• kendisine rakip olabilecek bütün yunan şehir-devletlerini ya savaşarak ya da anlaşarak sindiren makedon kralı ikinci philip (tarih onu askeri ve diplomatik başarılarından ziyade büyük iskender’in babası olmasıyla hatırlayacaktır), gözünü balkan yarımadası’ndaki mutlak hakimiyetinin önündeki son engel olan serkeş spartalılara çevirir. spartalılara gözdağı vermesi için yaşadıkları ve hüküm sürdükleri lakedemonia (lakonik sözcüğünün etimolojisi de bu kelimeye dayanır) bölgesine gönderdiği elçisi, cebinde kral ikinci philip’ten şu mesajı taşımaktadır: “derhal temerrütten vazgeçmenizi, ve daha fazla gecikmeden hakimiyetime boyun eğmenizi temenni ve tavsiye ederim. eğer ordularımı topraklarınıza sokarsam, bütün tarlalarınızı imha edeceğim, bütün şehirlerinizi yakıp yıkacağım, ve tüm spartalıları işkenceden geçirdikten sonra öldüreceğim.”

    spartalılardan kısa bir süre sonra cevap gelir: “eğer.”
  • güney yunanistan'da bulunan, bu günkü ısparta'da bulunmayan şehir.
  • "surlarımız mızraklarımızın ucudur" diyerek şehirlerini, sınırlarını koruyacak surlar inşa etmemiş medeniyet.
    aynı dönemde atinanın demokrasiyle yönetilmesine karşı bu demokraside kadınlara yer vermemesi, kadınlar hakkında konuşulması veya kadınların pazara çıkması bile tabu haline getirilirken sparta'da tam tersine kadınlar son derece özgür, bakımlı ve katılımcıydılar. erkekler gibi çıplak olarak güreşir, disk ve cirit atarlar hatta siyasete karışırlardı. buna karşın erkeklerin çocuk yaşta orduya alınıp izole bir ortamda savaşçı olarak yetiştirilmelerinden dolayı erkeklerin erkeklerle; kadınların kadınlara yaşaması gerekmekdeydi. erkek çocukları daha küçük yaşlarda yetiştirilmek üzere deneyimli bir savaşçının yanına verilir bu savaşçı çocuğun eğitimcisi, babası ve sevgilisi olurdu. oğlancılık ve lezbiyen ilişki sparta' da doğal hatta gerekli bir yaşam biçimi haline gelmişti diğer yandan erkekler evlenme çağına geldiklerinde bir kadınla yaşamaya ve onunla cinsel ilişkiye girmeyi yadırgıyor kabullenemiyordu. spartalıların bu soruna getirdikleri çözüm pratikti; gerdek gecesi öncesi gelin oğlan çocuğu gibi giydiriliyor ve saçları kesiliyordu. gerdeğe giren erkek hemen ardından erkek arkadaşlarının yanına dönüyordu. sonuçta güçlü, eğitimli bir ordu kurmak için homoseksüel ilişkinin zorunlu hale geldiği bir medeniyetti sparta.
  • anayasası bile "sağlıklı nesiller yetiştirmek" üzerine kurulu devlet. sağlam kafa sağlam vücutta yer alır, eyvallah ancak bu bıçkın abilerimizin sağlıklı nesil yetiştirme işini biraz abarttıklarını peşinen söylemek gerekir.

    sağlıklı nesillerin yetişmesi için erkekler kadar kadınların da fiziksel açıdan yeterli durumda olması gerektiği savunulan, dolayısıyla erkekler gibi kadınların da güreş ve atletizm müsabaklarına katılmak zorunda oldukları bir şehirdir sparta.

    bununla birlikte, güçlü oğullar yetiştirmek hedefi doğrultusunda günümüzdeki "evlilik" kurumuna ve karı-koca ilişkilerine zıt bir anlayış hakimdi sparta'da. açalım efendim; karı-kocaların özellikle evliliğin ilk yıllarında sık sık bir araya gelmeleri, cinsel münasebette bulunmaları pek hoş karşılanmaz, sıkça bir arada görülen çiftler ayıplanırdı. böylece; evliliklerin yıpranmayacağı, birbirlerini özleyen-daha fazla arzulayan karı-kocaların çocuklarının çok daha sağlıklı bir aile ortamında yetişeceği öngörülürdü. buradan hareketle "gönülsüz sevişmeden burunsuz çocuk doğar" aforizmasının çıkış noktasının sparta diyarı olduğu pekala söylenebilir.

