• bir nevi galip tekin metaforu film gibi geldi önceleri.
    ilk 30 dakikasında içim sıkıldı ve kapattım.
    birkaç saat sonra kaldığım yerden izlemeye başladım.

    isa ile ilgili ayeti duyunca afalladım ve beynimde bir ampul yandı.

    --- spoiler ---
    “insanoğlunun etini yiyip kanını içmedikçe kendinizde hayat yoktur. benim etimi yiyip kanımı içenin ebedî hayatı vardır; ben de onu son günde kıyam ettireceğim. çünkü benim etim hakikî yiyecek, ve kanım hakikî içecektir. benim etimi yiyip kanımı içen bende durur, ve ben onda.” —yuhanna 6:53-56
    --- spoiler ---

    anladım ki, çocuk saf (temiz) insandır; ve en değerli yiyecek, yani kremalı puding ise sonsuz yaşamı veren gıda yani imandır.

    şimdi metaforlara bakalım...

    bir kere goreng isa'nın (insanoğlu'nun) ta kendisidir ve elinde kitabı (eski ahit) vardır.
    trimagasi ise şeytan'ın ta kendisidir. elindeki bıçak da insanları günaha soktukça güçlenen (kestikçe bilenen) şeytan'ın silahıdır.
    genç kadın, mecdelli meryem'dir ve sonsuz yaşam arayışındaki günahlı insanlıktır.
    kendini asan kadın ise isa'ya ihanet ettikten sonra intihar eden yahuda iskaryot'tur.
    siyahi vatandaş (baharat) petrus'tur ve şahsında temsil olunan yahudiler'dir.
    tekerlekli sandalyedeki bilge siyahi vatandaş ise musa'dır.
    333 katta 2'şer kişi ise 666 eder ki bu da şeytanın sayısı olup yaşamın günah dolu yolunu ifade ediyor.
    0 (sıfır) nolu kat ise tanrı katıdır (heaven). herkes o kata ulaşmaya çalışır.
    en dip ve numarası olmayan karanlık kat ise araftır.
    imanı elde eden (isa'nın elinden pudingi yiyen) çocuk (saf insan) kıyam ederek hızla göğe (sıfırıncı kat/heaven) yükselir ve sonsuz yaşama kavuşur.

    başlarken;

    platformla gelen yiyecek ve içecekler manevi ve imanî gıdalar. en alttakilere kalmaması da kurtuluş haberini duymayanların aç kalması olarak düşünebiliriz; afrika ya da güney amerika'daki ilkel kabile bireylerinin tanrısal bilgiden ve ruhsal kurtuluş planından uzak ve mahrum kalmaları gibi.

    üst katlardakilerin bu gıdaları bolca bulmaları, ama insanî ihtirasları yüzünden (mesela kibir) imanlarının lekeli olması nedeniyle tanrısal kurtuluşa erişememeleri. yani üst katta olmak çok da bir anlam ifade etmiyor.

    buna en güncel örnek, (bkz: 27 mart 2020 millet camii cuma namazı). düşünün; sizce allah, cuma namazının esaslarına tamamen aykırı ve sırf gösteriş olsun diye kılınmış bu namazı kabul edip o kişileri cennetine alacak mı? işte bu kişiler üst katlarda bulunan ve platformdaki yiyeceklerden en iyi yararlanan kişiler. ama kibirleri onları kurtarmayacak. trimagasi artan şarabı görünce üst katlarda müslümanlar olduğundan bahsetmişti. işte o şarap içmeyen müslümanlar yukarıda açıkladığım kişiler.

    diğer detaylar ise;

    don kişot kitabı ve içeriği yahudi kibrini ifade etmek amacıyla özellikle kullanılmış. ki bugün bile özellikle hasidik yahudiler aynı don kişot kibrine sahiptirler. ama diğer yandan hıristiyanlar, don kişot kitabı ile gösterilen eski ahit (tevrat, tarihler, krallar, peygamberlik kitapları vs.) içeriğinde isa mesih'e ait izler bulurlar. goreng'in elindeki kitap bunu anlatmak için özenle ve çok da isabetli bir şekilde seçilmiş.

