• filmi izlerken bir bakıyorsunuz state of love and trustla insanlar deli gibi dans ediyor, desotodaki kesişme-tanışma sahnesinde it aint like that çalıyor ve tapılası insan layne staley kopmuş vaziyette, veya matt dillon bridget fondanın arabasına stereo döşemiş o sırada chris cornell geliyor napıon la diye, e daha gider bu...
    (bkz: singles soundtrack)
  • nirvananın da müzikleriyle katkıda bulunacağı ama son anda geri çekildiği film. katılsaydı müthiş seattle dörtlüsü tamamlanacak harika olacaktı ama olsun diğerleri de seattle ruhunu yeterince iyi veriyor (eddie vedder yeter be!) , adama "kalk git oralara" dedirtiyor. pek bilinmeyen, kıyıda köşede kalmış bir filmdir ama harikadır.
  • film 1992 yilinda cekilmis, o zaman dunya boyle globallesmemis, insanlarin seyahat etmesi simdiki gibi kolay degil, bilgisayar yok sayilir, internet yok, cep telefonu yok, teknoloji olarak pek birsey yok, sadece televizyon ve muzik kasetleri var. aradan 22 yil gecmis yani fakat filmde gorulen abd'de ya da seattle'daki hayat sanki aynen devam ediyor. belki artik pearl jam'ler, chris kornell'lar, alice in chains'ler, jimi hendrix'ler kadar dunyaca unlu muzik gruplari yok ama filmdeki gundelik hayat, iliskiler, muzik, kahve, gece hayati, trafik/yesil alan gibi doga sorunlari ve hayatimizda kucucuk onlarca ayrinti aradan gecen bu kadar yila ragmen ayni sekilde kalmis dunyadaki bu kadar buyuk teknolojik degisime ragmen, temelimiz ayni kalip hic degismemis. ben bu filmden en cok bu bakimdan etkilendim. bu arada filmde gosterilen ev halen ayni sekilde, boyasi dahil degismemis sekilde duruyor seattle'in capitol hill semtinde.
  • çok ilginçtir ki, hayatımın filmlerinden biri olmasına rağmen, hakkında bir iki kelam bile etmemişim.

    --- spoiler ---

    filmin anlatmak istediği konu bir çok ortalama romantik komedi filminden aparılsa da, en çok dikkat çeken yanı kesinlikle soundtrack'i ve konuk oyuncularıdır. filmde eddie vedder, chris cornell, stone gossard, jeff ament, tim burton aktif olarak rol almış olup, alice in chains ve soundgarden grup halinde sahnede çalarken arz-ı endam etmiştir. her gördüğümde tüylerim diken diken olmakla birlikte, bizim kadıköy'deki barlarda mor ve ötesi dinlememiz gibi bir olay oradaki barlarda alice in chains'in çıkması. hakikaten böyle ortamlarda çaldılar, gençler benimsediler ve grunge akımı patladı.

    ek olarak da, brian johnson'ın, a live on the road belgeselinde dave grohl ile yaptığı röportajda dave şunları söyler: "seattle, kuzeyde yalnız bir şehirdi, henüz popüler kültür oraya uğramamıştı ve oradaki insanlar içlerinden geldiği gibi rock'n'roll yapabiliyordu" zaten grunge akımının daha sonra amerika'da nasıl popüler kültür haline getirildiğini anlatan başka bir belgesel daha var. mesela hepinizin bildiği oduncu gömleği = grunge mevzusu, grunge ile alakalı bir şey değil(di). bunu popüler kültür olarak empoze etmeye çalışanların bir ürünü.

    https://www.imdb.com/…t0116589/?ref_=nm_flmg_slf_70

    bahse girerim bir çoğunuz bu belgesel'den haberdar değildir, ancak izlemenizi tavsiye ederim.

    oyunculuklar fena olmasa bile, kabul etmek gerekir ki müzikleriyle inanılmaz bir birleşim içerisinde olan bir film bu.

    son olarak;

    (bkz: herkes arabasını sever)

