• western filmlerini yaratan ya da vahşi batıyı vahşi batı yapan bir takım sebepler vardır, bunları ele alalım:

    - birincisi vahşi batı denen yer, en genel anlamıyla missisipi nehrinin batı tarafı abd'nin en başta sahip olduğu bir yer değildir. bu toprakları abd zamanla işgal etmiş, fakat toprakların devasa boyutları nedeniyle birden otoriteyi tesis edemedi.

    - ilgili topraklar gevşek bir meksika yönetiminin elinde ya da yerlilerin kontrolündeydi.

    -abd 1840'larda önce teksas eyaletini, sonra california'ya kadar tüm batı yakasını ele geçirdi.

    - bu topraklarda nüfus yoğunluğu düşüktü, devlet otoritesi gevşekti.

    - nüfus yoğunluğunun düşüklüğüne rağmen çok farklı tiplerde insan grupları yaşıyordu. bunlardan birincisi yerlilerdi. yerliler devlete bağlı değildi, dahası savaştaydı. ikincisi meksikalılar vardı. bunlar da abd'ye bağlı tipler değildi, yeni iktidarlarını sevmiyorlardı. üçüncüsü devlet otoritesinden kaçan eşkiya tiplerdi. bunlar abd vatandaşı olup hem yerlilerle, hem devletle, hem meksikalılarla çatışmada idi. dördüncüsü kar amacıyla hareket eden vahşi kapitalistlerdi. bunlar da kendi çıkarları için bölgeyi karıştırmakta behis görmüyorlardı. beşincisi kendi halinde geçinmeye çalışan sadık abd vatandaşları vardı. bunları da devlet koruyordu. devlet aynı zamanda işletmecileri de koruyordu.

    - bu gruplar arasındaki ilişki son derece karmaşıktı. özellikle batıya yapılan tren yolu hattı rantı, zenginliği aynı zamanda kavgaları da arttırdı. fakat bu kavgalar özellikle demiryolunun bitmesi ile azaldı, demiryolu ve telgraf devletin bölgeye hakimiyetini arttırdı. devlet batının tüm stratejik noktalarına demiryolu inşa edip, garnizonlar kurup, meksikalıları dizginleyip son yerli kamplarını da işgal edince vahşi batı efsanesi tamamen ortadan kalktı.
  • artık western amerikan ve dünya sinemasında bir nostalji sinemasına döndü, bu alanda fazla üretkenlik gösterilmiyor. trt pazar sineması geleneğinden tanıdığımız, trenlerine, banka soygunlarına, atlarına, posta arabalarına, amansız düellolarına hayran olduğumuz bir türdü. modern sinemanın başlangıcı olan 1903 tarihli 12 dakikalık "the great train robbery" ile western sineması da başlar. 100 yılı aşkın süre içerisinden hep kendini geliştiren, sinemanın bir çok türünü etkileyen, kendine has yönetmenler ve oyuncular çıkaran bir tür oldu. ama günümüzde aynı etkinliği sağlamaktan çok uzak da, unutulmuş durum da..1800 yıllarda amerika'da başlayan batıya göç ve buranın asıl sahibi olan kızılderiler ile çatışmalar ve amansız altın savaşları. bunun sonucunda da ortaya çıkan vahşi batı adı uzun süre amerika'da etkinliği sürdürdü. her alanda olduğu gibi sinema da bu dalgadan/etkinlikden payına düşeni aldı. sinemanın ilk yıllarında filmler bir konuyu anlatmaktan çok sıradan günlük öyküleri, insanların başından geçen anlık serüvenleri 10-15 dakika içerisinde anlatıyordu. "edwin s. potter"in yönettiği "the great train robbery" bir konudan etrafından dönen, sinemaya ilk kurgu kavramını katmış filmdir. 1903 tarihli bu film ilk western filmi olarak kabul edilir. bu filmden öncede vahşi batı mitine yakın şeyler, küçük eğlencelikler çekilse de, bu film ilk olarak kabul görür. bu filmin yarattığı ilgi ve yakaladığı ticari başarı sonrasında western kısa sürede etkin bir tür olmaya başladı ve kendi oyuncularını, yönetmenleri çıkardı.

    "william s. hurt", "tom mix" gibi western filmleri ile ünlenen yıldızlar ortaya çıktı, "david w. griffith" dönemin etkin yönetmenlerinden "cecil b. demille" gibi yönetmenler bu türde filmler yapmaya başladı. 1920'li yıllara kadar ve 1920'li yıllarda bir çok film çekilse de, önemsiz filmler oldular. bütün amaçları 15-20 dakikalık eğlenceliklerden başka bir şey değildi. cecile b. demille'nn bu curcuna arasında ilk filmi olan 1914 tarihli "the squaw man"ı ayrı bir yere koymak gerek. westernin kimlik kazanmasında ki en önemli film hiç kuşkusuz 1924 tarihli, türe çok hizmeti dokunmuş "john ford" imzalı "the iron horse" oldu. ford iki yıl sonra da "there bad men" gibi bir başka iyi film daha kazandırdı türe... bu süre içerinde bir western efsanesi olan "gary cooper"in ilk ciddi işi olan "the winning of barbara warth" geldi. western ilk yılların da nitelikli film adeti az ama öz filmlerdi. bir tarafta başını ünlü oyuncuların çektiği seri western filmleri varken, bir tarafta ise stüdyoların çektiği nitelikli filmler mevcuttu.1930'lu yıllarda sonra western müthiş bir ivme kazandı. artık en çok film üretilen tür olmayı başarmıştı. sessiz dönem sonrası western bir eğlence türü olmaktan çıktı ve üzerine düşünülen bir tür olmayı başardı. 1929 tarihli "raoul walsh" fimi olan "in old arizona" en iyi film dalında oscar adaylığı kazanmayı başardı. bu da türün sınıf atladığın, geliştiğin ve ciddiye alındığın en önemli unsuru oldu. dönemin başarılı yönetmenleri western türünde eserler vermeye başladı. sesli dönemle birlikte "john wayne" gibi bir oyuncu daha kazanan tür, kendini geliştirmeye devam etti. sesli döneme geçişte "the big trail", "billy the kid" gibi başarılı örnekler çıktı. 1930'lar da ki emin ama sessiz dönem "howard hawks" ve "jack conway"in yönettiği "viva villa", "cecile b. demille" filmi 1936 yapımı "the plainsman" gibi başarılı örnekler ortaya çıkardı. hiç kuşkusuz 1940'li yıllarda başlayan ve 1960'li yıllara kadar sürecek nitelikli ve kaliteli bir western dönemi amerikan sinemasında baş gösterdi.

