hesabın var mı? giriş yap

  • bardakların, şişelerin filan altı dümdüz olmaz, içine doğru hafif bir oyuk olur ya hani. neden? çünkü dümdüz olsa en ufak bir potluk, üretimdeki bir kusur vs bardağın masadaki sağlam duruşunu bozar. bundan kelli risk almamak için sadece incecik bir alan ile tutunur yüzeye. bence çok da süper bilgi işte.

  • erdoğan'in diger siyasi parti baskanlarina nazaran oldukca farkli ve ilgi ceken hitabet sekli ile ilgili okudugum bir yazinin detaylaridir.

    "erdoğan, genellikle kılıçdaroğlu ve bahçeli’den daha başarılı bir hatip olarak algılanıyor. aslında bu algıyı yaratmak için erdoğan 6 altın kuraldan şaşmıyor..

    1.kısa kısa bölümler
    erdoğan konuşmalarını, kısa bölümlere ayırıyor. her bölümde çok uzatmadan farklı bir konu işliyor. bu bölümlerde hem yeni ve ilginç, hem eski ve tekrar sayılabilecek konular seçiyor. önceliği ilgi çekebilecek olumlu başlıklara veriyor (örneğin “nuri bilge ceylan’ın altın palmiye ödülü aldı tebrik ettik” gibi veya o vilayetin gurur duyacağı bir konu gibi). daha sonra “başörtülü kızlarımıza baskı yaptılar” gibi olumsuz ve tekrar sayılabilecek konuları orta ve son bölümlerde aralara alıyor.

    2.aktüalite repertuarı
    seçtiği ilginç konular konusunda repertuarı çok geniş tutuyor. bu dinleyiciye “acaba ne diyecek ?” sorusunu sorduruyor. dinleyici bir aktüalite programı izliyor duygusuna kapılıyor. konular hürrem sultan dizisinden, 1. dünya savaşının yıldönümüne, gezi olaylarından, taksim meydanı’nın nasıl düzenlenmesi gerektiğine, yerli uçak yapımından, gençlerin nasıl davranması gerektiğine çeşitlilik gösteriyor. sadece konular ilginç olmuyor. içinde en az bir çarpıcı “haber başlığı” oluyor. bu gazetecinin işini kolaylaştırıyor.

    oysa rakipleri genellikle tek bir konuyu, yani akpyi eleştirmeyi seçiyor. bahçeli ve kılıçdaroğlu’nun basına yansıyan konuşmaları neredeyse hep aynı başlıklarla çıkıyor. bahçeli için “bahçeli’den çok sert sözler” ve “kılıçdaroğlu akp’yi eleştirdi” gibi. içinizden bu haberleri tıklamak görüntülemek gelir mi?

    3. hipnotik kalıp
    konuşmalara önce kimsenin karşı çıkamayacağı bilgiler vermekle başlıyor. “örneğin nuri bilge ceylan altın palmiye ödülünü aldı” veya “1. dünya savaşı bundan 100 yıl önce başladı gibi”. bu bilgiler itici olmuyorlar. kimsenin itiraz edemediği bu somut, tartışılmaz bilgiler, bilinçaltında erdoğan’a güven duygusu uyandırıyor.

    sonra konuya akp’nin olumlu katkılarını ekliyor. bilinçaltı “madem bir evvelki bölüm doğruydu, bu bilgiler de doğrudur” diye tepki veriyor.

    buradan muhalefete sorulara geçiyor. “siz bu konudaki hatanızı kabul edebilir misiniz?” veya “seçimi kaybetsen istifa edecek misin?” gibi. burada dinleyici bu soruların cevaplarının “hayır” olduğunu varsayıyor. çünkü bir evvelki bölümde erdoğan’a güvenmiş.

    erdoğan kapanışı da hipnotik komutlarla yapıyor. bu komutlar “siz yapacaksınız” şeklinde değil “bizler şöyle yapacağız” şeklinde oluyor. başından beri kafasında “bu doğru” diyen dinleyici kapanış komutlarına uymayı da hipnotik olarak kabul ediyor. dinleyicinin bilinçaltı sadece komutu değil aynı zamanda biz diye hitap edildiği için akp ile bir bütün olduğu fikrini de sorgusuz kabul ediyor.