    --- spoiler ---
  • bardaki sahnede elemanin telefonda bagira bagira "we belong together" demesiyle suratimizda tatli bir tebessum birakan film*. daha en basindan itibaren her yerde mother love bone yazilari icerir, o ne guzel soundtracktir be adam. bir yerinde spoonman'in basi calar ama normal versiyonu da degildir, anlayamadim ne oldugunu.
  • soundtracki için çekinmeden "gelmiş geçmiş en başarılı soundtrack" yorumu yapılabilecek film.
  • yıllar sonra izlendiğinde eski heyecanları canlandıran, saygıyı arttıran seattle a hayranlığı hatırlatan hayatın fonunda dönmesi istenen filmlerden...

    yıllar sonra izlendiğinde "artık bunları yapamam" hissiyatını buruklukla mantığa fısıldayan film aynı zamanda...

    yıllar sonra izlendiğinde ilk izlenildiğinde "işte aradığım budur" idealinin halen gerçekleşemediğini kabullendiren film..
  • kandirilmislik hissi uyandiran "donem" filmi...grunge scene, eddie vedder, layne staley, hatta seattle dekormuscasina yer alirlar, oyle ki bridget fonda ve matt dillon in haydi diyelim daha bir "grunge" karakterleri de geri planda kalip son derece itici ve antipatik buldugum kyra sedgwick ve onun karin agrisi yuppie kilikli sevgilisinin romansi on plana gelir, bu ikisinin grungela da seattle la da fazla ilgisi yoktur, koysan ayni filmi chicago da ceksen ruhumuz duymaz. gonul ister ki bridget fonda ve matt dillon tayfasi daha fazla ilgi gormus olsun bu filmde sleepless in seattle in grunge scene geri planli versyonu olmaktan ciksin...(bkz: state of love and trust)
  • çoğu kişi tarafından, 90'lı yıllar seattle-grunge atmosferini yansıtmasıyla ve mükemmel bir soundtrack barındırmasıyla övülüyordu. uzun süredir merak ediyordum bu filmi, nihayet indirme ve izleme şansına sahip oldum. ilginç ayrıntılar barındırması, atmosferi güzel yansıtması, soundtrack'i, hatta barındırdığı tüm nitelikleriyle övülmeye değer.

    - steve dunne'ın arabası sanırım bir saab 900, müzik sistemi yardımıyla camları indirilen araba ise ilk nesil bir volkswagen scirocco. linda powell'ın arabası da tam emin olmamakla beraber, chrysler new yorker veya chrysler lebaron.

    - steve'ın linda'nın arabasını görünce "hala bu benzin içen canavarlardan mı kullanıyorsun? hem de bir çevreci olarak" diye bir cümle kurması, linda'nın alaska'ya bir çevre felaketini incelemeye gitmesi, steve'in trafiği rahatlatmak için bir raylı sistem projesi hazırlaması ancak projenin belediye başkanı tarafından "halkımız arabalarını çok seviyor. projeye karşı çıkıyorum." demesi gibi olaylar dikkatimi geçti. geçen neredeyse 20 yıl sonunda bile aynı sorunları yaşamak, aynı şekilde tartışmak, çözüm üretmeye çalışmak...

    - camları patlatan şarkı tad'ın 8 way santa albümünün açılış parçası olan jinx.

    - janet livermore'ın matt dillon'ı telefonla araması, "üstümde şu an çok ahlaksız bir şey var. içimde hiç bir şey yok. hemen evime gel" demesine; ancak yanlışlıkla farklı bir numara çevirmesine yarıldım. aradığı adam şişko bir adamdı, aslında bizden biriydi, tad'tı.

    - soundgarden'ın filmde çaldığı şarkı birth ritual. ayrıca spoonman de filmin soundtrack'i için yapılmış, akustik olarak. ancak soundtrack'ten çıkarılma kararı alındığında, elemanlar bilindik versiyonunu yaratmışlar. şarkımız filmde kısa bir süre duyuluyor.

    - mother love bone'un crown of thorns şarkısı gerçekten çok içten, bir kez daha bunu gördüm. nirvana'nın smells like teen spirit'inin de soundtrack'e koyulmak istenmiş; ancak telif haklarının pahalı olması yüzünden vazgeçilmiş.

    özetle, zaman makinesiyle bir yere gitme şansım olsaydı; filmin çekildiği atmosfere, o yıllara gitmek isterdim. evet, etkileyici bir film.
hesabın var mı? giriş yap