• pakize barışta'dan bayan margaret atwood'un 'mit'siz bir hayatın, biraz daha mutlu yaşanacağına işaret ettiğine dair' yorumunu (k dergi 34, sf.35) okur okumaz aklıma rasyonel dünyada en az bedelle en fazla mutluluk üzerine konuştuğum o entirim geldi, tabi ki ilk tepkim 'hadi ya, neye dayanarak böyle diyorsun? hem erkek egemen bir kurguyu kaleme döken erkek egemen zihinden şikayetçisin, hem de zaten mitos'unu kaybetmiş olan böylesi bir dünyaya " mit'siz bir hayat "ın mutluluğunu tavsiye ediyorsun, peki ya uzayda hayat var mı? varsa sizi oraya alalım, yoksa uzayı buraya getirelim.' oldu. ama ben biliyorum yunan mitosunda henüz insanın insan olmadığı dünyada, tanrılarla sevine coşa, dertsiz, tasasız, mutlu mu mutlu bir zaman geçirmenin yaşandığını. ve bu yaşama biçiminin trajik olmadığı aşikardır. insan ancak kendisine titan prometheus'un aklı tekelinde tutan zeus'tan yaratıcı güç olan ateşi çalıp, insanlara götürmesi ve ardından zeus'un ceza olarak kadın'ı yani pandora'yı insanlığa göndermesi sonucunda insan olabilmiş, trajikliğine doğabilmiştir. insanın yaşamı böyleyken trajik hale gelmiştir. insan dertli ve tasalı yaşamasıyla, ancak insan, erkek de ancak kadınına kavuştuğu zaman erkek olabilmiştir. bu aslında bütün dinler gibi, yunan mythos'unun da erkek egemen bir yapıda olduğunu gösterir. çok nettir bu. (bu konularla ilgili detaylı entirilerim: pandora/@jimi the kewl - theogonia/@jimi the kewl - insan ya da trajik olan/@jimi the kewl) işte bu entirimizde üzerinde duracağımız the penelopiad adlı eser, bize bütünüyle mitos'tan kopuşu önermektedir. yani ekşi sözlük'e yakışan bir tanımlamayla söylemek gerekirse; margaret atwood'un kaleminden çıkma the penelopiad, yunan mythos'unun ve onun bize sunduğu insanın trajikliğinin cam damarlarına kesik atan bir zihniyetin ürünüdür. işte bu entirimde bununla ilgili; naçizane fikirlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

    eserin (http://upload.wikimedia.org/…d/d7/thepenelopiad.jpg) alt başlığı "the myth of penelope and odysseus". eser türkçeye dilek şendil tarafından penelopia adıyla çevrilmiş. (http://www.pandora.com.tr/urun.asp?id=141856) özü kısaca şöyle; homeros'un odysseia destanında, odysseus'un sadık karısı penelope'nin gözünden homerik destana dair değişik bir bakış açısı. belki kiminize heyecan verici, kiminize saçma gelmiştir bilmiyorum ama düşüncem şu ki; böylesi modern yorumlarda (postmodern mi demeliydim bilmiyorum.) anakronizm durağına bilmemkaç sayfada bir uğramamak mümkün değildir, zaten rasyonel düşünmeye saplantılı bir biçimde bağlı bir dünyaya 'mitsiz bir hayat' önerildiğini duyduğumuz zaman, kabak gibi zamanlama ve kurgu hatası yapıldığını anlamamız gecikmiyor. eseri tanıtan bir yazıda benzer bir eksik kavrayışla karşılaştığımızda, yunan mitosuna getirilen modern yorumda açılan delik daha da büyümüş oluyor. bakın önce şu tanıtıcı yazıdan kitabın konusu olan penelope'nin kocası yani odysseus portresi alıntılayım size: "odysseus; kurnaz, inandırıcı yalanlar ustası, kılık değiştirme uzmanı, çözüm üretmek için hileler yaratıcısı, sadece kendi iyiliği için gereğinden fazla kurnaz, çok akıllı ve cin fikirli bir erkek, bir güç, bir erkek egemen mitolojik kahramandır." oysa yukarıda bir çırpıda belirttiğim gibi; odysseus'un bulunduğu zeminin kendisi bir kere erkek egemen niteliktedir. bizim odysseus'umuzun 'erkek egemen'liği homeros'ta zikrediliyor mu şu an bilmiyorum, zira homeros'ta sıfatlar ve ünvanlar çok önemlidir, o kime ne demişse, o doğrudur. pakize hanımın erkek egemen dediği odysseus'un ona has olduğu belirtilen bu niteliğinin sağlamasını yapabilmek için odysseia'ya onun kadınlarla olan husumetlerini, ilişkilerini göz önünde bulundurarak bakmamız gerek. esere baktığımızda karşımıza aeaea adasında yaşayan büyücü kirke çıkıyor. bu büyücü tüm adamlarını domuza çevirebilmişse de, odysseus'a büyüsü işlemiyor. zira hermes tarafından odysseus’a verilen molu denen ve ölümlü insanların bulamayacağı bir ot sayesinde büyüsü ona işlemiyor ve bunun yerine onu aşığı yapıyor. yani büyü ters tepiyor. başka da odysseus'un kadınlara üstünlüğü yoktur, kaldı ki buna da üstünlük denmesi mümkün değil, zira kirke'yle oyalanmaktan yolunda geç kalan odysseus'un kendisidir-, eserde zaten özellikle vurgulanan şey; onun aklıdır, kurnazlığıdır. zaten yoldaşı bir tanrıçadır, hem de bilgeliğin tanrıçası; athena. işte böylesi yunan mythos'ları çerçevesinde tartışılması gereken bir adamın sadık karısı penelope'nin gözünden, odysseus'un 'ezberi çözmüş ve olayı günümüze kadar getirmiş, yazılı edebiyatın daha başlangıcında kült bir eser olarak ortaya çıkan odysseia'nın binlerce yıl süren gelenekçi ortodoks okunmasına, derinlikli bir yorumun, neredeyse ideolojik olarak unutturulup, dondurulmasına karşı çıkmış' (barışta, a.g.e.) bir yazar tarafından eleştirilmesiyle karşı karşıyayız the penelopiad'da.

