• demin plazanın güvenliği geldi. zemin kattayız diye bizim mutfağı falan kullanıyor onlar da. gizli gizli internet de veriyorum. sabahın körüne kadar 12 saat geçer mi sik gibi yazık. ne diyodum işte geldi demin, "emre bey çay demledim hazır içebilirsiniz." dedi. "amına koyim oldu mu şimdi "çay" ile "bey" aynı cümlede ramazan?" dedim, güldü falan bi enseye şaplak göte parmak oluverdik. üstünden kaç aylık yük kalktı herifin resmen. höt höt konuşan kestirip atmacı ciddi ibnenin tekiyim diye zaten default olarak geriyorum karşımdakini, üstüne statü binince çok leş oluyor. insanların hiç tanımadıkları ve hatta tiksindikleri kişilerin karşısında düğme iliklemeleri ruhumu sikertiyor. acı çekiyorum bildiğin.
  • yaşadığın yer, çalıştığın iş, aldığın eğitimle orantılı olarak insanlara damgalanan etikettir.

    şimdi varoş bir semtte oturoyorsan, çevrendeki insanlar, sana oranın belirlenmiş insan karakteri gözüyle bakar. ne bileyim bağcılar, esenler gibi yerlerde oturuyorsan insanların gözünde bir çeşit, yeniköy, arnavutköy (sahiliolan), boğazda herhangi bir yerde oturuyorsan başka çeşit bakarlar.

    toplumun meslek olarak ezbere saydığı meslek olan doktor, mühendis, öğretmen, pardon bir de avukatlık varmış, bu meslekleri yapıyorsan, sanki bok var bu işlerde, adamın on kızı varsa, hepsinide sana verir evlen diye.

    üniversite okumak, kişiyi adam etmez. bir boka yaradığı yok sana para kazanmanı sağlayacak kağıt parçasını vermekten başka. ki diplomada önemli değil, önemli olan edindiğin bilgidir. fakat okuyunca seni örnek kişi yapmaz, anlatabilmişimdir umarım. çok istiyorsan sana galatasaray üniversitesinde okuyan, ilk 1000'e girmiş ama öküz ve dallama olan kişileri getireyim.

    şimdi bu şekilde toplumun iyi diye kabul ettiği olguları yerine getirdiysen, sahipsen statü olarak çok iyisindir, toplum içinde sözün dinlenir. götüne parmak atsa bile zengindir, okumuştur falan diyerek sevimli gösterilir.

    halbuki olmasa statü, sınıf, herkes birbirine parmak atsa, bundan dolayı kavga etmese, ne mutlu olunurdu.
  • statüyü tanımlarken toplumsal hiyerarşide bireylerin yer aldıkları konum demek yanlıştır. burada statü ve sınıf tanımı birbirine karıştırılır. çünkü statü, öncelikle, insanların kendi toplumsal konumlarını nasıl algıladıklarıyla ve bu konumun başkaları tarafından nasıl algılandığıyla ilgilidir. statü, insanların topluma ve birbirlerine karşı tutumlarına bağlı olarak öznel bir nitelik taşır. bu yüzden statü bütünüyle idealist bir kavramdır ve toplumun anlaşılmasında aslında hiçbir işe yaramaz.

    statüye ağırlık verilmesi, insanların yaşam tarzlarıyla ve tüketim kalıplarıyla saplantı derecesinde uğraşmaya yol açabilir. sınıf nesnel bir ilişkidir. sınıfı statü temelinde tanımlamak doğru olmaz çünkü kişinin sınıfsal konumu öznel tutumlara değil, kendisinin ya da başkalarının düşünebileceğinden bağımsız olarak, üretim ilişkileri içindeki fiili yerine bağlıdır. kendisinin orta sınıf olduğuna inanan bir otomobil işçisi veya bir büro işçisi bu inancı nedeniyle sermayenin sömürdüğü bir ücretli işçi olmaktan çıkmaz.
  • çoğunluğa göre, bir insanın nüfuz sahibi olması, ayrıcalıklı bir konumda bulunması hiç de yadırgatıcı bir unsur değil. bu nedenle ülkemizde insanlar statü elde etmek için diğer toplumlara göre daha fazla çaba gösteriyorlar. cep telefonlarının veya teknolojik ürünlerin hiç sorgusuz bir şekilde ülkemizde çok hızlı bir yer edinmesinin nedeni burada gizli. insanlar kendi gelirlerinin daha üzerindeki markalara sahip olmak için bütçelerini zorluyorlar. prestijli markaların yalın bir kurgusu vardır. bir markanın statü simgesi olması için o markanın herkes tarafından tanınması; ama çok az sayıda insan tarafından ulaşılabilir olması gerekir. büyük bir markanın sahtesinin geniş kitleler tarafından kullanılması, o markanın tanınmasına büyük katkı sağlar; ama markayı "herkesin" kullanması o markayı "statü simgesi" olmaktan uzaklaştırır. büyük lüks markalarının taklit edilmekten bir taraftan memnuniyet duyması diğer taraftan da sahtecilikle savaşması bu nedenledir. herkesin ulaşamayacağına ulaşmak statü sağlıyor; ama statü sahibi olmak kalıcı bir durum değil. statü sahibi olmanın içeriği zaman içinde hep değişir. dünün statü simgeleri bugün bir anlam ifade etmeyebilir.

