• oecd'nin 2019 yılında yayınladığı şu raporun 165.sayfasındaki tabloya göre temel yeteneklerden (basic skills) mahrum insanlar türkiye nüfusunun %39'unu oluşturuyor; bu oran bağnaz denilen polonya'da %15, halkı aptal denilen abd'de %14, bizi kıskanan almanya'da %11, japonya'da ise %4.

    değerlendirilen temel yetenekler;
    - okuma/yazma/anlama/konuşma yeteneği (literacy),
    - aritmetik (numeracy),
    - problem çözme (problem solving).

    yine aynı rapora göre ise well-rounded denilen temeli sağlam, eğitimli ve yüksek yetenekli nüfusun türkiye'deki oranı ise sadece %3... bu oran polonya'da %19, abd'de %26, almanya'da %31, japonya'da ise %37.

    kısacası hem yeteneksiz hem de ahlaksız bir toplumdan ilerlemesini beklemek hayalcilik olur.
  • hala acun'un yaptığı programları izleyen, iki sayfa kitap okumaya çalışmayan insanlardır. sadece halka gömüyorum sanılmasın yakın çevremin yüzde 95'i de bu gruba dahildir.
  • şerefsizliğin karakter olmuş olması, bu topraklarda yaygın şekilde.

    kıvırtmak, yavşamak, yalakalık, pişkinlik, el öpmek, adam satmak, vb. dilimizde var olan ve şerefsiz hareketlerini anlatan süper figüratif ifadeler bolca var ve bunların başka dillerde direkt karşılığı yok.

    bir de deyimler ve atasözleri var:
    bana dokunmayan yılan bin yaşasın.
    gelen ağam, giden paşam.
    üzümü ye bağını sorma.
    doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar.
    köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek.
    nerede beleş oraya yerleş.
    devlet malı deniz yemeyen keriz.

    her iki liste de uzatılabilir. bu kadar çok ifade, deyim, atasözü bu topraklardaki yaygın/kabul gören karakter/davranış biçimi hakkında bir ipucu veriyor.

    ikinci olarak da şerefsizliği karakter yapmış bunca insan şerefli pozu keser, hem etrafa hem kendisine. kendini şerefli olduğuna inandırır. çünkü üzerine çok konuşulan ve çok değer atfedilen bir şeydir şeref bu topraklarda. ama şerefli olmanın kısa yolu icat edilmiştir: “atar” yaparlar, “racon keserler”. ama bunu da sadece ezebileceğine inandıkları güçsüz kişilere... güçlü gördüklerinin karşısında “el pençe divan dururlar”, “dut yemiş bülbül gibi olurlar”.

    bir gün türkiye’deki erkekler ve kadınların şerefsiz karakteri üzerine ayrıntılı bir entari yazacağım, uzun olacağı için üşeniyorum.

    ekleme: gelen çok sayıda mesaj bal tutan parmağını yalar atasözünün de buraya eklenmesi gerektiğini belirtti. özellikle kamu malının özel amaç için kullanılmasını, yetim hakkını yemeyi meşrulaştırdığı için yoğun olarak tepki duyuluyor. salla başını al maaşını da benzer şekilde buna benzer atasözlerinden bir başkası.
  • benim kırık bir dişim var, her gün çürüyor ve bir gün başımı çok ağrıtacak ama bu o kadar yavaşca oluyor ki, yarın olmayacak mesela ve bu belirsizlik beni bu konuda bir şeyler yapmaktan alıkoyuyor.
    ülkenin içi çürüyor ve bir gün başımız çok ağrıyacak..
  • geçmişte gelişmiş toplumların ödediği bedellerin ödenmemesi ve geleceğe dair herhangi bir yatırım yapılmaması.

