmakta olanların tercihi yanlarına kimsenin oturmamasından yanadır.
    şehirde "yabancıların", tanıdıklara karşı ezici çoğunluğu vardır hep. gördüğünüz insanların çok çok küçük bir yüzdesini tanıyor olursunuz.
    ilk kez görülen bir kimse ile diyaloğa girmek zorunluluğunda kalınırsa konuşma bir an önce bitirilmeye uğraşılır. abartılı bir mesafe vardır bu konuşmalarda. yabancıya yaklaşım her zaman temkinlidir. çünkü şehirlerde boktan şeyler sürekli olur. insanlar birbirlerini öldürürler, birbirlerinden çalarlar, birbirlerine tecavüz ederler. temkinli olmak gereklidir çünkü kimin ne yapacağını kestirmek olanaksızdır bu insan yığınında.
    şehirde cüzdanınızı düşürmüşseniz, bunu fark ettiğiniz an içindeki paraları unutursunuz, kimse kimseden böyle bir iyilik ummaz burada. cüzdanınızın boş halini de tekrar görme ihtimaliniz azdır. çok az kişi bir yabancının cüzdanını sahibine ulaştırmak için çaba sarf etmeye yanaşır.
    şehir büyüktür ve kaybolma ihtimali her zaman mevcuttur. 30 yıldır içinde yaşadığınız şehirde bile kaybolabilirsiniz çünkü şehirde sonsuz sokak, cadde ve bina vardır.
    etrafınızda bir sürü insan varken yalnız olmak mümkündür şehirde. otobüs durağında yan yana durmuş otobüs bekleyen on kişi birden yalnız olabilir mesela.
    en kötüsü de, şehirli doğduysanız hayat boyu şehirli kalırsınız. şehrin "lükslerine" öyle alışmışsınızdır ki, daha insancıl bir yerleşim biriminde yaşamanız olanaksızdır artık.
  • insanlık mezarlığı.
hesabın var mı? giriş yap