• bu adamlar o kadar teknolojik uzay gemisi yapmislar hala bi otobus gibi tutma yeri koymamislar, bi torpil yiyince cikan sarsilmada hoop diye cihazlara tutunuyolar, bigun biri kiracak navigasyon kolunu, kalacaklar uzayin ortasinda dimdizlak
  • orjinal dizi aslında "kaptan kirk ün uzay maceraları" olarak adlandırılabilir.

    --- spoilerimsi ---

    kaptan kirk her durumda, olağanüstü hatta tanrısal güçleri olan düşmanların bile karşısında bir şekilde galip geliyor. uzay, atılgan ve atılgan tayfası aslında kirk ün yeteneklerini gösterebilmesi için uygun ortamı sağlayan araçlar. kaptan kirk; zeki, çalışkan, karizma, çabuk ve doğru karar alabilen, adaletli ve merhametli bir süper kahraman, adeta. bu özellikleri herhalde fazla baskın çıktığı için, pek hata yapmyor, yapmasını da beklemiyorsunuz. hatırladığım kadarıyla sadece bir bölümde fazla konuşmuş "evet, aptalcaydı spock" filan diyebilmişti.

    pandemi ve sokağa çıkma yasağı ortamında, orjinal star trek dizisini baştan sona izledim. izlemeyeli neredeyse 40 yıl oldu desem yalan olmaz. zamanında yeni bölümünü heyecanla beklediğim star trek hala izlenebiliyor.

    iyi, zaman zaman çok iyi senaryo ve oyunculuklarla hala seyredilebilecek kalitede yapıldığını tekrar görmüş oldum.
    belki ben eskide kaldım ama görsellikten çok senaryoyu düşünürseniz hak vereceksiniz sanırım.

    elbette günümüz için komik kalan kıyafetler, ekipmanlar, efektlere takılmayacaksınız.

    bazı gezegenlerin yörüngeden görünüşleri zamanına göre çok iyi geldi bana. muhtemelen restore edilmiş olabilir. bunun dışında mesela, uss constellation ın enkazına çarpan meteor sahnesi restorasyona, "ekstra efekt"lere en güzel işaretlerden bence.

    --- spoilerimsi ---

    dizide yıllar sonra fark ettiklerim, gözlemlerim ve notlarım;

    --- diğer star trek leri de içerebilecek ağır spoiler ---

    --- diğer star trek leri de içerebilecek ağır spoiler ---

    --- diğer star trek leri de içerebilecek ağır spoiler ---

    1x0 pilot bölüm-netflix e göre 1x1. netflix bu bölümü 1x1 sayıyor ancak imdb de 1x0. bu yüzden bölüm numaralarında ilk sezon için imdb ve netflix uyumsuzluğu var. bölüm numaralarını netflix e göre yazacağım ;

    bu bölüm, imdb den anladığım kadarıyla uzun yıllar boyunca gösterime girmemiş. kaptan kirk henüz yok, kaptan pike var. spock var ve çok genç görünüyor. dr. mccoy yok, dr. boyce var. bir mccoy değil ama bu adamda da potansiyel varmış. ilginç göndermeler hatta matrix i hatırlatan senaryosu var. üstelik tek sahneyle ağır ateizm göndermesi de yapılmış bu bölümde. hatta o sahneyi bırakın 1965, günümüzde bir ortadoğu ülkesindeki tv dizisinde kullansanız, sağlığınızı bozarlar.
    günümüz için sıradan ama zamanına göre ilginç senaryolu bir bölüm.
    bu bölümden sonra kaptan pike ı göremiyoruz. taa ki, 1x11 ve 1x12 e kadar. bu bölümlerde, bölüm içinde bölüm yapar gibi 1x0 ın geniş bir özeti yayınlanıyor. yazık ki gördüğümüz aslında pike değil. oyuncu ile yapımcılar arasında bir sorun mu olmuş bilemiyorum ancak pike ı oynayan oyuncu genç yaşta, 1969 da vefat etmiş, maalesef. pike, bir kirk değil ama karizma adammış. 55 yıl sonra, star trek discovery denen acayib ül yapımda bu karakter yine karşımıza çıkıyor ve discovery i pek beğenmesem de başarılı canlandırılıyor.

    1x2
    bu bölümdeki tuz canavarını ülkemize getirin, açlıktan değil, tokluktan ölür. bölümü seyredenler demek istediğimi anlayacaktır...

    1x5
    pek güzel bir bölüm olmasa da, ilginç bir ayrıntısı var; kaptan kirk ün mezar taşında james r. kirk yazıyor bu bölümde. sonraki bölümlerdeyse kaptanın tam adının james t. (tiberius) kirk olduğunu öğreniyoruz. oradaki rneydi diye aklıma takıldı ve internete baktığımda elbette ilk fark edenin ben olmadığını gördüm; https://scifi.stackexchange.com/…ho-is-james-r-kirk
    kısaca; yapımcıların hatası olduğu söylense de, yine de teoriler var...

    1x7
    "haplı bacılar", atılgan a ışınlandığında dr.mccoy ve scotty nin yüz ifadelerine bakın. muhteşem oyunculuk ve çok komik bir sahne. senaryo fena olmasa da, 3 yıldır "aç açına" ıssız gezegende çalışan, lityum madencisi zengin dayılar ve "sevgi içimizde, hap gerekmez" sahneleri yazık ki olmamış.

    1x8
    bildiğiniz terminatör ün atası var. oyuncu bile arnold a benziyor. arızalı profesör ün, android bacıyı tarif ederken "teni sıcak, nefes alıyor, nabzı bile var" açıklamasında sanki terminatör ü tarif ediyordu, 18 yıl öncesinden. daha önce terminatör ün atası westworld diyordum ama bu bölümde çok şaşırdım. bölümün yayınlanma tarihi 20 ekim 1966, westworld ün yayınlanma tarihi 15 ağustos 1973, terminatör ün yayınlanma tarihi 1984.