    salyangozlar eski antlaşma (tevrat vs.) ayetleri, çünkü isa eski antlaşma ayetlerini hem sever hem de çok kullanır. aynı zamanda salyangozlar, eski antlaşma metinlerinde bulunan isa'ya ait izlerdir (ayetlerdir). tıpkı salyangoz yürüyüp gittiğinde ardında sadece dikkatle bakıldığında görülebilecek bir iz bırakması gibi. hıristiyanlar bu izleri görürler ama yahudiler bunu kabul etmez.

    yukarıdan düşen ya da atlayan insanlar da imanını kaybedenler.

    yahudileri temsil eden baharat'ın halatı da yahudi inançları; ama onlarla yani o halatla tanrı katına ulaşmanın imkânı yok, sori. sıçarlar işte öyle suratınıza diyor şair burada, anlayın yahudi kardeşlerim. sıçan kişi 5. kattaydı; ama işte hem tanrıya çok yakın, hem de kibri yüzünden bir o kadar uzak.

    isa'nın havarilerinin hepsi yahudiydi. baharat ilk tanıştığımızda yahudi inançlarına sıkı sıkıya bağlı iken, isa'nın yolunda halatı yani eski inançlarını bırakıp kılıç kuşanıyor. çok büyük olasılıkla petrus¹ alegorisi olabilir o karakter.

    genç kadın da, isa çarmıha gerildiğinde çarmıhın dibinde bekleyen ve ağlayan maria magdelena yani mecdelli meryem. hani isa'nın ilk taşı günahsız olanınız atsın sahnesindeki fahişe meryem. günahlı insanın temsili olan meryem yani. ayrıca isa genç kadınla yani fahişe mecdelli meryem ile sevişiyor. bu da yine isa'nın imanı arayan günahlı insanları kucaklamasının ve çok sevmesinin metaforu.

    platform üzerine binerek alt katlara inerlerken gördüğümüz farklı ırklardan insanlar da yine isa'nın sadece yahudileri değil, yahudi olmayan ulusları da kucaklamasının bir alegorisi.

    platform üzerinde gelen yemeklere ilk başta pek önem vermemesi ve sadece bir elma alması ama şeytan'ın yemeklere yumulması ise isa/şeytan farkını gösteriyor. ve sanırım filmin ilk yarım saati, isa'nın çölde şeytan ile geçirdiği 40 günü anlatıyor. o 40 günü sadece su içerek geçirir isa, başka hiçbir şey yemez. bu anlatıya göre 40 günlük oruç tutan hıristiyanlar bile vardır günümüzde.

    yine platform ile alt katlara inerken insanlara "bir günlük oruç" öneriliyor ki, bu da zaten 24 saatlik hıristiyan orucudur. sadece su içebilirsiniz. o yüzden her katta musluk var.

    ve elma. şeytan'ın insanoğlu'nu ilk günaha soktuğu ve cennetten atılmasına sebebiyet verdiği unsur. ama isa yani insanoğlu şeytan ile ilk görüşmesinde elmayı alması ama günahsızlığı nedeniyle yemeyip atması bir başka metafor.

    kıl editi: puding üzerindeki kıl lekeli imanın alegorisidir. insanî ihtiraslar vs. yüzünden imanınız lekeli ise tanrı'ya ulaşamazsınız. ancak tanrı, insanların kendisine ulaşmasını istediğinden kılı görünce meleklerine kızar. lekesiz iman yani puding platforma konduğunda (hiç kimse yemez zira lekesiz iman öyle kolay bir şey değildir) gerçek hedefi olan saf ve temiz insana (küçük kıza) ulaşır ve isa aracılığıyla pudingi yiyen yani saf ve temiz imana kavuşan kız da tanrıya ulaşır (kıyam eder).

