hesabın var mı? giriş yap

  • oğluma hiç doğrudan öğüt vermişliğim yoktur, zaten o da anne baba laflarının bünyede alerji yarattığı yaşlara girmekte, konuşmanın bir faydası da yok. hepsini biliyorum, ama dayanamadım, dün akşam youtube'daki ses kayıtlarını açtım, gel bakayım yanıma dedim, kayıtları dinlettim. bitince, "oğlum" dedim, "bak bu adam ülkenin en tanınmış, yükselmiş, para kazanmış gazetecilerinden biri. sen büyüyünce ne iş yaparsın, neye inanırsın, kiminle evlenirsin, nerede yaşarsın, kaç para kazanırsın, ben bilemem. ama lütfen bu sözümü unutma, ne olursa olsun utanma duygunu koru". gözlerime baktı, "peki baba", dedi.

  • yine kendilerine yakışan bir açıklama yapmışlardır. yanlarındayız. asla pes etmeyeceğiz.

    "türkiye cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, terör örgütü kurmak veya yönetmek, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde görevlendirilenlerin görevlerini yapmalarına engel olma, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme, bunların hareketlerine katılma, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma, görevi yaptırmamak için direnme, kamu malına zarar verme."
    ne mutlu bizlere ki, isnat edilen bu suçlamalar içerisinde halkı gece - gündüz, çoluk - çocuk, genç - yaşlı demeden gaza boğmak yok !
    bir tenhada acımasızca, hunhar bir şekilde bir genci döverek öldürmek yok !
    "üç tane sıktım" yok !
    çatıdan adam atmak yok !
    ondördünde fırına "ekmek" almaya giden kara kaşlı bir fidanın onbeşinde, onaltı kilo toprağa verilmesi yok !
    hırsızlık, yolsuzluk yok !
    "bir eylemin ahlaki değerini eylemin sonucu değil, eylemin ardındaki niyet belirler."
    yukarda yer alanlar kimin niyetinin ne olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
    hayatın kendisini gerçeğe çok yakın kılmak gibi bir derdi yoktur, hayat gerçeğin ta kendisidir.
    16 aralık'ta deplasmana gidiyoruz;
    adalet için, hukuk için, vicdan için, ülkemizin yarınları için gidiyoruz.
    van'da üşüyen, soma'da ağlayan çocuklar için...
    sokak köpekleri için, yetimler için, yaşlılar için gidiyoruz.
    karadeniz'e dere olmak için gidiyoruz.
    bizi kanser eden bu hukuksuzluğa ilik bulmak için gidiyoruz.
    tribüne çıkmak bizim için bir davadır, beşiktaş davasıdır.
    gittiğimiz her yerde bu dava için haykırmaktan geri durmayız.
    16 aralık deplasmanında da o mahkeme kürsüleri bizim için insanlığın davasını haykıracağımız bir tribündür.
    bu süreçte bizlerden desteğini esirgemeyen herkese teşekkürü bir borç biliriz.
    asla pes etmeyeceğiz, haramilerin sofrasına diz çökmeyeceğiz.
    çarşı"

  • akıllı telefonlarımızı kablosuz maus olarak kullanabilmemiz. yeni nesil gençler daha ne inlik-cinlik-itlik biliyorlardır eminim ama şu bilgi bana teknoloji adına çok fazla geldi. haliyle inanamadım, kurdum;

    adım 1) andromouse desktop 2.5 programını pc'ye indiriyoruz. (500kb'lık java dosyası, kurulum gerektirmiyor.)

    adım 2) telefona appstore'dan andromouse uygulamasını kuruyoruz. (o da minnak bi'şey.)

    adım 3) (internetiniz yoksa program bluetooth ile de çalışabiliyor. ben wireless üzerinden devam ediyorum) her iki alet de ortamdaki wireless'a bağlı iken, her iki uygulamayı da açıyoruz. (buraya kadar 10 sn sürüyor hepsi)

    adım 4) telefondaki uygulamadan "wifi" seçeneğini seçip, pc'deki programda karşınıza çıkan ip'yi yazıp, bağlan diyoruz. (bu ip de modemin ip'si. 192.168... diye başlıyor. ilk kurulumdan sonra, daha ip falan istemiyor.)