    1930'lu yıllarının başında sinema salonların ayağa kalmak için uyguladığı tek bilet iki film durumu yapımcıların üzerine büyük bir yük bindirdi. böylece piyasa daha çok filme ihtiyaç duymaya başladı ve yapımcılar niteliksiz çabuk yapılan ve çabuk tüketilen filmler üretmeye başladı. 1940'lar da ise bu curcuna yavaşlayınca sağlam filmler çıkmaya başladı. western bir çok dönüm duraklarından biri olan "john ford"un "stagecoache" i vizyona girdi. john wayne'yi daha sağlam bir yere oturdan film, westerne ağırbaşlı bir bakış açısı kazandırdı. önünde yirmi yıl boyunca çok başarılı filmler yapıldı. hem sayıları, hem de filmlerin kaliteleri ciddi derecede artmıştı. "john ford" türe hizmetine devam etti, "my darling clementine" (1946), "fort apache" (1948) "rio grande" (1950) gibi klasikleri ortaya çıkardı. western'in ağır başlı bakışları ile birlikte, eğlenmek yerine sağlam politik alt metinler eklenmeye başlandı.. artık en önde bulunan, kızılderililer biraz geriye çekilmiş, kahraman şerifler, kötü soyguncular ortaya çıkmıştı. ama yine de kızılderili figürü kendine bir şekilde yer bulmaya devam etti. tabi westernlerin ikinci sınıf karekteri olan kadınlarda çıktı, roller çalmaya başlamıştı. ford'un yönettiği 1956 tarihli "the saerchers" western tarihinin bir başyapıtı olmanın yanında "john wayne" ilk kez bu kadar üstün bir performans ile de görmüştük. amerikan sinemasının en seçkin yönetmenlerinden biri olan "howard hawks"da westerne bir çok film kazandırdı. "jane russell" ve cinseliğin kullanıldığı 1948 yapımı "the outlaw" bunlardan en ilginçi olmayı başardı. 1940-1960 arasında bu yirmi yılda ki western filmlerine baktığımız zaman önümüze çok seçenek gelir. bunları tek tek anlak zaman alır ama kabaca bakarsak, "elia kazan"ın "viva zapata!"sı, "delmer daves"in "3:10 to yuma"sı, "king vidor"ın "winchester 73"ü, "howard hawsk"in "rio brava"sı, "fred zinnemann"ın "high moon"u anlamız gereken filmlerdir.tür 1960 yapımı olan "john sturges" imzalı "akira kurosawa"nın "yedi samuray"ın western uyarlması olan "the magnificent seven"den sonra ciddi bir düşüse çekti. artık eskisi kadar, film üretilen bir tür değildi.. western için bu sefer ki dönüm noktası italya'dan çıktı. "sergio leone" akira kurosawa'nın "yojimbo"sunu "a fistful of dollars" diye tekrar çevirmesi ile western türü başka denizlere yelken açmaya başladı. "spagetti western" denilen bu alt tür, çok daha kanlı ve alaycı yapısı ve anti kahramanları ile türe başka bir yerden yaklaşıyordu. daha sonra bir seri halini alacak "for afew dollars" ve "the good, the bad and the ugly" gelecekti. "clint eastwood"da sinema için eşsiz bir mite dönüşecekti... sergio leone bu döneme eşsiz bir başyapıt olan "once upon a time in the west" ile bütün kovboyları selamlayacak ve türün en iyisi olduğu kanıtlayacaktı. bu türü amerikan sinemasına sahiplendi ve 1969 yapımı "butch cassidy and the sundence kid" ile anti kahramanlı westernin başarılı bir örneği sergiledi. ismi pek bilimese de italyan "tonino valerii"de "day of anger" gibi dikkate şahan bir film yaptı...1970'lerden sonra sinema daha çok bilgisayar ortamında yapılan, dünyayı aşan filmlere doğru yol aldı. hep geçmişte kalan bir nostalji olarak kalan western gittikçe güç kayıp etti. 1970 tarihli jodorowsky filmi "el topo" ya da 1974 yapımı "mel brooks" denemsi olan "blazing saddles" gibi filmler gelse de, western artık çok iş yapan bir tür değildi. bu tür ile başarıya ulaşan, "clint eastwood" kendi yönettiği bir kaç filme imza atsa da, daha iyisi için beklemesi gerekecekti. "sidney pollack", "robert altman" gibi yönetmenlerde türe güzel örnekler verdi bu yıllarda...

    maarif saatli takvimi seksenli yılları gösterdiği zamanlarda yükselen teknoloji ile sinema başka bir yöne doğru kayıyordu. bu yıllarda western en kötü günleri yaşadı, artık çok iyi örnekler can bulumuyordu. western kendi özü dışında başka türler ile yakın ilişki içerisine girdi. bilimkurgu, korku gibi türler ile western hafif de olsa kendini hatırlattı. 1990 yıllar western'in tekrar doğuşu oldu. "kevin costner"in "dance with the wolves" ile büyük başarı elde etti ve oscar kazanmayı başardı. 1992 yılında clint eastwood'un yönettiği "unforgiven" western için ve sinema için çok büyük bir film oldu. aslında eastwood, unforgiven ile elden ayaktan düşmüş eski kovboyu anlatarak, westernin içinde olduğu durumu da özetliyordu. westerne "jim jarmusch"da "dead man" ile hizmet etti, türü apayrı bir yere sürükledi... doksanlı yıllar western kılığı altında yapılan bir çok filmi ile geçti, ama westernin özünü yansıtacak filmler artık yapılmıyordu. 2000 yıllarda ise "james mangold" müthiş bir tekrar çevrim olan "3:10 to yuma"yı çekti, "andrew dominik" ise "`the assassination of jesse james by the coward robert ford`" ile western o eski epik yapısına bir selam çaktı. ama bunlara rağmen western hala, günümüzden uzakta yaşanan bir hatıra olarak kaldı.. artık pek alıcısı olmayan bir tür durumuna geldi, ama bizler bu türün hiç ölmeyeceği biliyoruz...

    türü anlamak için en iyi 10 film;

    1-stagecoach (1939), john ford
    2-once upon a time in the west (1968), sergio leone
    3-dollar üçlemesi-a fistful of dollars (1962, for a few dollars more (1965), the good, the bad and the ugly sergio leone
    4-high moon(1952) fred zinnemann
    5-rio bravo (1959) howard hawks
    6-unforgiven (1992) clint eastwood
    7-el topo (1970) alejandro jodoroesky
    8-3 10 to yuma (2007) james mangold
    9-the virginian (1929) raoul walsh
    10-rio grande (1950) john ford
  • sinema tarihini en kendine has türlerinden biridir western. genellikle 1850-1900 yılları arasında abd'nin batı yakasında geçen, zaman zaman sadece eğlence, zaman zaman da ciddi alt metinler içerek filmler... belki de 100'lerce film içinden hangilerini izlemek gerek diye merak edenler için kısaca da olsa bakalım.