    2. ramses adındaki köpek: kendini asarak intihar eden kadın isa'ya ihanet eden havari yahuda iskaryot. bir yahudi o da sonuçta. 2. ramses adındaki köpeği de yahudilerin mısır sürgünü tarihini ve beslenen kadim yahudi inanışlarını temsil ediyor. bir asyalının köpeği yemesi ise yahudi olmayan ulusların yahudi inançlarını geçersiz kılması, boşa çıkarması. isa sadece yahudilerin değil, tüm ulusların kurtarıcısıdır.

    sorular üzerine: diploma isa'nın tanrı tarafından verilmiş görevini başarıyla yerine getirmiş olmasının karşılığı ve en dibe inmesi de görevini yerine getirdikten sonra ölmesi.

    kurban meselesi hakkında;

    evet bir kurban var. islam idesiyle bakıldığında doğru gibi görünebilir, ama o kurban kesinlikle küçük kız değil. kurban isa'dır. çarmıhta ölen isa, bizzat tanrı'nın kurbanıdır. insanlığın günahlarını kaldırmak için isa kurban olmuştur. bu yüzden isa'ya atfedilen unvanlardan biri de "tanrı kuzusu"dur. eski ahit'te de anlatılan "jübile yılı" tamamlanırken, yahudiler bir keçiye günahlarını yükleyerek (ki günah keçisi sözü buradan gelir) çöle gönderirler. işte bu da hıristiyanların eski ahit'te gördükleri isa'ya dair izlerden bir başkasıdır. filmin sonunda ise isa'nın öldüğünü, günahlarını üstlendiği kızın ise kurtuluşa ererek hızla tanrı katına yani sonsuz yaşama yükseldiğini (kıyam ettiğini) görürüz.

    sistemde 16 yaşından küçük çocuk olmaması hakkında:

    ilk başta goreng ile mülakatı yapan kadın da yine yahudileri temsil eden birisi zira bar mitzvah'dan önce çocuklar dine dahil edilmezler. işte bu yüzden içeri çocukların alınmadığını söylüyor. bu nedenle isa'nın yaşadığı toplum olan yahudi toplumunun değer yargılarını ve dinî yaklaşımlarını da gözetmemiz gerekiyor. ancak devrimci isa bu tabuyu da yıkmıştır.

    eminim aklıma gelmeyen birçok metafor/alegori daha var.
    ama genel hatlarıyla sanırım böyle bir şey.

    özet: hıristiyan teolojisinin metaforlar ile sanatsal anlatımı. aferin yönetmene.

    puan: 10/10

    credits: filmin yönetmeni galder gaztelu-urrutia ispanyol değil euskal herria vatandaşı bir bask'tır; dolayısıyla film de ispanyol filmi değil bask filmidir.

    ¹ @wanderer05'e düzeltme için teşekkürler. ben yuhanna olabileceğini düşünmüştüm ama vatikan'da elinde kılıcıyla heykeli olan petrus (st.peter) olduğunu hatırlattı.

    debe editi:
    3 boyutlu destek adında türkiye'nin 77 ilinde örgütlenmiş ve maske, solunum cihazı gibi medikal ürünleri 3d yazıcıda kendi imkanlarıyla üretip ihtiyacı olan sağlık merkezlerine bağışlayan bir grup var.

    imkânlar dahilinde destek olunmalı.

    (bkz: 3 boyutlu destek)

    web siteleri

    medyascope yayını
  • --- spoiler ---

    filmdeki güzel şeylerden biri goreng' in ilkel bir hukuk düzeni kurduğu sahneydi. hatırlarsanız, goreng' in hücre arkadaşı imoguiri bir kural oluşturup, alt kattakileri bu kurala uymaya ikna etmeye çalışıyordu fakat alttakiler bir türlü uymuyorlardı. goreng ise itaat edilmeyen bu kurala uyulmasını sağlamak üzere bir müeyyide geliştirdi: o da yemeklere sıçmak. hukuk kurallarını diğer toplumsal davranış kurallarından ayıran en önemli özelliği müeyyideye sahip olmasıdır. goreng de bunu yaptı işte. devamı ise daha güzeldi. goreng in de belirttiği üzere sadece alttakileri kurala uymaya zorlayabilirdi çünkü yukarı doğru sıçamazdı. muazzam bir hukuk düzeni eleştirisi oldu bence. hukukun gücü ancak aşağıdakilere yeter.
    --- spoiler ---
  • başrolde zlatan ibrahimovic ve erol günaydın’ın oynadığı film.
  • 1. katta bulunan insanların 333. kattaki insanlardan hala yemek istediğini düşünsenize...