    1x15
    bu bölüme kadar uzay filosu olan yabancı ve düşman bir topluluk / imparatorluk yok. bu bölümde romulanlarla tanışıyoruz. romulanların vulcan kökenli olduğu anlatılıyor, bunu unutmuşum nedense. romulanların kamerasını uzaktan "hack" olayı hoş.

    1x16
    westworld demiştim de, bu bölümün bildiğiniz westworld ün ilham kaynağı olması çok muhtemel.
    star trek sonraki dizilere/ filmlere ilham kaynağı olmuş, açıkça belli...

    1x18
    saçma görünen ama yine ufaktan dini gönderme içeren bir bölüm. bu arada, 1x1 deki tuz canavarını duvar süsü olarak kısa süreliğine görüyoruz. gelen yazılı mesaja cevap yazacak uhura nın klavyesi yok. evet, bu dizide klavyesiz, düğmeli, konuşan, slayt cihazı gibi görüntülere bakılan bilgisayarlar var sadece. o dönemde (60 lar) delikli kartlı bilgisayarlar vardı, kart yerine oyun kartuşuna benzer bir şey kullanıyorlar dizide.

    1x19
    günümüzde meraklıları olan reptilian muhabbetini başlatan esas neden bu bölüm olabilir.

    1x20
    enteresan bir bölüm. zaman yolculuğu içermesinden çok, "siyah bir yıldız (black star) bizi bu zamana fırlattı" gibi ifadeler çok enteresan. siyah yıldız dediği kara delik. neden kara delik ifadesi kullanılmamış da, black star denilmiş, enteresan. bu bölümde ayrıca ay a gönderilecek ilk insandan (amerikalı) bahsediliyor ama henüz kimse ay a ayak basmamıştı. (bölümün yayın tarihi= haziran 1967 - ay a ilk adım= temmuz 1969)

    1x21
    vasat denebilecek bir bölüm olsa da, daha önce de "web cam hack" yapar gibi bölümler olsa da, tarihin ilk "hack" ve "hacker" olayından bahsediyor olabilir bu bölüm, kurmaca bile olsa enteresan.

    1x22
    zamanına göre yeni bir fikir içerse de, bu bölümde bana asıl ilginç gelen "hamdolsun hareketi" yapan tiplerdi. bölümü seyrettikten sonra supreme leader in bir bilgisayar vasıtasıyla sonsuza kadar galaksiyi yönettiği gibi ürpertici hayallere kapıldım.

    1x23
    bu bölümde hoş ama boş tahminler yapılmış. 90 larda 3.dünya savaşının çıkacağı, uzak gezegenler için gemi imalatı, 2018 e kadar warp olmadığı için uyku kabinleri vs. bir de, modern çağın testesteron seviyesi sorununa bilmeden değinmiş olabilirler. atılgan daki tarihçi bacımız için geçmişteki erkekler daha bir erkek. hele ki iriyarı hintli diktatörü görünce, adeta gönüllü köle moduna geçiyor. sanki kirk dışında erkek kalmamış, alayının testesteronu diplerde...

    1x24
    bilgisayar simülasyonuna göre savaşın kayıplarının belirlenmesi, bilgisayar tarafından simülasyonda öldüğü kabul edilenlerin kuzu kuzu yok etme makinesine gitmesi... başka bir enteresan bölüm daha..

    1x27
    klingonların ilk defa göründüğü bölüm. sonraki star trek dizi/filmlerine göre klingonları alakasız, esmer ve asyalı gibi göstermişler. dikkatlice izlerseniz, zorlama da olsa bu bölümden büyük resim çıkarılabilir ama zorlamayalım.

    2x2
    karşınızda apollo.. başarılı ve karizma bir oyuncu tarafından canlandırılmış. antik yunan medeniyetini uzaylılara bağlaması enteresan. bol bol gönderme var.
    ayrıca bu bölüm bana pek alakası olmasa da, galactica daki kobol u hatırlattı. belki de bu bölümden biraz esinlendi galactica...

    2x4
    başka bir paralel evren hikayesi. güzel bir bölüm ayrıca star trek discovery deki imparatorluk (iss) olayı belli ki bu bölümden esinlenilmiş.

    2x7
    bol bol mantık hatalarına, büyü zırvalarına rağmen göründüğünden daha enteresan bir bölüm, özellikle finaliyle hoşuma gitti. anlatılmaz, seyredilir türden.

    3x3
    başka bölümlerde de görebileceğiniz, zaman zaman bıktırıcı, "paralel gelişimle ortaya çıkan uzak gezegenlerdeki amerikan uygarlığı" bölümlerinden biri. bu bölümün farkı kızılderililer. kirk bu bölümde hafızasını kaybediyor, aşık ve mutlu bir şekilde kızılderililerle yaşıyor. normalde bahsetmeye pek değmeyecek bir bölüm ama bir açıdan enteresan; bazı sahneleriyle fifth element i hatırlattı bana, seyredip, görün diyeyim.

    3x16
    imdb notu düşük olsa da bence ilginç bir bölüm. ölüm olmasa ne olurdu türünden bir düşünceyle yapılmış gibi.

    3x22
    saçma sapan bir bölüm gibi dursa da, aslında fikir olarak ilginç. bunu geçtim, meşhur surak ve star trek discovery de adını bol bol duyacağınız, klingonların ağababası kahless var.

    3x24
    orjinal serinin son bölümü. dolaylı olarak translara saygı mesajı verilmiş gibi. bu bölüm hiç de öyle veda bölümü gibi çekilmemiş ama nedense orjinal seri bu bölümle bitiyor. sanki 4.sezon onayı çıkmamış ya da başka bir şeyler olmuş.