    - ilk westernler: kovboy filmleri sinemanın ilk zamanlarından beri çekilen bir türdü. sinemanın ilk kurmaca filmlerden the great train robbery (1903) ile başlayan süreç özellikle b tipi denilen filmlerle devam etti. ucuz, eğlenceli ve çok derin konular içermeyen bu filmlerden yüzlercesi, 1900-1930 arası üretildi. william surrey hart ve tom mix in yıldızlaştığı bu filmlerin yanında, ileride büyük westernlere imza atan yönetmenler de bu sessiz western döneminde yer aldı. belki de en önemlisi john ford ustanın the iron horse (1924) adlı filmiydi.

    -stagecoach (1939): işte herşeyi değiştiren film... bu filmden önce western sadece ikinci sınıf bir film türüydü. ancak john ford'un 2 oscarlı bu filmi ile bir anda bir yıldız doğdu... john wayne... western denilince hepimizin hafızasında canlanan monument valley ilk bu filmle ciddi anlamında kullanıldı.

    -destry rides again (1939) : aslında komedi türüne de dahil edebileceğimiz bu film, westernin tüm stereotiplerine sahip. bar kavgaları, kovboylar, kahraman şerif vs... film, güzel konusu ve müzikleri dışında, oyuncularıyla da ön plana çıkar. henüz kariyerinin ilk dönemindeki, romantik / komedi oyunculuğundan çıkamayan james stewart (ki ilerde en önemli western oyuncularından biri olacaktır) dikkat çekse de; filmi alıp götüren efsanevi marlene dietrich tir.

    -the ox-bow ıncident (1943) türün başarılı oyuncusu henry fonda ve yan rollerde anthony quinn in yer aldığı bu başyapıt aslında zamanının çok ötesinde bir eserdir. ahlak, adalet, ön yargılar, idam cezası, ötekine duyulan öfke gibi birçok kavramı başarılı bir biçimde irdeler. sadece bir western olarak izlememek gerek...

    -my darling clementine (1946) : john ford'un bu filmi, aslında vahşi batının en ünlü olayını anlatıyor. efsanevi kanun adamı wyatt earp ve ünlü silahşor arkadaşı doc holliday in unutulmaz o.k. corral olayının başarılı bir uyarlaması.... victor mature farklı doc karakteri, henry fonda 'nın sandalye hareketi, heyacanlı final sahnesi ve tabi şuan bize çok tanıdık gelen my darling clementine şarkısı...

    -red river (1948): westernin bir başka başarılı yönetmeni kuşkusuz howard hawks 'tır. john wayne ve montgomery clift 'in oynadığı bu siyah beyaz başyapıt en iyi westernlerden biridir. günümüzde dijital efektlerle kolayca yapılacak olan, binlerce hayvandan oluşan sürüyü bu şekilde çekmek hiç kolay olmasa gerek. filmin ilerleyişi o kadar güzel ki günümüzde dizisi yapılsa eminim oldukça fazla izlenir. mutlaka izlenmeli.

    -the treasure of the sierra madre (1948): klasik anlamda bir western diyemeyiz ancak konusu itibariyle 19. yüzyılda geçen bu başarılı film, yönetmen john huston ve babası walter huston'a oscar kazandırdı. humphrey bogart'ın karakterini de unutmamak lazım tabi...

    -rio grande (1950): eğer westernleri biraz araştırırsanız ünlü süvari üçlemesini mutlaka duyarsınız. john ford'un yönettiği ve john wayne'in oynadığı bu süvari filmleri fort apache (1948), she wore a yellow ribbon (1949) ve rio grande'den oluşur. en önemlisi olan rio grande'de bir süvari filmde bulabileceğiniz her şey var. kızılderililer, akrobatik ata binme sahneleri, maço süvariler, çöl manzarası, baskınlar vs... üzerine baba-oğul ilişkisi... ve tabi güzel bir diyalog;

    adam: "bu şarkıyı ben seçmedim"
    kadın: "doğrusunu istersen seçmeni isterdim"

    -winchester '73 (1950): klasik westerlerde vahşet aslında çok azdır. sanki hayat çok sterildir. kızılderililer kötüdür, ateş edildiğinde kolay kolay kan akmaz. anthony mann filmleriyle sert filmler yavaş yavaş başlar. james stewart önceki kovboylardan çok farklıdır. dönemin ünlü tüfeği winchester'ın başrolde oynadığı bu film, başarılı senaryosu ve dikkatli izleyicilerin hemen yakaladığı, rock hudson ve genç tony curtis ile önemli bir yapımdır.

    -high noon (1952): fred zinnemann tarafından çekilen 4 oscarlı bu başyapıtta gary cooper efsaneleşmiştir. sadece western değil tüm sinema tarihinin en önemli filmlerinden biri olan bu eser, bir kovboy filminden beklenmediği kadar derin alt metinler içerir. dikkatli izlendiğinde 1950'li yılların mccarthy döneminin eleştirisi olduğunu çok rahat fark edebilirsiniz. kusursuzdur...

    -the naked spur (1953): yine bir anthony mann filmi. neredeyse tamamı gerçek mekanlarda çekilen bu filmde james stewart başarılı bir oyunculuk gösterir. dönemin en önemli işi olan kelle avcılığı filmin odak noktasıdır.

    -shane (1953): george stevens'ın kimilerinin çok sevdiği, kimilerinin günümüzde artık çok klasik bulduğu filmi. kavga sahneleri ile dikkat çeken bu filmin en önemli ismi kuşkusuz küçük sarışın çocuk. kişisel olarak beni fazla rahatsız etse de, filmin duygusal yönünü bu çocukla sağlamışlar. jack palance ın "prove it" ve brandon de wilde in "shane, come back" sözleri sinema tarihine geçti bile...