    (bkz: milli dayanışma kampanyası)
  • dün akşam çok beğenerek izlediğim bir netflix filmi. açık söylemek gerekirse matrix’ten bu yana aklımı bu kadar meşgul eden bir başka film de olmamıştı.

    filmde hristiyanlığa atıfta bulunulduğu aşikar. bunu metaforlardan az çok anlıyoruz. ancak bu 333. kat, isa ve benzeri alegorileri çözmek hiçbir şey ifade etmediği gibi maalesef filme bir anlam da kazandırmıyor. ben burada direkt olarak gözümüze sokulmasına rağmen gözden kaçırdığımız çok önemli bir bağlantıdan bahsetmek istiyorum.

    --- spoiler ---

    filmin kahramanı olan goreng’e çukura girerken yanına istediği herhangi bir şeyi alabileceği söylenir. goreng ise tabanca, bıçak, kılıç, halat ya da benzeri bir çok seçeneği olmasına rağmen platforma bir don quixote kitabı ile girmektedir. bana göre kahramanın tercih ettiği bu roman filme dair en önemli detaydır ve yine benim subjektif fikrime göre aslen bu film modern bir don quixote uyarlamasıdır. nedenlerini yazıyorum.

    cervantes’ın don quixote‘unun bu film ile nasıl bir ilgisi var? bunu anlayabilmek için öncelikle cervantes’ın don quixote’u neden yazdığını bir kez daha hatırlamalıyız.

    cervantes inebahtı savaşında osmanlıya esir düşmüştür. yıllarca türk gemilerinde sefalet çekerek bir esir olarak çalıştırılmıştır. ispanya krallığı, cervantes’ın yanında esir düşen asilzadeler ve zenginler için osmanlı imparatorluğuna yüklüce bir tazminat ödemiş ve onları ispanya’ya geri getirtmiştir. cervantes asilzadeler kadar önemli olmadığı için tazminat ödenmemiştir. kısacası ispanya krallığı, ispanya için savaşan cervantes’ı kendi kaderine terk etmiş, unutmuş ve onu türk gemilerinde ölüme terk etmiştir. bundan sonra cervantes yıllar boyu çok kötü koşullar altında türk gemilerinde bir parya olarak çalışmaya devam etmiştir, ta ki kendisi bir yolunu bulup ispanya’ya kaçana dek. cervantes ispanya’ya geri döndükten sonra haklı olarak sisteme karşı bir muhalif olmuş ve sistem eleştirisini don quixote romanı üzerinden yapmıştır.

    isterseniz çocukluğumuza dönerek bu romanı bir kez daha hatırlayalım. böylelikle platform ve don quixote arasındaki bağlantıyı da daha iyi anlamış olacağız.

    don quixote:
    sistemi asla çökertemeyeceğini bildiği halde bir ümitle ve yılmadan savaş veren idealist bir hayalperesttir. don quixote kimilerine göre bir deli kimilerine göre ise bir kahramandır. bana göre filmdeki karşılığı goreng’tir. goreng de kimilerine göre hayalperest bir deli, kimilerine göreyse bir kahraman hatta bir mesihtir.

    yel değirmenleri:
    ispanya’daki kokuşmuş sistemdir. parası olan yaşar, parası olmayan ise sefalet içinde ölüme terk edilir. sistem ya yıkılmalı ya da reformlar ile değiştirilmelidir. yel değirmenlerinin filmdeki karşılığı platformdur ve platformun da ciddi bir reforma ihtiyacı vardır.

    sancho panza:
    don quixote’un uşağıdır. zaman zaman üç maymunu oynayan, bana dokunmayan yılan bin yaşasın havasında takılan, şişman, uyuşuk ve bencil bir karakterdir. bu karakter kitapta ispanya halkını temsil eder ve bana göre filmdeki karşılığı obur ve kurnaz trimagasi’dir.

    don quixote ve sancho panza’nın yoldaşlığı:
    bu iki zıt ana karakterin kitaptaki birlikteliği, film içerisinde bize goreng ve trimagasi’nin koğuş arkadaşlığı ile gösterilmiştir. tıpkı 333 kat ve 666 insanın spiritualizmdeki anlamsal zıtlığı gibi.