    ----

    "ışınla" nın orjinali hem "energize"hem de "beam down-up". star trek tr de ilk gösterime girdiğinde dublajda "ışınla" kullanılıyordu ve çok mantıklı, güzel bir tercüme olmuş. "enerjile-enerji ver" i kullandıklarını hatırlamıyorum, gerek de yok...

    dublaj demişken, zamanında seyrettiğim türkçe dublajdaki kaptan kirk ün sesi orjinalinden daha güzel bence.

    her bölümde, bölüme özel yeni bir bacı var. elbette hepsi güzel bacılarımız ama "yazık ki" bu bacılarımız "uzaydaki badının ahlaksızlığı"na işaret olarak süper mini giyiyor. 55 yıl önce (1966) çekilmiş bu dizideki kıyafet standardını 2021 de ülkemizde uygulasalar neler olurdu acaba?

    bazı karakterlerin gözlerine / yüzüne ışık tutma gibi bir çekim tekniği uygulamışlar. kubbe saçlı sarışın bacının sahnelerinde ve kaptan kirk de çokça uygulanmış. kadın zaten makyaj farı sürmüş, bir de yüzüne ışık tutulması da enteresan görünüyor. yalnız bu kubbe saçlı bacımız 8-10 bölüm sonra diziden ayrılıyor, yerine sürekli yeni "yeoman" bacılarımız geliyor. kubbe saçlı bacımız imdb ye göre daha sonra çekilen film ve dizilerde rol almış ama orjinal seride bir daha görünmüyor.

    1966 yılındaki bir dizide anti madde, paralel evrenler muhabbeti yapılması hoş. hatta gecenin bir yarısı halüsinasyon görmediysem, bir bölümde kısaca dna dan bile bahsediliyor.

    uhura bacımız nedense plastik, yeşil renkli küpelerinden vazgeçmiyor, 3.sezona kadar her bölüm aynı küpeleri takıyor, bize bir şeyler anlatmak istiyor sanki.

    galaksinin en uzak köşelerinde bile ingilizce konuşuyorlar. yetmiyor, amerikan bayrağı ve anayasası kullanan adamlar bile çıktı bir bölümde. kendileri de bunun farkında olduğundan, bir bölümde "aa, ingilizce konuşuyorlar, paralel gelişim göstermiş gezegen" diye geçiştiriyorlar. güncel dizi, star trek discovery ile karşılaştırdığımda, discovery bu konuda çok çok daha başarılı.

    uzayda geçen tüm dizi/filmlerin olmazsa olmazı ışık hızı / warp / ftl anındaki parıltı 3 sezonluk orjinal seride yok. star trek serisi içinde ilk defa 1979 yapımı filmde kullanılmış (1973 yapımı animasyon bölümleri seyretmedim, o bölümlerde var mı, bilmiyorum. ek: seyrettim, onda da yok) ancak ondan önce 1977 yapımı star wars da kullanılmıştı bu efekt. kopya çekmişler diyeceğim ama star wars a kıyasla disko ışığı gibi görünüyor, maalesef.

    bir gezegene iniş yapan ekipte çekirdek kadro (kirk, spock, scotty, mccoy, sulu vs.) yanında güvenlik ekibi varsa, mutlaka o güvenlik ekibinden biri ya da hepsi ölecek demektir. bunu klişe derecesinde sıkça kullanmışlar.

    spock ın olmazsa olmaz lafı; "fascinating". bunu neredeyse her bölüm söyler spock ama yine de bıktırmaz.

    bazı oyuncular farklı bölümlerde farklı karakterlerle tekrar oynamış. bunlardan en çok dikkatimi çekeni romulan komutanı ve spock ın babası sarek in aynı oyuncu olmasıydı. diğerleri de yan rollerdeki bacılar oluyor, fark edebildiğim kadarıyla.

    netflix tercümesinde (hem türkçe dublaj, hem türkçe altyazı) romulan ları "romula" olarak çevirmişler, hangi kafayla yapılmış, bilemiyorum.

    kaptan kirk ara sıra hem kendisi için, hem de görevi için insan, uzaylı demeden bacılara "suni teneffüs" yapıyor. kahraman dedik, övdük ama ortamda güzel bir kadın varsa sadece kendini düşünen, batının ahlaksızı bu herif*

    --- diğer star trek leri de içerebilecek ağır spoiler ---

    --- diğer star trek leri de içerebilecek ağır spoiler ---

    --- diğer star trek leri de içerebilecek ağır spoiler ---

    ister istemez güncel discovery dizisiyle kıyasladım. star trek discovery dizisindeki olaylar orjinal star trek dizisinden önceki dönemde geçiyor. hatta bağlantılı karakterler ve olaylar da var. ilginçtir, neredeyse 60 yıllık, zaman zaman komik kaçan efektlerine rağmen, discovery dizisinden daha güzel olduğunu düşünüyorum.

    en güzel bölümleri ve en berbat bölümleri ortalama alsam bile, efektlere takılmadan, bence: 8 / 10
  • 2009 tarihli sinema filmi gayet iyi, hoş ve fakat;

    --- spoiler ---

    ışınlamasıdır, zamanda yolculuğudur havada uçuşurken (birçok şey gibi), kaptan kirk'ün çocuğunun cinsiyetini doğmadan bilememesi olacak şey değil!

