aynı isimde "the last of us" başlığı da var
  • amerikalı eleştirmen arkadaşlarım dizinin ilk sezonunu izledi ve hangisiyle konuşsam öve öve bitiremediler. özellikle kusurlarından bahsedin dedim. içlerinde her şeye kulp takmayı seven dahi uzun uzun düşündü. yok galiba dedi.

    bunun üzerine gaza geldim. bir salon kiralayıp pilot bölümü takipçilerimle birlikte izlemek istediğimi blutv yetkililerine iletmeye çalıştım. 1 hafta boyunca bir allahın kulu bana geri dönmedi. olmayacak bir şey değildi. ceplerinden bir kuruş çıkmadan platformlarının ve yeni game of thrones olma potansiyeline sahip bir dizinin reklamını yaptıracaklardı.

    salon kapama ve bu tip işlerin organizasyonunu yapma işinde acemi değilim. daha önce farklı içerikler için defalarca benzer organizasyonlar düzenledim. mesela vizyona girdiğinde dune, the batman, avatar filmleri için akasya ımax salonunu bir seanslığına davetlilerim için kiralamıştım. 1917, children of men, the edge of tomorrow ve mad max fury road gibi vizyondan kalkmış ya da bizde hiç gösterilmemiş filmler için de telif ücretlerini ödeyip kadıköy sineması büyük salonunu kiralayarak izleme partileri yapmıştık.

    the last of us için de yapalım dedik. blutv'nin vizyonsuzluğuna takıldık. behzat ç bıyığı bıraktım diye foto atsam eminim 50 kere retweetlemişlerdi şimdiye.

    yeni gelişme editi: blutv ceo'su deniz hanım benimle bağlantıya geçti. hbo'nun bu işe güvenlik nedeniyle sıcak bakmadığını (?) ama sezon finali için böyle bir etkinlik yapılabileceğini söyledi. hayret, hbo game of thrones için bein connect'e hiç pürüz çıkarmamıştı ve son sezonun birinci ve altıncı bölümleri akmerkez'de gösterilmişti. ya hbo'da bir şeyler değişti ya da blutv iletişime geçmekte çok geç kaldı. neyse final bölümüne izin çıkar dizi de o zamana kadar bir rings of power faciasına dönüşmezse gider topluca izleriz.

    not: bu etkinliklerde davetiyeler tamamen ücretsiz, sartsız şurtsuz oluyor. listeye adını yazdıran ilk birkaç yüz kişi elini kolunu sallaya sallaya geliyor. bu işten maddi bir kazanç elde etmeye çalıştığım için engellendiğimi falan düşünmeyin. yok öyle bir şey.

    bobin kafa
  • --- spoiler ---

    joel'un salginin nasil basladigina dair aciklamasinin arkaplanini guzel kurgulamislar.

    1. birinci bolumde sarah bunlara pancake yapmak istiyor ama evde pancake mix yok.
    2. tommy, joel ve sarah evden cikarken bahcede oturan komsu biskuvi veriyor, almiyorlar.
    3. sarah okuldan sonra komsuya dondugunde, komsu kurabiye yapiyor ama cikolatali degil uzumlu yaptigi icin yemiyor.
    4. gunun sonunda joel dogum gunu icin kek almayi unutuyor.

    yani salginin basinda joel, sarah ve tommy tamamen sansa kurtuluyorlar.

    https://www.businessinsider.com/…ead-started-2023-1

    --- spoiler ---
  • fragmana bakılırsa oyunun görsel zenginliğine ve senaryoya bağlı kalmışlar gibi. biraz önyargılı bir yorum olabilir ama ellie olmamış.
  • ellie'yi inci sözlükteki anan diyen liseliye acayip benzettiğim dizi. görsel
  • 2. bölümdeki french kiss hakkında dizinin show runner'ı craig mazin şöyle bir özet geçmiş:

    --- spoiler ---
    mantarın gerçekte nasıl göründüğüne dair birçok araştırma yaptık ve halihazırda oyunda var olan örneği de zaten gerçekten iyiydi. ileri gitmek ve var olanın üzerine koymak için mantarın farklı form ve özelliklerinin ne olabileceğini düşünürken bir ressamın resmettiği, mantar tarafından ele geçirilen ve ağzından mantarlar çıkan bir kişinin resmini gördüm. şu ağızdan çıkan dallardan bahsediyorduk ve enfekte olmuş insanlar neden şiddet yanlısı gibi felsefi soruların üzerinde duruyorduk. eğer nihai amaç mantarı yaymaksa neden şiddete başvurmaları gerekiyor? tartışmaların sonucunda onların acımasız olmadıklarına karar verdik. böyleler çünkü direniyoruz. ya direnmezsek? kısacası tamamen hareketsiz durursanız ve mantarı yaymalarına izin verirseniz sonunuz tess gibi olur.
    --- spoiler ---