    sonuç:
    gereksiz bir iyimserliğe düşmeden söylemek istiyorum ki don quixote’un verdiği savaşı kazanması ne kadar imkansızsa filmdeki mesajın yerine ulaşması da bir o kadar imkansızdır. don quixote sisteme karşı kaybetmeye mahkum, savaşçı ruhlu bir hayalperest, bir idealisttir. tıpkı goreng’in kaybetmeye mahkum olan bir idealist olması gibi. mesaj, yani küçük çocuk, sıfırıncı kata canlı ya da cansız olarak ulaşsa dahi sistemdeki hiçbir şey değişmeyecektir. çünkü platformda insanların birbirini öldürdüğü ve yediği zaten yönetimin en üst kademesi tarafından bilinmektedir. nitekim bir aylık dönem sonunda cesetleri toplatıp, insanları tekrar 666 kişi olacak şekilde 2’li gruplar halinde tekrar eşleştiriyorlar. masadaki yiyeceklerin platformdaki 666 kişiye yetmeyeceği ise gün gibi ortada.

    bana göre filmin kilit cümlelerinden birisi şudur:
    buraya bir kitap getirmek neyi değiştirir? buraya lanet olası bir kitap getirmek başka kimin aklına gelirdi?

    bu sorunun verilmeyen ikilemli cevabı ise şudur:

    a) hayalperest bir delinin,
    b) kaybedeceğini bildiği halde bir şeyleri değiştirebileceğine inanmak isteyen savaşçı, idealist bir kahramanın.

    zaten filmin sonu da bize sonucun ne olacağını göstermiyor. goreng ya hayalperest bir deli ya da idealist bir kahraman. buna karar vermek size kalmış.

    not: bildiğiniz gibi cervantes’ın bu romanı dünyada incilden sonra en çok okunan/satan kitaptır ve edebiyat tarihinin ilk modern romanıdır ve asla bizlere öğretildiği gibi basit bir çocuk romanı değildir.

    --- spoiler ---

    filme notum ise 10/10‘dur.
  • --- spoiler ---

    yönetim tanrı, kusursuz bir dünya yaratıyor. yani filmde delik olarak adlandırılan sistemi. bu kusursuzluğa yapılan atfı patronun aşçıları bir tatlıda çıkan kıl sebebiyle toplayıp azarladığı sahnede görebiliriz. aşçılar ise tanrının hizmetkârları olan melekler. köpeğiyle deliğe katılan eski çalışan ise daha çok diğer dinlerde gördüğümüz nephilim olarak da adlandırılan bir düşmüş melek. tanrı adaleti sağlamak için bir takım kurallar koyuyor, tıpkı kutsal kitaplardaki gibi. başkasının malına göz dikerseniz yani alttakilere gidecek yemeği kendi katınızda depolamaya çalışırsanız sizi cehenneme atarım diyor. filmde de katınızda, asansör aşağıya inmeye başladıktan sonra yemek kalırsa birden sıcaklık artmaya, ya da düşmeye başlıyor. tabi tanrının koyduğu kurallara kendince çözümler bulan insanoğlu, depolamama yasağına mecbur uyuyor ama sıra kendisine gelince önündeki yemeklere hızlıca dalarak hakkından fazlasını yiyor. böylece alt katlara pek bir şey kalmıyor. tanrının verdiği nimetlerden yararlanamayan alt kesim çözümü birbirini yemekte buluyor. filmde her ay farklı katta bulunulması reenkarnasyonla ilişkili olabilir. küçük kızla verilen mesajın sonucu gösterilmiyor. çünkü sonuçsuz bir mesaj. dünyanın işleyişini bilmeyen insanların geçmişte tanrıya kurbanlar sunması gibi. deliğin işleyişini, amacını tam bilmeyen insanların gerçekleştirdiği rastgele bir eylem. tanrı açısından bir anlam barındırmıyor.

    yönetim devlet olarak da düşünülebilir, başka şeylere de benzetilebilir. film full metafor üstüne kurulmuş, kendi içinde bir mantık barındırmıyor. yemekleri getiren asansörde ip bile yok. mekanizması belli değil. küçük kızın öyle bir yerde tek başına hayatta kalmasının imkanı yok. şahsen hem kendi içinde mantık barındırıp hem metaforlardan yararlanan filmleri daha başarılı buluyorum. kimi filmlerde alt metnin bile alt metni olabiliyor. 3 film izlemiş oluyorsunuz, bu filmde ise filmin kendi metni yok, karışık, anlamsız, başı sonu yok. sadece alt metin var. o yüzden 6.5/10 yeterli görüyorum.

