641 entry daha
  • bir suredir politika, siyaset, ekonomi, kariyer gibi alanlarda, ezberlerime meydan okuyan, beni rahatsız eden fikirlere ve teorilere kendimi maruz bırakmak icin ekstra caba sarf ediyorum. söyledikleri ya da düşündükleri ile turkiye icin çok ekstra heterodoks olmasa da - özellikle hayatin anlamı uzerine, benim ve etrafımdakilerin sürekli gündeminde olmayan noktalara değindiği ve en azından insani bir miktar durup düşünmeye ittiği icin - sinan bey'i mümkün oldugunca önyargısız, ezberlerimi biraz yerinden oynatabilmek adına keyifle dinliyorum. sırf bu açıdan bile faydalı türkçe icerikler üretiyor bircoklarimiz icin.

    ama ya formatından ya da henüz sebebi hikmetini henüz çözemediğim diger bazi faktörlerden, sinan bey'in icerikleri dahil türkçe bu tarz yayınlarda (pelin batu'nun videoları, mirgun cabas ve can kozanoglu'nun nereden baslasam podcastleri), yüzeyi bir miktar kasiyinca, argümanların birçoğunun derinlerde zayifladigi hissine kapılmaktan kendimi alamıyorum ve dikkatim dagiliyor. dolayisiyla ilerleyen argümanları ciddiye alma ihtimalim azalıyor, kendimi daha çok cabalarken buluyorum.

    bunu en son hayatin anlamı mücadele midir videosunda yaşadım. genel olarak bati düşüncesinin (her ne demek ise o, çok geniş bir yelpazeye gönderme var) ya da francis bacon özelinde tabiatı yenelim (savaşalım ve üstün gelelim), sirlarini alalım gibi bir anlayisi var mi bilmiyorum (7:30 civarı). bunu doğanın kurallarını, gerçekliğini once kabul edelim (obedience) sonra da anladigimiz kadar o gerçekliği daha da iyileştirelim ve sekillendirelim (command) halinde okumak da mümkün hatta daha da olası geliyor kulağa. yine kaldı ki bu düşünce sistematiği pesinden gidenlerin hayati gitmeyenlerinkine kıyasla daha cekici geliyor olsa gerek ki kimse doğayı anlamaya ve sekillendirmeye gerek yok diyen insanların ülkesine iltica etmiyor bugünlerde. neyse amacım daha gereksiz bir tartışma acmak ya da konuyu dağıtmak degil, sadece dikkat çekmeye calistigim nokta arada edilmiş 1-2 saniyelik bir cümlenin ve bu cümlenin çok gelişigüzel olmasının videodaki bütünlüğü biraz sarsması; dinleyenelerin, yorum yapanların, söyleşiyi yapan kisilerin buna dikkat edip, bir noktada "sinan bey'in bu söylediği kulağa hoş geliyor ama doğru mu? " diye düşünüp düşünmediği.

    ayni sekilde yeni doğmuş bebek orneginde (8:15 civarı) bahsettigi öğrenilmiş mücadeleye yaptıgı gönderme de ilginç. okul, kariyer, sınav vb hep toplum tarafından dayatilmis kavramlardır. peki toplum kim? toplum bireylerin bir araya gelmesi. toplum gizli bir el degil, bireylerin ortak iradesi. peki bireylerin ortak iradesi nereden geliyor? tamamen kültür mu? peki o zaman kültürleri bambaşka iki toplumda neden sosyal statü, onu elde etmeye yaran araçları farklı olsa da ortaya cikiyor? neden hayvanlar aleminde kabileler içerisinde statü savaşları var? "ekmek parası icin mücadele etmeliyim" etraftan öğrendiğimizden bir jargon olabilir mi? kültürden, ırktan, coğrafyadan bagimsiz, her insanin en temel ic güdüsü. birakin her insanin içgüdüsü olmasını, her hayvanin hatta her canlının içgüdüsü (eğer mekanizmanın kendisine içgüdü diyebilirsek, bitkiler, tek hücreli canlılar vs orneklerinde olduğu gibi). o yüzden, tabii ki bebekler icin de yeterince zaman beklersek, o içgüdü ile o mücadeleye girecekler, eğer aileleri o bebeklere mücadele etmeden ekmegini vermeyi bırakırsa (bakiniz hayvanlar alemi). kaldi ki insanoğlunun ekmek mücadelesi bebeklerin erken dogmasi dolayisiyla geç baslayan bir mücadele. toplum çok uzun bir sure erteliyor genclerinin ekmek mücadelesine girmesini.