    -johnny guitar (1954): görüldüğü gibi 1950'li yıllarda o basit westernler çoktan geride kalmıştır. artık tür derin konular işleyen önemli yönetmenlerin ardı ardına çektiği filmlerden oluşur. nicholas ray'in yönettiği joan crawford'un oynadığı bu westerndeki feminist bakış açısı, kovboy filmleri için çok farklıdır. elbetteki mccarthy etkisi bu filmde de kendini gösterir. müziği ise, filmin çekildiği yıllarda baya popüler olmuştu. yine unutulmaz bir diyalog;

    adam: "unuttuğun kaç erkek oldu"
    kadın: "senin hatırladığın kadınlar kadar"

    -the man from laramie(1955): yine anthony mann ve james stewart ikilisi... tam anlamıyla türü en iyi özetleyen filmlerden biri.

    -the searchers (1956) : ve kimilerine göre en iyi klasik western... john ford ve john wayne'in devleştiği bu eser bizde çöl aslanı olarak da bilinir. renkli kameranın eşsiz kullanımı, büyüleyici çöl manzarasıyla birleşir. kapıdan çöle doğru uzaklaşan john wayne'in görüntüsü tüm zamanların en ünlü sahnelerinden biri...

    -gunfight at the ok corral (1957): yine bir ok corral uyarlaması. john sturges yönetimindeki filmde, wyatt earp rolünde burt lancaster, doc holliday rolünde ise kirk douglas yer alıyor.

    -rio bravo(1959): en ünlü westernler arasında gösterilen bu film çok ilginç. konu itibariyle yönetmen howard hawks'ın yine kendi filmleri olan el dorado (1967) ve rio lobo (1970) ya çok benziyor. ancak hawks bunu nedense hiç bir zaman kabul etmemiş. bu filmde john wayne'e dean martin ve ricky nelson hem oyunculuklarıyla hem de şarkılarıyla eşlik ediyorlar.

    -the magnificent seven (1960): yul brynner ve steve mcqueen'li muhteşem yedili aslında, akira kurosawa'nın shichinin no samurai filminin western uyarlaması. ancak samuraylardan kovboylara muazzam bir şekilde uyarlandığı bir gerçek. elbetteki aslının yeri ayrı...

    -the man who shot liberty valance (1962): tek kelimeyle harika bir film, ki kişisel western tercihim. film salt western türünün çok ötesinde... türün 3 büyük ismi john ford, john wayne ve james stewart bir arada...
    ve unutulmaz söz: "batıda efsaneler gerçekten iyiyse, efsaneler yazılır..."

    -şuana kadar olan westernler ya ilk dönemlerde olduğu gibi türün klasik filmleri ya da 1950'lerden sonra olduğu gibi türe alt metinler işlenmiş eserlerdi. ancak 1960'larda hiç beklenmeyen filmler geldi. spaghetti westernler, çoğunlukla italya'da çekilen, sergio leone 'nin yönettiği, clint eastwood'un oynadığı ve ennio morricone artık hepimizin aşina olduğu müzikleri yaptığı sert, kanlı ve iyi/kötünün birbirine girdiği filmlerden oluşuyordu. türün içinde bir türdü sanki...

    -a fistful of dollars (1964): ünlü dolar üçlemesinin ilk filmi olan bir avuç dolar için / per un pugno di dollari, sergio leone ve clint eastwood efsanesini başlatan filmdir. akira kurosawa'nın yojimbo filminin bire bir uyarlamasıdır.

    -for a few dollars more (1965) : birkaç dolar için / per qualche dollaro in piu seriye lee van cleef'i dahil ediyor. unutulmaz müziği hala kulaklarda olan bir başyapıt.

    -the good, the bad and the ugly (1966) : tüm zamanların en iyi filmlerinden olan iyi, kötü, çirkin / ıl buono, il brutto, il cattivo için ne denebilir ki... türk sinemasında defalarca kullanılan müziği western denilince ilk akla gelen eser. clint eastwood'u efsaneleştiren eli wallach ve lee van cleef 'li final sahnesi, yakın yüz planları, eski western dönemini resmen kapatan sergio leone'nin kusursuz tekniği... en ünlü westernin bir italyan filmi olması ne kadar ilginç değil mi?

    -cat ballou (1965): klasik westernler 1960'lardan sonra ortadan kalkmasıyla türde farklılaşma kaçınılmaz olmuştu. bol komedi soslu cat ballou bunlardan biriydi. lee marvin in oscarlık performansının yanında jane fonda'nın güzelliği büyüleyicidir.

    -el dorado (1967): şiddet içeren spagetti westernleri içersinde howard hawks başarılı bir eski tarz western çeker. john wayne ve robert mitchum un oynadığı bu eser akıllara ister istemez rio bravo'yu (1959) getiriyor. yine de çok başarılı.

    -once upon a time in the west (1968): bir zamanlar batı'da / c'era una volta il west türün derinden sarsan sergio leone'nin en iyi filmlerinden biri. bu kez başrolde henry fonda bulunuyor. türün en önemlilerinden biri.

    -the wild bunch(1969): vahşi belde ismiyle bizde bilinen bu film o yıllarda tam bir şok etkisi yapmıştı. sam peckinpah tarafından yönetilen bu eser tam anlamıyla şiddet doluydu. ağır çekimle sunulan kanlı sahneler ve kült haline gelen son çarpışma öncesi yürüyüş sahnesi unutulmaz.

    -butch cassidy and the sundance kid (1969): 1960 ve 1970'lerde tür artık klasik westernden uzaklaşmıştır. italyan westernlerinin ön planda olduğu bu yıllarda, birçok abd'li yönetmen farklı anlatım yollarına gider. arka plan western olsa da, anlatılan konular ve onun işlenişi oldukça farklılaşmıştır. bunlardan biri olan butch cassidy and the sundance kid'de paul newman ve robert redford sinemanın kült filmlerinden birini ortaya çıkarır.

    -little big man (1970): bol komedi soslu bu arthur penn filmi, belki de tüm westernlerin en büyük eleştirisi. çoğunlukla vahşi gösterilen kızılderililer için yapılmış bir özür sanki. little bighorn muharebesindeki kızılderili katliamı, kızılderililerce büyütülen sonra da beyazlarca "düzeltilmeye" çalışılan dustin hoffman ın oynadığı karakter, wild bill hickok (dead man's hand efsanesi ) ve general custer gibi tarihi karakterler... filmin bir başka önemi ise çekildiği yıllarda vietnam'daki my lai katliamı nı da alt metinde eleştirmesi.
    son olarak, filmdeki yaşlı kızılderiliden bir söz: "bugün ölmek için güzel bir gün"

    -the outlaw josey wales (1976): oyuncu olarak kendini kanıtlayan clint eastwood artık hem oyuncu hem de yönetmendir. filmin ilginç bir yönü; iç savaş filmlerinde kuzeylilerin iyi, güneylilerin kötü olduğu filmlere alışık olsak da, burada kuzeylilerin de iyi olmamasıdır.