    --- spoiler ---

    ultrason lan bu, dışkapı ssk'da bile var insafsızlar..
  • zenci bir kadınla beyaz bir adamın öpüşmesi televizyonda ilk defa star trek dizisinde görülmüştür. bu özelliğiyle ayrıca süperdir bu dizi.
  • kafamda bayağı düşünce döndüren ilginç bir seridir star trek. özellikle günümüzdeki yeniden hayal edilmiş versiyonları gözönüne alındığında aslında bir anlamda çağını yansıtır. bu yazı dahilinde original series'tan çok the next generation'a değineceğim zira benim yetiştiğim seri o. belirtmeye gerek yok, buradaki söyleyeceklerim benim kendi düşüncelerim, yani öyle genelgeçerlik iddiam bulunmamakta.

    original series 1966'da yayına giren ve girdikten sonra bilimkurgu ile ilgilenen herkesin bir şekilde dimağına yerleşen bir seri. bu serinin ana karakterleri olan bir eli şeyinde diğer eli fazerinde kaptan kirk'ü, mantığını kullanan spock'u ve düz normal insan mccoy (doktor) bir anlamda id, süperego ve egoyu temsil ediyor bile denebilir. bu serinin hem dönemin hem de dönem bilimkurgusunun kadın/erkek kabullerini de yansıttığını düşünüyorum bu arada. yani erkeğin errrrkek olduğu, bir nevi amerikan kadirizminin alıp başını gittiği dönemlerdir bunlar. erkek dediğin göğüs kıllarını kesmez, evrendeki tüm "manitalara" yazar, tüm düşmanlarını da biçerdöver gibi keser. ancak tüm bunları dedikten sonra şunu da vurgulamak gerekir. bu seri dönemi için bayağı devrimcidir. 1950lerde sona ermiş bir mccarthycilik dönemine rağmen hala soğuk savaş gırla devam ederken kaptan köşkünde bir rus, malcolm x henüz ölmüşken ve ırksal gerilimler süregelirken zenci bir kadın göstermek falan çok risklidir. evet görece olarak küçük rollerdedir bu insanlar ancak yine de vardırlar.

    devamında gelen the next generation ise belki bir milletler cemiyeti, bir birleşmiş milletler cinsinden bir idealizme sahiptir. aksiyon adamı kirk gitmiş, diplomasiyi ön plana koyan bir picard gelmiştir - gerçi bu geliş biraz yavaştır 1. sezon serinin diğer sezonları ile kıyasla tam bir kepazeliktir, 2. bölümde tüm geminin orjiye falan bağlamasının nasıl bir akıl fikir sonucu olduğunu hala merak ederim. ancak devamında, karakterler oturduktan sonra, dönemi için bir bilimkurgu eserinde olmayacak derecede ciddi konulara girer. mesela ilk sezonda çok da sallanmayan prime directive konusu burada önemli bir yer tutar. bir anlamda sömürgecilik döneminin ciddi bir eleştirisidir bu. nitekim bu dönemde yapılan neredeyse tüm müdahaleler "beyaz adamın yükü" olarak temellendirilmiştir. sömürge altındaki ülkeleri başka gezegenler olarak hayal ederek aslında bu yükün ne kadar varolduğunu sorgular tng bu kavramla. ancak dizinin bu konuda çok oynak bir çizgide hareket ettiğini ve kesin bir fikir belirtmediğini söylemem gerekir - son tahlilde olay "uzay yolculuğu yapamayan medeniyetleri ellememek gerekir, picard aksini düşünmedikçe"'ye bağlar. ne yalan söyleyeyim bu beni hayal kırıklığına uğratan bir istisnai düşüncedir - bu konuyu tartışmaya açıp en nihayetinde amerikan istisnacılığına benzer bir biçimde picard istisnacılığına bağlamak da ne bileyim bana oldum olası yavan gelen bir sonuç oluyor.

    tng'nin konu aldığı bir diğer olay da "insan olmak nedir" sorusudur data özelinde. bu aslında spock ile beraber tos'ta da ele alınan bir konu olmakla beraber, canlı olmayan bir varlık özelinde sorulması bu soruyu daha özel kılar. data belki de terminatör sonrası bilimkurgu evreninde insanlığı yoketmeye çalışmayan nadir yapay zekalardandır. asimov'un r. daneel olivaw'ıyla kıyasla robotik görünür - hatırladığım kadarıyla asimov'un çelik mağaralar adlı kitabında dedektif baley olivaw'ı ilk gördüğünde bir robot olduğunu anlayamaz - ama bende bıraktığı intiba daha insani bir varlık olduğu yönündedir. burada en büyük etki sanıyorum olivaw'ın robotluğundan son derece memnun olup insanlaşma konusunda çok da bir çabasının olmaması ve insanlarla beraber bir ekipte yer almamasıdır. data robot da olsa bir yaşam formu olarak görülür - bu konu zaten bir bölümün başlıbaşına konusudur (https://en.wikipedia.org/…rek:_the_next_generation)).

    robot demişken borg'a da değinmek gerekir. borg tng dahilinde sanıyorum en korkulan rakiptir. bunun temel sebebi olarak teknolojik üstünlüklerinden ziyade tek tip ve empati kurulamayacak derecede olmalarını görüyorum ben. borg, mekanik bir toplumun aşırılaşmış halidir. herşey belli bir düzende yapılır - bu düzene uymayan şeyler de ya yok edilir ya da zorla "uydurulur". bu, çoğulculuk ile kendini ifade eden federasyon için tam bir antitezdir. yani romulanlar bile bu kadar nefret ve tiksinti uyandıracak şekilde tasvir edilmezler. evet belli bir habislikleri vardır ama en nihayetinde diplomatik ilişki kurulabilir, laftan anlayan bir medeniyettir.

    gelelim günümüzdeki tekrardan hayal edişlere. filmler eski seriyi konu alsa da önümüze çok değişik bir federasyon konsepti çizer. bu federasyon silah araştırması yapmaktan çekinmeyen, gizli örgütlere sahip olan, tng'nin federasyonu ile kıyasla vahşi denebilecek bir yapılanmadır. benim bildiğim kadarıyla tos ve tng'de section 31 gibi bir yapılanmadan bahsedilmez - ki zaten federasyonun ilkelerine de aykırıdır. her şeyi demokratik biçimde, diplomasi ile halletmeye çalışan, tüm çözüm yolları sona erdiğinde şiddet kullanan bir yapılanmada gölgeler içinde hareket eden bir örgüt nasıl ve nereye konumlanacaktır tartışılır. ki deep space 9'da da konu alınması 1998lerdedir. yani soğuk savaşın bittiği ve geleceğe yönelik o idealizmin şaşırtıcı biçimde kırıldığı yıllardır bunlar - 3 sene sonra zaten 9 eylül saldırıları olacak ve akabinde ilginç sonuçlar doğuracaktır. zamanın değişen çizgisine star trek'de eşlik eder - o kadar temiz ve idealist bir star trek değildir artık bu. ki voyager hakkında duyduğum bazı şeyler bu kafanın daha da ilerlediğini söylüyor, şahsen izlemediğim için yorum yapmayacağım.