    toplumu oluşturan bireylerin doğasından bagimsiz bir toplum tezahür etmek var olan gerçekliği reddetmek gibi geliyor bana. bu gerceklik hoş olmayabilir. kendi dogamizi beğenmiyor olabilir, boyle olmaması gerektiğini düşünüyor ve onu değiştirme çabasında da olabiliriz. toplumu oluşturan her bireyin doğası, ortak doğaya uymayabilir, bunların hepsi doğru seyler. toplumu tek parca halinde sekillendirmeye calismak da çok anlamlı degil. sinan bey'in eğer söylemek istediği her insan ekmek mücadelesi vermek zorunda hissetmemeli, toplum bir monolith degildir ise, bu zaten herkesin kabullenmesi gereken bir gerceklik. bu konuda dikkatli olup, bireysel haklari insanlik onurunu korumak gorevimiz.

    ama bahsedilen görülmeyen bir el yüzünden hic parçası olmadigimiz istegimizin disinda bir hayat mücadelesinin parçası oldugumuz ise o görünmeyen elin biz olduğu gerceginin göz ardı etmemek gerekir. biz o bebeklere, sen artık daha iyi bir sosyal statüye sahip olmalisin demiyoruz, kimse de bize demedi. herkes icten ice biliyor ki mutluluk herkesten bagimsiz ve temel ihtiyaclariniz karsilaniyorsa "razi olmak" olabilir, ama icinde yasadiginiz bir grup varsa, kendimizi başkasıyla kıyaslamaya basladigimiz o ilk gunden beri baska birsey. ustelik statik de degil dinamik. sinan bey bunu erken yaslarda kitap okumanin sosyal cevresinde yaptıgı etki ile görmüş olabilir, bir başkası da babasının ona aldigi araba ile görmüş olabilir, bir digeri ise sac rengini değiştirerek gerçekleştirmiş olabilir.

    bazı seylerin elde edildikten sonra sasi bir tad verdigini anlamak icin once onu elde edebilmek gerekir. insanların söylediklerini takip etmek kadar yaptiklarini da takip etmek lazim. "ben bazı seyleri elde ettim mutluluk getirmiyor" , "15000 yıl once mağarada yasayan insanin hayati cennettir" diyen insanları dinlemek, anlamak , onlardan öğrenmek degerli olabilir. butun bunları gercekten sizi önemsediği icin iyi niyeti ile de söylüyor olabilir, özellikle hata gördüğü seylere sizin de dusmemeniz icin.

    ama naçizane, eğer kendinizi ikna edebildiğiniz başka bir ideanız, farkında ve gercekten mutlu oldugunuz bir benliğiniz yoksa ya da bunu henüz keşfedemediyseniz, yani alternatifsizseniz, hayat mücadelesinde olmak, kazanmak, dünyayı gezmek, öğrenmek, sosyal statü edinmek, yeni insanlar tanımak, çok narsisistik sebepler disinda tercih edilir ve vazgeçilmez olmak, bunlar icin mücadele etmek ve benliğinizi bu yolculuk sırasında keşfetmek iyi seyler. bunu illa görgüsüzce ve anlamsızca yapmak zorunda degilsiniz. hiç olmazsa kafa rahatligi ve gelecek kaygısından kurtulamaya yarayabilir. bunların bazilarinin bir anlamı olmayabilir, sonrasında mütevazi, şatafatsız bir hayati da tercih edebilirsiniz, hedeflerinizin gercekten sizi mutlu etmeyeceğini de düşünebilirsiniz, ama butun bunlara eriştikten sonra ya da bu yolculuk sırasında siz karar verin. eğer isin dogrusunun tüketim toplumu olmamak oldugunu dusunuyorsaniz, tüketecek hale gelip tüketmemek ile toplumun bir bireyi olarak toplumu siz sekillendirin. bu dinamikte pasif degil aktif olun, aile kurun ailenizi de benzer degerlerle yetiştirin. tüketebilecek hale gelmeden tüketim kotu demenin, ya da tükettiğimiz halde digerlerine tüketim çok kotu demenin kendimizi bir miktar iyi hissetmekten başka nasıl bir faydası var? ara ara düşünüyorum. henüz ne ikna edici bir cevap bulabildim ne de baskasinin bir cevabına rastlayabildim.
  • entel görünümlü islamcı bir abi. bileklikler, yüzükler, apple watch falan şov yapıyor çok şükür
176 entry daha
hesabın var mı? giriş yap