    -dances with wolves (1990): 1970'lerden sonra tür bir anda yok olur. 1980'lerde neredeyse unutulmaya yüz tutar. western artık eski bir hatıra olarak görülürken hem oyuncu hem yönetmen koltuğuna oturan kevin costner 7 oscarlı kurtlarla dansı çeker. filmle birlikte ilgi yeniden western e yönelir.

    -unforgiven (1992) : kurtlarla dansın başarısıyla 1990'lı yıllarda eskisi gibi olmasa da western çekilmeye başlanır. ancak hala tür zirveden uzaktadır. işte tam bu andan türün efsanesi clint eastwood yeniden sahneye çıkar. gene hackman ve morgan freeman lı kadrosuyla, unforgiven 4 oscar almakla kalmaz, kimilerine göre en başarılı westernlerden biri olur.

    -maverick (1994): klasik anlamda western diyemeyiz belki ama mel gibson ve jodie foster lı kadrosuyla bu eğlenceli film 1990'lı yıllarda oldukça popüler olmuştur. hala izlerken keyif verir.

    -3 10 to yuma (2007): orijinali 1957 yılında çekilen bu film, artık 2000'li yıllarda tek tük üretilen westernler arasında ön plana çıkar. russell crowe ve christian bale gibi yıldızlar filmde yer alır.

    -django unchained (2012): quentin tarantino usulü bir western. belki de filmin en güzel açıklaması bu... jamie foxx, christoph waltz, leonardo dicaprio ve samuel l. jackson gibi geniş oyuncu kadrosuyla django unchained, kuşkusuz en iyi westernlerden biridir. türün geçmişteki tüm kalıplarını, günümüz sinema anlayışı ile başarılı bir biçimde harmanlar, tarantino... mutlaka izlenmeli.

    -tabi sadece bunlar değil; apache (1954), the big country (1958), one-eyed jacks (1961), django (1966), hombre (1967), hang 'em high (1968) true grit(1969), el topo (1970), mccabe & mrs. miller (1971), high plains drifter (1973), pat garrett & billy the kid (1973), pale rider (1985), tombstone (1993), open range (2003) , `the assassination of jesse james by the coward robert ford` (2007), true grit (2010), the hateful eight (2015) , dönem itibariyle vahşi batıda geçmese de çarpıcı brokeback mountain (2005) ve dahası...

    -peki bizde durumlar nasıldı? avrupa'da bile birçok western çekilirken yeşilçam döneminde bizde atlanması imkansızdı. aslında italyadaki başarı düşünüldüğünde kovboy filmleri bizde de başarılı olabilirdi. ancak çoğunlukla yabancı filmlerden "alınan" müzikler ve düşük bütçe, kaliteli filmler yapmamıza engel oldu. yine de dönemin birçok ünlü ismi kovboy rolüne soyundu. cüneyt arkın ve yılmaz güney gibi sinemamızın önemli isimleri bu furyada yer aldı. özellikle yılmaz güney'li westernler o yıllarda oldukça popülerdi. tamer yiğit, yusuf sezgin, yılmaz köksal , erol taş ve cihangir gaffari gibi isimler çok sayıda türk westerninde yer aldı.

    -ilk akla gelenler maskeli beşler (1968), maskeli beşlerin dönüşü (1968), yedi belalılar (1970), çeko (1970), ölüm fermanı (1970), küçük kovboy (1973) ve iki komedi westerni.... sadri alışık'ın oynadığı atını seven kovboy (1974) ve cem yılmaz'ın başrolde yer aldığı yahşi batı (2009). ayrıca, yılmaz güney'in kovboy ali'si (1966) tam bir western sayılmasa da tür için önemli bir eserdir.

    bonus:

    - back to the future part 3 (1990): sinema tarihini en eğlenceli serisi geleceğe dönüş'ün bu 3. bölümünü elbette bilimkurgu olarak nitelendirmek daha doğrudur. ancak bu film o kadar güzel western göndermeleriyle doludur ki, türün hayranlarını cezbeder. kızılderililer, bar kavgaları, tren soygununu, a fistful of dollars ve clint eastwood göndermeleri vs.

    -red kit: artık ne yazık ki çizgi romanları okunmuyor, çizgi filmleri ekranlarda çok gözükmüyor. ancak vahşi batıyı en güzel anlatan eserlerin başında kuşkusuz lucky luke yani bizdeki adıyla red kit gelir. tek bir bölüm bile westernleri özetlemeye yeter...
  • "westernlerdeki en harika şey hepsinin aynı film olması. bu yönetmene sonsuz bir özgürlük verir."
    *
  • mississipi nehri, nevada çölü, monument valley, kayalık dağlar... texas, arizona, colarado, wyoming, dakota, montana...
    abd yönetiminin her birini kültür ve sanat büyükelçisi olarak gördüğü hollywood filmleri, bilhassa da western türü eliyle abd coğrafyasını kendi ülkemiz gibi ezberlemişiz. bu hal, sinemanın etki gücüne iyi bir örnek olsa gerek. hollywood sinema endüstrisi sadece abd coğrafyasını zihnimize nakşetmekle kalmıyor tabii. aynı zamanda filmlere kültürel ve ideolojik bir görev yükleyerek hakikati ters yüz ediyor, alternatif bir tarih kurgusu oluşturuyor ve tüm dünyaya "jelibon" kıvamında bir amerika sunuyor.

    theodor w. adorno şu cümleleri boşa kurmamıştı illa ki: “kültür endüstrisi kasıtlı olarak kitleleri kendine uydurur. yöneltilmiş olduğu milyonların bilincini ve bilinçaltını yönlendirir. onları hesaplanabilir nesneler, makinenin bir parçası haline getirir.” gelmediğimizi kim iddia edebilir?