    star trek discovery ise... benim picard ile kurduğum birleşmiş milletlervari federasyon'a tam ters giden bir istikamette konumlanıyor. nereden başlasam bilemiyorum, ancak ilk bölümde sarek'in yetiştirdiği söylenen ama kaptana gider yapan, hatta isteği olmayınca bir nevi darbe yapan bir first officer olunca hafiften bir spock kaş kaldırması yaşatıyor. böyle radikal dinci, ten rengine falan sahip klingonlar görünce de insan "abi naaptınız siz" sorusunu ister istemez soruyor ekrana karşı. kabul, klingonlarda her zaman dini bir tandans vardı da bu gidip isisvari bir biçimde tezahür etmiyordu en azından. spoiler vermemek adına daha ötesine gitmeyeceğim ama dizinin ilerleyen bölümleri de teknik olarak şaheser olsa da senaryo ve anlatı açısından çok alakasız yerlere gidiyorlar.

    şimdi ben şu konuyu açığa kavuşturayım, şahsen tos döneminde bir dizi yapılması beni rahatsız etmiyor; karakterin sarek ile olan bağlantıları hariç karakter özelliklerinde de sorun yok, yani sorunlu bir karakter ilginç bile olabilir - ama bu reimagined dizi ve filmlerin illa tos'tan bir karakterle organik bağlantı kurma ihtiyacını çok anlamlandıramıyorum. bir yeni yapımda da spock veya sarek duymayalım ya. hayır karakterleri bu şekilde temellendirince ben ister istemez "bu karakteri sev çünkü sarek ve spock ile kanka. kankalık müessessi! seveceksin! sevmezsen bu karakterleri de sevmiyorsun" temelli bir yancılık hissi hissediyorum.

    bakın federasyon ve star trek evreni devasa bir evren, devasa bir yapı. şu anda öyle bir hale geldi ki tüm evren spock etrafında, picard etrafında falan dönüyor. şu gerçeğin farkındayım, eski serilerde de diğer serilerden karakterleri görüyorduk ama atıyorum picard'ın büyükbabası kirk falan değildi veya data'yı spock bulmuyordu. tng'nin ilk bölümünde bones gemiyi ziyaret edip gidiyordu mesela.

    picard'ı izlemedim, o yüzden bir yorum yapamayacağım ama izlediğim diğer reimagined eserlerden temelli büyük hayallerim yok, bilakis hayalkırıklığı olacağını düşünüyorum. patrick stewart'ı nasıl ikna ettiler ("money, dear boy" dediğini duyar gibiyim ama umarım öyle değildir) bilmiyorum ama star trek günümüzün dünyası için fazla, hem de çok fazla, idealist kalan bir evren. bu evreni gerçekçi kılmak adına cinsiyet politikalarını, ayrımcılığı ve günümüzün diğer sorunlarını ekleştirdiğinizde ortaya çıkan şey, orjinalinden çok alakasız bir şey oluyor. bakın, tekrardan altını çizeyim - bu yeniden çekilenler atıyorum star mrek olsaydı ve kendi başına bir evren tasvir etseydi bu güzel bile olabilirdi, ama star trek evreni izdüşümünde gerçekten çok alakasız bir yere düşüyorlar.

    bu kadar yazdık, her kültür ürünü kendi çekildiği zamanın değer ve kabullerini yansıtır. star trek de bundan azade değil tabii ki. ama şu yeni dizileri izlediğimde sorunun bizde olduğunu düşünmeden edemiyorum. gene roddenberry'nin hayal ettiği star trek bizim kirli günümüzde o kadar ütopik, o kadar inanılmaz kaçıyor ki, kendileştirdiğimiz zaman özünü kaybeden bir hale geliyor. biz, onun hayal ettiği gibi ilerleyemedik, daha iyi bir insan medeniyeti olamadık gibi duruyor kısacası.

    okuduğunuz için teşekkür ederim.
  • 2009 yılından sonra çıkan star trek filmlerinin seyir rehberine kesinlikle eklenmemesi gereken uzay/bilim kurgu dizisi.
    her ne kadar cast mükemmel olsa da jar jar abrams'ın bir tarafından çıkarttığı star trek filmleri ayrı bir maraton halinde izlenebilir ama bu filmlerin ana star trek evreniyle hiçbir bağlantısı yoktur, izlemeniz halinde tüm star trek maratonunuzun üzerine limon sıkar. zira bu filmlerin geçtiği evrende yaşanmış olan son derece gereksiz ve anlamsız bir zaman kırılması sebebiyle hikayeler farklılaşmış, karakterler yok olmuş ve her ne kadar resmi olarak kabul edilmemiş olsa da olaylar paralel bir evrende geçmeye başlamıştır.

    izlemeniz gereken yol, kanımca şudur;
    star trek enterprise (2151-2155)
    star trek discovery 1. ve 2. sezon (2256-2258) (es geçmenizi tavsiye ederim.)
    star trek the cage (1965) tos'un pilot bölümü.
    star trek the original series (2266-2269)
    star trek the animated series (2269-2270)
    star trek the motion picture (2270)
    star trek ii the wrath of khan (2285)
    star trek iii the search for spock (2285)
    star trek iv the voyage home (2286 ve 1986)
    star trek v the final frontier (2287)
    star trek vi the undiscovered country (2293)
    star trek the next generation (2364-2370)
    star trek deep space nine (2369-2375)
    star trek generations (2371)
    star trek voyager (2371-2378)
    star trek first contact (2373 ve 2063)
    star trek insurrection (2375)
    star trek nemesis (2379)
    star trek lower decks (2380) (geyik bir animasyon olduğu için listenin en sonunda da izlenebilir.
    star trek picard (2389)
    star trek discovery 3. sezon (3188-3189)

    jar jar abrams'ın içine ettiği star trek serisi, filmlerin çıkış tarihinden itibaren ayrı bir maraton olarak izlenmeye başlanabilir.