    bonus şeysi:

    https://youtu.be/-vts4_8e28o
  • 3. bölümü izleyince farkettim ki, dizilerdeki alakasız gay karakter sokuşturmalarından rahatsız olunmasının nedeni netflikşmiş. hbo olması gerektiği gibi, doğal vermiş hikayeyi. iki tane ipne değil de, birbirini seven iki insan izliyorsun.
  • defalarca kez bitirdiğim, birbirinden farklı playstation network hesapları üzerinden tekrar tekrar bütün kupalarını topladığım press kit ve farklı edisyonlarına, clicker heykeline, gustavo santaolalla tarafından imzalanmış soundtracklerine ve kolumda dövmesine sahip olduğum video oyununun televizyon dizisine uyarlanmış hali ve sözlük hesabımı tekrar açma nedenimdir.

    özetle, gelin bir de söz konusu video oyununu yalayıp yutmuş, opsiyonel diyaloglarını dahil ezbere bilen ve oyunun rastgele bir bölümünün rastgele bir saniyesi sayıldığında fırlatılabilecek objelerin aşağı yukarı o anda haritanın neresinde olduğunu söyleyebilecek biri tarafından yazılmış detaylı pilot bölümü incelemesini okuyun.

    ön not: öncelikle, oyunu defalarca kez oynamamın nedenlerinden biri başkalarına izletmek olduğu için, the last of us ile ilgili bi'şey anlatırken "hikayenin devamı" ile ilgili spoiler vermeme, hatta daha da gizemli hale getirme gibi bir huyum var. içiniz rahat okuyabilirsiniz. benden size "geleceğe dönük" en ufak bir spoiler çıkmaz. lakin aşağıdaki yazımda pilot bölümünü parça pinçik edeceğimden dolayı, ilk bölüm hakkında oyunla paralel olarak bol bol spoiler var.

    --- spoiler ---

    giriş;

    dizi, bize "yav mantarla dünya mı yok olur kardeşim, krem sürün geçer" demeyelim diye "bakın kardeşim, bu mantar diğer mantarlara benzemez. karıncaya şunu yapan sana neler yapmaz?" dercesine, 1960'lı yıllarda geçen bir tartışma programını izleterek başlıyor. genel olarak gereksiz bulsam da, bölüm zaten yeterince uzun olduğu için "kaç dakika şuna harcanır mı?" diye tepki vermedim. öğrenmiş oldunuz, evet mantar var bu dizide. çünkü bu klasik bir zombi dizisi değil, mantarlı zombi dizisi.

    ıntro;

    her ne kadar oyunun introsu kadar uğraşılmış olmasa da, görsel anlamda etkileyiciydi. oyunun introsundaki görsellerin kameralar ile çekilmiş gerçek mantarlar olduğunu biliyor muydunuz? teknik detaylarına hakim olmasam da, bu benim gözümde oyuna yapılmış introyu daha güzel kılıyor. ve tabiki intronun ne zaman girdiği ve içeriği de önemli. onu konuşacağız, daha var ona. özetle, benim için gustavo santaolallaçalması yeterliydi, çaldı da.

    sarah ve iyi ki doğdun joel;

    kızım sana n'apmışlar? o boy ne, o haller ne? neyse efenim, eğer tipi eleştirilecek biri varsa o kız bu kız değil. sarah ve joel oyunda daha geleneksel bir baba-evlat ilişkisine sahipti. dizideyse daha çok "biz her şeyden önce arkadaşız tamam mı?" durumu söz konusu gibi gözüküyor, neil druckmann dizide de çalıştığı için, kendi yarattığı karakterler hakkında tutarsız kararlar vermeye alışık olduğunu da bildiğim için. sunulduğu şekilde kabul ettim aralarındaki ilişkiyi. çünkü fazla saptırılmış bir durum da söz konusu değildi. oyunda sarah ve joel arasındaki ilişkiyi gözlemleme şansımız çok fazla değildi dizideki kadar. belki de bu yüzden garipsemişimdir.

    hikayemiz, akşam vakti yerine, sabah başlıyor. sarah, babası ve amcası ile kahvaltı yapıyor ve şakalar, komiklikler havada uçuşuyor. daha sonra "kötü bi'şeyler olacak." hissiyatını vermesi açısından, sarah önce okula, sonra saat tamircisine ve son olarak da komşularına gidiyor. buraya kadar olan şeyler hakkında herhangi bir bilgiye sahip olmadığım gibi, ilk defa dizide gördüm.

