sorunsallar (2)
20157 entry daha
  • “yalnızlık, bizi kalabalığın azabından kurtaran en değerli yaşama gücüdür. derinliği öğreten, sessizliği öğreten, uzakları öğreten, hayal kurmayı öğreten, hatta unutmayı öğreten bir yaşama mucizesidir.”

    ~ şükrü erbaş
  • yalnızlık, yalnızlıktan.
  • ne çektik bu illetten. spiral bir döngü misali, eninde sonunda burada buluyorsun kendini. bu başlığa gelmeyen, bakmaya tenezzül etmeyen arkadaşlar; sizler seçilmiş kişilersiniz, kendinizi mutlu hissedin. farkında olun, daha çok sevin kendinizi.
  • yalnızlık mı? bazen karıştırıyorum.
    görsel
  • bağımlısı olmaya başladığımı hissettiğim şey.
    çok fazla pozitif tarafı var. yalnız psikolojiyi de allak bullak ediyor.
  • biraz iç sesimi ve kendi düşüncelerimi, son zamanlardaki sıkıntılarımı buraya döküp onun üstünden bir şeyler ifade etmek istiyorum;
    .
    .

    daha önceleri de çok kez yalnızlık çekmiş biri olarak, tanımını şöyle yapabilirim:

    "insanın kendi kendine katlanması gereken zamanlardır."

    neden gereken dedim? çünkü yalnızlık soyut bir kavram değil. yalnız kalırken bunu da yapmak zorunda kalıyorsunuz. kendinizi seviyorsanız harika bir olaya dönüşebilir. ama artık kendinize tahammül edemiyorsanız zaten sonu depresyona giden dipsiz bir kuyu.

    ve ben kendimle barışık bir insan olmadığım için kendime katlanmak zorunda kalıyorum. geçmişte yalnız olmaktan keyif alırdım özgür hissederdim. ama zamanla bu bende çekilmez bir hâl aldı. maalesef artık kendime tahammülüm yok, sürekli olarak yalnızlıktan korkar oldum. çünkü nihayetinde insan sosyal bir varlık ve sosyalleşme de temel bir ihtiyaç.
    .
    .

    son birkaç ayda hayatımda çok büyük yere sahip olan ailemden iki kişi ile görüşmeyi kestim, bir arkadaşım uzak bir şehire taşındı ve bir arkadaşım da kendisi bırakıp gitti beni.

    bu ayrılıklar üst üste gelince artık kötü bir hâl aldı ve sıkıntı yarattı ruhumda. daha önce bunlar olurken zamana yayılıyordu ama şimdi aniden hepsi üst üste gelince kötü ötesi berbat bir hale büründü...

    kesinlikle çok kötü bir şeydir.
    umarım kimse yalnızlık ile sınanmaz.

    üstüne bir de çok standart bir tip olup kız arkadaş da yapamayınca depresyondan çıkamayan bir insan oldum.

    artık çok sıkıldım bir şeyler değişmediği için.
    çok bunaldım kendimden.

    elinizdeki dostlarınızın ve ailenizin kıymetini bilin. yoksa bir gün bu yazdıklarımı yaşarsınız ve üzülen yine siz olursunuz...
  • kanıksadık artık.
  • bir de yaş geçtikçe, benim için yirmilerin sonuna birkaç adım kaldıkça diyeyim, bir hastalık gibi ruha yayılmıştır. insan, gücünün karşısında, zihni karartışındaki ustalık karşısında inanmakta zorlanıyor.

    öncelikle şunu kabul etmemiz gerekir: bu meret yapışkandır ve dahi yayılmacıdır. eğer bir defa ruhunuza yapıştıysa yıllar geçtikçe yayılacaktır; söküp atması zordur. yol, dosdoğru yalnızlığa çıktı. insan, şöyle bir etrafına baktığında, bir de onu beterin beteriyle tehdit eden yaşına tabii; yalnızlığının seviyesini iyi kötü tahlil edebiliyor. işte burada, yirmibilmemkaç senelik bir ömrü, yalnızlığın farkına varabilecek yaşa geldiğinden beri yalnız olan biri olarak, evet sevgili anlamında, birkaç şey söylemek istiyorum.

    biz buralarda yaklaşık 12 senedir okuyor ve yazıyoruz. ben ilk aşık olduğum günün heyecanını yaşarken de aşk acısı çekerken de flörtler ederken de duygusal çöküşlere yelken açarken de ve nihayetinde, hiçliğin dibine gömülürken de burada okuyup yazdım. artık insanımız pek okumaya önem vermiyor lakin, okuyan olursa, benim geçtiğim yollardan geçebileceğini umarak, esas söylemek istediklerimi onlar için söylemek istiyorum. biraz da kendi 17 yaşındaki halime, 21 yaşındaki umr'ye.

    bu işlerin temelinde fiziksellik yatar. paraydı şuydu buydu, silin kafanızdan bunları. o bahsedilen tarzda para sizde yok. "ne sik gibi adamlar, ne kadınlarla beraber ya" işinin röntgeninde, paradan kişiliğe, iletişim becerilerine son derece kompleks bir çıktı alırız. oralara o yüzden hiç girmemek gerekir. meselenin en başı, bir defa fizikselliktir. eğer konuyu şöyle bir özetle anlamak isterseniz, bir ulaşım aracında şöyle uzun boylu, çok değil, eli yüzü düzgün, vücut yapısı biçimli bir erkeğin yakınlarına geçip, çevrenizi seyredin. orada bir kara delik gibi, bir hiç gibi, tamamen arkanızdaki ayna gibi ya da işte, bir koltuk gibi görünmez olacaksınızdır kadınlar için. bu bir miktar incitici gibi dursa da tamamen doğaldır; buna saygı göstermemiz gerekir.

