hesabın var mı? giriş yap

  • bol alkol tuketilen gecenin sonunda sizmi$ erkek kankanin kicinda yumurta kirip ertesi gun kanka kuruyan yumurtayi farkedip anlam vemeye cali$irken :abi ya kusura bakma dun gece seninle fazla ileri gitmi$iz, oldu bi kere, bi sigara ister misin?...demek.

  • madem tuvalu yu inceledik buranin da hatiri kalmasin diye yazayim.
    bahamalarin guneydogusunda ve coskun sabahin sarkisi "maria" da(riki martin de taklid etti sonra) gecen ispanyola isimli adanin kuzeyinde bulunan iki adet adadan olusan devletimsi ingiliz kolonisidir.
    nufusun yuzde 80 i grand turk olarak adlandirilan adada yasar, geriye kalanlar ise caicos a tamah ederler.
    adanin isminin turk olmasinin sebebi ise adada yetisn bir tuz kaktusun ciceginin turk fesine benzemesi imis. allahtan kaktusu baska biseye benzetmemisler.

    her ne kadar hayalimizde ki "bahamalar da bir eve cikip omur boyu balikcilik ve sungercilikle geciniriz abi" soylemiyle parallellikler gosterse de, artisiyla eksisiyle degerlendirilmesi gereken bir adadir.
    sicaklik kisin ortalama 23- 27, yazin ise 32 -37 arasi degismekedir ki bolgesine gore ilik bir iklimi vardir.
    buna karsin adanin dogal yasam formlari envai cesit bocuk, sivrisinek, ciyan vesairedir, ki pek de cazip gelmez bizim sehirli bunyemize. ayrica west indies in en susz kurak yeri oldugunu da soylememiz gerek.
    adanin yuzde 90 ini ada yerlisi halk (belongers deniyormus) olusturdugundan, zenci populasyonu yuzde 90 lara ulasmaktadir. en yuksek noktamiz ise 50 metre ile tuvaluya fark atmaktadir.

    ana dili ingilizce, demokratik bir yonetim soz konusu. topraklarin cogunlugu sigircilik, buyuk bas hayvancilikla kullaniliyor, daha da buyuk bir cogunlugu hic kullanilmiyor.
    "deniz urunleriyle bi omur yasarim abi"
    diyenlere mujde...adadan 7000 ayri dagitim noktasina istakoz, ahtapot, ve vashak dagitiliyor (cidden okuyormusunuz diye test ediyorum)
    hastalanirsak hastanemiz mevcut, cocuklar icin oyun salonumuz var.

    ayrica ozur dileyerek soyluyorum ki asil ismi turks and caicos islands buranin turk degil

  • küçüklüğümde babamın sorumsuzluğu yüzünden yaşadığım onca şeyin hepsini hatırlıyorum. hiç birisine üzülmüyorum. içimi burkanlar sadece annemin yaşadıkları. ilkokula başladığımda kalemtraş alacak parası olmayan annemin, ağlamaklı ağlamaklı bıçakla kalemi açmaya çalışması. portakal istediğimde onu da alamadığı için iş yerinde tatlı olarak portakal çıktığı gibi tüm arkadaşlarının hakkını da alıp eve bana getirmesi, babamın kumar borçları yüzünden gelen hacizler sonunda sırf ben üzülüp sıkılmayayım diye, mahalledeki beyaz eşyacı salih amca'ya maaş aldığı gün peşinatı ödeme sözü vererek bir yıl içerisinde eve 7 televizyon alıp, hiç çamaşır makinesi almaması ve koca bir yıl tüm çamaşırları elinde yıkaması.
    canım annem seni o kadar çok seviyorum ki... iyi ki de boşadın onu. artık biraz da sen mutlu ol.

    dipnot: bu arada bugün acayip melankoliğim. her an ağlayabilirim. bunun entrylerime yansımasını affeyleyin.

  • "ingilizce ismi dragonfly (ejderha sineği), ispanyolcası caballito del diablo (şeytanın midillisi) olan bi hayvanın türkçe ismi nasıl yusufçuk olur yahu. ülkemizdeki yusufçuklar bu yüzden özgüven eksikliğiyle büyüyor."

    kendi iletimdir, o kadar da ukalayım.

  • bir kız olarak konuşuyorum, bırakın bu işleri.
    şimdi siz en güzel taktiği alıp hatasız uygulasanız bile, o gün kızın pms'sine mi denk geldiniz mesela, yalan olur o taktik.

    - gözlerin bir içim su...
    - dudaklarım çirkin mi yani, bunu mu demek istiyorsun, ühürümühürü...

    tam kızı yalnız yakaladın, vereceksin romantizmi. ister misin kız o gün o şıllık selin'le kavga etmiş ve içindeki yelloz kezban hortlamış olsun?

    - gözlerin bir içim su...
    - o şırfıntının gözünü gözünü oyarım ben!

    ya da sevgilisinden yeni ayrılmıştır, erkeklere öfke doludur...

    - gözlerin bir içim su...
    - skerim gözünü, hepiniz aynısınız, vermiyorum lan!

    siz bırakın bu taktikleri. gelişine takılın. denk geleceği varsa gelsin.

    - naber?
    - iyidir senden?
    - benden de iyidir. n'apıyosun akşam?
    - hiiç.
    - gelsene.
    - olur.

    oluyor.

  • ''yakın tarihimizden o kadar bihaber büyüdüm ki, geçen seneye kadar adnan menderes'i bir çeşit bulvar zannediyordum. havaalanıymış.''