    sarah eve döndüğü zaman, haber bültenlerinde olayların başladığını gözümüze gözümüze soka soka anons ettiler. dolayısı ile sarah zaten bütün gün gördüğü hareketlilikten sonra bi'de bu haberleri görünce duruma oyundaki kadar "uzak" değildi artık. fakat umursayacağı kadar da "dünya yok olacak anlatamadık galiba" demediler haberlerde.

    ve oyunun ilk sahnesi. joel'un eve gelip kendini kanepeye attığı ilk andan itibaren pedro pascal'ın bu yükün altından kalkabileceğini anlamıştım. diyalogların oyundakilerden daha iyi olduğunu düşündüğüm birkaç an olmadı değil. joel, sarah kanepede uyuyakalınca onu yatağa götürürken gustavo santaolalla - the last of us (goodnight) çalmamasına anlam verememekle birlikte, hayal kırıklığına da uğradım.

    ve sarah uyanır, oyunda yatağın sağında duran komidinin üzerindeki ev telefonunun çalma sesi ile uyanıyor, arayan tommy. sarah'ya babası ile konuşması gerektiğini, ona ulaşamadığını söylüyor. daha sonra sarah yataktan kalkıp uykulu bir şekilde babasını aramaya başlıyor. bu süreç zarfında evin içerisinde babasına vermeyi unuttuğu doğumgünü kartını, banyodaki gazetenin manşetlerini görme, okuma şansımız oluyor. daha sonra babasının odasına girdiğinde boş bir oda ve açık bir televizyon ile karşılaşıyor. haber bülteninde "olaylar" hakkında canlı yayın yapılırken, yetkili bir abiye benzeyen birisi "gaz sızıntısı var!" diye bağırıyor ve birkaç saniye arayla pencereden de gözükebilecek bir şekilde iki patlama meydana geliyor, yayın kesiliyor. ve sarah babasını aramak için alt kata iniyor, fakat artık durumun ne kadar kötü olduğunu bildiği için sesi titreyerek çağırıyor babasını.

    alt kattaysa babasının cep telefonunu, cep telefonundaki cevapsız aramaları ve mesajları görüyor. "n'erdesin! yoldayım geliyorum!" diyor amcası tommy. sonra pencerenin önünden polis arabaları geçiyor, ve acı çeken bir köpek sesi duyuluyor ve joel eve paniklemiş bir şekilde giriyor, çekmeceden silahını çıkartıp "komşularda bir gariplik var, kapıya yakın durma. " diye uyarıyor kızını. daha sonra komşuları jimmy, eve dalıyor ve joel tarafından vuruluyor. sarah şoka giriyor, ve joel onu sakinleştirirken tommy'nin arabasının sesini duyuyorlar. ve araba sahnesi başlıyor.

    şimdi, "lan manyak, sen bize bunları niye anlatıyorsun" diye soracak olursanız;

    öhm- öhm. neyse işte efenim dizide sarah helikopter seslerine uyanıyor, evin içinde babasını arıyor, alt kata inince komşuların köpeği kapıya dayanıyor, "komşunun köpeği bizim kapıya dayanmış, en iyisi mi helikopter seslerini falan unutup sokağın ortasında bi güzel dikildikten sonra komşuya gideyim" diyor olsa gerek ki, komşularının kanlar içerisinde yerde yatıyor olmasına rağmen "a-aa ya yardım lazım mı bey amca" dercesine vahşet yaşanmış mutfağa zıbam diye dalıyor. ama o da ne? zombi! hem de dilli milli bu sefer değişik bi' zombi! çünkü dilli milli olmazsa diğer zombilerden ne farkı kalacaktı. sarah tabiki saat konularını kafaya çok takmış olsa gerek, "bozuk saat bile günde 2 kere doğruyu gösterir" dedirtircesine kaçarak olay yerinden uzaklaşıyor. ve evden çıktığında babası ve amcası ile buluşuyor.

    oyunda buraya kadar "dolu dolu" 5 dakika geçiyor, dizideyse çok daha fazla zaman. işte o yüzden anlattım bütün bunları.

    araba sahnesi;

    takdir edilesi bir şekilde oyunun dünyasını birebir yansıtmışlar, hatta yaptıkları birkaç değişiklik ile oyunun daha da üstünde "bakın her şey yerle bir oluyor" mesajını vermişler. oldukça başarılı buldum.