    edit: küçük kızın sağ kalması ile ilgili olarak aşağıda bir yazar arkadaşımız güzel yakalamış. aslında annesi kızını aramıyor, en alt katta sakladığı kızına her gün yemek götürdüğü için asansöre biniyor. sanırım kız yatağın altında saklandığı için yönetim tarafından fark edilmemiş, katı da değişmiyor. annesi hangi katta olursa olsun her gün oraya inmek zorunda kalıyor. (edit 3: arkadaşlar burada hata ile her gün yazmışım. her gün inse yukarı geri çıkamazdı. ayda bir katları resetlenince yanına aylık yiyecek alarak iniyor. o ayı kızıyla geçiriyor. yemek bulamadığı durumlarda insan eti götürüyor. )

    edit 2: bir yazardan mesajla gelen tespiti de eklemek istiyorum. gördüğümüz üzere platform küçük kızın olduğu katta bekledi. yani yönetim onun farkında.
    buradan eski çalışanın sistemle ilgili tüm bilgilerinin yanlış olduğunu anlıyoruz. yönetimi devlet olarak ele alırsak; yazı, evrak işiyle uğraşan memurlar devletlerin kirli işlerinden haberdar değildir, işlerin doğru bir şekilde yürütüldüğünü düşünürler, mesajı verilmek istenmiş olabilir. tanrı olarak ele alırsak; din adamlarının dinlerin kanlı tarihine rağmen kendi dinleriyle ilgili kusursuz bir tablo çizmelerine vurgu yapılmış olabilir.

    --- spoiler ---
  • 20 kere izlense 20 farkli sekilde yorumlanabilecek film.

    --- spoiler ---

    benim en vurucu buldugum mesajlardan biri herkesi doyurma hedefi ile 6.kattan cikilan yolda ideoloji batagina saplanan kahramanlarimizin mesajı iletme ugruna doyurmak istedigi insanlari öldürmeye baslamalariydi.

    --- spoiler ---
  • harika mesajlar veren ve herkesin izleyip ders çıkarması gereken bir netflix filmi.

    --- spoiler ---

    yukarıdakiler beni dinlemez çünkü yukarı doğru sıçamam hanımefendi

    --- spoiler ---
  • sanki son bir sahnesi eksikmiş gibi hissettiren, o vurucu final sahnesi eksik olan film.
    verdiği mesajlar ve göndermeler gayet yerindeydi.
  • filmi ilk açtığımızda distopik olduğunu düşündüğümüz için bir noktaya kadar çok gerçekçi bir mantik üzerine oturtmaya çalıştım. yalniz 2den fazla "mesih" lafi geçince metaforlara uyanmaya başladım. ertesi gün tekrar izleyince tam olarak algıladım ve şimdi görüyorum ki burada da asagi yukari benzer seyler yazılmış, bazıları hiç anlamamış, bazıları da bambaşka metaforlar üzerinden yorumlamış. filmin bu kadar genel bir anlatimi olmasi yoruma çok açık bir hale getiriyor o yüzden birinden biri dogru olmayabilir. o zaman şöyle girelim mevzuya:

    --- spoiler ---

    film dini öğretiler üzerinden dünya düzenini betimliyor. nietszche'nin "tanri öldü" sözünü yüceltmek icin doğrudan, olduğu gibi yorumladığını düşünüyorum.
    tanrı bu yaşam düzenini kurdu (deliği), yasak elmayi yiyip ceza olarak bu düzene yollanan -yani doğuştan günahkar olan- tüm insanoğlu için yaşam alanı bu yüzden hapishane olarak belirlenmiş olabilir. onlara sayısız nimetler verdi, öyle kusursuz kaynaklar sundu ki yemeğin içinden çıkan tek bir kıla dahi tahamül edilmedi. ama sonra tanrı öldü. ve insanlarin durumunu takip etmeyi birakti. bu düzen bu sekilde islemeye, delik sürekli ona verilen gorevi yapmaya devam etti ancak islerin çığrından çıktığı gözlemlenmeden. bence yemeklerin olduğu platform bu yüzden süzülerek aşağı iniyor, tanridan geldiği için.