    kendisinden yaşça küçük bir eşe sahip olan spartalı bir amcanın tabir-i caizse yeterince sağlıklı çocukların temelini atamayacağı düşüncesiyle eşinin daha genç ve güçlü biriyle birlikte olmasına ses çıkarmaması gerekirdi. aynı şekilde evlenmeye sıcak bakmayan ancak formunun zirvesinde yer alan ve çocuk özlemiyle yanıp kavrulan genç yiğidolar kendisine çocuk doğurabilecek bir hanıma rastlar ve hanımın kocasını da razı ederse o hanımdan çocuk sahibi olabilirdi. buradan hareketle de sparta diyarına bir arkeolojik kazıyapılsa mezhep genişliği'ni ölçen ilk aletlere sparta'da rastlanılmasının kuvvetle muhtemel olduğu söylenebilir.

    velhasıl-ı kelam; belki de dönemin şartları gereği güçlü bireylerden oluşan savaşçı bir toplum yetiştirme telaşında olan spartalılar bunu büyük ölçüde becermişler, zamanı geldiğinde de tarihin tozlu sayfaları arasında -ki bu tozlu sayfa muhabbetini hep kullanmak istemişimdir, spartalılara nasipmiş- yerlerini almışlardır.
  • yunan şehir devletleri içinde askeri açıdan en güçlü olanı... ilk başlarda halkının büyük kısmı tarımla uğraşmaktadır, ancak işgal ettikleri topraklardaki insanların ayaklanmalarına karşı gitgide artan oranda askeri güç oluşturmak zorunda kalmışlar, zamanla halkının %90 undan fazlası bilfiil asker olmuş ortalığı dağıtmışlardır...
    (bkz: peleponnesian savaşı)
  • iki kral tarafından yönetilen yunan şehir devleti. sparta vatandaşları (erkekleri) çok sıkı şartlar altında yetiştirilirdi. yeni doğan bir erkek, eğer fiziki bir kusura sahipse tanrılara kurban edilirdi. sağlıklı erkek bebeklerin, 7 yaşına kadar ailelerin yanında kalmasına izin verilirdi. daha sonra 20 yaşına kadar sürecek olan disiplinli bir askeri eğitime tabi tutulurlardı. bir yandan askeri eğitim alan spartalılar, diğer yandan da yoğun bir felsefe, edebiyat, tarih ve müzik eğitimi alırlardı. 20 yaşına gelen sparta erkeği, belli bir müddet boyunca doğa şartlarında tek başına yaşamaya bırakılır, bu müddetin sonunda da sparta vatandaşı olmaya hak kazanırdı.
    sparta devletinden kalıntılar, bugün güney yunanistanda bulunan bir köyün yakınındadır.
  • "gözcü casus, kampa yaklaştığında duvarın arkasında görebildikleri onu şaşırttı. kaç kişi olduklarını saydı, rahat rahat not aldıktan sonra hiç telaşsız geri döndü; peşinden gelen yoktu; kimse aldırış etmiyordu. gördüklerini, raporunu kserkses e olduğu gibi aktardı:
    "bunların bir bölümü jimnastik yapıyor, bir bölümü de saçlarını taramakla meşgul" diye ekledi.

    aristonoğlu demaratos kserkses e şöyle dedi: "adetleri böyledir: ölümü göze aldıkları zaman başlarını süslerler."

    (bkz: heredot tarihi)
  • spartada hırsızlık yapmak suc degildi.
    calmayı basaranlar basarılarından oturu odullendirilirdi ancak suc ustu yakalananlar basarısız oldukları gerekcesiyle idam edilirdi.

    edit: "hırsızlık sadece çocuklar eğitimini tamamlayana kadar yakalanmazsan suç değildir(eğitim süresince çocuklara yemek verilmez çocuklar evlerinde kalamaz hayatta kalmak için istediklerini yakalanmadıkları sürece yapabilirler), yakalandıkları zaman ceza görürlerdi. bunun dışında yetişkinler için hırsızlık daima suçtu." dedi enk.
  • lykurgos'un yarattığı ideal toplum ve şehir devletinin adıdır. diğer adı lakedaimonia'dır. lykurgos bu düzenin oturması için seve seve canını da vermiştir.

    bahse konu devleti asmadan önce yargılamak gerekir. çünkü bu şehir devletinin sistemini içinde bulunduğumuz çağa göre yargılamaya kalkarsak faşist/komünist devlet diye nitelendiririz. oysa kendi dönemlerini düşündüğümüzde bunun normal karşılanabileceğini anlamamız gerek. hatta bazı uygulamaları hayranlık uyandırıcıdır. hayranlık uyandıran taraflarıyla zalim taraflarını ayırt etmeden eklemeye çalışacağım.