    not: liste için krzysztofkieslowski rumuzlu yazara ve #125857288 no'lu debe entry'sine teşekkürler ama tekrar uyarıyorum kesinlikle jar jar'ın filmlerini maratona eklemeyin hatta bana kalırsa star trek discovery'i bile seyir rehberinden çıkartıp tüm serileri izledikten sonra ayrı olarak izleyin. ana evrene yaptıkları saçma eklentiler hiçbir fan tarafından beğenilip kabul görmedi. star trek enterprise'ın durumu bile oldukça şüpheli aslında spoiler vermeden nasıl anlatılır bilemiyorum ama orada yaşananların hiçbirisinin gerçek olmayabileceği yönünde teoriler de var.
    şöyle de bir başlık var ayrıca;
    (bkz: star trek seyir rehberi)
  • pat diye aklıma takıldı bak az önce:

    şimdi vulcan'ın göbeğinde koca bir delik açılmaya çalışılırken 8-10 tane dandik federasyon gemisi (ki bilenler bilir, bunların arasında uss enterprise en gelişmişi olmasına rağmen teknolojisi pek ahım şahım değildir) yardıma gidiyor. tamam buraya kadar olan kısmı anladım.

    hadi baba kirk ölmeden önce nero ortama girerek tarihin akışını değiştirdi ve son 25 yıldaki olaylar bundan sonra orjinal seriden* daha farklı işlemeye başladı. bunda da sorun yok.

    yine bilenler bilir diyerek anlatmaya devam edeyim; kirk'in komuta ettiği "atılgan", federasyonun emekleme devresini bitiren gemi. yani kirk bu gemiyle 5 yıllık görevine çıkacak ve alfa çeyreğini keşfetmeye başlayacak. niçin? çünkü ipne vulcan'lılar ne teknolojilerini, ne de bilgilerini insanlarla paylaşmıyorlar da ondan. uzun kulaklılardan 1 harf öğrenmek için seksen takla atmak zorunda kalıyorsun.

    haaa şimdi geldik vulcan'a... tüm seriler boyunca, vulcan teknolojisinin daha en başından beri insanlardan çok üstün olduğunu öğrenmiştik. hatta bu ipnetorlar 100 yıl boyunca dünya'ya ve insanlara göz kulak oldular başlarına bir şey gelmesin diye. sonunda insanlar bu "bakıma muhtaç çocuk" pozisyonundan sıkılıp archer'ın nx-1'i ile galaksiyi keşfe çıktılar.

    bunları hatırladıktan sonra başa dönelim; federasyon 8-10 dandik gemi ile yardıma gitti vulcan'a. peki arkadaşım vulcanlı'ların galaksinin her yanına yayılmış o ihtişamlı ve güçlü surak, sh'ran, d'kyr sınıfı gemileri, gezegenlerinin ebesine tecavüz edilirken neredeler?

    hadi öğle paydosundalar çağrıyı duymadılar diyelim. diyelim de, biz görmedik mi, alfa çeyreğinin her yanına yayılmış devriye gezen yüzlerce vulcan gemisinin olduğunu? bu gemilerin oldukça büyük bir kısmının vulcan'a dönebilmesi haftalar alıyor tamam biliyoruz. hatta vulcan'a en yüksek warp hızıyla yol alsa bile aylarca dönemeyecek kadar uzakta gemileri, akbabaların bile uğramadığı yerlere kurulmuş yüzlerce uzay istasyonları* bile var.

    biz daha 300 metrelik, 250 kişi alan enterprise'ı daha yeni yapabilmişken, adamlar ondan çok daha önce 500-600 metrelik über gemiler yapmış, her birinin içinde binlerce kişiyle birlikte galakside fink atmıyor muydu? bak, adamların çok önem verdiği bilim gemilerini söylemiyorum. savaşmak için dizayn edilmiş federasyon gemilerine nal toplatan cruiser'lardan söz ediyorum.

    romulanlar'la kanlı bıçaklı oldukları için neutral zone kıyısında devriye gezen, gezegenlerinin çevresinde kuş uçurtmayan savunma güçlerini ise bir şekilde görmezden geliyorum.

    o halde spock neden gezegeni yok edildikten sonra "hepi topu 10.000 vulcan kurtulmuştur en fazla. neslimiz tükeniyor" diye sayıklıyor? oysa sadece galakside olaydan haberdar olduğu halde gezegenine dönmeye çalışan vulcan gemilerindeki adamları saysan onbinlerce kişi çıkar. türlü çeşit gezegenlere dağılmış yüzlerce vulcan kolonisinde ikamet eden milyonlarca vulcan'ı ve az önce söz ettiğim istasyonlarda yaşayan onbinleri saymıyorum bile.

    nereye gitti bu gemiler, istasyonlar, koloniler dostum? maymun etmişsiniz anlı şanlı vulcan'ı, elden ayaktan düşmüş zavallı bir ırk haline getirmişsiniz yahu.
  • bir süredir bu diziye takmış, yayınlanmış 5 serisinin üzerinden geçmiş, yayınlanmış filmlerinin ciddi bir kısmını incelemiş biri olarak üzerine söyleyebileceklerim var sanırım.

    popüler bir yapıt, ona kuşku yok. ama popüler bir yapıttan beklenmeyecek denli ahlaklı, insanın mümkün olabilecek değerleri arasında en iyiye gideceğine inanmış ve bunun gelecekte böyle gerçekleşeceğinin umudunu besleyen, dürüst, temiz yürekli ve barışçıl bir dizi. bilim-kurgu ile uğraştığınızda iğrenç uzaylı düşmanlar, vahşi yutucular filan tarif edip aksiyonun dibine vurmak ve amerikan ırkının dünyanın en muhteşem aşmış varlıkları olduklarını kanıtlamak varken bunu seçmesi de, insanlık adına ümit verici.