    delikte dünyada da olduğu gibi kapitalizm hakim çünkü insanın doğasında benmerkezcil olmak var. üst kattakiler geçen ay alt katta açlıktan ölmek üzere olduğunu hemen unutuyor ve tıka basa yemeye başlıyor çünkü güçle birlikte gelen umursamazlık alt kattakiler için bir sempati veya acıma uyandırmıyor.

    goreng deliğe bir diploma almak için ödemesi gereken bedeli ödemek amaciyla gonullu olarak geliyor. yani günahkar değil. kendisine filmin ilerleyen noktalarında sürekli mesih atıfı yapılıyor ama zaten bu adam isa. düzenin icine girerken yanına almayı seçtiği eşya kitap. yani incil. hem de ben incilim diye bağıran bir incil, don kişot.

    katlardaki adalet sisteminin ezber bir sistem olmasi yine tanri öldü diyor. mekanizma otomatik ayarlanmış, bir parça ekmek dahi alamıyorsun çünkü başkasının lokmasını almak çalmaktır ama doğrudan o insani parçalayıp yerken seni kimse izlemiyor ve evin cehenneme dönüşüp seni cezalandirmiyor.
    bu cehennem meselesinden bahsetmişken, alt katlara indikçe yüzü yanık insanlar vardı. bu da yine üst katlarda sürekli gözümüze sokulan aç gözlülük olabilir. yemeğe devam etmek uğruna diri diri yanmak. diri diri yanmaya rağmen başkasının hakkını yemeye devam etmek, ıslah olmamak.

    bıçaklı adam şeytan; ama dini kitaplarda anlatılan gibi bir şeytan değil, gerçek şeytan. içimizdeki şeytan. salt kötü değil, en benmerkezcil yanlarımızı ortaya çıkaran, analitik düşünen, hayatta kalmak için kötü olanı tercih eden ve ettiren, bu konuda azmettiren. zaten şeytan asla kendini bir şey uğruna feda etmez.
    bu sebepten gayet haklı sebepleri olan şeytan, hayatta kalmak için kötü olanı seçiyor ama goreng elinden kurtulup ona saldırdığında ve ağır eleştirdiği şeyin aynısını güç ona geçince gözünü kırpmadan yaptığında benliğinin derinliklerinde yatan şeytanı uyandırmış oluyor. kaldı ki filmin en güzel repliklerinden biri onunla yüzleştiği anda duyduğudur bence: "savunmasızdım ama yine de beni katletmeyi seçtin. benim sana duyduğum saygıyı sen bana göstermedin."

    eski çalışan gönüllü kadin da 25 yildir hizmet ettiği kurum hakkinda bilgi sahibi değil. her dindar gibi yalnızca bildirilenleri bilmiş, anlatılanları dinlemiş ve mutlak bir inanci var bu yere karşı. entrylerde hakkında melek falan denmiş, bence biraz da araf'ı temsil ediyor o katta. olan biteni sorguluyor ama mekana dair sorulan sorulara da çok kesin cevaplar veriyor: "200 kat var, 16 yaşından küçük kimse yok, yonetim bu konuda cok titiz."
    bu yüzden iyi bir mürid olup vicdanını temiz tutuyor. sisteme inancı tam olduğu için 400 kişiye yetecek yemeği eşit dağıtmaya çalışıyor ve iyi kalmaya uğraşıyor. ancak 202.kata düşünce araftan çıkıyor ve anlıyor ki 25 yıldır insanlari nasıl bir yanılgıya yolladığından biraz da kendisi sorumlu. yalnız çarkı döndürecek kadar, bilmesi gerektiği kadar bildirilmiş ona her şey. inancını kaybediyor, bir özür olarak bedenini yiyecek olarak sunuyor ve kendini asıyor.
    alt kattakileri ancak "yemekleri eşit paylaştırmazsanız her bir pirinç tanesine bulaştırana kadar yemeğinizin içine sıçarım" şeklinde ikna edebilmek de yine cehennem olgusuna selam çakıyor. ucunda ceza olduğu için iyilik yapmayı kabul ediyorlar, tıpkı toplumumuzda var olan cehenneme gitme korkusu yüzünden düzgün davranan insanlar gibi. iyi insanlar değiller ama kötülük de yapamıyorlar çünkü yanmak istemiyorlar.