    4. değişen ruh hali

    kemal kılıçdaroğlu konuşmalarında hep sınıfını sakince azarlayan bir öğretmen gibi konuşuyor. genellikle “ya olabilir mi bu kadar kuralsızlık” mesajı monoton bir şekilde süreklilik gösteriyor. devlet bahçeli ise monoton bir şekilde “nutuk” stili konuşuyor. oysa erdoğan’ı dinlerken sanki “damdaki kemancı” yı izler gibi oluyorsunuz. kah sinirleniyor, kah alaycı oluyor, kah ciddileşiyor. sahnede sık sık yer değiştiriyor ve sıkça kollarını kullanıyor. kulaklarınız dinlerken gözleriniz de meşgul oluyor. bu çeşitlilik de konuşmayı ilginç hale getiriyor.

    5. halkın dili
    erdoğan’ın cümleleri bu ülkenin çoğunluğunun kahvede, takside kullanacağı deyimlerden cümlelerden oluşuyor. “madem yapamıyorsun o zaman konuşamayacaksın kardeşim” veya “bu adam değil ülkeyi yönetmek keçi bile güdemez” veya “ölmüştür gitmiştir” gibisinden. erdoğan’ın her iki rakibinin konuşmasını bir kahvede hayal bile edemezsiniz. doğal kaçmaz.

    6. geleceğe dair umut

    belki de erdoğan’ın konuşmalarının en önemli özelliği umut. her ne kadar gezi’yi, paralel devleti, israil’i eleştirse de erdoğan dinleyiciye geleceğe dair umut veriyor. bu ülke kalkınıyor. terör bitiyor. ülke daha demokratik oluyor. dünya’da saygı görmeye başlıyoruz şeklinde. oysa rakipleri “durum çok vahim ve hatta daha da kötüye gidiyor” fikrini işliyor. sizin ruhunuz umudu mu, kasveti mi tercih eder?

    sonuç olarak hem kılıçdaroğlu, hem bahçeli hitabet konusunda amatörlükten vazgeçmeli. önemli misyonu olan liderlerin eksik yönlerinin farkında olmaları, düzeltmek istemeleri lazımdır. bu iş yetenek meselesi değildir, profesyonelliği istemek meselesidir.

    belki bu yazıyı paylaşırsanız, onların yakınlarında biri kendilerini bu bilgileri münasip bir dil ile anlatır.

    ahmet tamtekin"

  • deha ile yeteneğin farklı şeyler olması...

    bugün ekşide bateri çalan ve dalga geçilen genci izlerken insanların ön yargılarını görünce, bu başlığa yazacak şeyler aklıma geldi. benim ufkumu açmıştı ilk öğrendiğimde yazacağım bilgiler.
    johann sebastian bach diğer müzisyenlerden farklı olarak (mozart vb..) üç ismi de kullanılarak anılır. çünkü çingene bir aileden gelmektedir ve ailesinde birçok bach isimli başka müzisyenler vardır. bu müzisyenlerle karıştırılmamak için üç ismi de kullanılır. kendisi yaşarken kiliselerde cenaze törenlerinde org çalarak geçiniyordu ve cenaze başına ücret alıyordu. geçinemediği için cenaze sayısı çok az diyerek yardım istediği bir mektup bile mevcut...
    mozart sefalet içinde öldü.
    romantik akımın öncüsü sayılan john keats yaşarken hiç şiir satamadı ve 30 undan önce veremden(açlıktan) öldü. sevdiği kadınla evlenemedi, hiç saygı görmedi ve sevdiği kadın o ölünce kimseyle evlenmedi...
    tarantino film yapabilmek için ilk senaryosunu sattı. kendisi bir videocuda çalışıyordu ve sürekli film izliyordu.
    stallone'un öyküsü, jim carrey'nin standup ı bırakması...
    oğuz atay, nietzche...
    o kadar örnek var ki.
    vardığım sonuç,
    bir konuda iyi olduğunuza inanıp en mutlu olduğunuz işi yapsanız da insanlar para kazanamadığınız için size saygı duymayabilir.
    satamayabilirsiniz.
    kendinize dürüst olmanız bile saygıyla karşılanmalı ama insanlar, bazıları beste çalıp, fikir çalıp altına kendi imzasını attığı halde bu durumu görmezden gelebiliyor.
    örneğin gönülçelen müziğini manic streeet preachers-ocean spray'den arak, sözler sallinger-gönülçelen'den esinlenme, altında teoman imzası...
    teoman örnek sadece, severim de. ama saygı duymam.
    neyse,
    ne diyordum,
    satabiliyor olmak yetenektir.
    sanat dehadır.
    deha ile yetenek karıştırılmamalı.