    voila! mausunuz hazır. bundan sonra kumanda kullanıyor gibi parmağınızı ilgili ekranda gezdiriyorsunuz. okulda sunum falan yaparken, elleriniz arkada pc'nizi kontrol edebilirsiniz mesela, o hesap.

    program bununla da kalmıyor, ihtiyacınız olduğunda klavye de olabiliyor. 1-2 kere kurduktan sonra da, hepsi taş çatlasın 10 sn sürüyor.

    en başta da dediğim gibi, maksat itlik olsun. kurulumu yaptım, ohannes dedim, bana yetti. ihtiyacı olan buyursun :)

    program screenshot'larımız da şu şekilde.

    program pc ekranı

    program telefon açılış ekranı

    ip bağlama ekranı

    maus ekranı

    denişik denişik ayarları

    download:

    program - pc versiyon.

    program - mobil - google play store linki

    edit: ios için;

    pc download; https://www.remotemouse.net/

    mobile download; https://itunes.apple.com/…trackpad/id385894596?mt=8

  • arda turan sinem kobal'dan facebook şifresini istedi ve sinem kobal bunu kabul etmeyince ilişkileri koptu.
    bilip bilmeden yorumlar yapmayın.

  • ellenmesin. dursun orada. hani bi apocalypse falan olur, ne bileyim zombi istilası olur, sağ kurtulan bi kaç insan görsün de "bu yapıyı ne sikime yapmışlar" diye merak etsinler.

  • yine harika bir işe imza atmışlar. pazar günü oynanacak efes - banvit maçına kitap getirenlere bilet verilecek. kitaplar da ihtiyaç sahibi öğrencilere gönderilecek. tek şart, kitapların yıpranmamış olması.

  • (bkz: yıllar geçse de üstünden bu kalp seni unutur mu)

    kaderin cilvesi olsa gerek, profesyonel kariyerindeki son golünü, ankaragücü formasıyla inönü'ye çıktığı ilk maç olan 30 ekim 2005 beşiktaş ankaragücü maçı'nda beşiktaş'a atmıştır. golü atınca boynu bükük, başı düşük şekilde santraya yürüyen bu tatar oğlanı bütün stadyum ayakta alkışlamıştır (kadir gecesine gelen o maç koy ateiste koy sataniste koy putpereste tezahüratının ilk kez yapıldığı maçtı ayrıca. hemen ardından o dönem gündemin en önemli konusu olan islami terör örgütü el kaide'ye gönderme yapılarak "ateizm onuru kaideyi yenecek" diye bağırmıştı bütün taraftarlar).

    attığı golleri, gollerden sonra gidip korner direğini tekmelemesi, dövmesi, sempatik ama çekingen duruşu... ne güzel adamdın sen be ilhan. adın her geçtiğinde yalçın çetin'in sevinç nidalarını duyuyorum ben hala, kep atma törenine gitmeyip evde seyrettiğim o maçı ve bize yaşattığın o sevinci ve sesleri unutmuyorum:

    "ilhan… ilhan… ve goool… yarı finaldeyiz! dünya’nın 4 büyük takımının arasındayız…"

  • pulp fiction filminde, zannedildiğinin aksine mia wallace ve vincent vega twist contest dance yarışmasını kazanamamışlardır. evet ellerinde ödülle eve geri dönerler fakat daha sonraki meşhur taksi sahnesinde işler değişir. esmeralda'nın taksisine binen butch, esmeralda ile cool bir konuşma içerisindeyken radyodan haberler aktarılmaktadır. ve haberlerde spiker "bir çiftin o geceki twist contest dance'da yarışmanın sonuncusu olmalarına rağmen ödülü alıp kaçtıklarını" söyler.

    yine bu dans sahnesinde mekana (jack rabbit slims) girerlerken bir takım oyuncak arabalar görülür. oyuncak arabaların renkleri, yine bir quentin tarantino filmi olan reservoir dogs filmindeki karakter renklerinin aynısıdır.

  • maç sonrası spiker sabri sarıoğluna soruyor roma'da çok zor bir 90 dakika bizi bekliyor diyebilir misiniz?

    sabri : roma'da çok zor bir 90 dakika bizi bekliyor.

  • mükemmel bir spiker eşliğinde izlenen maç. chedjou çalıma girdi topu kaybetti ama arkadan geldi chedjou topu kapmayı başardı ve chedjou'nun hatasını telafi etti. 2 chedjou ile oynuyor gs defansta

    edit: selçuk korneri kullanıyor diyor bir bakıyorsunuz korneği kullanan josue. adam sallıyor ya tutarsa diye. beyazlar selçuk, zenciler chedjou

  • bakteriler arası iletişimi gizlice dinleyerek onları en uygun zamanda öldürmeyi başarabilen vp882 isimli spy bir virüsün keşfedilmesi, ufkumuzu açabilir.

    princeton'dan moleküler biyolog bonnie bassler ve öğrencisi justin silpe , vp882 olarak adlandırılan virüsün, bakteriyel konuşmaları dinleyebilecek türden bir virüs olduğunu saptadılar. bu virüsü bakterilere saldırmak için kullanmanın bir yolunu buldular. bu şekilde e. coli ve kolera gibi bakterileri öldürmeyi başardılar.

    normalde bir virüs, sadece bir tek karar almak zorundadır: ya konakta kalmaya devam etmeli ya da konağı öldürmeli. virüs çoğalarak, bakteriyi öldürme sürecini başlatır. ancak bakteriyi öldürdükten sonra hayatta kalabilmesi için yeni konakçılar bulmak zorundadır.

    öldürme seçeneğini seçerken aslında virüsün karşılaştığı risk şudur: yakınlarda başka konak yoksa, o zaman kalan virüsler hayatta kalamaz. işte vp882 olarak adlandırılan virüs, bakteriler arası iletişimi dinleyerek, eğer yakınlarda başka konak bakteriler tespit ederse, içinde bulunduğu bakteriyi öldürmeye karar veriyor, eğer analiz ettiği bakteriler arası iletişimde "yakınlarda yeterli konak olduğu bilgisini" alamazsa öldürmüyor. yani zamanlamayı mükemmel bir şekilde ayarlayabiliyor. bu arada bakteriler çeşitli kimyasal aracılığı ile iletişim kuruyor. vp882 de bu iletişimi bir nevi sezip, analiz edebiliyor. yani yapılan çalışma aslında , virüsler ve onların konakçıları arasındaki dinamik ilişki hakkında tamamen yeni bir bakış açısı sunuyor.

    bu arada bakterilerde avlanan virüslere “faj” denir ve “faj ile bakteriyel bir hastalığı ortadan kaldırmayı amaçlamak halihazırda literatürde “ faj tedavisi ”olarak bilinen bir strateji. ancak vp882, bakteriyel iletişimi çözerek içinde bulunduğu bakteriyi en mükemmel zamanda öldürmeyi planlayabilen ilk faj.

    araştırmacılardan biri olan justin silpe'nin de belirttiği gibi, vp882'nin bakteriyel iletişimi gizlice dilediği anlaşıldıktan sonra, virüsü yanlış bilgilendirerek yani bir nevi virüsü kandırarak onları birer bakteri suikastçisine çevirmeyi de başarabilmişler.

    işte can alıcı ve çığır açan nokta da burası: vibrio cholerae (cholera), salmonella ve e. coli bakterileri, yüz milyonlarca yıl boyunca ayrı ayrı evrimleşmiştir, bu yüzden çok farklı tipte bakterilerdir. buna rağmen vp882, tetiklenerek yani kandırılarak, çok farklı tipte olan bu bakterilerin hepsini de öldürmeyi başarabilmiş.

    kaynak: https://www.princeton.edu/…uses-bacterial-assassins

  • hayatımın son iki buçuk yılını, toplamda üç buçuk yılını geçirdiğim ve şuan üzerinde yaşadığım ülkedir. iki buçuk yılın sonunda geçtiğimiz günlerde işçi vizemi elime almam ile #122882757 girdide anlattığım türkiye’den almanya’ya göçme sürecini başarıyla tamamladım.

    toplamda bu üç buçuk yıl içerisinde almanya’nın üç farklı bölgesindeki üç farklı şehrinde yaşadım. bu süreçte yüksek lisans programında öğrencilik yaptım, asgari ücretle vasıfsız eleman olarak da çalıştım, yüksek lisans yaptığım alanda bir şirket projesinde tez öğrencisi sıfatıyla teknik eleman olarak da çalıştım. buraya yalnız başıma öğrenci olarak geldiğim için, her şeyimi inşa etme, bütün düzenimi kurma konusunda, geldiğimden beri almanca da bilen birisi olarak bizzat muhatap olmadığım kurum kalmadı. bu ülkenin dil bilmeyen vasıfsız mültecisinden, neo-nazisinden tutun da göçmeninden, paraya para demeyen şirket patronuna kadar herkesle bir iletişimim oldu. bu sebeple bu mecrada benden daha uzun süredir burada yaşayan göçmenler daha önce yazmış olsalar da kendi tecrübelerimi, gördüklerimi ve fark ettiklerimi görünüşe göre oldukça uzun olacak bir yazı dizisi şeklinde açıklamak istedim.

    konu oldukça geniş olduğu için yazıyı üç farklı girdiye bölmek mantıklı geldi. bu yazıda üniversite eğitimi ile buraya gelmeyi düşünenler için buradaki üniversite sisteminin genel düzenini anlatmaya çalışacağım. ileriki yazılarda ise hali hazırda bir buçuk yıldır tez öğrencisi ve birkaç haftadır mühendis olarak çalıştığım şirketteki iş hayatı tecrübelerimi aktaracağım, daha sonra da gözlemlediğim ve öğrendiğim kadarıyla sosyal hayat ve genel toplum düzeninden bahsedeceğim.

    burada yazacağım şeylerin her birinin istisnası bulunabilir çünkü her okul hatta her bölümün kendi tüzüğü vardır ancak bu farklılıklar nadir bulunur. üniversitedeki lisans eğitimi çoğunlukla 6-8 dönem arası, yüksek lisans eğitimi 3-4 dönem şeklinde planlanmış. bazı bölümler buradaki adıyla yaz yani bahar döneminde, bazıları ise kış denilen yani güz döneminde derslerine başlıyor yani bu konuda türkiye’deki gibi bir standart yok. okula başladığınızda az önce yazılan süreler sizin programı bitirmeniz için öngörülen sürelerdir ve bunun üstüne size 2 dönemlik hak verilir. bu hakkı aşmış olmanıza rağmen mezun olacak konuma gelemediyseniz okuldan atılırsınız. yani özel bir sebepten ötürü istisna uygulanmadıysa lisans programından 7 yılda kaplumbağa şeklinde okuyup mezun olmak diye bir şey yoktur. ayrıca alacağınız her dersi geçmek için 3 hakkınız vardır, yani bir bakıma her dersten yalnızca iki kere kalma hakkınız var. peki geçemezseniz ne olur? okulunuz ve bölümünüz size kocaman bir ‘tschüss’ der. yine okuldan atılırsınız ve almanya’da bu bölümü okumaktan men edilirsiniz. evet evet tam olarak anladığınız şey, o bölümü bir daha okuyamazsınız. isterseniz on numara projeler yapmış olun, başarılı bir öğrenci olun bir derste bu kurala herhangi bir dönem çatarsanız emekleriniz çöp olabilir. işte tam olarak da bu yüzden, üniversite yatma yeri değildir.

    okulun rutininden bahsedecek olursak, öğrenciler okula baya işe gelir gibi gelirler, dersler oldukça yoğundur zira sabah 9 akşam 5 modu oldukça sıradan bir formattır. derslerde yoklama olmaz. iki tip ders vardır, birinde hoca gelir konu anlatır, tartışılır, genellikle hemen bir sonraki ders ise konu anlatımında bahsedilen tema için soru çözümü veya laboratuvardır. neredeyse bütün hocalar dersleri slayt üzerinden aynı zamanda tahtayı kullanarak ve slaytın üzerini doldurarak oldukça aktif bir şekilde işlerler. hocalar gevşemesin diye sınıflarda hoca için sandalye bile olmayabilir. yani kısacası dersler baya dolu geçer ve slaytta olmayan bilgiler verilir bu sebeple derslere katılmak oldukça önemlidir. aksi olmadıkça her dersin tek sınavı vardır, vize falan yok dananın kuyruğu dönemin sonundaki tek sınavda kopar. pratik derslerde sürekli ödevler verilir öğrenci asla boş bırakılmaz sınav isterse 3 ay sonra olsun. bu sebeple ders arasında geniş geniş takılalım ortamlara akalım çok az gerçekleşir ve öğrenciler ders aralarında bile yemekten sonra kütüphaneyi işgal ederler.

    zorluk seviyesi olarak ise, kendi durumum için değil ancak diğer okullardaki ve lisans programındaki öğrencilerle olan sohbetlerimden anladığım kadarıyla, okulu bir iş olarak görüp rutin bir şekilde ciddiye alırsan sorunsuz bir şekilde derslerini geçersin durumu hakim. ancak zorluğu yukarılarda olan bazı okullar veya bölümler var ki programa başlayan öğrencilerin yalnızca üçte biri veya dörtte biri mezun olabiliyor zira sınavlar veya projeler oldukça zor. olay her dönem karşılaşılan bir iki zor dersi halletmek değil, baya herhangi bir dersi geçmek başarı olarak nitelendirilebilir. bu bölümlerden bazı öğrenciler kendi istekleriyle ayrılırlar. ben lisans olarak türkiye’de köklü bir üniversiteden iyi bir notla mezun olmuştum. ancak, almanya’da yüksek lisanstaki sistemin sürekli literatürü öğren, okkalı bir proje yap, bir şey üret, makalesini yaz, intihalden geçir, sunum ve sunum sonrasındaki sözlü sınav ile madalyanı al şeklinde olmasından ötürü ben oldukça zorlandım. sanırım lisansta bu kadar akademik ağırlıklı değil ancak benim durumumda sizi araştırma ve analiz yapma, makale yazma, kütüphane kullanma (evet kütüphaneyi kullanma konusunda baya seminer veriliyor yeni gelen öğrencilere çünkü imkanlar çok kapsamlı), sunum ve savunma yapmayı terleterek öğretmeden bırakmadılar. ben eğitimi çok kaliteli buldum ancak tabi ki bu tarz bölümlerde okuyanlardan çok isyan edenler var. zaten bu sistem sayesinde sektörlere hemen katkı verecek taze mezun yetiştiriyorlar.
    genellikle her büyük firmanın olduğu şehirde bir iki adet üniversite olur, burada okul o firmaya bol bol stajyer ve kalifiye yeni mezun verir. şirket ise okula hem prestij katar hem de maddi anlamda destek olur. mesela benim okuduğum okula bir otomotiv üreticisi son model ürettiği arabalardan birini bağışlamış ki laboratuvarda öğrencilere bu arabanın içindeki sistemler direkt gerçek bir araba üzerinden öğretilsin ve bu adamlar yarın öbür gün işe girdiklerinde far görmüş tavşan gibi kalmasın.
    her okulda bulunduğu sektör/sanayi bölgesine göre belirli bölümler diğerlerinden kalite olarak öne çıkar. okul seçerken kararsız kaldıysanız yakınında o alanda sektörü bulunan bir yer seçerseniz daha mantıklı bir karar vermiş olursunuz. iyi bir eğitim almanız için büyük şehirlere gitmenize gerek yoktur, iyi üniversiteler bütün ülkeye yayılım gösteriyorlar.

    staj ve okurken iş durumu için konuşacak olursak, bazı lisans programları staj ön şartı koşar, yani baya lise bitince ya da bitmeden o alanda bir yerde staj yapmış olmanız istenir sadece programa başlayabilmek için. program süresince zorunlu kılınan stajlar 30 günlük yaz stajı değildir, baya baya okula bir dönem ara verir 6 ay işe gider gelirsiniz. amacınız okurken biraz para kazanmak ise 600-700 €’ya kadar gelir sağlayabileceğiniz işleri bulmak küçük şehirlerde dahi kolay. dil bilmiyorsanız en kötü teslimat elemanı olarak çalışabilirsiniz. eğer vasıf gerektirmeyen bir işte çalışıyorsanız bu parayı kazanmak için haftada 2-3 gününüzü ayırmanız gerekiyor ve derslerin yoğunluğunu düşününce bu kolay bir tempo değil.

    okulun kendisinden bağımsız, daha çok göçmen öğrenci olmakla ilgili tabi ki azımsanmayacak zorluklar var. bu bakımdan objektif olmak adına madde madde mutlaka bahsetmek istiyorum.