    lykurgos'tan bahsetmeden sparta’dan bahsetmek hata olur. çünkü bu idealin babası lykurgos'tur. beceriksiz krallar yüzünden sparta uzun süre ayrılıklar ve kargaşadan kurtulamamıştır. "...hatta lykurgos'un babası olan kralın ölüm nedeni de budur. birbirleriyle dövüşenleri ayırmak isterken, bir mutfak bıçağı ile yaralanmış ve krallığı büyük oğlu polydektes'e bırakarak ölmüş" (sy.5)

    polydektes ölünce herkes lykurgos kral olsun ister. o da kabul eder. daha sonra yengesininin hamile olduğunu öğrenir. bu defa bir şartla kral olmaya devam etmeyi kabul eder. yengesinin doğuracağı çocuk eğer erkek olursa tahttaki hakkından vazgeçecektir. tahtı, gerçek varise bırakacaktır. yengesi ona "gel benimle evlen, ben de çocuğu düşüreyim. böylece krallık sana kalır, beraber ülkeyi yönetiriz" der. aslında bu teklif yeryüzünde kime yapılsa hemen kabul eder. lykurgos, doğacak çocuğu öldürmemesi şartıyla yengesiyle evlenir. “çocuk doğunca onu varis ilan ederim, sen çocuğu sağ salim doğur, sen ve ben de ülkeyi yönetiriz” der ve çocuğu entrikalara yem etmemesi için yengesini kandırır. velhasıl çocuk doğunca onu kollarına aldığı gibi insanlara "spartalılar! size bir kral doğdu" der ve çocuğu tahtın üzerine bırakır. tahttan feragat eder. bu asil davranışları onu toplum nezdinde daha da yüceltir.

    daha sonra lykurgos, tası tarağı toplayıp gezebildiği kadar gezer. girit'ten mısır'a, bazı kaynaklara göre hatta hindistan'a kadar gidip toplumları her anlamda inceler. yönetim biçimlerinden halkların geleneklerine kadar ne var ne yoksa öğrenir. daha sonra bunları kendi süzgecinden geçirirp aklındaki ideal toplumu yaratmak için lakedaimonia'ya/sparta'ya döner. herkes lykurgos'u büyük bir saygıyla karşılar. bunun farkına varınca düzeni tamamen değiştirmek için uygun ortam olduğuna karar verir.

    kral, yıllar sonra yurda dönen bu adamın yapmak istediklerinden korkar ve saklanır. çünkü lykurgos’un bir darbe planlandığını düşünür. sonra lykurgos'un aklındakileri öğrenince o da saklandığı delikten çıkıp ona katılır.

    lykurgos’un sparta’ya getirdiği yasalar genel hatlarıyla aşağıdaki gibi olur.

    1) senato kurumu:
    28 kişilik yaşlılardan oluşan senato ve 2 kral. toplam otuz kişi 30 kişi ülkeyi yönetir.

    "platon'un dediği gibi bu kurum, kralların ur gibi şişmiş gücü karşısına, en önemli kararlarda eşit bir söz hakkı getirerek, devletin güvenliğini ve yöneticilerin dizginlenmesini sağlamıştır. yöneticiler hep bir o yana bir bu yana yalpalıyordu: bir kralları tutup zorbalığa, bir halkı tutup demokrasiye (halkın baskısına) kayıyorlardı. bu iki yalpa arasına konan senato bir çeşit safra, bir karşı-ağırlık olarak yönetimi dengeliyor, güven, düzen ve süreklilik sağlıyordu ona." (sy.11)

    kendisinden sonra gelenler, ki genellikle krallar, bu senatonun görevlerini revize etmiştir. senatörler ve krallar dışında kimse önerge veremezdi. yurttaşlar sadece "evet" veya "hayır" diye önergeler hakkında oy kullanabiliyordu. yani kötü de olsa yurttaşların oy kullanma hakkı vardı. tabi daha sonra önergelere halkın müdahale ettiğini gören krallar bunu değiştirir. kralların ve senatonun, halkın zararına olduğuna inandığı ama halkın "evet" oyu verdiği önergelerden çekilip toplantıyı dağıtma hakkı maddesi yasaya eklenir.