    şimdi western türüne ve gördüğü işleve biraz daha yakından bakalım.
    tamamen abd'ye özgü bir tür olarak ortaya çıkan western filmlerinde hikayeler, 1860'lar ile 1910'lar arasındaki dönemde geçer. bu yıllar amerika'sına baktığımızda da doğudan batıya doğru yaşanan yoğun göç dalgasını görüyoruz. 18.yy.'ın sonlarında kuzey amerika'nın batısına avcıların ve altın arayıcıların başlattığı göçler, 1861-1865 arasında yaşanan kuzey-güney iç savaşından sonra ivme kazanıyor.

    batının bakir toprakları ele geçirilmeyi, üzerinde yaşayan yerliler de göçe zorlanmayı, direnirlerse yok edilmeyi bekliyorlardı. doğudaki gelişmiş kentlerde tutunamayanlar akın akın fırsatlar diyarı batıya göç ediyordu. süvarilerin korumasında gelen göçmenler gözlerine kestirdikleri arazileri ele geçiriyor, çiftlikler kuruyorlardı. tarım alanları açılıyor, kasabalar kuruluyor, demiryolları inşa ediliyor ve böylece vahşi batı sözümona uygarlaştırılıyordu. fakat soyguncu çetelerin fink attığı, suçun kol gezdiği, can güvenliğinin minimum düzeyde olduğu zorlu coğrafyada; süvarilerin yerlilerle, yerlilerin çiftçilerle, küçük çiftlik sahiplerinin büyük sürü sahipleriyle yaşadıkları çatışmalarla dolu dolu geçen bu süreç öyle kolay gerçekleşmiyordu.

    yeni yaşam tarzı ve coğrafyanın dayattığı koşullar; avcılar, iz sürücüler, haydutlar ve süvarilerin yanı sıra western filmlerinin vazgeçilmez figürü olan kovboyu da yarattı. şöyle ki; nilgün abisel'in aktardığına göre 1867'de tamamlanan demiryolu ağı, doğunun et ihtiyacını karşılamakta önemli bir işlev görüyordu. sürülerin kesim yapılacak istasyonlara taşınması, iki ayı bulan meşakkatli ve maceralı bir yolculuğu gerektiriyordu. işte bu işi yapan sığır çobanlarına kovboy deniyordu. bu zorlu yolculuğu başarıyla kotarabilmesi için kovboyun "çok iyi at binmesi, iyi kement kullanması, her türlü saldırıya karşı silahlanması, hayvanları tanıması, sürüleri ürkerek dağılmaları halinde yeniden toparlayabilmesi gerekiyordu." açık havada çalışan, özgür, bireyci, atı ve silahıyla oradan oraya dolaşan kovboy, "kendine özgü bir erkek kültürü yaratmıştı."

    yukarıda ana hatlarıyla özetlemeye çalıştığım süreci malzeme edinen western türü, sinemayla yaşıt bir tür olarak öne çıkıyor. türün ilk örneği ve ilk konulu film olarak kabul edilen great train robbery (büyük tren soygunu) 1903 yılında çekiliyor.
    1907'den itibaren yapımcı firmaların batıya yani hollywood'a taşınmasıyla "kovboy filmleri seli" denilmeyi hak eden sayıda, birbirine benzeyen western filmler yapılmaya başlanıyor.

    dilan tüysüz'ün western filmlerinde ceza ve adalet anlayışını incelediği makalesinde, popüler western romanları yazarı frank gruber'den aktardığına göre western filmler yedi temel formül üzerine inşa ediliyor:
    pasifik birliği hikâyesi: bir demiryolunun veya telgraf hattının yapımıyla ilintilidir.
    çiftlik hikâyesi: hırsızlar tarafından tehdit edilen hayvan çiftlikleri ya da daha büyük arazi sahiplerince toprakları ellerinden alınmaya çalışılan mal sahipleri ile ilgilidir.
    imparatorluk hikâyesi: bir çiftlik ya da petrol imparatorluğu kurarak, klasik bir sıfırdan zengin olma hikâyesi içerir.
    bunların yanı sıra en çok kullanılan konular; intikam, süvari ve yerli hikâyesi, şerif hikâyesi ve haydut çetelerinin bütün aksiyona hâkim olduğu kanundışı hikayeleridir.

    1920'lerden itibaren kendi yıldızlarını yaratan, yönetmenlerini yetiştiren western sinemasında 1930'lara kadar kovboylar kaba saba, bakımsız, saçı sakalı birbirine karışmış tipler iken sesli filmlerle birlikte kovboy figürü dönüşüme uğruyor, vatansever, ahlakçı, gitar çalıp şarkı söyleyen, temiz giyimli kovboylar yansımaya başlıyor beyazperdeye. yerli (kızılderili) düşmanlığı ise bu yıllarda keskinleşiyor. ilk western filmlerde "doğanın bilge çocukları" muamelesi gören yerliler artık tam olarak insan bile sayılamayacak ilkel canlılar olarak gösteriliyor, ta ki 1960'lara kadar.

    western filmlerinin ilk başyapıtı olarak gösterilen ve sonraki yıllarda üretilecek western filmlerine ilham kaynağı olan film, john ford'un yönettiği john wayne'in de ilk çıkışını gerçekleştirdiği 1939 yapımı stagecoach adlı filmdir. bu filmde doğu ve batıdan birçok figürü bir posta arabasında bir araya getiren ford, tüm bu birbirine zıt karakterleri yolculuk esnasında kaynaştırırken onların kaynaşmalarını sağlayan "öteki" olarak vahşi ve kan dökücü kızılderilileri gösterir. zaten westernlerin kötü karakterleri soygun çeteleri, meksikalılar ve en çok da kızılderili yerlilerdir. bu kötüler, vahşi batıya medeniyet getirmeye çalışan beyaz ve hıristiyan amerikalının işini zorlaştırmakta, huzur ve güvenliği tehdit etmektedir. bunların karşısında ise adaletin, doğruluğun ve cesaretin timsali kahraman kovboy vardır ve kötülerin hakkından gelen, zorbaları ve bozguncu yerlileri alt eden bu ideal amerikan erkeği düzeni sağlar, adaleti tesis eder ve gururlu yalnızlığıyla günbatımına doğru at sürer.

    bu filmlerde amerikan yerlileri ilkel ve vahşidir. posta arabasına veya çiftlik evlerine saldırır, kafa derisi yüzer, kadın ve çocuk kaçırır. o yüzden ana karakterin bunlardan aldığı intikam sırasında uyguladığı şiddet seyirci için meşru bir şiddet haline gelir. kahraman kovboyun kötülerden intikam alarak onları cezalandırması ve adaleti sağlaması seyircinin katharsis yaşamasını sağlar.