    - millet derslerine bakarken siz ayrı bir evren olan alman bürokrasisine karşı sadece orada legal bir şekilde yaşayabilmek için bir mücadeleye girersiniz. ileride burada kalma hedefiniz var ise, en ufak bir belge işinde bile aman bir şey ters gitmesin hata olmasın refleksinden ötürü üzerine titrersiniz her adımın. bu bile derslere veya hayatınıza olan odağınızı zorlaştırır çünkü olay sadece doğru belgeleri zamanında ulaştırmak değil. herkesten farklı farklı belgeler istenir aynı işlem için ve bu konuda federal yasa yetkiyi işi yapacak memura verir bu da memurlara tipini beğenmedikleri kişiye zorluk çıkartma veya ırkçılık yapma konusunda alan verir. yani iki kişinin aynı belgelerle aynı şartlarda aynı şeyler için başvurup farklı sonuçlar alabildiği bir ülke burası ne yazık ki ve bu sisteme olan güveninizi azaltıyor. bu nedenle aklınız bürokratik işlemlerle olması gerekenden çok daha fazla meşgul olur.

    - federal hükümet yabancı öğrencilerden oturum uzatma için yaşamınızda ihtiyacınız olan miktardan çok daha fazla bir meblağ olan aylık 861€ gelir talep eder ve bu miktar genelde bir sonraki sene enflasyon oranından çok daha yüksek bir oranda yükseltilir. ancak okulun yanında vasıfsız bir işçi olarak çalışıyorsanız bu parayı size yasal hak olarak verilen yıllık 120 günlük çalışma içerisinde saatlik asgari ücret hesabı üzerinden kazanmanız matematiksel olarak imkansızdır. yani yasalar size bu hakkı tanımaz ancak sizden bu şartı gerçekleştirmenizi ister. bu ne yazık ki kafamdaki almanya imajına çok zarar verdi ama evet ne yazık ki bu almanya’daki yüzlerce diğer kural çatışmasından sadece birisi. eğer alanınızda teknik bir işte çalışacak iseniz, ancak dil bildiğiniz an alman öğrencilere rakip olursunuz ki bu makul bir şey, ancak ondan sonra da zaten sınırlı vize ve sınırlı çalışma izninizin olduğu görülür ve bu yüzden iş çoğunlukla alman öğrencilere verilir. yani eğer devlet dairesinde işinizi yapacak memur size bu sorunu çıkartmaya karar verirse oturum uzatma gibi bir sorununuz varken derse odaklanmak sağlam sinirler gerektirir.

    - alman öğrenciler gibi ev tutarken sizin için ev sahibine maddi manevi güven verecek bir aileniz yoktur. yabancı olarak ev bulmakta ırkçılıktan ötürü zaten zorlanırsınız (bu işin kara kaşı gözü sakalı yok arkadaşlar yabancıysanız sıkıntı nokta). ayrıca öğrenci olarak sınırlı vize ve çalışma izni ile para kazanma potansiyeliniz az olduğu için ev bulma da sıkıntılı bir maceraya dönüşebilir. ancak tabi ki çok ufak bir şehirdeyseniz (türkiyedeki köy kadar yerler) hemen ucuz bir devlet yurdu çıkabilir temiz temiz yerleşip yaşar gidersiniz. büyük şehirlerde ne yazık ki 2-3 dönemde sıra geliyor.

    bu bahsettiğim sorunlar barınma, parasal durum ve yaşam huzurunuz olduğundan basit sorunlar değillerdir (hele ki buraya mutlu bir yaşam sürmeye gelmiş olmanıza rağmen). tabi ki sizin için bu sorunlar kendini göstermeyebilir, ancak benim için ne yazık ki hepsi oradaydı. bu sebeple, göçmen öğrencinin almanyasıyla, iş kontratıyla buraya beyaz yaka olarak gelen işçinin almanyası veya evlenerek gelen kişinin almanyası çok ama çok farklıdır.

    eğitim konusunu toparlayacak olursak, sistem amerika’daki gibi ortalığı kasıp kavuracak fikirleri ve bilgileri olan kalifiye insanlar yetiştirmek yerine, başka bir ülkede doğmuş olsa bir baltaya sap olamayacak tipi topluma faydalı bir iş yapacak belirli bir seviyeye çıkartmak üzerine kurulu.

    edit: iş hayatındaki gözlemlerimden bahsettiğim bir sonraki yazı: #124184378

  • gruptan lider çıkıp hırvatistan ile eşleşmeyelim diye japonya'ya bilerek yatıp, almanya'yı kupanın dışına iten ve kendini fas ile eşleştiren ileri zeka ispanyollara fas şoku. * o omurgasızlığı yaptığınız gün çok ileri gidemeyeceğiniz belli olmuştu, beter olun.