    şu an hemen herkes yapabileceği kadar vurgunu yapıp def olup gitme derdinde. günah, etik, ahlak, hukuk falan kimse tınlamıyor. devletin, yatırımcıların veya halkın yarına dair hiçbir tasarruf planı yok. herkes ufak hesaplarla günü kurtarma derdinde.

    gelecek çok karanlık.

    yazık.
  • turkiye asla ama asla duzelemeyecek. bir adim yol bile gidemeyecek. sebebi, turk insaninin baskalarinin isine burnunu sokmayq bayiliyor olmasidir.

    sahsin biri, adam diyemiyorum, girdigim bi entryi gormus. diyor ki bana, madem oyle git kiz kardesinle bikini alisverisi yap. ben de dedim ki, kiz kardesim yok ama onun kadar yakinim olan bi kuzenim var. onunla yapiyoruz zaten. bana dedigi sey su “boyle genislikte kara delik bile yok”

    ya orrospu cocugu! sen kendini ne sikim zannediyorsun da benim isime burnunu sokuyorsun? ben kalkip sana cahil cuhela, gormemis ayi, bagnaz filan diyor muyum? senin bana laf soyleme hakkini kim veriyor? sen kimsin ki benim hayatima karisabiliyorsun? tanimam etmem seni. siktir git kendi bok cukurundaki hayatina mudahale et.

    iste bunun gibiler yasadigi surece ulke degil duzelmek, bir adim ileri gidemez. akliniz varsa ulkeden kacin yoksa sizi de kendi bokuna cekecekler bunlar.

    edit: arkadaslae herkese cok tesekkur ederim desteginiz icin. hic dusunmedigimden cok daha fazla mesaj aldim. arada asagida yazdiklarim haric herkes kafani takma, ugrasmaya degmez, uzulmeye degmez seklinde mesajlar gonderdi ancak sunu da soylemeliyim ki inanin bana insanlarin benim hakkimda ne soyledigi veya ne dusundugu hic umurumda degil. ben sadece bu tarz sahislarin cahilligini gostermeye calistim. ne uzuldum, ne de soylediklerine takildim. inanin bana hic umursamiyorum. aksine egleniyorum

    edit: sahislardan biri de alagavat diyor bana. zihniyetiniz bu ulkenin gelisimindeki en buyuk engel olacaktir. sizin soylemenizle alagavat olmuyorum. istediginizi soyleyin, zerre umursamiyorum *

    edit 2: sahsin biri mesaj atmis. diyor ki karinin transparan bikini giymesine ses cikarmaz misin yani? yahu transparan bikini ne? * cok afedersiniz ama onu acik, memesi acik ve belli eden bikini mi var? nerede gordunuz oyle transparan bikinileri siz de boyle millete laf yagdiriyorsunuz? *komiksiniz gercekten. varsa boyle dusunen, lutfen bana mesaj atsin. ben de bu entry altinda editleyip diger yazarlara gostereyim de hep birlikte utanalim sizin adiniza.

    edit 3: birisi yazmis “yarin obur gun karinin birisiyle tatile de gonderirsin.” ahahahaha ya arkadasim, karimla olan iliskimden sana ne? bizim ne yaptigimiz seni ne ilgilendiriyor? istedigimle gonderirim, istedigimi yaparim. benim karimin derdi senin niye derdin oluyor? *cok guluyorum boylelerine gercekten **
  • gramsci hegemonya kavramından söz ederken, toplumsal yaşamda birisinin kendi dünya görüşünü bir bütün olarak toplum bünyesine baştan sona yayarak ve böylece kendi çıkarları ile toplum çıkarlarını büyük ölçüde eşitleyerek, ahlaki, siyasi ve entelektüel liderlik kurmasından söz eder. malum, kafası çalışan herkes bu tanımlamanın bugün ülkeyi tek adam rejimiyle yöneten rte ve partisi akp’yi ne kadar iyi anlattığını görebilir.