    rekin teksoy'un, “kızılderili kıyımı, yabancı düşmanlığı, eşkıyalık ve iç savaşla öne çıkan bir dönemin milliyetçi ideolojisiyle örtüşen bir tür” olarak tanımladığı western sinemasındaki ırkçı ve milliyetçi bağnazlığın izlerini bu düşüncelerin iki ana temsilcisi john ford ve john wayne'in birlikte yaptığı üç filme bakarak sürebiliriz. 1939'daki stagecoach'da oldukça belirgin olan ırkçılık düzeyi 1956 yapımı the searchers'da zirveye çıkıyor. bütün filmlerinde aynı adamı oynayan karizmatik john wayne, en sevdiği filmi olarak nitelediği the searchers'ta ırkçı damarını daha bir gösterir. john wayne bu filmde, yeğeni kızılderililer tarafından kaçırılan ve beş yıl boyunca vahşi yerlilerin izini süren sert ve yalnız bir eski subayı canlandırır.
    fakat bu iki filmin aksine, 1962 yapımı the man who shot liberty valance'da yerli düşmanlığının ve ırkçılığın izine bile rastlamadığımız gibi filmin genel atmosferinde liberal rüzgarlar estiğini hatta john wayne'in en yakın adamının siyahi olduğunu görürüz. tabii her ne kadar james stewart'ın canlandırdığı karakter işleri hukuk yoluyla çözmeye çalışsa da kısa sürede vahşi batıda kanunun ancak silah ve şiddet yoluyla sağlanabildiğini idrak edecektir. bu gerçeği 50'li yıllarda ana akımın dışına çıkma çabasında olan high noon'da (1952) ve shane (1953)'de de görüyoruz. şiddetsiz çözüm arayışları her iki filmde de sonuçsuz kalır ve adaleti silahlar sağlar.

    1960'lara gelindiğinde ideal-kahraman kovboy figürü yavaş yavaş sahneyi terk eder. artık kovboylar da kötü ve barbar olarak resmedilebilirken yerliler iyi rollerde gösterilmeye, siyahiler kovboy olabilmeye başlarlar. politik kamera'nın yazarları michael ryan ve dougles kellner'e göre 1960'larda esen liberal rüzgarlar western filmlerin yapısına da etki eder ve artık filmlerde hem kanun kaçakları hem de yerleşik otoriteler aynı ölçüde yıkıcı ve keyfi bir şiddet kullanan kanlı katiller olarak konumlandırılmaya başlanır. bunun net örneği en çarpıcı bulduğum western filmi olan sam peckinpah'ın yönettiği the wild bunch(1969)'tır.
    ayrıca cheyenne autumn(1964), soldier blue(1970), little big man(1970), the missouri breaks (1976) ve martin scorsese'nin en sevdiği western olan one-eyed jacks (1961) adlı filmler ana akım western mantığının dışındaki filmler olarak sayılabilir.

    iki örnek film üzerinden bu dönüşümün mahiyetini açmakta fayda var.
    mesela the missouri breaks'te ana karakterlerden marlon brando kadın kıyafetleri giyip, insanları tuvalette iken avlayan bir kanunsuz düzen koruyucuyu canlandırırken jack nicholson lahana yetiştiren bir çiftçi havası vererek gerçek kimliğini gizleyen bir at hırsızını oynar. ana karakterleri için yaptığım birer cümlelik tanımlardan da geleneksel-muhafazakar western kodlarını yıkmaya yönelik bir film olduğu görülecektir.
    filmin yönetmenliğini yapan arthur penn, başkaldırı döneminin (60 sonları) başyapıtı olan, bonnie and clyde'da izlediği yoldan devam ederek muhafazakar hollywood'un kodlarına yaptığı saldırılara western türünde de devam etmiştir. önce little big man'i, altı yıl sonra da bu filmi çekmiştir. aynı şekilde marlon brando için de, one-eyed jacks 'de hırpalamaya başladığı, miadını doldurmak üzere olan türün kutsallarına on beş yıl sonra bu filmle son darbeleri indirmiş diyebiliriz.
    artık 60'lı yılların muhafazakar değer ve toplumsal sınırlarının iyice aşındığı yıllara denk düşen filmde iyi ile kötünün keskin sınırları belirsiz olarak resmedilir. türe ait kalıpları tahrip etmeyi amaçlayan filmde, kokuşmuş dünyaya ait maddi değerleri elinin tersiyle itebilen erdemli kahramana yer verilmez. zira filmde tarafını tutabileceğimiz bir karakter arayışı nafile bir arayıştır.

    marlon brando'nun hem oynadığı hem de yönettiği one-eyed jacks de, klasik western filmlerinden politik yaklaşım itibariyle ayrı bir yerde duruyor. sonuçta western filmleri muhafazakar yapımlardır ve 1970'li yıllara kadar türün öncüsü yönetmen ve oyuncular tarafından ideolojik meşrulaştırma aracı olarak kullanılmıştır. türün klasik yapıtlarında batı, vahşi ve şiddet dolu bir yer olarak resmedilir. meksikalılar kötü, kızılderililer vahşidir. "iyi" kahramanın "kötü" adamlara karşı yönelttiği kanun dışı şiddet de meşrudur. ancak bu filmde türün idealize ettiği bu gibi klişelerden büyük oranda uzak durulmuş. kötü yine "mutlak bir kötü" fakat iyi kahraman "mutlak bir iyi" olarak sunulmamış. pisliğin, üçkağıtçının önde gideni hatta. gerçekçi tarzda ele alınan ana karakterin, yaşanan olaylar ve özellikle de aşkın devreye girmesi sonucu değişip dönüşerek iyi ve doğruya evrilmesi işlenmiştir. bu anlamıyla türünün örneklerinden farklı olarak, karakterler gibi yaşanan aşk da naylon ve karikatür olmaktan kurtarılmıştır.

    yukarıda iki farklı paragrafta altını çizdiğim western filmlerinin muhafazakarlığı bahsini biraz açayım:
    doğudan batıya göç eden topluluklar; vahşi batının uygarlaştırılması, bu bakir topraklara demokrasinin, hıristiyanlığın ve amerikan değerlerinin taşınması gerektiğine iman etmişlerdi. tanrı tarafından seçilmiş olduğuna inanan "beyaz adam" için kutsal bir görevdi bu aynı zamanda. bu ulvi misyonu gerçekleştirmek için beyaz adam yeri geldiğinde vahşileşmeyi göze almıştı. western filmleri bir anlamda o vahşileşmeyi, kanunsuzluğu meşrulaştıran, biraz da örten ve çarpıtan bir işleve sahipti. o nedenle western filmleri milliyetçi ve muhafazakar sistemi temsil ederler ve oldukça ideolojik ve propaganda dili keskin filmlerdir. bu tür, sadece milliyetçilikle yetinmez aynı zamanda ataerkil yapının sürdürülmesi ve yeniden inşası gibi bir misyonu yerine getirir.