    2) toprak reformu

    "lykurgos'un giriştiği ikinci ve en cüretli reform, toprakların yeniden paylaştırılmasıdır. mal mülk eşitsizliği o hâle gelmişti ki, şehir topraksız, varlıksız insanlarla doluydu ve bütün servet küçük bir azınlığın elinde toplanmıştı. lykurgos, sparta'dan hâyâsızlığı, kıskançlığı, cimriliği, gösterişi ve bunlardan daha köklü ve daha yıkıcı olan toplum hastalıklarını, yani zenginliği ve yoksulluğu söküp atmak için, bütün memleketin orta malı olması, toprakların yeniden bölüşülmesi gerektiğine yurttaşlarını inandırdı. herkes geçim bakımından eşit olacak, kimsenin erdemden başka üstünlüğü olmayacaktı.çünkü, aslında, insanlar arasında ayrılık ve eşitsizlik yoktu. ayrılık ve eşitsizlik olsa olsa kötü davranışlarla iyi davranışlar arasında olabilirdi. söylediklerini gerçekleştirerek sparta şehrine bağlı toprakları dokuz bin parçaya bölüp spartalılara dağıttı; lakonia'yı da ora halkı için otuz bin parçaya böldü." (sy.15)

    kadın ve erkek başına yılda ne kadar arpa, buğday ve sebze düşeceği hesaplanarak bu işlem yapılır. sıra, eşitsizliği tamamen ortadan kaldırmak için taşınır malları bölüştürmeye gelir. ama kimse buna doğrudan yanaşmaz. lykurgos hemen yeni yöntem geliştirir.

    "önce altın ve gümüş parayı ortadan kaldırıyor. onların yerine yalnız demir para kullanılacaktı. üstelik paranın değeri az, ağırlığı çok ve tuttuğu yer büyük olacaktı. o kadar ki, bin drahmilik bir parayı taşımak için bir öküz arabası, evde saklamak için de koca bir oda gerekecekti. bu para kullanılmaya başlayınca, lakedemonia'da türlü haksızlıklar ortadan kalkacaktı. bu saklanmaz, elde etmeye değmez, parçalanınca da hiçbir işe yaramaz maden için kim artık haksızlık eder, rüşvet alır, eşkıyalığa, dolandırıcılığa kalkardı? çünkü lykurgos ayrıca şunu istemişti: demir, ateşte kızdırldıktan sonra sirkeye sokulup soğutulacak ve böylece kolay kırılıp zor işleneceği için hiçbir değeri kalmayacaktı." (sy.16)

    böylece değerli madenlerle yapılan alışveriş ortadan kalmış, şehre gelen şarlatanlar, muhabbet tellalları(pezevenkler) ve değerli maden ustalarının ayağı kesilmişti. tamamen ihtiyaca yönelik, lüks olmayan ürünler sparta'da üretilmeye başlar. yatak ve iskemle, çanak çömlek gibi...

    3) ortak sofralar
    en çok tepkiyi çeken bu reformdur. hatta kendisini linç etmek için saldıranların lykurgos'un bir gözünü kör ettiğini, ama lykurgos'un yüzü gözü kan revan içinde kaçmak yerine kendisini linç etmek isteyenlere dönüp bakmasından utanıp bu reformu kabul ettikleri söylenirmiş.

    "yurttaşlar bir araya gelerek bir yasanın öngördüğü ölçüde, aynı ekmek ve aynı yemeği yemek zorunda idiler. artık gösterişli evlerinde sofralar önünde rahat döşeklere uzanıp yemek yemek yasaktı." (sy.18)

    evde gizlice yemek yasaklanır. yemek, gösteriş malzemesi olmaktan çıkarılır. sofraya tok gelenler, sofrayı küçümseyenler ayıplanır ve böylece: "yemeklerin ortaklığı ve sadeliği ile zenginliğin yoksullaştırılması oldu."(sy.18)

    zengilliğin yoksullaştırılması... sanırım şu dünyada en çok istediğim şey bu. ayrıca bu sofralar zamanla kendi kurallarını geliştirir. sofraya yeni birinin katılması o sofrada daha önce oturanların oylamasıyla yapılır. yani herkes her sofraya oturamaz. sofrada oturanlardan biri, sofraya katılmak isteyen kişi için ret oyu verirse, o kişi başka sofra aramak zorunda kalır. oylama ekmeklerin içiyle yapılıyormuş.

    4) kadınların eğitimi ve evlilik
    genç kızlar erkekler gibi idman yapmaya başlar. ok ve disk atma, koşu, güreş... böylece doğurdukları çocuklar daha sağlıklı olacak. ayrıca doğum sancısını daha rahat atlatacaklardır. kadınlar diğer site devletlerindeki gibi eve kapatılmıyor, erkekler gibi törenlere çıplak katılabiliyor. dini törenlerde bile şarkı söylemek ve dans etmeye teşvik ettiriliyor. ayrıca çıplak bir şekilde güreştiriliyor. böylece erkekler de evlenmeye teşvik edilmiş oluyor-muş.

    "kızların çıplaklığı hiç de edebe aykırı olmuyordu. çünkü yüz kızartıcı hiçbir uygunsuzluğa yer yoktu. çıplaklık onları sadeliğe alıştırıyor, güçlü bir beden göstermeye zorluyor, değer ve şereften yana erkeklerden aşağı kalmadıkları düşüncesi soylu bir dişilik gururu duyuruyordu onlara. bundan ötürü de leonidas'ın karısı gorgo için anlattıkları gibi konuşuyor ya da düşünüyorlardı. gorgo'ya bir kadın, herhalde yabancı bir kadın, 'siz sparta kadınları erkeklere komut veren tek kadınlarsınız' demiş. gorgo da demiş ki: 'biz erkek doğuran tek kadınlarız da ondan' "(sy.25)

    "evlenmelerin taşkınlığa, kavga dövüşe yol açmasını yasaklamış ve kendini bilen değerli erkeklerin ortak çocukları olmasına izin vermişti. evlenmeyi kapalı ve hiç paylaşmaya gelmez bir kurum sayıp bu yüzden öç almaya, adam öldürmeye, savaşmaya kalkanlarla (lykurgos) alay ediyordu. yaşlı koca, genç karısının yatağına, sevdiği, saydığı soylu bir gencin girmesine izin verebiliyor ve bu birleşmeden doğan temiz kanlı çocuğu öz evladı sayabiliyordu. değerli bir erkek, başka bir erkekle evli doğurgan ve akıllı bir kadına gönül verirse, kocasından izin alıp bu gerekli tarlaya tohum atabiliyor, sağlam kanlı, sağlam soylu çocuklar türetebiliyordu. hem lykurgos'a göre çocuklar babalarının değil, yurdun çocuklarıydılar; onun için de çocukların rasgele insanların değil, en iyilerinin çocukları olmasını istiyordu."(sy.27)

    lykurgos'un koyduğu bu yasalar sayesinde kadınların düşeceği uygunsuz durumlar ortadan kalkmış. hatta spartalı karı-kocalar birbirlerini aldatmalarının mümkün olmadığına inanırmış.

    5) yeni doğan çocuklar ve onların eğitimi
    muhtemelen en tartışmalı, hatta faşistçe ve vicdansızca bulunacak madde bu olacak. ama milattan önce faşizmden bahsetmek bana saçma geliyor. konuya dönecek olursak:

    "bir çocuğu olan baba onu istediği gibi büyütemezdi. onu alıp leskhe adı verilen bir yere götürürdü. burada topluluğun en yaşlıları bulunurdu. onlar yeni doğan çocuğu yoklar, kusursuz ve gürbüz bulurlarsa büyütülmesini emreder ve dokuz toprak payından birini ona ayırırlardı. ama çocuk bozuk doğuşlu ve biçimsizse apothetas denen bir yere yollarlardı onu, taygetos dağının bir uçurumuna. doğuştan çürük ve cılız olan çocuğun yaşamamasını kendisi için de, devlet için de daha hayırlı görürlerdi. bu düşünceyledir ki, kadınlar doğan çocukları su ile değil, şarapla yıkarlardı. sağlam olup olmadıkları belli olsun diye. gerçekten de saralı, hastalıklı olanlar saf şarabın etkisiyle kıvranıp ölür, sağlam olanlarsa bundan yararlanır, daha gürbüz olurlarmış. sütnineler de çocuk büyütmede usta olurlarmış. bebekleri bezlerle sarıp sarmalamaz, bütün bedenlerini apaçık, ellerini kollarını serbest bırakırlarmış. yiyecekten yana şunu bunu seçmemeye, nazlanmamaya, karanlıktan, yalnızlıktan korkmamaya, aşağılık mızmızlardan, ağlayıp bağırmalardan kaçınmaya alıştırırlarmış onları. onun içindir ki, yabancılardan spartalı sütnineler tutanlar olurmuş... lykurgos, hiçbir spartalı çocuğu, satın alınmış ya da ücretli hizmetçilerin eline bırakmıyordu. kimseyi de oğlunu dilediği gibi yetiştirip yönetmekte serbest bırakmıyordu. yedi yaşına basan çocuklara kendisi el koyuyor, onları kümelere (agelai) ayırıp ortak yaşamaya ve yemeye, birlikte eğlenip çalışmaya alıştırıyordu. her kümenin başına, aralarında en akıllı ve kavgada en azılı olanını koyuyordu. çocuklar küme başından gözlerini ayırmıyor, buyruklarını yerine getiriyor, verdiği cezalara ses çıkarmadan katlanıyorlardı... onun dışında bütün öğrenim söz dinlemeye, yorgunluğa sabırla katlanmaya ve kavgada yenmeye alışmaktı... çoğu oyunları çırılçıplak oynatıyorlardı onlara... hep kirli pasaklı olurlardı. çünkü yıkanmaz, koku sürünmezlerdi... bu yaşa gelen ve iyi ün kazanmış olan gençler kendilerine ileri yaştan bir 'seven' bulurlardı" (sy.30)