    başlarda kadın konusunda, gayet eğlencelere konu edilebilecek sapkınlıkları olduğu kesin. ama original series'den voyager'a gittikçe kadın kimliğine dair hatalar düzeltilmiş, en sonunda bir kadın kaptanımız da olabilmiştir. bazı genel vurgular yapmakta fayda var:

    - star trek insanı kendisinin ne en muhteşem ırk olduğunu, ne en zeki canlı olduğunu düşünür. insanın tüm gücü ve federasyon içindeki dengeli konumunu sağlayan akıl ve duyguları arasında kurduğu denge ve kendini korumak ile savaşmak arasındaki farkı anlayabilmesidir.
    - star trek insanı işgale gitmez ve işgal etmez. barışçıl bir bütünleşme ile herkesin adil olduğu bir dünya ve evren tarifi yapar.
    - star trek'te sınıf yoktur. star trek hiyerarşisi deneyimle biriktirilen bir neredeyse akademik yapılanmadır. düzensiz değildir ama tamamıyla rasyonel olmak için çaba gösterir, açık bulduğu yerde kapatır. varlık bilincine erişmiş bir makinenin söz konusu olduğu durumda, onu da bir varlık olarak kabul eder, köleleştireceği yeni bir ırk yaratmaya çalışmaz.
    - star trek'te elbette ki milliyet kavramı yoktur. zaten kendi içinde ülkelere bölünmüş gezegenlerle iletişime geçmek federasyon yasalarına aykırıdır. bulunan yeni türlerle karşılıklı birbirini anlama çalışmaları yapılır ve her zaman ne alınabileceğine değil, bir doğal olay olarak varlığın söz konusu olduğu her alan ile adil ilişkiler kurulmasına çalışılır.
    - star trek insanının inançlara düşmanlığı ya da sempatisi yoktur. inançtan söz edilmez. herkes kendi inancını istediği gibi yaşar. tabi ki böyledir bu. tanrı varsa bile, bizim bilmediğimiz bir yaşam formu olarak algılanır. ama evrenin mutlak dengesine sonsuz bir saygı vardır ve olduğu gibi korunmak için büyük bir çaba gösterilir. evrende değişiklik yapmak hususunda gösterilen yegane çaba "m sınıfı" (yaşanabilir) gezegenlerin sayısını arttıracak projelerdir.
    - star trek insanının yegane düşmanı, kendisini ve başka türleri kendisinden aşağı gören, kendisinin başkasından üstün olduğuna ve başkalarının hayatlarına müdahale edebileceğine inanan şerefsiz türlerdir. bunlarla mümkün olduğunca savaşmamaya çalışsa da, çatışmaları mümkün olduğunca sorunsuz atlatma gayretindedir.

    daha bir çok şey söylenebilir elbet hakkında. şimdilik bu kadarla kalalım.

    bir de işin diğer yüzü, yani gerçek hayattaki karşılığına bakalım.

    - star trek vefalı bir dizidir. oyuncularına saygı gösterir, herbirinin kariyerini geliştirecek roller verir ve onların kişisel özelliklerine saygı gösterir. original series'den tng'ye, dizide yetişmiş oyuncular, hem dizide hem filmlerde yönetmenliğe kadar varan sorumluluklar almışlardır.
    - star trek yaratıcıdır. biraz iddialı olacak ama, sinemada seyrettiğimiz her bilimkurgu filmi, bilgisayar oyunlarında kullanılan her bilimkurgu teması, daha önce bir star trek bölümü olarak seyredilmiştir. ama çok daha ahlaklı bir biçimde, çok daha insani bir yöntemle.

    star trek, bir insan olarak hayattan ümidimi kesmememi sağlayan pozitif bakış açısını, barışçıl, kardeşçe ve eşit bir yaşama olan inancımı görebildiğim bir seridir. belki ben öyle okumak istiyorum, belki de başkaları da paylaşır fikirlerimi bilemiyorum ama star trek benim şahsen komünizm kavramından anladığım şeyi anlatır. amerikalı filandır ama ursula k. leguin'de öyle değil midir zaten?

    star trek iyidir.
    gene roddenberry'e sevgilerimizle.
  • bu serinin en pis tarafı ne biliyor musunuz?

    bitiyor. original, next generation, deep space nine, voyager, enterprise, hepsi bitiyor. o da yetmiyor üzerine babylon 5, andromeda, farscape hatta firefly bile bitiyor. battlestar galactica zaten bitiyor.

    ne oluyor; sonra böyle sap gibi ortada kalıyorsunuz. uzaysızlık başınıza vuruyor, şu ortamlardan pek feci sıkılıyorsunuz.
  • t: başarılı bir bilimkurgu dizisi.

    orijinal seriye baktığımızda ( star trek the original series) üç ana karakter görüyoruz.

    bunlardan ilki mr. spock. yarı insan yarı vulcan olan spock, insanlıktan gelen duygusallığını yenmeye çalışıyor, bütün dizi boyunca ve filmlerde kendisinin bu savaşını açıkça görüyoruz. duygusallığından utanan genç spock onu bir eksiklik olarak görüyor ve her problemin mantıkla çözüleceğine inanıyor. bu anlamda spock, insanoğlunun mantığını ya da aklını simgeliyor diyebiliriz. genç spock dedim çünkü spock, yaşlanıp daha bilgeleştiğinde aslında duygulara sahip olmanın, kendisine hiçbir vulcanın sahip olmadığı avantajlar verdiğini görüyor ve gerektiğinde duygularına göre hareket etmesi gerektiğini anlıyor. yine de bunları hiç bir zaman sesli olarak dillendirmiyor.