    bakın barışta'ya göre atwood'un karşı çıkışı nerdeymiş: "pek çok başka destanda olduğu gibi odysseia'nın da, peşin kabullü bir ezber alışkanlığı kültürü içinde bir hayat öğretisi olarak okunması karşısında; kadının kurtuluşu misyoneri ve yazar kanadalı margaret atwood'u neredeyse bir isyana sürüklemiş." (barışta, a.g.e.) tabi burada altı çizilen 'peşin kabullü bir ezber alışkanlığı kültürü' hadisesi aslında tümüyle, yunan mythos'unun karakterinden ötürüdür. barışta'nın belirttiği gibi atwood'un böyle bir isyanla yazıp yazmadığını bilmiyorum, eğer böyleyse, gerçekten böyle bir isyana sürüklenmiş ise, ayaküstü bir haklılık payının kendisinde bulunduğunu söyleyebilmem zor. zira başından beri söylediğim gibi; evet gerçekten okumada böyle bir ezber alışkanlığı olabilir, ancak yunan eserlerinin bizzat yapısı bunu gerektirmiyor mu? bir şaşkaloz'un "sadece kocamın fahişesi olurum" sözü üzerinde konuşurken demiştim ki; "..tıpkı pagan yunan'ındaki gibi; burada bir hikaye varsa, bu hikaye erkeğin hikayesidir, erkekle kadının değil, kadın bu hikayenin edilgen yönüdür,.." (bkz: #10861537) veya medea başlığında medea'nın aslında amazon tipi ve erkek egemen atina'nın sahnelerinde erkeklerin oyununda olmanın verdiği etkiyle, korku unsuru olarak lanse edildiğinden söz etmiştim. (bkz: #10490680) (bu arada şunu belirtmeden edemeyeceğim; yunan devletinde durum neydi, nietzsche'nin philosophie im tragischen zeitalter der griechen'de ["yazılmamış beş kitap için beş önsöz" başlıklı bölümde, yunan devleti adlı kısım] çok güzel bir yazısı var, tavsiye ederim.) e haliyle kadının durumu atina'da ve atina erkeklerinin düşüncesinde böyle olduğundan, homeros'un ve hesiodos'un kadınlarından, euripides'in, sophokles'in ve aiskhylos'un kadınlarına, hepsini tasvir ediş pek farklılık göstermemektedir. penelope, helene, elektra, nausikaa, iphigeneia, medea, klytaimnestra hepsi aynıdır, hepsi farklı gibi durur ancak hepsi kesinlikle aynıdır. eğer homeros'un çizdiği kadın resimlerine, yüzyıllar sonrasının zihninden türemiş sorularla yaklaşırsak, o gözlerle bakarsak, başta belirttiğim anakronizm durağına uğramadan geçememiş oluyoruz.

    tabi bayan atwood'un asıl sıkıntısı, odysseus'un ithaka'ya döndükten sonra, sadık karısı penelope'nin en gözde on iki kız hizmetçisini oğlu telemakhos ile birlikte öldürmüş olmasıdır. ona göre; zaten odysseia destanında tutarsızlıklar söz konusudur. bu tutarsızlıklara bir nevi kendince yola getirişler sergiliyor; hades'te bu on iki kız, erkek egemen katliamın (bu tabir barışta'ya ait.) hesabını vermesi için odysseus'un peşini bırakmıyor, her an onun ensesinde dolaşıyor. yazar atwood'a göre; bu hesap eninde sonunda sorulacaktır.