    diğer taraftan lüks olana daha çok insanın ulaşması sonucu, statü artık ürünlerden deneyimlere doğru kayıyor. bugün bazı markalar, sadece ayrıcalıklı bir grubun satın alabileceği deneyimler sunuyor. kalıcı olmasa bile yoğun ve prestijli bir deneyim yaşamak pekala bir statü sembolü olabiliyor. yeter ki bu deneyimlerin herkesin imreneceği bir öyküsü olsun ve bu deneyimi çok az sayıdaki özel bir grup yaşasın. statü, sadece sahip olmakla ilgili bir kavram da değil, sadece "almak" değil "vermek" de statü getirebilir. kamuoyunun ilgisini çeken senfonik orkestralara, modern sanata, müzelere ya da elit sınıfın önemsediği toplumsal hareketlere hesapsızca para yatıran birçok "hayırsever" var. bu insanlar bu yatırımları yaparak herkesin imreneceği bir hikaye anlatabilme ayrıcalığına ulaşıyorlar, statülerini yükseltiyorlar. ki bu hususta maddi bir zenginliğin de tek başına statü sağlamadığı aşikar. statü arzusu, sosyal basamaklarda bir üst sıraya çıkma arzusudur. ne kadar soylu bir edayla yapılırsa yapılsın bu arzunun içinde karanlık bir taraf da vardır aynı zamanda. en iyi kalpli olanlarımız bile içindeki şeytana yenilir bazen. gore vidal’in "ne zaman bir dost başarsa sanki içimde bir parça ölüyor. ne garip, kazanmak insana yetmiyor. diğerlerinin kaybettiğini de görmek istiyorum." dediği gibi çoğumuzun içinde ziyadesiyle karanlık hakimiyet sürüyor. statü arayışı her insanın içinde bir miktar var olan "aşağılık kompleksinin" dışa yansımasıdır. insani zayıflıkları fazla olanlar daha fazla "gösteriş ve statü" sembollerine bel bağlarlar. bence statü arayışına cevap veren markalar hayatımızdan hiç çıkmayacak; ama diğer taraftan da yaşadığımız çağda bunun tersine gelişen akımlar yükseliyor. son yıllarda insanın egosunu terbiye etmesi, kişisel gelişim, doğallık, sadelik ve sahicilik yükselişteki yeni değerler oldu. bu değişiminin, zamanla maddi statü simgelerini dengeleyeceğini düşünüyorum. nasıl artık çok enerji tüketen ultra lüks arabalar yerine daha çevre dostu araçlar kullanmak daha havalı (cool) olmaya başladıysa daha fazla tüketmek yerine daha az tüketmek ve sadeleşmek de zaman içinde daha fazla tercih edilecek bir yol olabilir. kendi hesabıma ben insan doğasının, soylu tarafları kadar sefil yönlerini de anlamanın peşindeyim. insan doğasının gizlerini bir nebze bile anlamak beni hala heyecanlandırıyor. statü arayanları da anlamaya çalıştığım gibi bir dindarın kendini dünya nimetlerinden arındırma çabasını da anlamaya çalışıyorum. her şeyden evvel kendimi anlamaya çalışıyorum. bu konuya yaklaşırken kendi değer yargılarımı bir kenara bırakmaya meyil ediyorum. insanı anlamanın sadece marka ve pazarlamada değil sanatta da siyasette de toplumsal ilişkilerimizde de birinci önceliğimiz olması gerektiğini düşünüyorum.

    statü arayışının insanlık tarihi kadar eski olduğu aşikar. avcı ve toplayıcı toplumlarda en iyi avcılar ve savaşçılar, ortaçağda şövalyeler ya da rahipler, aristokratik toplumlarda köklü aileler hep yüksek statüye layık görülmüşlerdir. bu yüzden göze göz, dişe diş bir rekabet hayatın her alanını hala kaplıyor. günümüzde statüsü yüksek olanların sözleri daha fazla dinleniyor, çevreleri onların yaptıklarını daha çok onaylıyor, komik olmayan esprileri bile komik bulunuyor. hataları ve bariz cahillikleri bile hoş görülüyor. yüksek statü, sahibine "güç ve özgürlük" olarak dönüyor. tıpkı ay çiçeklerinin güneşe dönmesi gibi insanlarda yüzlerini güçlü olana doğru çeviriyorlar. bunu hala aşamamız çok garip. statü sahibi olanlar da bu ilgi nedeniyle kendilerini önemli ve değerli hissediyorlar. gerçek öyle olmasa bile. bu durum hiç kuşkusuz insan doğasının bir zayıflığı. bütün dinler, bütün "kişisel gelişim" kitapları insanın bu zafiyetinden kurtulması gerektiğini söylese de insan kendi doğasını terbiye edip olgunlaşmak yerine bu zayıflığının şehvetiyle yaşamayı tercih ediyor. insan ruhunun bu zayıflığı imkan bulduğu zaman zapt edilmez olabiliyor.

    öte yandan statü sahibi olmak insanı daha kaprisli ve şımarık yapıyor. unutmamak gerekir ki statü markalarının hayatımızdaki önemi içimizi kemiren güvensizlik duygusunda beliriyor.

    hepimizin bildiği üzere, statü arayışı sadece zenginlere özgü bir arzu değildir. sınırlı geliri olan insanlar da temel ihtiyaçlarından bile fedakarlık edip kendilerine statü sağlayacak markalara sahip olmak istiyorlar. cep telefonları, çantalar, giysiler bu amaca hizmet ediyor. bu arzuya hitap eden markalar insanların kimlik yaratma projelerinin ayrılmaz bir parçası oluyor. insanlar bu markaları tüketerek kendi kimliklerini üretiyorlar.

    ve her toplumun kendine özgü kültürü, statüyü nasıl algıladığını belirliyor. bazı toplumlar daha eşitlikçi bir yapıya sahipken bazıları toplumsal basamakları daha "doğal" buluyor. yapılan bir araştırmaya göre ülkemiz , dünya ülkeleri arasında "eşitsizliği" ve "yoksulluğu" daha rahat kabullenen toplumlar arasında yer alıyor.

    neticeye varacak olursak giderek daha trajik bir hal aldığımız ortada, tüketim ile kurulan bağ toplumları en iyi yansıtan aynalardan birisi olsa gerek, şimdilerde döviz kuruyla hesap edilen çoğu şey birkaç ay sonra çoktan unutulmuş olacak ve yeni araçlar ile kendine statü olarak dönüşeceği muhakkak. çok garip bir şey, kimisi kuru ekmeğe açlık hissediyor, kimisi ise varlığına sebep olması için bir güç istenci yaratıyor.

    not: sevgili a, bunca kalabalık ve kargaşa içinde bu yazıya denk gelir misin, böyle bir platformu okur musun bilemiyorum? olur da denk gelirsen seni anmak için yazıldığını düşün lütfen, sana sevgi ve selamlar.

    edit: imlada kusur.
  • yükselikçe isminizin sonuna "bey/hanım" kelimeleri eklenir. sizden daha düşük statüye sahip olanlar sizi gördüklerinde kucak dolusu gülümsemek zorundadır.
  • yaygın anlamı, saygı ve prestijdir. bunun anlamı kişinin karşısındakilerin bakışına göre statü değişimi olabilmesidir. fakat statü bu anlama gelmemektedir.( tam anlamıyla)

    biz saygı duysak da duymasak da, prestij göstersek de göstermesek de herhangi bir anlam atfetsek de atfetmesek de o statü içinde önceden varolan kişi yine o statü içinde var olacaktır.

    örneğin, mülkiyeli bir kaymakam, diplomat, dolmuşçu, devlet memuru rakı masasına otursalar eski günlerine dönüp can-ciğer olurlar.(statü) fakat ordan ayrıldıklarında aralarındaki sınıfsal çatışma devam edecektir.

    statü, sınıfa rakip bir kategori değil, sınıfın içinde bir kavramdır. bize atfedilen değer, somut bir şey üzerinden bize atfedilir ki bu somut şey ''topluluktur''

    ama bir statü birden çok sınıfın kesişim yerinde bulunabilir. ders kitaplarına göre, sınıfta üretim ön plana çıkartılırken, statü de tüketim ön plandadır.

    statü üretimle ilgilidir. üretim süreci aynı zamanda kültürel sürecini de üretir. saygınlık dediğimiz şey aynı zamanda kültüreldir. bir statü aynı zamanda bir meslek gurubunu işaret edebilir( öğretmenlik) fakat kesinlikle aynı şey değildir.
  • statü, insanın kendine yakışanı giymesidir. evet statü giysidir. saygıyla eğilebileceğiniz birini, belki de ev yaşamında ya da dağınık bir şekilde görseniz muhtemelen vereceğiniz tepki; "bu adamın/kadının benden ne farkı var?" sorusu olabilir.
    haliyle o giysisi çıkarılan statü sahibi olarak bahsedilen kişinin toplum içerisinde gördüğü mutlak değer (mutlak diyorum çünkü bir katilin bile başka toplumlarca beğenilmesi gayet olağan haliyle normal toplumda -statü değeri alıyor bu), kişinin statüsü oluyor haliyle.
    bu giysi toplumun istediği şekilde biçimleniyor. yöresel kıyafetler de öyle zaten. her yörede farklı yerel giysiler ama yine de ortak bir moda ikonlarının olabilmesi.

    bu giysi, bazı gelir gruplarına; "seneye de alalım giyersin" mantığında maaşının birkaç katı değerinde telefon aldırır bazen. evet giysi de bol gelmiştir her şekilde anlaşılır ancak toplumda bazen bir telefon, bazen bir araba anahtarı yetiyor işte o değeri kazanmaya!
    statü, sosyal medyada ise alınan like ile ölçülüyor günümüzde. bu da tüketim toplumun empoze ettiği bir davranış aslında.

    türk toplumunda ise bu giysiyi ataerkil yapının dominantlığı neticesinde en çok erkekler taşıyor ve kadınlar, erkeği statü sembolü olarak görmekte çekince görmüyorlar. çünkü kadının toplumda kendi başına pek bir değeri yok. en önemlisi de erkeğin kazanılmış statüsü vardır. kadının erkeğe yaklaşmaya iten en önemli neden de budur. aslında kadını iten sebep toplumun kendini öyle şekillendirmesi.

    bir kadının sevgili edinme nedenlerini sıralarken;

    -ilgi açlığı
    -sevgi açlığı
    -hormonal güdü
    -statü eksikliği

    statünün de olduğunu belirtmek gerekiyor.

    ayrıca kendi parasını kazanan, kendi yemeğini yapabilen bir kadın bile toplumda statü edinmekte zorlanabilir.
    ancak gelin görün ki; bir erkek ile yanında kadın olan bir erkek arasında statü farkı bariz bir şekilde yanında kadın olandan yana oluyor ibre. güzel birisiyle sevgili olduğunuzda etrafınızdaki insanların ilgisi birden değişecektir..
    burada toplum olarak çelişkimiz mevcut. genel olarak kadına değer vermeyen toplum, erkeğin yanında kadın olduğunda, kadının değeri adeta çarpan etkisi yaratıyor.
    erkeğin daha baskın olduğu toplumlarda kadının yönelimi genellikle rasyonel değil, statüsü yüksek olarak görülen erkeklerden yana oluyor. çünkü statü=güç (saygınlık) sembolü olarak görülüyor ataerkil toplumda.
    şimdi kızların neden popüler erkeklere karşı ilgisini anlamış bulunmaktayız. popülerlik de statünün bileşenlerinin bir parçası.

    en önemlisi de ataerkil toplumlarda kadın, statüsünü hep korumaya çalışacak, evliyse bile bu sefer de çocuklarının başarısından söz etmeye başlayacaktır. oğlumun/kızımın başarısı-evliliği vs diye.
    statü, kadın için rekabetin fitili, erkek için saygının mutlak değeri.
  • bazen tercih edilmeme nedenidir. (hayır bu dünyada bir statünüz bile yokken ona ne verebilirsiniz ki? aşk falan diyerek güldürmeyin beni.)
    bunla yatıp bunla kalkan insanları görüp "ulan bu kadar önemli miydi bu" dersiniz, ama gün gelir statü edinme sevdasına kapılıp gidersiniz.
    ne işe yarar peki bu statü? bi' boka yaramaz aslında, sadece insanlar size değil statünüze saygı göstererek yalakalıkta ve ikiyüzlülükte çığır açarlar ve siz de bundan memnun olursunuz.
  • statü, içerisinde barındırdığı hiyerarşik düzen sayesinde, insanların sahip olmak istediği etiketlere karşı bir anahtar görevi görmektedir. anahtar olarak nitelendirilen etiketler, kişinin hayatında kazanmak istediği rolü, gücü, prestiji ve sınıfsal hareketleri nitelendirmektedir. yaşanılan yer, yapılan iş ve alınan eğitim gibi kısıtlı görünse de aslında kişinin hayatında olan beşeri ihtiyaçlardan lüks tüketim anlayışına kadar uzanır. etkileyen birçok unsur mevcuttur. bunlar;

    doğduğunuz coğrafya

    coğrafyanızda hakim olan din

    yer aldığınız ülke

    doğduğunuz aile

    ailenin sahip olduğu siyasi ideoloji

    genetik özellikleriniz (ten rengi, boy uzunluğu vs)

    ailenin sahip olduğu maddi imkanlar

    bulunduğunuz toplumun vizyonu
  • itü sözlükte karmaya verilen ad.
hesabın var mı? giriş yap