    gramsci hegomanya kavramından bahsederken onu yaratan en önemli unsurun ’ortak duyu’ olduğundan bahseder. ortak duyu toplumsal yaşamda sorgulanmaksızın kabul edilen davranış ve düşünceler bütünüdür kabaca. yani iktidarın ya da yönetici sınıfın fikirleri ideolojik olmaktan ziyade ortak duyu olarak kabul edildiğinde iktidarın yaptığı, gerçekleştirdiği her türden eylem ve söylem ideolojik tahakkümü güçlendirir ama ideolojik hedefler gerçekleştirilirken ideolojik işleyiş görünmez hale gelir. bunu bizim topluma bakıp anlamak hiç zor değil. siyasal islamcı, dibine kadar neoliberal inşaatçı bir iktidar kendi idelojik fikir ve aygıtlarını sözde vatan, millet, din, kuran, namus, ahlak, edep, haya gibi kavramlar eşliğinde seküler, aydın, okur yazar, bilime, sanata, gelişime, aydınlanmaya yüzü dönük, okuyan, eğitimini önemseyen, dil öğrenen, yurtdışı gezileri yapan, yapmak isteyen, laik, içen, gezen, tozan, özgürlükçü, açık fikirli, bir kesime karşı fütursuzca kullanıyor ve ortak duyu denen kavram sayesinde (vatan, millet, sakarya, din, iman, kitap kavramalarıyla) bunu o sınıfa, kitleye, dönük bir sistematik nefret ya da hınçtan ziyade ülke refahına, gelişimine dönük bir enstrümanlar bütünü olarak yazılı ve görsel medyanın söylem gücünü de arkasına alarak sınıf bilinci oluşmamış, sınıfı kinini hep yanlış bir ideolojik düşmana karşı bileyen, aşağılık kompleksiyle yanım yanım yanan halka misler gibi satıyor.

    düşman olmak, çoğunluğun safını tutmak binyıllardır hayatta kalmak için en kolay yoldur. türkiye’de eğitim almamış, alamamış, işçi, emekçi, çiftçi vs olmak üzere büyük bir çoğunluk onları küçümseyen, aşağılayan, yok sayan, tebaa ve güruh olarak işaretleyerek yaşamlarını köpekçe sürdürecekleri bir 8-6 mesai ve ev arası hayata mahkum eden gücün devlet olduğu gerçeğinden kaçınarak maalesef okumuşlar, monşerler, laikler, seküler yaşayan okumuşlar, aydınlar, ya da en azından böyle yaşamak için çabalayanlar olduğunu düşünüyor. ve maalesef bunu değiştirmek çok ama çok zor. çünkü bu okumuşların içinde de ortak duyumun ideolojik düşmanlaştırmasına (kürt düşmanlığı, homofobi, alevi, ermeni düşmanlığı vs) dünden razı seküler, laik, liberal bir kesim de var. kısacası olamadıkları her şeyden nefret eden ve olamadıkları şeyin telafisini bunu bin bir emekle başarmış olanın yaşam kalitesine öfke duyarak, ona göz dikerek ve ona ideolojik işleyişin görünmez baskısı altına alıp, kendi değer kıskacında öğütüp, tek tipleştirmeye çalışan azılı bir düşman var karşımızda.

    bunların çoğu her üniversitelinin gece gündüz gang bang yaptığını, her orta sınıf, beyaz yaka çalışan,memurun swinger partilerine gittiğini, herkesin hunharca birbirini siktiğini falan düşünür. gidemedikleri tatiller, restoranlar, mekanlar, sosyal aktiviteler ve kendilerini oraya ait görmedikleri her türden durum ve ortam için şarklılıklarının, devlet politikaları sonucu onlara reva görülen eğitimsizliklerinin yarattığı aşağılık duygularının kinini kullanarak birinci dereceden muhatapları olarak devleti ilan etmek yerine bunları yapan, yapmaya çalışan topluluğu hedef alırlar. köylerde, kasabalarda, anadolu’nun ücra köşelerinde aklınıza hayalinize gelmeyecek her türden ahlaksızlık ve suçu normalleştirerek yine bu ortak duyu sayesinde herkesin her şeyi bildiği ve hiç kimsenin ahlaki ve vicdani açıdan kılını kıpırdatmadığı bir düzenin içinde yaşar gideler. bunların kentli okuyanları da aynı bokun lacivertidir. işte tüm bu insan iklimi ve nüvesi sittin sene düzelmez, düzelemeyecek. en azından önümüzdeki 50 yıl boyunca. o yüzden kim bir yerlerde ‘’hehe bu ülke insanı iyidir, yardımseverdir, hem çay veren insan kötü mü olur’’ anadolu irfanı arabeskliğini görsem gülmekten kendimi alamıyorum. size o çayı verenler ellerine düşerseniz ters yatırıp, düz sikerler sizi. bu gerzekçe romantizmini ve filantropluğunuzu kendinize saklayın.