    baharat, halatla yukari çıkıp hapisten kurtulma peşinde ama bu da işlemiyor çünkü dünya düzeninde kurtuluş varsa bunun bir kestirme yolu yok.

    baharat ve goreng bu sistemin çarkını kırmak için şeytanlarla savasiyorlar ve bu isa'nin müridini kaybetmesine ve kendini feda etmek için yeterince yaralanmasına sebep oluyor.
    bilge adam mesajı neden iyi sunulmuş bir yemek olarak tanımlıyor? herkesin sevdiği yemeklerden oluşan bir sofrada bir yemek mutfağa geri dönerse o kişinin bunu yemediği, bir problem olduğu anlaşılacak. belli ki mutfakta herkesin sadece kendi yemeğini yediği varsayılıyor. üzerinde bir toz tanesi bile bulunmayan, cımbızlarla mükemmel hazırlanan panna cotta neden ilk defa kimse tarafından yenmedi? onu yiyen kişinin başına bir iş mi geldi? hazırlık aşamasında içinden çıkan kıl çıkan yemek panna cotta idi. böyle kusursuz hazırlanan bir ürünün geri dönmesi şefe hakaret olur.

    burada mesaj panna cotta değil, küçük kız. neden küçük kız? 16 yaşından küçükler giremez, sistem bu konuda çok katı. çünkü küçük çocuklar günahsız ve melektir. dünyanın/deliğin adaletsizliğini, acımasızlığını, vahşetini hak etmezler. dünyada yaşanan da tam olarak bu, her yıl milyonlarca çocuğun açlıktan kırılarak ölmesine bir atıf olduğunu düşünüyorum. ama bunu görecek kimse yok, çünkü tanrı öldü ve küçük kız orada kaldı. bu yüzden kendisi bir şeylerin dünyada/delikte ters gittiğini göstermek için iyi bir mesaj. bilge adam da küçük kızın en altta kaldığını biliyordu ve pudingle karnını doyurup onu yukari göndermeyi en baştan düşündü bence. filmin en başında vurgulanan "yediğin şeysin" mesajı gibi (ben artik senin bir parçanım çünkü içindeyim). mesajı ye ve mesaj ol.

    panna cotta; insanoğlunun kurtuluş için kestiği kurban, adadığı adak, ettiği dua. bunu bir melekle tanrıya yolluyorlar ve bir şeylerin değişmesini umuyorlar. bekleyiş içindeler, kendilerini bunun için feda ettiler. ulaştı mı, ulaşmadı mı, cevap var mı, yok mu belli değil. film burada bitiyor.
    sessizlik oluyor.

    çünkü tanrı öldü.

    edit: çocuğunu arayan kadının meselesini oturtamamıştım, şimdi çözdüm galiba. fikrimce kadın oyuncu olduğu için köpekli kadını tek olduğuna ikna etti ama aslında gizlice kızı da içeri soktu. delik hakkında kimsenin fikri olmadığı için içeri girince korktu ve çocuğu en alt kata sakladı. kız kayıtlarda orada olmadığı için platform o katta kimsenin olmadığını varsayıyor bu yüzden de yiyecek içecek orada kalabiliyor olabilir. büyük ihtimal annesi uyutulup random başka bir kata atanmadan önce ayda 1 kez aşağı inip istiflediği yiyeceklerle ayın sonuna kadar kızını azar azar orada besliyordu. zaten kadını da hep ayda bir gördük. yani inip kızı besleme, geri yukarı çıkma gibi bir durum yok.

    edit 2: bir şey fark ettim; karakter değişimleri ve gelişimleri de iyi işlenmiş. goreng şeytanın etini yedikten sonra daha kibirli ve acımasız, kadının etini yedikten sonra daha sakin ve dengeli davranıyor. hakikaten yedikleri onun bir parçası oluyor. öf bütün gün bu filmi düşündüm resmen sürekli aklıma bir şeyler geliyor.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap