• kazandığınızı zannettiğiniz bir anda, çoktan kaybetmiş olduğunuzu farkettiğinizdir, bazen.
  • "şimdi neye zafer dendiğini anlıyorum," demiş camus* "sınırsız sevme hakkı."
  • "ruth benedict’in anlattığına göre vancouver adası’ndaki kızılderililer prenslerinin büyüklüğünü değerlendirmek amacıyla yarışmalar düzenlerlermiş. rakipler yarışmaya, sahip oldukları her şeyi ortadan kaldırarak katılırlarmış. kanolarını, balık yağlarını, somon yumurtalarını ateşe atar, pelerinleriyle kap kacaklarını yüksek bir tepeden denize fırlatırlarmış.
    her şeyi en önce elden çıkaran kazanırmış."*

    her şeyi en önce elden çıkaran kazanırmış… her şeyi en önce elden çıkaran kazanırmış…

    her şeyi en önce elden çıkaran bendim. vazgeçmek değil, fedakârlık değil, bile isteye bıraktım her şeyi orada. artık bana ait olmadıklarını düşünürsek elden çıkarmış olmam bile doğru değil aslında. çünkü benimle olmasını istediğim şeyler en nihayetinde şekil değiştirmiş, kontrolden çıkmış, o bir zamanlar delice istediğim olağanüstü hallerinden oldukça uzaklaşmışlardı. kim kimi elden çıkardı, bugün bilemiyorum. elden olmasa bile gözden çıkarıldığıma eminim ama. şimdi kazanan ben miyim, zafer benim mi? bir zaferin peşinde miydim? mağlubiyetim aynı zamanda ve aynı sebepten galibiyetim olduysa, bir şeyi kendinden çıkardığında elinde ne kalırsa o mu şimdi benim de elimde kalan? sen beni gözden çıkardın, ben seni elden; oysa bizim hiçbir çıkarımız yoktu. sahip olduğumuz öncüllerden de bu çıkarıma ulaşılmıyordu. burada mantık aramayacaksın, sembolik de olsa bulamazsın. oysa ikimiz de aynı kökten geliyorduk: sen mantık, ben nutuk. sen dinlememeyi tercih ettin, ben susmamayı. şimdi ikimiz de yalnız, ne konuşan ne dinleyen, o arzulanan büyük sessizlik yutmakta bizi, her şeyi en önce elden çıkaranların zaferiyle ben birinciyim, en tepede, madalyonumun sadece bir yüzü var, nasıl bir yalnızlıktır birinciliğe soyunan, şampiyonlar şampiyonuyum işte sonunda, en azından bir konuda.

    ve sen bana diyorsun ki:

    istemem sarmasın yumuşak duygular susuzluğumu
    geceler bıçak bıçak böğrümde yatsın uyusun
    kaderim kaderleri demişim allı'nın kızı
    ellerimi kemirmekten memnunum *

    ve ben de sana diyorum ki:

    bir yangın sonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı
    bu rüzgar kulaklarımdan hiç eksilmiyor
    esirgenmiş bir dünyada müthiş yalnızım
    geri dönsem bile ben artık o ben olmayacağım
    yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek *
  • zaferin ikâmesi yoktur,

    mağlubiyetin de bahanesi yoktur.
  • yüreği ile savaşanların kaybedişi ya da kazanışıdır.
    zafer sadece yüreğinden geçenleri yapabilmektir.
  • bana (nefsine) karşı kazandığın zaferi sakın ola ki bir başkasına (nefse) mağlubiyet olarak sunma. işte o zaman bütün bu acılar ve üzüntüler gerçekten boşa gitmiş olur ve lanetlenirsin.
  • ölüyorduk, ölüyorduk ama kazanıyorduk.
    çanakkale harbi.

    zafer yoldur, zorludur. dik durmak, harbe devam etmektir. son kale düşene, son güç harcanana kadar.

    zafer yılmamaktır, yıkılmamaktır. ölmemektir. yılgınlıkta toparlanma, yıkıntıda yeniden doğrulma, ölümde tekrar diriliştir.

    (bkz: kim bilir belki yarından da yakın)
  • unisex isimlerden oldugunu esefle gordugum isim.
  • zafer "zafer benimdir" diyebilenlerindir.. (atatürk)
  • top mermisine karşı durmaktır.
    bir manga asker ile bir tümene karşı süngü hücumuna kalkmaktır.
    birliğini kaybetmiş askerin hava desteğini üzerine istemesidir.

    ayağı çıplak, karnı aç harbetmek, yıkılmak ama yeniden ayağa kalkmaktır.
    yüksek kararlılık, cesaret ve azimdir.

    öngörüdür zafer, dağ zirvesinde 'şimdi nereye' diye sormaktır.

    sanatta, ilimde, fende ve yüksek ahlakta ilerlemek insan olmanın erdemlerini bilerek yaşamaktır.

    asya'nın ortasından yola çıkıp, akdenize bir kısrak başı gibi uzanan bu memlekete erişmektir.
hesabın var mı? giriş yap