• massenet'nin 4 top perdelik kumaştan operasıdır werther.. tamam heyecanlanmayın, goethe'nin werther'idir sözkonusu olan bittabii.. edward blau, paul milliet ve harmann tarafından da perdeye iliştirilmiştir nitekim.. ilk defa 16 şubat 1892'de karlı bir cuma günü viyana'da oynanmıştır.. dönemin kralı bir kutu viski aromalı çikolatayla gelmiştir salona, maksat eli boş görünmesin diye, ama koskoca kral yani, neyse bir şey demiyorum.. operamızda az ama öz kişiler vardır:

    * werther: sevgili (tenor),
    * charlotte: diğer sevgili (soprano),
    * albert: diğer sevgilinin nişanlısı (bariton)..

    charlotte kızımız, ölüm döşeğindeki annesinin oyununa gelip, vasiyeti üzre albert'le nişanlanmıştır.. ama kaderin oyunu işte, evlerine tanrı misafiri olarak gelen kuzen werther (o zamanlar freud felan icat olunmamış tabii) genç kızımıza abayı yakar; duramaz tabii yerinde, akabinde itiraf da eder.. kızımız da boş değildir zira, o da werther'i sevdiğini söyler.. eh buraya kadar her şey normaldir, ama opera değildir tabii, neyse..

    gelgelelim charlotte, albert'e verdiği sözden geri dönmek niyetinde değildir; "adam gibi adamım ben" der boyuna içten içe nitekim.. werther'den uzaklara gidip, onu unutmasını rica eder bir zahmet, garibim oğlan da verir kendini dağa, ovaya..

    karlı bir noel gecesi geri dönen werther, artık evli olan charlotte ile albert'i ziyaret eder; lakin zaman prozac kadar etkili bir ilaç değildir tabii, yaralar cılk cılk ortadadır yani.. hanım kızımız, onu uzaklara gidip hiç dönmemesi hususunda zorlar.. werther de "tamam ulan tamam" diyip kararını verir; lakin bir de tabanca alacaktır yanına (maksat keklik, kuzgun vs. değildir tabii hanımlar beyler) ve bu yüzden albert'den borç para ister.. bunu öğrenen hayın charlotte telaşlanır elbette, bu denli uyuz olduğu içün pişman olur ve doğru werther'in evine koşar..

    fakat, işler birbirini teğet geçmiştir gayrı; werther kanlar içinde yerde yatmaktadır ve ebedi aşkı charlotte'un kollarından can verir (hayat istopa fena halde benzemez işte charlotte efendi ya).. uzaktan kilisenin sesi duyulurken, sümükler fora olabilir, aman siliniz, akmasın e mi..
  • fazla duygulu, intahar edip o gunun gencliginin ilahi olmus goethe kahramani...
  • çok acılar çekip sonunda goethe gelen, benim gibi kötü espiriler yapan dingillerin ağzına sakız olan gençlik depresifi.
  • bu operanin en guzel ve degerli yorumlarindan biri michel plasson yonetimindeki london philharmonic orkestrasi, tatiana troyanos, alfredo kraus ve matteo manuguerra yorumudur. bu kayit 1979 yilinda emi records tarafindan kaydedilmistir. plasson un muthis yorumu eminim tarihe gecmistir. belli ki herbir notasinin ve cumlesinin uzerine yillarca dusunulmus. ozellikle ucuncu perde... bu armoni ve melodi bakimindan zengin ve derin bolum plasson un bagetinde ayri bir derinlik kazanmis.
  • genç werther, kendisine aşık olan kadınla biraz gönül eğlendirdikten sonra onu terk etmişti. aynı werther, hikayenin sonunda aşkına karşılık bulamadığı için yaşamına son veriyor. hayat tam da böyle. sınanmadan ölmezsin asla.
  • çocukluğumun yeşilçam filmleri tadında bir librettoya sahip massenet'nin sevilen dört perdelik operası..
    sevilmesi, tabii ki o yeşilçam tadından değil; eşsiz bir müziğe sahiptir werther ve şu aryaya; pourquoi me réveiller
    her şeye rağmen uzun yıllar bestecinin manon adlı operasının biraz gerisinde kalmıştır.