    "kabul görmüş, zirveye oturtulmuş, vitrine çıkarılmış büyük, ünlü, başeser gibi sunulan eserlerin, evrensel değerler içinde tekrar tekrar yeniden değerlendirilmelerini ve onların ciddi bir zihinsel yeniden üretimlerinin yapılmasını" öneren atwood'a, shakespeare'in yunan ve roma kaynaklı eserlerini, dante'nin ilahi komedya'sında vergilius'u kendisine rehber edinişini veyahut diğer bu mythos'a dönüşlü eserleri göz önünde bulundurduğumuzda hak veririz. ancak hangi gözle, hangi yürek ve niyetle yola koyulacağımızı da iyi belirlememiz gerekmiyor mu? zira yunan yazınının ruhunu anlamadan, o dünyaya -ayağı yere basan- yolculuklar yapmadan, çalakalem bir feminizmin ağına kapılarak yaklaşmanın bir mantığını göremiyorum. oradaki hybris algılayışını hangi modern anlayışla karşılayabileceğiz ki, modern dünyanın değerleriyle yargıda bulunurken, odysseus'u suçlu çıkartabilelim? acaba atina'nın sokaklarında, bilmemne günü oynanacak euripides oyunundaki aşağılık kadın karakterine kin kusan sıradan yunan kişisinin kafasında oluşmuş değeri mi suçlayacağız, yoksa bu değerin eserde tasvirleşmiş (egemen) erkeklerini mi ya da bu eserleriyle izleyici erkeklerin gururlarını okşayan erkek yazarları, ozanları mı? kimdir bunun sorumlusu? kimdir atwood'u sonunda isyan noktasına getirerek, odysseus'un öldürmek zorunda kaldığı on iki hizmetçi kızı savunmaya iten? yüzyıllar sonrasının böylesi değerlendirmeleriyle, bir yere varmanın imkanı var mı? hele ki atwood'un dile getirdiği 'evrensel değerler içinde tekrar tekrar yeniden değerlendirilme' gerçekleşmiş oluyor mu böylesi bir anakronizme saplanıldığında? özellikle yunan tragedyasında veya homerik şiirlerdeki eden bulur veyahut hybris'in kendisi düşünülmeden, homeros'un çizdiği dünyada kader anlayışı iyi düşünülmeden böyle modern bir yoruma gidilmesi gerçekten büyük eksiklik olacaktır. umarım "the penelopiad" bunu aşmış, ve yüklendiği sorumluluğu yerine getirebilmiştir. zira atwood'un yukarıda belirttiğim önerileri başka türlü uygulanamaz.

    üzerine daha konuşuruz bu ilginç eserin, şimdilik burada kesiyorum, ama önce bu eseri okumak isteyenlere bir kıyak geçeyim ve atwood'un üzerinde durduğu; odysseia destanında on iki kızın öldürülmesi bölümünü buraya alayım. okuyun ve "the penelopiad" ı veya türkçesiyle penelopia'yı alıp da okuduğunuz zaman yabancılık çekmeyin, kafanızda bir şeyler oluşsun.

    ***
    fakat çok akıllı odysseus ona izin vermedi: "şimdi uyandırma onu! (penelope'yi) sen önce şu kötü işler gören kızları çağır, buraya gelsinler." bunun üzerine ihtiyar kadın salondan çıktı ve hizmetçilere efendilerinin kendilerini beklediğini söylemeye gitti.

    sonra odysseus, telemakhos ve iki çobanı yanına çağırdı ve onlara kesin bir dille şu emri verdi: "hemen şu cesetleri evden dışarı çıkarın. kadınlara söyleyin, size yardım etsinler. bu iş bitince de koltukları, güzel süslemeleri ve masaları, delikli sünger ve su ile güzelce silsinler. bütün ev pırıl pırıl olduktan sonra kötü kızları salondan çıkartın ve onları yuvarlak samanlığın arkasındaki avlu duvarının dibine dizin. sonra da uzun kılıçlarınızla onları öldürün. aphrodite'i ve taliplerle gizli gizli sevişmeyi başka türlü akıllarından çıkaracakları yoktur!"

    odysseus sözlerini yeni bitirmişti ki, kendisine ihanet etmiş kadınların tümü hıçkıra hıçkıra ve gözlerinden sel gibi yaşlar dökerek içeri girdiler. ilk olarak cesetleri ön avluya taşımaları ve duvarın dibine dizmeleri gerekiyordu. odysseus bizzat onları kontrol ediyor, kadınlar da istemeye istemeye bu korkunç işi yapıyordu. sonra çok delikli sünger ve su ile önce masaları, sonra da değerli kumaşlarla kaplı koltukları teker teker sildiler. telemakhos, domuz çobanı ve sığır çobanı ellerine demir uçlu tırmıklar alarak salonun tabanını kazıdılar, hizmetçi kadınlar da pisliği dışarı taşıdılar.