    atıp tutmak için söylemiyorum ama ben bu ülkenin ücralarında, bağırsaklarında yatan her türlü paraziti, pisliği görmüş insanım. şu ülke öyle insanlar yaşıyor ki zamanın en büyük sanatçıları bir araya gelse bu insanların sıradanlaştırdığı kötülükleri anlatmayı tahayyül edemez. ülkenin her yeri palu aileleriyle dolu. biraz eğitim alıp kendini dünyanın merkezi sanan, kompleksleri içinde boğum boğum boğulup her türden ödipal sakatlığı türlü sapkınlık ve sapıklıkla normalleştirip üzerine misler gibi yaşayan milyonlar ülkesi burası. o yüzden burunları bokun içinde dahi olsa onlara sözde sınıf kimliği ve aidiyeti veren partilerine oy vermekten vazgeçmeyecekler. çünkü yaşadıklar hayatın sorumlusu olarak kolaylıkla düşmanlaştırabilecekleri laik, seküler bir topluluk var. yani kendinizi hiç ama hiç kandırmayın. bu ülke bir partinin iktidara gelip ekonomiyi düzeltmesiyle falan normale dönmeyecek hiçbir zaman. eğitimden bilim, sanata, istihdamdan, ekonomi, tarım, hayvancılığa, ırkçılık, homofobi, ensest ve tecavüzden kadın düşmanlığına, hukuktan, adalete, dinden, milliyetçi saiklerden vatan, millet, sakarya edebiyatına kadar topyekun, radikal devrimler yapılmadığı sürece bir ileri, iki geri yerinde saymaya ve hatta çağın gerisinin gerisine de gitmeye devam edeceğiz. ama neyse ki milli gururumuz, dinimiz, imanımız, vatanımız ve milletimiz tüm dünyaya muhteşem bir tek örnek teşkil etme hususunda inci gibi parıldamamızı sağlıyor. yayında ve yapımda emeği geçen herkesi en kalbi duygularımla selamlıyorum.
  • (bkz: ortadoğu halkları)na ev sahipliği yapması.

    (bkz: doğu ile batı)nın kesişmesinde bulunmamızdan dolayı bu sentezi tam beceremeyen insanların var olması.

    din anlayışımızın (bkz: haşa) ve (bkz: şükür)den ibaret olması.

    fikir sahibi olunan konu sayısını sıraladığımız zaman en az şey bilenlerin en çok fikre sahip olması.

    dünyayı yaşadığımız şehir ve hatta mahalleden ibaret sanmamız. (bkz: angara bebesiyiz la biz) (bkz: sivaslıyız gardaş) (bkz: doğuluyum lan ben) (bkz: aşiretimiz var lan bizim)

    daha sayıyım mı?

    ha bir de (bkz: istanbul evliyalar sayesinde ayakta duruyo)cular.
  • çünkü körüz. fanusta yaşıyor milletimiz. gece gündüz beyinlerine milliyetçi ve islami mesaj bombardımanı yapılan yorgun düşmüş zihinler. osmanlı hayaliyle yanıp tutuşan gençler, dinin sosyal hayattaki yerini hâlâ anlayamamış insanlar ve devlet, tarihi sevmenin tuğralı cisim kullanmaktan geçtiğini sanan ve kendilerine "asım'ın nesli" denilen cahil nesil.. bir toplumu olduğundan daha iyi göstermek ve ona inandırmak o topluma kötülüktür. bunu da medya aracılığıyla yaptık, her gün dünya lideri olduk, dış güçlere meydan okuduk. eleştirel ve akılcı olarak ayaklarımızın yere basması idi oysa gereken.