    sanırım aşk üçgeni deniyor, bildiğiniz aşk üçgeni.. hayır, bu üçgen sternberg 'in aşk üçgeni'nden farklı, "klasik" aşk üçgeni olabilir; iki erkek aynı kadını seviyor. daha da bildiğiniz, kadın güya seviyor ama sözünü tutup nişanlı olduğu diğer erkekle evleniyor. aşk artık werther için üçgen de değil, demirden bir leblebi.. başa çıkamıyor, kaçamıyor hatta kadını görmeden edemiyor, çok acı çekiyor.
    ve absürt bir şey yapıyor; hayatına son vermek için kullanacağı silahı ava gideceğini bahane ederek sevdiği kadının kocasından istiyor. böyle sezecek kadın bir terslik olduğunu.. seziyor da..
    silahı werther'in uşağına charlotte- evet, nişanlısına sözünü tutan, werther'in âşık olduğu kadının adı-veriyor. sevdiği kadının elinin değdiği bu silahla ölmek, onun elinden ölmek demek ; werther tuhaf bir haz yaşıyor.
    geçen gün ahmet ümit'in sözlerine rastladığımda evet, ahmet ümit ve werther ne alâka ama, "hah, işte" dedim, " bu werther!"..
    "ve tanrıların en sevdiği kullar âşıklardır. çünkü âşıkların yürekleri inanç, akılları tutku, ruhları masumiyetle yıkanmıştır. bir delilerde vardır bu saflık bir de sevdalılarda."

    en kötüsü, charlotte'un, werther tam kanlar içinde ölürken, "seni seviyorum" demesi..
    sanırım, opera'nın yeşilçam melodramı özelliği burada zirve yapıyor. gerçi libretto'dan kaynaklanmıyor, roman böyle..

    bilindiği gibi, opera goethe'nin genç werther'in acıları adlı mektup formundaki romanından operaya uyarlanmış.
    gerçek şu ki, eseri, novel olanı kast ediyorum, değerli kılan goethe'nin o inanılmaz şiirsel dili, anlatım sanatı.. ikna eder goethe, öyle bir gücü vardır. yaşanmışlıktan alır bu gücü..

    25 yaşındayken iki haftada yazdığı bu kitap goethe'nin kendi hayatına dair gerçeklere dayanıyor. hukuk stajı yaparken, arkadaşı kestner'in nişanlısına; charlotte buff'a âşık olmuş, bu aşkın iç çatışmasını yaşamıştı. o kestner, goethe için "asil" tanımlaması yapıyor, "kendi ruhunu yaratan adam" diyordu.
    eserin finalindeki intihar ise, o sıralarda bir arkadaşının evli bir kadına olan aşkı sonucunda kendini öldürmesinin verdiği ilhamdan kaynaklanıyor.
    genç werther'in acıları alman edebiyatında sturmunddrang (fırtına ve coşku) olarak adlandırılan edebi akımın en temel eseri olarak kabul edilmiş, schopenhauer gibi filozoflar goethe'ye "deha" demişlerdi. zaten 1760-1790 yılları alman edebiyatında deha çağı olarak adlandırılıyor.
    eserin, toplumda çok ciddi bir karşılık bulduğu söylenebilir. öyle ki, bu kitaptan sonra intiharlar artıyor, genç erkekler werther gibi giyiniyor, intiharı özendirdiği gerekçesi ile yasaklandığı zaman oluyor. hatta psikoloji literatürüne werther sendromu giriyor.
    demek istediğim, yani kimin haddine libretto'ya söz söylemek..

    fransız lirik operasının dikkat çekici ustası, genç romantik dönem bestecisi jules massenet'nin 34 operasından 18.sidir werther..
    16 şubat 1892'de ilk kez max kalbeck tarafından çevrilen almanca versiyonuyla viyana'da sahnelendi. dokuz ay sonra orijinal fransızcasıyla önce cenevre'de, ardından paris'te sunuldu.