    ikinci karakterimiz dr mccoy. mccoy ise spock'ın tam tersi bir noktada konumlanmış. olaylara hep duygusal ve insani tepkiler veren mccoy ile spock arasındaki sürtüşmeyi bütün dizi boyunca görüyoruz. sürekli aralarında hangi kararın daha doğru olduğunu tartışıp kaptanı ikna etmeye çalışıyorlar. burada mccoy insanın kalbini, ya da duygularını simgelemiş. böylece mccoy - spock çatışmasını insanın günlük hayatta sürekli karşılaştığı duygu-akıl / kalp-beyin çatışması şeklinde yansıtmışlar.

    tabii ki son olarak kaptan kirk var. kirk burda karar verme mekanizması olduğundan ona bilinç diyebiliriz. kaptanı sürekli olarak spock ve mccoy'un arasında ve onları uzlaştırmaya çalışan bir konumda görüyoruz. dışarıdan bakıldığında bu üçü arkadaş gibi olabilir ama, bazı arkadaşlıklar vardır ki, sadece ortadaki kişi diğer iki kişiyi birbirine bağlar. yani heralde kirk olmasa spock mccoy'un yüzüne bakmazdı.

    ama benim favorim ikinci seri. yani star trek the next generation. bu seride bölümlerin nerdeyse hepsi iç mekanda yani atılgan'da çekilmiş. bununla beraber ilk seride hep başroldeki üçlünün olayları çözdüğü bir kurgu görürken, burada zaman zaman yan karakterlerin başrolde olduğu bölümler izliyoruz. yani örneğin bir bölümde wolf, bir bölümde bir bölümde deanna, bir bölümde mr data başrolde olabiliyor. böylece dizideki karakterleri daha iyi tanıma şansımız oluyor. yan karakterleri de tanıyabilmemiz diziye derinlik katıp seyir zevkini artırıyor.

    mr data, heralde dizide en sevilen karakterlerden biri. bunun sebebi de brent spiner'ın olağanüstü oyunculuğunun yanında, dizide data'ya çizilen karakter. o; çok karmaşık işlemleri bile saniyeler içerisinde çözebilen pozitronik beyne sahip bir robot fakat insani duygulardan yoksun. dizi boyunca insani duygular kazanabilmek için uğraşıyor. bir bölümde şiir yazıyor, bir bölümde resim yapıyor. bir bölümde keman çalıyor. yani insan gibi sanat yapmaya çalışıyor. çocuk sahibi olmaya çalışıyor vs. data'daki bu yüksek işlem yeteneği ve duygusuzluk zıtlığı ile beraber, bu şirin çabası izleyicide ona karşı bir sempati ve acıma duygusu uyandırıyor ve böylece data en sevilen karakterlerden biri oluyor.

    data'nın durumunun mr spock'a çok benzediğini de görebilirsiniz. data, adeta spock'un olmayı hayal edeceği yapıdadır. üstün mantık yeteneği ve sıfır duygu. klasik seri boyunca spock'un duygusuzlaşma çabasını gösteren yapımcılar, ikinci seride, bu duygusuzluğun kötülüğünü göstermişler.
    ilk seride duygusuzluğa en yakın insan olan, sahip olduğu ufacık duyguyu yok etme çabası içindeki spock'u izlerken; ikinci seride ise duygululuğa en yakın robotu, gerçek insan hislerini hissetmeyi amaçlayan datayı izliyoruz. yani spock ve data aynı çizginin üstünde, fakat farklı taraflarındalar.

    yukarıda bahsettiğim gibi, her karakter için ayrı bölümlerin çekilmesi, onları daha iyi tanımamıza imkan verdi. örneğin orijinal seride, uhura, chekov veya sulu hakkında fazla bir bilgimiz yoktu. onlar daha çok oraya, federasyonun sırf amerikanlardan oluşmadığını göstermek için monte edilmiş gibiydi.
    ikinci seride ise karakterleri daha iyi tanıma imkanımız oldu ve her biri bize, bir duyguyu daha belirgin olarak gösterdi. bununla beraber hepsi de bize ayrı ayrı ders verdi.

    örneğin wolf, öfkeyi ve insanın içindeki hayvani dürtüleri, şiddet arzusunu simgeliyor. diziyi izleyenler wolf'un problemlere karşı önerisinin hep foton torpidosu atmak olduğunu görürler. wolf her şeyi şiddetle çözen ilkel bir toplumdan gelmiş ve modernleşmeye çalışan bir karakter. ve bize öfke kontrolümüzü, ilkel duygularımızı bastırmamızı öğretiyor.

    deanna, wolf'un tam tersi. her şeyi konuşarak çözmeye çalışıyor ve güçlü bir empati yeteneğine sahip. böylece deanna bize empatiyi , empatinin nasıl kurulması gerektiğini gösteriyor.
    diğer karakterlerden çapkın riker heralde aşkı, geordi de arkadaşlığı öğretiyor.

    gelelim kaptan picard 'a . kendisi orijinal serideki kaptana göre burada daha edilgen konumda. genelde mürettebat problemin nasıl çözüleceğini kaptana anlatıyor, o da do it so deyip yetkiyi verip kenara çekiliyor. orijinal seride ise problemleri kendi çözen bi kaptan vardı. gezegene kendi iner, düşmanla yumruk yumruğa savaşırdı. picard ise hemen hemen hiç kaba kuvvet kullanmıyor ve sorunları daha çok diplomasi ve bilimle çözüyor.
    orijinal serideki kirk kahraman konumundayken, burda picard lider, yol gösterici konumunda. picard'ın bana öğrettiği şey disiplin ve iş ahlakı, vicdan, erdem ve bunun gibi daha bir çok karmaşık kavram. zaten picard'ın karakter analizini heralde benden daha iyi yapanlar olmuştur.

    sonuç; milyonlarca kişi tarafından senelerce izlenen star trek'in başarısı tesadüf değildir dizi basit bir bilim kurgu dizisi hiç değildir.
hesabın var mı? giriş yap