    şişirilmiş bir balonuz. gezmiyoruz, bilmiyoruz, okumuyoruz.. ya gevur deyip kökten reddediyoruz yahut ümmet diyerek ölümüne savunuyoruz. ön yargılarla ve yalan yanlış tarihi bilgilerle algısı kapanmış bir millet. 15. yüzyılda birçoğumuz. dünya bizim etrafımızda dönüyor birçok kişiye göre, ahlâk bizde, etik bizde, zekiyiz, dürüstüz. biz çok yanlış anladık birçok kavramı. şark kültürünün en temel hastalığı olan şekilcilik içerisinde boğulup kaldık. öze inemedik. dinimizi bile anlayamadık, çünkü anlasak tarikatlar nasıl ayakta kalırdı hurafelerle. arapça okumalıydık kuran'ı, kim daha çok müslüman görünüyor ise ona verilmeliydi ihaleler, mevkiler. yeni çağın münafık nesli yetişti, bunu bile beceremedik.

    her yere köprüler de yapsak, nehirlerin altından dahi metrolar geçse, köylere bile üniversiteler açsak, gelişim ve değişim zihinlerde başlar. ekonomik gelişmeler sosyal refah için önemlidir ama herşey değildir.

    oy kazanmak için yapılan ilüzyon kandırdı insanları. gelişiyorlar sandılar, oysa yozlaşıyorlardı. havalimanları elbet yapılabilirdi ancak toplumsal paranoya ve yozlaşmanın çaresi.. avrupa bizim havalimanlarımızı değil toplumsal değerlerimizi kıskanırdı. cahildik ama saftık. bu değerlerdi kurtuluş savaşını zafere taşıyan.

    kayıp gidiyor değerler ellerimizden. üniversite açma çılgınlığı, tarihi dizi patlamaları, mehter marşı, ilahiler, tarikatlar.. gençlerin aklı bulanık. toplum bireylere amaç sundu, zengin olmaktı var olmak. kritik bölüm ise amaca ulaşmak için gereken araçtı. onu da yandaş olmak olarak belirledi toplum. kendi ayağına sıktı. rüşvet, torpil, yolsuzluk normalleşti.. liyakat sadece kağıt üzerinde bir terim olarak kaldı. "onca yıl okuyup eziyet çekeceğime müteahitlik yaparım" nesli türedi.

    zeki çocuklara ne mi oldu? onlar hep kırıldı, istemeye istemeye yurtdışına çıktı birçoğu. her ne kadar mutluyum deseler de bir yanları ülkede kaldı. evet çok eleştiriyoruz, evet acımasızca yazıyoruz konuşuyoruz, sebebi ise emin olun ülkeyi seviyoruz. sevmesek neden yazalım eleştirelim.

    umalım kavram kakafonisi yaşanan ülkede bazı değerlerin altı dolar. bu da zaman alır. gelecekteki 25 yıl için umut görmüyorum, kolay değil yıkılmış toplumu tekrar onarmak. herkesin birbirine terörist gözüyle baktığı, suçlamaların çok rahat ve sert yapıldığı bir toplumun inşasından bahsediyoruz. ve artık son dönemeçler, geç olmadan..

    zamanın ötesinden gelen edit: bu entry yazıldığında euro 5-6 lira bandına dayanmıştı. "son dönemeçler, geç olmadan" demişim 3 buçuk yıl önce lâkin şiddeti artarak devam ediyor beceriksizliğin.. 3 yıl sonra hangi durumda oluruz da editlerim bilemiyorum.
  • her kesimden, kurumdan insanlar ''artık bir kamu görevine sadakate değil liyakate göre insan seçilmelidir'' diyorlar.

    oysa çalışmadan, haketmeden bir mevkiye gelmek ve maddi imkan sağlamak bizim damarlarımızda var ve bunun için pek çok ahlaki değeri göz ardı etmeye hazırız.

    bu kültürel yozlaşmanın temelleri değişmedikçe bu coğrafyada hiçbir şey değişmiyor.
hesabın var mı? giriş yap