    bu çocuklar hırsızlığa, kıtlığa da alıştırılır hatta hırsızlık yaparken yakalananlar cezalandırılırdı. çocuklar hırsızlık yaptığı için değil hırsızlık görevini yerine getirirken yakalandığı için cezalandırılırdı. ayrıca "seven" denilen kişi, koruyucu gibi bir şey. ama aynı zamanda eşcinsel ilişki veya oğlancılık olarak da açıklanabilir.

    " 'seven'ler sevdikleri çocukların iyi ya da kötü ününü paylaşırlardı: anlattıklarına göre, çocuğun biri dövüşürken ağzından yakışıksız bir söz kaçırınca, yargıçlar çocuğu değil, 'seven'i cezalandırırlarmış. erkekler arasındaki bu sevişmeye o kadar iyi gözle bakılırdı ki, en dürüst kadınlar da genç kızlar arasından birer sevgili seçerlerdi. ama sevişmelerde kıskançlığın yeri yoktu. aynı çocukları sevenler birbirlerini de sever ve sevdiklerinin daha iyi yetişmesine birlikte çalışırlardı" (sy.33)

    çocukların eğitiminde sevdiğim kısım tartışmasız nasıl konuşmaları gerektiği hakkındadır:

    "paraya değerinden daha büyük ağırlık veren lykurgos, sözü değerlendirmede bunun tam tersini yaptı. sade ve kısa bir söze, zengin ve derin bir anlam yüklenmesini istiyordu. çocukların az ve öz konuşmaları, ustaca karşılık verebilmeleri için, uzun uzun susmasını bilmeleri gerekiyordu. sevişmede aşırılığa gidenlerin tohumları nasıl çok kez kısır ve güçsüz olursa, konuşmada ölçüsüzlüğe kaçanların sözleri de boş ve anlamsız olur"

    örneklemek gerekirse, daha önceki entrylerden alıntılayarak:

    büyük iskender’in babası makedon kralı ikinci philip spartalılara gözdağı vermesi için yaşadıkları ve hüküm sürdükleri lakedemonia (lakonik sözcüğünün etimolojisi de bu kelimeye dayanır) bölgesine gönderdiği elçisi, cebinde kral ikinci philip’ten şu mesajı taşımaktadır:

    “derhal temerrütten vazgeçmenizi ve daha fazla gecikmeden hakimiyetime boyun eğmenizi temenni ve tavsiye ederim. eğer ordularımı topraklarınıza sokarsam, bütün tarlalarınızı imha edeceğim, bütün şehirlerinizi yakıp yıkacağım, ve tüm spartalıları işkenceden geçirdikten sonra öldüreceğim.”

    spartalılardan kısa bir süre sonra cevap gelir: “eğer.”
    (bkz: #6354546)

    spartalılar uzun konuşmayı sevmezlerdi.

    "kral leonidas, sırası değilken önemli şeylerden söz eden birisine, 'yabancı' demiş, 'söylediklerin doğru, ama yersiz.’ lykurgos'un yeğeni kharilaos'a, amcasının niçin az yasa koyduğunu sormuşlar, o da "az konuşanların çok yasaya ihtiyacı yoktur" diye karşılık vermiş" (sy.34)

    not: kral kharilaos, yazının başında bahsettiğim, lykurgos'un tacı tahtı bıraktığı çocuktur.

    ayrıca spartalılar şiire ve müziğe de önem verirlermiş. genellikle cesaret aşılayıcı şiirler ve şarkılara uygun müzikler tören veya savaşa giderken yürüyüş ritmine uydurulurmuş. yani mutlak bir ahenk söz konusu. ayrıca bunu yaparken de korkusuz ve gayet keyifli bir şekilde -savaşa giderken- yaparlarmış.

    6) lykurgos'un yasalarından sonra dönüşen sosyal yaşama bakalım biraz:

    sparta'da altın ve gümüş olmadığı için el sanatlarının bir değeri kalmaz. lykurgos bu tarz işleri de yasaklar. herkes sanki bir kışladaymış gibi yaşar. yurtları için yaşayan insanlar vardır. ama bunu aslında kötü okumamak gerekir. çünkü paranın ve para için debelenmenin olmadığı bir toplumdan bahsediyoruz. lykurgos'un bana göre en büyük kıyağı yurttaşlara sağladığı boş vakitlerdir. paranın hükmü olmadığından tarlalarda toprağı işlemek için 'hilot' adı verilen işçi/köleler çalıştırılırmış. aynı zamanda bunlardan vergi de alınırmış. muhabbetlerde artık para veya ticaret konuşulmamaya, sadece iyi davranışlar övülmeye, kötü davranışlar da yerilmeye başlanmış. savaş haricinde sparta'da bayramlar, danslar, şölenler, avlar, toplantılar ve konuşmalar görülür olmuş. spartalıların özgürlüğü hakkında şöyle bir şey var:

    "bir spartalı atina'ya gitmiş bir gün. ve öğrenmiş ki yargıçlar bir adamı işsiz dolaştığı için cezalandırmışlar; adam da pek üzgün olarak kendisini avutan dostları arasında evine dönmekteymiş. spartalı 'özgür yaşadığı için ceza gören bu insanı gösterin bana' demiş. bir iş tutup para kazanmanın yalnız kölelere özgü olduğuna öylesine inanıyormuş çünkü spartalılar." (sy. 42)

    7) yabancılar ve köleler
    yabancılara karşı enteresan bir yaklaşımı var lykurgos'un spartalılara aşıladğı:

    "lykurgos spartalıların keyiflerince yurtdışına çıkmalarına, başka ülkelerde dolaşmalarına izin vermiyordu; çünkü oralarda kötü eğitilmiş insanların törelerine özenir, yabancı alışkanlıklar edinebilir ve kendi yurdundakinden başka türlü yönetim biçimlerine kayabilirlerdi. şehre sızan ve bir işe yararı olmayan yabancıları da bu düşünceyle sınır dışına çıkarırdı... kaygısı bu yabancıların kötü alışkanlıklar getirmesiydi. çünkü bir şehre gelen yabancılar oraya yalnız kendi kişiliklerini getirmezler... lykurgos yurdunu bir bedene giren kötü hastalıklardan korur gibi dışarıdan gelebilecek kötü törelerin salgınından koruyordu." (sy.46)

    köle mevzusu baya trajik. çünkü bazen eğitimdeki delikanlıları bir hançer ve biraz yiyecekle kırlara salarlarmış. bu çocuklar da daha önce mevzusu geçen hilotları(işçi/köleleri) öldürürmüş. hatta özellike en güçlü olanları öldürürlermiş.

    " peloponnessos savaşı tarihinde anlattığına göre; spartalılar bu köleler arasından en yiğitlerini seçmişler, onlar da özgürlüklerini kazandıklarını sanarak başlarına çelenk takmış ve tapınakları dolaşmışlar, ama az sonra sayıları iki bini bulan bu köleler ortadan yok oluvermişler, kimse de ne o zaman ne daha sonra nasıl öldürüldüklerini bilememiş." (sy. 47)

    "onun içindir ki sparta'da özgür insanın her yerdekinden daha özgür, kölenin her yerdekinden daha köle olduğunu söyleyenler olmuştur." (sy. 48)

    7) lykurgos'un ölümü.
    lykurgos, yasalarını yazıya dökmemiştir. böylece yasaların değiştirilip dönüştürülebilmesinin yolunu açmıştır. ayrıca yasaların yazıya değil, eğitim yoluyla toplumun benliğine işlenmesi gerektiğinin farkındadır. bu yasaların ruhlara işlenmesi sayesinde yüzyıllarca spartalılar diğer yunan şehir devletlerine kök söktürmüştür. zaten bunun sonucunda spartalılar, varlıklarını kendilerine ait olarak görmezdi. varlıkları yurtlarınındı.

    "pisistratidas'ı bir kaç spartalıyla birlikte pers kralının komutanlarına elçi (olarak) yollamışlar. komutanlar onlara, 'kendi adınıza mı geliyorsunuz, devletiniz adına mı?' diye sormuşlar. pisistratidas, 'başarı kazanırsak devletimiz adına kazanamazsak kendi adımıza' diye karşılık vermiş" (sy. 43)

    görüleceği üzre yaşadığı çağa bakınca -milattan önce yahu- kendi yurttaşlarına çok acayip bir düzen yaratmıştır lykurgos. hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan bu adam sistemin kalıcı olması için kendini feda eder:

    "(lykurgos) bütün yurttaşlarını bir araya topladı ve kurduğu düzenin genel olarak iyi olduğunu ve yurdun mutluluğunu ve üstünlüğünü sağlayacağını ama onlara söyleyecek önemli bir sözü kaldığını, bunu da ancak tanrıya danıştıktan sonra açıklayacağını onlara bildirdi. bunun için kendisi delphoi'ye gidecek ve oradan dönmediği sürece yurttaşları yasalarda hiçbir değişiklik yapmayacaklardı. spartalılar lykurgos'un bu dileğine peki deyip hemen gitmesini istediler. o da krallara, senatörlere ve bütün yurttaşlarına dönüşüne kadar koyduğu yasalara uyacaklarına yemin ettirdikten sonra delphoi'ye gitti. tapınağa varınca tanrıya kurban kesti ve ona yasalarının iyi olup olmadığını, yurduna mutluluk sağlayıp sağlamayacaklarını sordu. tanrı, yasaların iyi olduğunu ve lykurgos'un kurduğu düzene bağlı kaldıkça sparta'nın en büyük şana, şerefe ereceğini bildirince, lykurgos bunu yazıya döktürüp sparta'ya yolladı. kendisiyse tanrıya ikinci bir kurban kesti ve dostlarını ve oğlunu kucakladıktan sonra, yurttaşlarının ettikleri yeminin yürürlükte kalması için ömrüne kendi isteğiyle son vermeyi uygun buldu." sy. (48/49)

    lykurgos, yurttaşların ettiği yemine güvenip delphoi'de kendisini aç bırakarak ölür. yüzyıllar sonra tekrar parayı yürürlüğe sokan krallar yüzünden sparta yıkılışının da fitilini ateşler. sparta'yı yenecek ve sahneden silecek olanlar ise leuctra savaşı'nda thebaililer'dir. ya da yunanlı tebliler'dir. teb savaşçılarının da enteresan özellikleri var, onu da ekleyip yazıyı bitiriyorum:

    "kutsal teb birliği, birbirini seven 150 çift eşcinsel askerden oluşan ve yunanistan'ın büyük şehir-devletlerinden teb'in ordusuna bağlı elit bir birlikti. m.ö 378 yılında tebli komutanlar pelopidas ve epaminondas tarafından kuruldu. ünlü tarihçi plutarch'a göre ordunun birbirini seven eşcinsel çiftlerden oluşmasının sebebi sevgililerin birbirlerini korumak ve kendilerini sevgililerin gözünde küçük düşürmemek için daha büyük bir hırsla ve korkusuzlukla savaşacağı mantığına dayalıydı. ama aslında ordunun fikir babası ünlü filozof platon'du. platon "sempozyum" adlı kitabında şunları yazmıştı:

    "eğer bir ordu ya da hükümetin sadece birbirine aşık erkeklerden oluşması sağlanabilseydi, bu aşıklar onursuzluktan kaçarak ve daha onurlu olmak adına birbirlerini etkileyerek şehirlerinin en iyi valileri olurlar; ve ne zaman yan yana savaşsalar, sayıları bir avuç da olsa, tüm dünyayı yenebilirler. çünkü hangi insan savaşta mevzisini terk ederken ya da silahını bırakırken sevgilisinin görmesindense tüm insanlığın onu görmesini tercih etmez? böyle bir utancı yaşamaktansa bin kez ölmeye hazırdır. ya da kim sevgilisi tehlikedeyken onu terk edebilir?"

    spartalıların yetişme tarzı, eğitimleri ve bu esnada yaşadıkları ilişkileri düşünürsek onları da kendileri gibi bir ordu yenmiş denebilir.

    kaynak 1:
    sayfa numaralarını verdiğim alıntılar iş kültür yayınları'ndan çıkan, plutarkhos'a ait "lykurgos'un hayatı" adlı kitaptan alıntıdır.
    çevirenler: sabahattin eyüboğlu - vedat günyol

    kaynak 2:
    http://www.paganx.org/kutsal-teb-birligi.html

    düzeltme: imlâ
  • sözlüğün eski, özlenen kaliteli nadir başlıklarından biridir.

    birbirini tekrar etmeyen, nitelikli ve açıklayıcı detaylı bilgiler içeren entryler ile bezenmiş, goygoy çevirenin olmadığı bir başlıktır. adeta sparta ve spartalılar hakkında söylenebilecek herşey söylenmiştir. tek eksiğin, kaynak gösterenin az olmasıdır. bu tip başlıkların tekrar sözlüğü ele geçirmesi dileğiyle...

    gerçek kutsal bilgi kaynağı budur arkadaşlar.
hesabın var mı? giriş yap