    "don't do this to me baby" sahnesi;

    şu şarkıyı orada çalmadınız ya, o güzel oyunculukların, o güzel sahnenin o şarkı olmadan neye benzediğini hiç merak etmemiştim. siz neden merak ettiniz, hadi ettiniz, merağınızı giderince hiç bi biri çıkıp demedi "ya aslında o şarkıyı koyarsak, ileride işimize de yarayacak" demedi. oyunun introsu burada başlıyor, sarah öldüğü zamaan kocaman puntolarla "the last of us" beliriyor ekranda. etkileyici bir giriş, fakat oyununki kadar hisli değil, nedeniyse oyuncular ya da sahne de değil. sadece bir şarkının eksikliği ve ilk dakikadan bam diye introyu göstermiş olmaları yüzünden, etkileyiciliğini yitiriyor.

    20 yıl sonra sahnesi;

    işte burası güzel, dünyayı çok güzel anlatmışlar. her ne kadar defalarca kez oynasam da her oynayışımda "şu robert'a bi' gitsek de oyun başlasa" diye diye, ıkına sıkına oynadığım bölümü zıbam diye kesmişsiniz. çok iyi, çok güzel olmuş. zaten bir dizi olduğu için, tutorial olaylarına pek girmemişsiniz, yine de dünyanın işleyişi hakkında dozunda ve yerinde detaylar verildi. tess de oldukça iyi canlandırılmış.

    anan reyiz sahnesi;

    şimdi efenim, inci sözlük zamanında ünlenmiş bu arkadaşı neden dize aldınız hiçbir fikrim yok. fakat oyunculuğu gayet başarılı.

    ama.

    maalesef oyunculuğun yetmediği bir durum söz konusu. yapısı gereği ellie, yavşak bir karakterdir. binbir türlü mimik yapar, komiklikler, şakalar yapar. bu arkadaşın buz gibi suratı karakteri canlandırmak için ne kadar doğru bir seçim bilmiyorum. seçim çünkü, baya baya ellie rolünü oynamak isteyen zibilyar insan arasından bu kızcağız seçildi, ve bu kızcağız bile isteye o seçmelere girdi.

    hayatta "yapamam" dediğim şeylerin yapılamayacak olmalarının nedenlerini sorgulamama neden oldu bu tercih. neyse efenim, konuya dönelim. ellie ve joel arasındaki iletişim gayet de güzel yansıtılmış. özellikle ellie her seferinde "ver lan pıçamı" diye çemkirdiğinde, joel "bak bi sıkımlık canın var asabımı bozma" bakışı atarken gülümsemeden duramadım. çok başarılı oyuncular ikisi de. marlene de çok güzel canlandırılmış, sadece biraz fazla küfür ediyor. o öyle bir karakter değil.

    sonunda dışarıdayım sahnesi;

    ilk bölümün son sahnesi, bu sefer askerlerin pusu kurması yerine daha doğal bir işleyiş seçilmiş. farklı bir sahne olmasına ve tess'in havalı birkaç cümlesinin eklenmemiş olmasına rağmen yine de "olması gerektiği gibi" dedirtti. hatta kızgın joel suratını o kadar başarılı yapmış ki, "aynısığğğ" dedim kendi kendime.

    şimdi efenim, oldukları yerde 1 tane sayfa, 1 tane firefly kolyes- şaka şaka. bir sonraki bölümü iple çekiyorum. çünkü bana göre oyunda da dizide de, hikaye daha şimdi başlıyor.

    --- spoiler ---

    yorumlarım bunlardı efenim, eğer sevdiyseniz diziyi, sizi şuraya, tam da kaldığınız yerde biraz mola verip dinlenmeye davet ediyorum.

    edit: ama böyle olmaz ki ya ev pisken misafir gelmiş gibi hissettim, ekşi şey olacağını bilsem özene özene yazardım.
  • --- spoiler ---

    oyun boyunca yok silahıydı, mermisiydi, ıvırı zıvırıydı, sürekli bir kaynak sıkıntısı yaşayan joel'in dizinin daha ilk bölümünde makineli tüfek bulması kıskandırdı. umarım mermisi hemen biter.

    --- spoiler ---

    güzel olmuş dizi. umarım böyle devam eder.
  • oyun uyarlamaları haklarının neden netflix'e satılmaması gerektiğinin kanıtı.
  • oyundaki ellie'ye bu kadar benzeyen bir oyuncuyu nasıl buldular hayret doğrusu. resmen birebir

    joel için de nikolaj coster-waldau'nun adı geçiyordu. ulan ne yakışırdın be kingslayer. bakınız
    sıçayım sizin cast seçiminize.
hesabın var mı? giriş yap