    sonunda büyük salonda her şey tekrar pırıl pırıl parlamaya başlayınca, erkekler hain hizmetçileri kaçamayacakları bir yere, yuvarlak samanlıkla avlunun sağlam duvarı arasına götürdüler. orada telemakhos şöyle dedi: "hayır, ben bu kadınların şerefli bir şekilde ölmelerini doğru bulmuyorum. onlar taliplerle yatağa girerek, benim ve annemin şerefini lekelediler."

    bu sözlerden sonra yerden bir gemi halatı aldı ve hain hizmetçilerin boyunlarından geçirdi. sonra halatın bir ucunu yüksek bir sütuna, diğer ucunu samanlığa bağladı ve kadınların ayakları yere değmeyecek şekilde gerdi. nasıl geniş kanatlı ardıç kuşları veya yuvalarına dönmek isteyen güvercinler hiçbir şeyin farkında olmadan çalılar arasında kurulmuş tuzağa tutulup, feci bir şekilde ölümü bulurlarsa, hain hizmetçiler de boyunlarından asıldıkları halatta şerefsiz bir ölümü buldular. ayakları bir müddet daha çırpındı, fakat bu pek uzun sürmedi.
    ***
  • atwood bu eserinde penelope'ye çok gerçekçi, insani bir ses vermiş; olayları orijinalindeki zamanın değerleri ve modern zamanların bakış açısı ile harmanlayabilmiştir; sonuç olarak alaycı tavrı ile keyifle okunası, kendi hayatlarımızdan bir çok şey bulabileceğimiz, çok başarılı gözlemler ve empati içeren bir eser çıkmıştır ortaya.
    sözcüklerin kurnazca kullanımına ve penelope'ye verilen ruha şiddetle dikkat edilmesi önerilir.
  • canongate'in 16 yazar ile anlaşarak yola çıktığı the myths serisinin ilk romanı. the penelopiad homer'in odysseia destanının yeniden yazılmış metni olup, adından da anlaşılacağı üzere, margaret atwood, bu romanda anlatıcı rolünü penelope'ye ve asılan on iki hizmetçi'ye vermiştir.

    ayrıca atwood, yeniden yazılmış bir metin olarak da adlandırılabilecek bu post-modern romanda, hemen hemen her bölümü roman, tragedya, ip atlarken ya da dilenirken söylenen şarkılar, drama, ders notları, snuff gibi farklı türleri deneyerek yazmıştır.
  • okuyunca odysseus'un dönmesinin neden yıllar sürdüğünü anlayabileceğiniz, penelope'nin ne kadar kıl ve itici bir hatun* olduğunu gördüğünüz kitap.
  • (bkz: alexiad)
  • margaret atwood'un odysseus'un kahramanlıkları ve maceraları yerine, penelope'un onu beklerken geçen uzun yılları ve odysseus'un dönüşünün sonrasındaki malum olayları penelope ve onun on iki nedimesinin gözünden anlattığı eğlenceli kitabı.
  • --- spoiler ---

    water does not resist. water flows. when you plunge your hand into it, all you feel is a caress. water is not a solid wall, it will not stop you. but water always goes where it wants to go and nothing in the end can stand against it. water is patient. dripping water wears away a stone. remember that, my child. remember you are half water. if you can't go through an obstacle, go around it. water does.
    --- spoiler ---
  • margaret atwood'un anlattığı alternatif bir mitolojik hikayedir.

    okurken çok eğlendim, uzun süredir yaptığım okuduğum her şeyi beni sıkıyordu ancak bu kitabı çok çabuk bitirdim. sanırım aradığım kan buymuş

    bununla birlikte, yıllarca çeşitli vasıtalarla (bkz: troya savaşı) ve (bkz: truvalı helene)'den haberdar olsam da helene'nin ne bu savaştan ne de şuh tavırlarından dolayı herhangi bir yaptırıma maruz kalmaması, bedel ödememesini hiç düşünmemiştim. atwood, penelope ve helene üzerinden modern zamanlarda da geçerli olan algıyı çok çarpıcı şekilde ortaya koymuş.

    bunların yanı sıra koro'daki kızların şarkılarındaki sınıf vurgusu, 12-13 vurgusunu da beğendim.

    velhasılı kelam, vaktiniz varsa okuyun; kadim hikayeye bir de bu taraftan bakın.
hesabın var mı? giriş yap