    lakin saygı göstermeyiz, pekala kadınlar bizim ağzımızın payını verene kadar, bu dengeyi görmezden gelerek hareket ederiz. ben, yaklaşık 20 yaşındayken, asla çirkin biri olmamama rağmen, bu doğal dengesizliği çok net çizgilerle kabul ettim ve kendimi daha kırıcı olabilecek hiçbir sürece sokmadım. bunun boş bir çaba olacağını düşündüm, bu yakışıklı elemanlara atılan bakışların manası, bana çok derin ve anlamlı geldi. orada bir elektrik, kendiliğinden oluşan bir çekim vardı. kadınların o enerjiyi iletiş şekillerinin sıradan bir erkeğe, bu kuru kalabalık içerisinde, asla atmaya tenezzül etmeyeceklerine adım gibi emindim. bu, doğanın kadınlarda yarattığı bir tür "doğru genlerle üreme" mesajı olabilir. tam açıklamasını bilmiyorum lakin, çok güçlü bir enerji olduğunu biliyorum. bunu defalarca gözlemleme fırsatı buldum. bu çekimi ittirmeyle, sağını solunu kapatarak, yamayarak oluşturmaya çalışmanın çok meşakkatli, bir o kadar yorucu ve uzun vadede sürdürülebilir olmayabileceğini düşündüm. bu yüzden uzak kaldım bu süreçlerden, önüme insanlar çıktı ve hep, buradan çıkardığım, sınırları net şekilde belirlenmiş peşin yargılarla hareket ettim. belki bugün için sonuçları açısından bir takım rahatsızlıklarım olsa da hala saygı duyuyorum. üzerine ciddi düşünülmüş, gözlemlerle desteklenmiş, okuyarak biçimlenmiş analizlerdi bunlar. lakin buraya kadar okuyabilen varsa, bunu yapmasın; benim gittiğim yola tevessül etmesin.

    belli bir süre sonra, yalnızlık zihninizi karartmaya başlar. yalnız yaşamın alışkanlıklarından yaş geçtikçe kopmanız çok zorlaşır. o andan itibaren bazı şeyleri kafanızda çözseniz de yepyeni kuruntular, aptalca önyargılarla size yeni malzemeler verir. "yeter ki," der, "yalnızlığın konforundan çıkma!" "senle ben, birlikte işte mutluyuz. birilerinin bu işe karışmasına, işte gece kaçta yattığına ya da çoraplarını nereye çıkardığına, ne izlediğine ya da ne dinlediğine, öyle değil mi, karışmasının hiçbir anlamı yok!" daha neler söyler zihniniz size, bu mevzunun böyle devam etmesi, yaşamın bu şekilde yürümesi adına sizi yönlendirir.

    bu tavır doğru değildi. insanlara bazı duygular boşuna verilmemiş. çevremize baktığımızda, bir çiftin birlikteliği, sadece seyretmekle dahi bize bir miktar huzur aşılar. bazı boşluklar dolar. gözümüzü çektiğimizde tekrar boşalacaktır lakin orada bizde hep eksik olan ve olacak bazı şeyleri görmüş oluruz. şöyle bir yılların muhasebesini yaptığımda, ortaya böyle ceset gibi, hiçbir insana bir türlü ısınamayan, zaman zaman öfkeli bir kalp çıktığını gördüğümde, gerçek anlamda şaşırıyorum. bu tavır doğru değildi, bazı boşlukları vardı ve büyük bir meydan okumaydı. hiç gerek yoktu böylesine.
  • yalnızlık arzulanabilir bir durumdur, yalnızlığın acı verici ve mutluluk verici tarafının ayrımını şöyle açıklıyorum kendimce, teorim şu; tercih edilebilir bir yalnız kalma durumu, biraz daha açacak olursak üstesinden gelebildiğimiz, istediğimiz anda yırtabileceğimiz bir yalnızlık durumu bir insanın ruhunu mutluk ve huzurla doldurabilir.

    başka bir açıdan bakacak olursak yalnızlık bir seçim değil de bir sonuç olma durumu olarak karşımıza çıkacak olursa, bir diğer deyişle yalnız bırakılmak, yalnızlığa mahkum olma durumu. tercih etmediğimiz bir yalnızlığın çeşitli olaylar sonucunda vuku bulması insanın ruhunu delercesine bir etki bırakabilir. bu durumlarda insan yaşadığı her anı ölüme bir adım daha yaklaştığı, yaşamaktan saymadığı dakikalardan sayabilir.

    benim için yalnızlığın en hüzünlü tarafı yalnız kalmaktan ziyade yalnızlığa şahit olma durumudur. bir yeri ziyaret ettiğimde orada bulunan kişinin bir başınalığı beni fazlası ile etkileyen cinsten. söz gelimi uzakta olan sevdiğin birini ziyarete gittiğinde ayrılma vaktinin bende oluşturduğu acının etkisini uzun süre üstünden atamıyorum. insan bir ortamda bulunmadığında o ortamda hayat yokmuş gibi düşünüyor.

    toparlayacak olursam birini yalnızlıkla baş başa bırakma durumu yalnız kalma durumundan bazen çok daha ruhu örseler cinsten. bir insan bir insana yeter elbette, ancak o insanın boşluğunu doldurmak sanırım en büyük problem. bu durum kolaylıkla yukarıda bahsettiğim yırtılabilir cinsten değil. ayrılıklar ve ölümler bu yüzden yalnızlıkla hep beraberdir. bu duygular iç içe.
  • gün içinde maruz kaldığımız insan sayısını gerçek anlamda düşünürsek, lüks sayılabilir. aşırı keyiflidir.
51 entry daha
hesabın var mı? giriş yap