• galder gaztelu-urrutia'nın yönettiği ispanya yapımı gerilim filmi.
  • konusu çok ilginç bir netflix filmi. fragmanı beni içine çekmeyi başardı. izlenebilir bir yapım olacak gibi
  • konusu hakkinda hic bir fikrim yoktu denk geldi sadece ve izledim. benim tarzim olmayan bir filmdi. zevk almadim izlerken. tur olarak tipki mother!filmi gibi.

    --- spoiler ---

    midesi hassas olanlarin izlemesini tavsiye etmem. karanlik ve vahsi bir atmosferi var. ben yer yer rahatsiz oldum acikcasi.

    film ise bastan asagiya bir metafor. izlerken fark ediyor insan. sinif mucadelesi ve kaynak yetersizligi tum bunlarin yaninda insan irkinin nasil vicdansiz ve bencil olabilecegine deginiyor genelde.

    eminim daha algilayamadigim gondermeler de olmustur.

    birileri nerede durmaniz gerektigine karar veriyor ve sadece onunuze geleni yiyebileceksiniz. hayatiniz digerlerinin merhametine ve vicnanina kalmis. sorgulamaya baslayinca 'kominist misin yoksa?' diye soruyorlar. kominist olmak sorun fakat canli bir insani yemek icin oldurmek sorun degil. isbirligi yapmak yerine herkesin bu sisteme nasil yenildigini de gosteriyor film.

    yukarida yemek hazilayanlar, ister otorite ister tanrinin iradesi olarak metafor edilmis olsun, sadece filmde degil gercek hayatta da insanlar bu derece acimasiz ve ayni zamanda merhametli.

    --- spoiler ---
  • sanki son bir sahnesi eksikmiş gibi hissettiren, o vurucu final sahnesi eksik olan film.
    verdiği mesajlar ve göndermeler gayet yerindeydi.
  • dünyanın küçük bir özeti gibi. anlamlandırmak istersek aslında metaforlarla dolu. şu anki halimizin de kısa bir özeti denilebilir, bilerek mi netflix öne çıkardı da izledim bilmiyorum ama metaforik olarak geleceği böyle hayal etmek korkunç.
  • salgın günlerinde yapılacak en iyi aktivitelerden biri de film izlemektir. izlenecek türler arasında da yaşadığımız şu günlerle olan benzerliği sebebiyle korku ve gerilim türü başı çekmekte. bu anlamda, netflix'te yayınlanan ispanyol yapımı "the platform" izlenmeyi hak eden bir gerilim filmi.

    "üç tür insan vardır. yukarıdakiler, aşağıdakiler ve düşenler". film, bu basit cümleden ibaret aslında. tüm film, ne amaçla inşa edildiğini bilmediğimiz hapishane benzeri bir platformda geçmekte. söz konusu hapishane, sayısını kestiremediğimiz ve üst üste inşa edilmiş platformlardan ibaret. ve yukarıdan aşağıya doğru, üstü çeşit çeşit yemeklerle dolu bir taş blok inmekte. her bir platform sakini bu ziyafet masasından payına düşeni almak zorunda. tabi blok aşağı katlara indikçe yemeklerden geriye pek bir şeyin kalmayacağı da aşikar. işte arzu ettiğimiz gerilim de tam burada başlıyor.

    genel yapısı itibarıyla cube serisine ait filmlere benzerliği fazla denebilir. kendisi için kısaca, tek mekanda geçen, düşük bütçeli bir başka gerilim filmi diyebiliriz aslında. tek mekanda çekilen gerilim filmlerinde konu genel anlamda hep aynıdır. dar bir mekanda sıkışmış birkaç insan filmin sonuna kadar hayatta kalmaya çalışır. bu tarz filmlerde çoğu zaman kurbanlar birbirini öldürmeye zorlanır ya da zaman geçtikçe kurbanlar ister istemez birbirinin düşmanı olacaktır. "insan insanın kurdudur" sözünü bu tarz filmlerde çok iyi anlarsınız. 2009 yapımı exam, 2007 yapımı la habitación de fermat ve 2019 yapımı escape room bu türde fena sayılmayacak filmler arasında yer alır.

    "the platform" filmi de benzer bir yoldan ilerliyor. bu tarz filmlerde olduğu gibi süresini kısa tutuyor, çok fazla ana karaktere yer vermiyor, neden böyle bir hapishane inşa edildiğine dair bilgi vermeye pek yanaşmıyor ve kısıtlı imkanlarla gerilim dolu anlar yakalamaya çalışıyor. bu tarz filmlerde belirsizlik çok önemlidir. cube serisi filmlerinde de olduğu gibi bu insanların oraya neden tıkıldıklarını tam anlamıyla bilemedikçe biz seyirciler oturduğumuz koltuklarda daha çok geriliriz.

    bu film de hem birkaç sosyal içerikli mesajının olması hem de kayda değer gerilim dolu anlar yakalaması açısından başarılıydı. verdiği mesajlar bir gerilim filminden bekleneceği üzere oldukça basit ve bilindik mevzular olsa da mahkumların bir sonraki platformunun hangisi olacağını beklemek heyecanı diri tutan bir unsurdu.

    ispanyolların sinemada en iyi oldukları iş "gerilim yaratmak". bu konuda kimse ellerine su dökemez. zamanında franco diktası altında yaşadıkları gerilim dolu onca yılın ardından sinemanın bu türünde oldukça gelişmiş olmaları da normal bir bakıma. (6,7/10)
  • bu yıl içinde beni ağlatan, kafamdaki düşünceleri birebir beyaz perdeye aktarmış, hayatı sorgulatan, insanoğlunun tüm içgüdülerini, merhametini ve acımasızlığını net olarak yansıtan bir şaheser. unutamayacağım filmler listesine eklendi.
  • başlangıcındaki o tınn tınn sesinden belliydi zaten vurucu bir film olacağı ama izlerken insan nasıl birşey izliyorum hissine fazlasıyla kapılıp, bir anda hayatı, insanları, şartları, yaşamı sorgularken buluyor kendini. çok iyiydi kesinlikle.
  • üzerine düşünülmesi gereken bir film.

    --- spoiler ---

    sınıf mücadelesi,hırs,açgözlülük insanı nasıl vahşileştiriyor. adalet arayarak bulunacak bir kavram değildir sanırım bunu da çıkardım. bir noktada kendi adaletinizi yaratmak zorundasınız ve bunu sorgulamadan yapmalısınızdır çünkü insanların bağırsaklarını sökmeniz bir şeyleri sorgulamanızdan daha az önemsizdir. alt katlarda insanlar birbirlerini yerken üst katta sikten boktan bir şekilde yemekten çıkan kıla bakmaları ayrı bir ironi.

    --- spoiler ---
  • midesi hassas olanların izlememesi gereken, başı ve sonu belirsiz, finalden sonra bir süre ekrana boş boş bakmanıza sebep olan film.

    izlemeseniz de olur.
hesabın var mı? giriş yap