• biz bu filmi izlerken woody allen bir film daha duyuracak büyük ihtimalle.
  • film tıpkı midnight in paris gibi paris'te geçiyormuş. ama midnight'tan farklı olarak sadece 1920'leri, 30'ları anlatıyor. midnight çoğunlukla 2011 yılının paris'inde geçiyordu. bu filmse 20'lerin paris'ine odaklanacak süre boyunca. belli ki woody allen bu dönemleri pek seviyor, ki kısa bir aradan sonra tekrar 20'lere dönüyor. emma stone ile colin firth'ü allen filminde izlemek güzel olacak. dileğim allen'ın bu kez kötü bir filme imza atmamış olması. çünkü genelde zigzaglar çizen, bir iyi filminden sonra bir kötü film çeken allen'ın bu döngüsünde sıra kötü filme geldi. 26 temmuzda nasıl bir film olduğunu göreceğiz. bir de bakalım 2015 yazında gösterime girecek filmi için kimleri seçecek allen? muhtemelen 2014'ün başlarında öğreniriz yeni kadroyu.
  • emma stone için heyecanla beklediğim film.
  • sihre inanmayan bir sihirbazin askin sihrine kapilmasini anlatan keyifli woody allen filmi.
  • woody abinin filmografisinde hep yaptığı üzere to rome with love ve blue jasmine'den sonra vites düşürdüğü filmdir. ama iyidir, hoştur. yoğun bir haftanın sonunda cuma akşamı gece seansında izlenesidir. güzel esprilere gülünesi, güzel manzaralara bakılasıdır. ve bu filmin ardından gelecek olan filmi merakla beklemelere vesile olandır.
  • uzun yazmama gerek yok. ben bu filmi sevdim. çünkü sinemadan çıkarken yüzümü güldürdü. zaten bir film bunu bana yapabiliyorsa iyi filmdir.
  • filmden çıkar çıkmaz söylemek istediğim üç şey var:

    colin firth, colin firth ve colin firth.

    söyleyeceklerim bu kadar.

    *
  • woody allen'ın erkek baş karaktere** kendisini oynattığı 2014 filmi.* blue jasmine'den sonra temposunu düşürmüş, dingin bir film olmuş. diyalogları yine iyi. görseli yine iyi. nasıl jasmine için cate blanchett'ten başkasını düşünemediysem, sophie için de emma stone'dan başkasını düşünemedim.

    --- spoiler ---

    kitaplarını, oyunlarını, denemelerini okumuş biri olarak söylüyorum, woody allen 20'li yıllarda bir sihirbaz olsaydı stanley olurdu. kendisi olunca ironi olmazsa olmaz, tabii ki sihre inanmayan, septik, sarkastik, pesimist ve evreni tehdit edici bulan bir sihirbaz! colin firth de güzel olmuş valla hiç yadırgamadım. filmin içinde bolca nietzsche muhabbeti geçiyor. ukulele çalıp şarkı söyleyen hamish linklater bonus.

    mevzu inanmak üzerine. metafiziğe, tanrıya ve -yaptığı iş olmasına rağmen- sihre inanmayan bir adamın*, mental titreşimlerle* öteki dünyayla, yukarıyla irtibata geçtiğini iddia eden bir kızın* çatışmasını izliyoruz ve olaylar gelişiyor. "when the heart rules the head, disaster follows." diyen bir adamın neye, neyi aracı olarak seçip inandığını görüyoruz genel olarak.

    seviyorum ben bu adamın* söylediklerini ve genelde hoşuma gidenleri bir kenara yazarım okurken izlerken dinlerken. daha önce hiçbir filmini vizyondayken gidip sinemada izlememiştim, bu ilk oldu. sinemada not alma imkanım yoktu ama birkaç cümlesini unutmamışım.

    -sophie'nin beni sadece bir 'mucize' olarak mı gördün bir şeyler hissetmedin mi sorgusu üzerine-
    *stanley: benliğimi fethetmişken kalbimi fethetmene ne gerek var?

    - stanley kandırıldığını öğrendikten sonra-
    sophie- beni affedebilecek misin?
    stanley- seni ben affedemem, yalnızca tanrı affedebilir.
    sophie- ama tanrının olmadığını söylemiştin.
    stanley- aynen öyle söyledim.*

    --- spoiler ---
  • filmde ki esas oğlan tipik bir oğlak burcu erkeği.

    (bkz: sabit)
    (bkz: inatçı)
    (bkz: ukala)
    (bkz: zeki)
  • bu film bana, woody allen'in 1970'lerde cektigi filmleri hatirlatti. hafif daha orta doz, basit bir konu, zekice replikler, hayatin hicliginin uzerinde durulmasi ve romantik komedilerdeki ask. eglenceli, guzel bir atistirmalik, icinde woody var diye sevdim ama whatever works, midnight in paris, blue jasmine'den sonra daha hafif bir bir film olmus.
hesabın var mı? giriş yap