    western filmlerde, aile yüceltilen bir kurumdur. bu durakta nilgün abisel'i yardıma çağırayım: "çiftçi ailesindeki ilişkiler, hem otoriteye itaat hem de güven ve dayanışma üzerine kurulduğu için mükemmeldi. sebatkar, çalışkan anne ve baba ile onları örnek alan çocuklardan kurulu olan, tarıma dayalı sade bir yaşamı ve bağımsız küçük çiftlik rüyasını sürdüren bu aile, toplumsal idealleri ve geleceğe yönelik ortak hedefleri taze tutan ideal bir modeldi."
    kadın karakter western filmlerde uç örneklerin dışında pek öne çıkmaz. çocuk gibi korunmaya muhtaç olan kadının temel görevi sadık-sevecen-çalışkan bir eş olmak, zorluklara göğüs germek ve aileyi ayakta tutmaktır.

    western filmlerin önemli özelliklerinden biri olarak, 1960'lı yılların sonlarına kadar filmlerde, büyük bir titizlikle kan gösterilmemeye çalışılmasını belirtmeden bitirmeyeyim. filmlerde onlarca kişi ölür fakat tek damla kan gösterilmez. 2. dünya savaşı'nın yarattığı travmaya bağlanan bu hassasiyet, iç denetim mekanizmaları işletilerek uzun yıllar korunmuş. o dönem için bu hassasiyet önemli bir şeydi belki ama bunun filmlerin sahiciliğine ve inandırıcılığına darbe vurduğu da bir gerçektir. bu kuralı kıran ilk örnek, şiddet resitali şeklinde başlayan ve biten the wild bunch'tır. milat olan bu filmle birlikte western türü daha gerçekçi ve daha sert bir hüviyet kazanmıştır.

    klasik western türünün ortaya çıktığı zemin, zihin dünyası, gördüğü misyon ve geçirdiği dönüşüm kabaca bu şekilde özetlenebilir. bir de yeni western var ki o da başka bir entry'e kalsın.
  • bir film türü.

    genellikle amerika'nın batı kesimlerinde geçen filmlerdir bunlar. aslında kelime* bunu anlatmaya çalışıyor olsa da, gazete, dergi ve televizyonlarımızda içinde bir çiftlik ve üç at olan bütün filmler western, diğerleri de polisiye, gerilim, korku, macera, aksiyon, komedi, duygusal, romantik-komedi, bilim-kurgu vs. şeklinde nitelendirilmektedirler.

    western seçeneği aslında bir checkbox (aynı zamanda bu da var kutusu; "[x]") olması gerekirken radyo düğmesi (diğerlerine alternatif seçenek; "(o)") olarak tasarlanmıştır. dolayısı ile filme yapılan western nitelemesi, onun hakkında daha fazla bilgi almamızı engellemektedir. filmin macera mı, aksiyon mu, komedi mi olduğu ayrıca belirtilmezse bilinemez.

    halbuki izlediği filmi anlamayı kendine şi'âr edinen ve anlayan kişi için western nitelemesi diğerlerini ezecek kadar da büyük bir öneme sahip değildir. bu kişi gülmek istiyorsa ya da heyecanlı bir şey izlemek, gerilip hop hop zıplamak istiyorsa, olayın manhattan'da ya da dallas'da geçiyor olması onu pek ilgilendirmez.

    fakaaaat, western nitelemesi, annemin ve babamın da kısmen dahil olduğu; "kovboy filmi olsun, çamurdan olsun", "kovboy şapkalı üç adam olsun, barda, salonda kavga çıksın", "iki inek beş tavuk olsun, gidemediğim köyümü anayım, duygulanayım", "dıkışiyııın, pioooaaiuuvvvv şeklinde kurşun sesleri çıksın" gibi fikirlerle film arayanlar için hayati derecede önemlidir.

    bu kişiler tarafından; televizyon kanallarındaki western kuşakları yakından takip edilir, kaliteli/kalitesiz ne yayınlanırsa izlenmeye gayret edilir. bu filmler izlenirken bir yandan da bulmaca çözülüyor, ütü yapılıyor, taze fasülye ayıklanıyor ya da yemiş yeniyordur. salondaki* çalan piyano sesi duyulur duyulmaz ekrana bakılır; 15-20 saniye içinde kavga (yada herhangi bir ekşiın) çıkmazsa tekrar yapılan işe dönülür. eğer film benzeri sebeplerden kişinin başını 5-10 kere kaldırabilmişse başarılı bir kovboy filmi olduğu kanısına varılır; "yaa ne güzel filmmiş, bu daha önce oynamadı değil mi oğlum ?" gibi sorular sorulur. halbuki siz gerek filmi izlemek zorunda kalmaktan, gerekse anne-babanızın suratları birbirine benzeyen at hırsızı kılıklı insanların kim olduklarını sürekli sormalarından dolayı sıkıntıdan çatlamışsınızdır.

    bu yüzden gazete ve dergilerde yapılan film tanıtımlarında western yazısını görür görmez beni bir sıkıntı basar.

    western türü filmlerin, tıpkı diğerleri gibi hangi kategoriye ait oldukları belirtilmelidir, yoksa bâzı insanların cinnet geçirmesi işten bile değildir.
  • küçüklüğümden beri severek izlediğim bu film türünü bana uykusuz gecelerimde hep trt izletmiştir. şu ana kadar kötü bir western filmine rastlamadım.
    filmde adamlar birbirlerini delik deşik etseler bile, enteresan bir huzur veriyor western izlemek.

    tabi bu huzuru veren trt seslendirme sanatçılarının ninni gibi sesleri de olabilir.

    sonuç olarak western trt'de izlenir diyorum.
  • bir de bu türün oyun sektöründeki başarılı temsilcileri vardır ki size o dönemi ilk elden yaşama fırsatı sunar. katran ne ki, tüy ne ki..

    (bkz: sunset riders)
    (bkz: outlaws)
    (bkz: desperados)
    (bkz: gun)
    (bkz: red dead redemption) (!!!) [assolisti elbette ki sona sakladık. ne yapın edin bu oyunu oynayın, clint olun eastwood olun]
  • 2007 yilindan bugune kadar toplam sekiz western filmi cekilmi$. bu filmlerden dort tanesi animasyon olup, geri kalanlardan biri traileri yapilmasina ragmen tamamlanamami$. 2008 yilinda hic western filmi cekilmemi$ gorunuyor. "yıl 2010 olmu$ ne western'i lan?!" diye soranlar olacaktir. sormayin.
    (bkz: bu bir sevgi olayi ercan)

    entry spagetti western icindi aslinda, ama bi kere buraya yazmi$im. kalsin boyle, kisfmet.
hesabın var mı? giriş yap