    ve bir uğraş ile inandığı işi yapan mutlu insanlarla dalga geçmek bizim mutsuzluğumuzdur.

  • "alfonso cuaron'un gravity filmiyle bana meydan okumasını kabul ediyorum. ben de bu filmle darren aronofsky,david fincher ve streven spielberg'e meydan okuyorum. dök suyu dök. abouuuuuuww" -chris nolan

  • üzüleyim diyorum, birden aklıma patlayan bombadan sonra 100 dolar tarife açan taksiciler geliyor, uberi duraklarına çağırıp dövmeleri geliyor, sonra birden vazgeçiyorum ve daha beter olmalarını diliyorum.
    ayrıca;
    (bkz: svihs)

  • bu şehirde dedeleriniz veya onların babaları akıllıca iş yapıp onlardan size, sizi diğer insanların önüne geçirtebilecek kadar bir taşınmaz miras bıraktıysa işte o zaman istanbul dünyanın en güzel şehri oluyor. ama siz dımdızlak kendi çabalarınızla bir şeyler yapmaya çalışıyorsanız da işte o zaman da bu şehrin kaosunda kaybolup gidiyorsunuz.

  • mültecinin etnik kökeninin ne olduğu zerre önemli değil.
    aslolan şu yaşadığımız devirde insanları donarak ölmeye mahkûm eden anlayışın bitmemiş olması.
    ayrıca bu talihsiz olay türkiye'de gerçekleşmiş olsaydı bu iki yüzlü avrupa tüm dünyayı ayağa kaldırırdı.

  • çıkıp açıkça:

    - "nitelikli adamları üç kuruşa köle yapma imkanını günden güne kaybediyoruz, acilen kafalarına pranga geçirilmeli"

    demek yerine,

    - "ama veygilerimij kayboluyo..."

    diyerek, utanılası arzularına kılıf geçiren oda beyanı.

  • online herhangi bir şeye kaydolurken ikinci ad olarak sitenin ismini yazın. bu sayede spam email aldığınızda bilgilerinizi kimin sattığını ya da sızdırdığını öğrenebilirsiniz.

  • pazar günü başlayacak olan katar dünya kupası muhtemelen son 50 yılın en kötü dünya kupası olacak. kimsenin istemediği, hem iklim hem ülke koşullarının böyle devasa bir organizasyona uygun olmadığı herkesçe bilinirken neden dünya kupası katar'a verildi?

    2009 yılında düzenlenen fifa kongresinde dünya kupası'nın hem 2018 hem 2022 ev sahipleri belirleniyor. 2018 dünya kupası'nda en iyi teklif ingiltere'ye aitken 2022 dünya kupası'nda amerika birleşik devletleri çok öndeydi. ancak sonuç olarak 2018 dünya kupası rusya'ya, 2022 dünya kupası katar'a gidiyor. insan hakları konusunda sicili zayıf bu iki ülkede futbol için altyapılar da oldukça kötü durumda. bu nedenle bu kararlar da şaibeli. ek olarak haziran- temmuz aylarında düzenlenen organizasyon için katar'ın iklimi de uygun değil.

    fifa otelinde yetkililere özel paketler teslim edildiği konuşulurken bu ülkeler kendilerine oy veren ülkeler ile jeopolitik anlaşmalar yapmaya başlıyor. katar'ın ihale komitesinde yer alan phaedra al-majid muhbir olarak ortaya çıkıyor ve katar'ın afrika'dan gelen federasyon yetkililerine oyları karşılığında para teklif ettiğini iddia ediyor.

    ilerleyen günlerde katar tahtının varisi olan şeyh tamim bin hamad al thani'nin sahibi olduğu bir konsorsiyum paris st germain'i satın alıyor. katar hükümeti fransa'dan birkaç airbus satın alıyor ve şüpheler daha da artıyor. michel platini'nin oyunu sattığını konuşulmaya başlanıyor. tayland- katar arasında da oldukça ucuza doğal gaz anlaşması yapılıyor. tayland'lı üyenin de oyunun satın alındığı gündeme geliyor.

    katar bu iddiaları inatla reddetse de son günlerde çıkmış fifa uncovered belgeselinde durum az çok anlaşılıyor.

    (bkz: fifa uncovered)

    rezillikler burada da bitmiyor. dünya kupasına hazırlanmak için bir ülke aniden şantiye alanına dönüştürülüyor ve her yerde hızla inşaatlar başlıyor. bu inşaatlarda da pek çok göçmen işçi çalışıyor ve emniyetsiz çalışma koşullarından dolayı binlerce işçi hayatını kaybediyor. aşağıda 2021 yılına kadar olan işçi ölümlerinin dağılımının grafiği var:

    görsel

    resmi istatistiklere göre, 2010 ile 2019 yılları arasında ülkede katarlı olmayan 15.021 kişi ölüyor. bu her yaştan ve her meslekten insanı kapsadığı için çalışma koşullarıyla ölen göçmen sayısını bildirmiyor ancak zaten resmi sayıların güvenilirliği de çok şüpheli. katar'a göre sadece üç işçi işle ilgili nedenler yüzünden öldü. aşırı sıcaklar ve diğer inşaatlar yüzünden kaynaklanan ölümler buna dahil edilmiyor. ek olarak vardiya saatleri dışında barındıkları yerlerde ölen binlerce göçmen işçi de hesaba katılmıyor. guardian'a göre 6500 işçi bu nedenlerden dolayı ölüyor.

    katarlı doktorlar ölümlerin yaklaşık %70'ini akut kalp-solunum bozukluklarına bağlı "doğal ölümlere" bağlıyor. ancak kalp ve solunum yetmezlikleri ölüm nedeni değil sonuçları. kalbin durmasının altında yatan neden kalp krizi veya başka bir düzensizlik olabilirken solunum yetmezliğine neden olan alerjik reaksiyonlar veya zehirlenmeler olabilir. wdr tarafından yayımlanan belgesel world cup of shame'de bu konuya daha detaylı yer veriliyor.

    (bkz: world cup of shame)

    sonuç olarak katar, bu organizasyona ev sahipliği yapma hakkını verdiği rüşvetler ve yaptığı anlaşmalar ile elde etti. normalde haziran-temmuz'da düzenlenen bu organizasyon uygun olmadığı için kasım-aralık aylarında düzenleniyor. stat çevresinde alkol satışı olsa da halka açık yerlerde alkol yasağı devam ediyor. bütün bunların yapılabilmesi için pek çok işçi hayatını kaybediyor. izleyeceğimiz en tatsız dünya kupasının özeti bu.

    edit: şüpheli bilgileri çıkardım.

  • italyan siyaset bilimci lorenzo marsili'nin önerisidir.

    marsili, ab'ye üye olamayan ülkelerin 'avrupa'ya entegre olabilecek durumdaki vatandaşlarına' bireysel üyelik ve pasaport verilmesini teklif etti.

    mantıklı bir öneri gibi gelse de, böyle bir uygulama hayata geçerse nitelikli insanların yüzde 90'ı ülkeyi terk eder diye düşünüyorum. o yüzden ab bunu istese dahi türkiye'nin olumlu yaklaşacağını pek düşünmüyorum.

    kaynak