    massenet prensip olarak eserlerinin galasına katılmazdı. ömrü boyunca, paris konservatuarı kompozisyon bölümü dahil, müzik öğretmenliği, akademisyenlik yapmış olan légion d'honneur nişanı sahibi massenet önce librettoyu çalışır, sonra bestelerdi. her notayı aklına geldiği anda not ederdi, enstrümansız..
    müzikologlara göre, orkestrasyonlarının netliği ve inceliği ile metin düzenlemesindeki nüanslar açısından çok az besteci onu geçebilirdi. sadece aryalarda değil, aynı zamanda anlatımlarda ve ariosolarda da büyülüyordu.

    peru'lu, kendisine ciddi anlamda emek vermiş, bbc tarafından dünyanın en büyük tenorlarından biri olarak lanse edilen tenor juan diego florez şöyle demiş;
    "werther operası bir tenorun sesindeki tüm iklimleri ortaya çıkarır. geçmişte werther'i seslendirebileceğimi düşünmezdim, çünkü sesimin bu operaya uygun olmadığına inanıyordum. şimdi sesimin değiştiğini düşünüyorum ya da belki bu tarza daha yatkınımdır."
    kafası biraz karışık gibi görünüyor ama emin olun iyi okuyor.
    sonra şöyle ilave etmiş;" repertuvarımın büyük bölümü fransızca. şarkı söylemesi zor bir dil olmasına rağmen hoşuma gidiyor."
    fransız operalarının sorunu fransızca olmaları. bu, operacılar italyanca okumaya alışık olduklarından fransızca doğru vurguları yapmaları zorlaşıyor demek.

    3.perdede werther duygularının karşılıksız olmadığını anlar, o sırada başlar pourquoi me réveiller?.. ve bir anlığına charlotte ile kucaklaşırlar.
    özellikle pianissimo bölümlerinde arka planda sanki baharı hissediyorsunuz ve o ezgi beyninize yapışıp kalıyor, bittikten sonra bile kafanızın içinde duyuyorsunuz. tekrar ve tekrar dinlemek istiyorsunuz.

    beni uyandırmak niye, ey bahar esintisi?
    beni uyandırmak niye?
    okşayışlarını hissediyorum alnımda
    oysa çok yakındır zamanı
    fırtına ve üzüntülerin!
    beni uyandırmak niye, ey bahar esintisi?

    hızla çıkıp gitmişti bahar esintisi; aşk werther'i mahvediyordu ve bahar esintisi epeydir o mahvoluşu izliyordu.

    başka güzel bir arya charlotte'un söylediği "va ! laisse couler mes larmes" ..
    yine 3.perdede charlotte'un werther'in mektuplarını okuyup ağlarken ve werther pourquoi me réveiller?'yi söylemeden hemen öncesinde seslendirdiği arya..
    "bırak gözyaşlarım aksın..
    ağlamadığımız gözyaşlarının
    hepsi ruhumuza düşüyor"..

    werther'i en son jonas kaufmann ve sophie koch'un sesiyle metropolitan operası'ndan izlemiştim. çok iyiydiler tabii, lakin kaufmann'ın sesiyle ne olduğunu bilmediğim bir sorunum var. oysa, sadece sesi değil, dramatik duruşuyla da jon vıckers'a benzetilen kaufmann müzik otoriteleri tarafından çok başarılı bulunuyor.

    önce va ! laisse couler mes larmes bırakayım buraya, sophie koch'un harikulade yorumuyla işte

    jonas kaufmann en popüler werther'lerden.. onun pourquoi me réveiller? yorumu
    şurada

    juan diego florez

    ve pavarotti
  • "insanların birbirleri için pek az şey ifade etmesi bende genellikle göğsümü parçalamak, beynimi dağıtmak isteği uyandırıyor."
    deyip beynini dağıtan, goethe'nin yarattığı roman kahramanı.
hesabın var mı? giriş yap