  • çok ilginç gelen insanlardır bunlar.

    saç kestirmez kenarda oturur ve berberle sohbet eder. ya da saç kestirir ama hiç para ödemez. emlak, toprak yer köy konularından konuşurlar ve giderler.

    her berberde istisnasız olur bunlar. her seferinde yanılırım ve sırada zannederim bu adamları ama öğrenirim ki müşteri değil bu kişi.

    kim bunlar acaba lan.

    edit: şokenzi oldum. başlığı açıp unutmuştum pek iplenmez diye ama meğer ne çok fark edeni varmış bu herifleri. seviyorum lan seni sözlük.

    edit: başlığım taşınmış. kimsenin bulmadığı bir şey buldum diye sevinmiştim. gözüne dizine dursun ssg al kırdın işte kırdın.

  • babamın doğum gününü kutladım. bana "benim doğum günüm 3 gün önceydi oğlum" dedi. başta "nasıl unuturum ya" diye o kadar utandım ki. ama sonradan fark ettim. babam 21 temmuz'da doğmuştu, ben 18 temmuz'da. adamdaki zarafet dolu cevaba bak.

  • for the damaged coda dinleyerek yolunu gözlediğimiz baş yapıt. evil morty'nin 4.sezonda çok fazla yer alacağını düşünürsek, bizleri yalnızca kahkaha değil gözyaşı da bekliyor demektir.

    dizi hakkında kafa yoran ve teorileri araştıran herkes, evil morty'nin kim olduğunu ve motivasyonunun kaynağını az çok biliyordur. öğrenmek istemeyenler devamını okumasa daha iyi olur.

    --- spoiler ---

    bu teorinin ortaya çıkışı rick'in hafızasının ekranda görüntülendiği şu sahneye dayanıyor. başrol olan morty'nin bebek olduğu dönemde, rick'in evde olmadığını biliyoruz. ve bu sahnede rick'in ağlamaya başladığını da görüyoruz. bu basit bir duygulanma anı değil. rick gibi bir karakterin ağlama sebebi, pişmanlık duyduğu büyük bir olay veya bir kayıp. tam olarak ne yaşandığını bilmesek de, rick'in asıl yaşadığı paralel gerçeklikte bir morty'si vardı. doğumunu gördüğü ve elinde büyüttüğü gerçek torunu. işte o torun evil morty'den başkası değil. rick yaşadıkları travmatik bir olay sonucu torununu kaybetmişti. bu acıyı hiçbir zaman unutamadığını rick'in meşhur repliği olan wubba lubba dub dub cümlesinden anlıyoruz. acı çekiyorum, lütfen yardım edin anlamına gelen bu cümleyi ilk başta farklı yorumlamıştık. rick'in varoluşsal problemler yaşadığını, bu sıkıntısını ise uzay yolculukları yaparak telafi ettiğini düşünmüştük. ancak bahsettiği acının öz torunu sebebiyle ortaya çıkmış olma ihtimali hiç de az değil. yani çektiği bu dayanılmaz acıyı bastırmak için, farklı bir gerçekliğe gelip, başrol olan morty'nin dedesi olarak hayatına devam ettiğini söyleyebiliriz. rick'in "the mortiest morty" olduğunu söylediği başrol morty, rick tarafından çok sevilse de, asıl torunu evil morty'nin boşluğunu dolduran bir araç olduğunu öğrendiğinde, şiddetli bir şekilde sarsılacaktır. kısacası bu sezon rick ve öldüğünü sandığı (veya akıbetini bilmediği) öz torunu evil morty ile mücadele edecek. her şeyden çok sevdiği morty'sinin, ondan intikam almaya geldiğini düşünürsek, bizleri duygusal anlamda zor anlar beklediğini söyleyebiliriz.

    evil morty theme olarak for the damaged coda şarkısının seçilmesi de, gülüp eğlendiğimiz bu dizinin, temelinde hüzünlü bir hikaye olmasından kaynaklanıyor. bizlere fark ettirmeden bu acılı olaylara hazırlıyor.
    --- spoiler ---

  • günümüze yön veren bu para piriminin üzerinde abd tarihine haliyle dünya tarihine yön vermiş siyasetçiler var.

    1 dolar
    düğünlerde çılgınca saçılan, çocuklarla garsonların kapmak için birbirleriyle yarıştıkları ancak son zamanalarda fetö ile anılan 1 dolarda amerika birleşik devleri’nin ilk başkanı george washington bulunuyor.

    2 dolar
    2 dolarda amerika birleşik devletleri’nin 3. başkanı, 4 temmuz 1776 yılında ilan edilen bağımsızlık bildirgesi’ni kaleme almış ünlü siyasetçi ve avukat thomas jefferson var.

    5 dolar
    5 dolarda abd başkanları içerisinde en bilinen isimlerden olan, köleliği kaldırmak amaçlı yaptığı çalışmalarla bilinen abraham lincoln amcamız var.

    10 dolar
    amerika birleşik devletleri tarihinin ilk hazine bakanı ve amerika birleşik devletleri’nin mali sisteminin kurucusu olan, açıkçası ilk duyduğumuzda kim bu diyeceğimiz alexander hamilton? 10 doları süslüyor.

    20 dolar
    2016 yılına kadar banknotların üzerinde amerika birleşik devletleri’nin yedinci başkanı andrew jackson yer alıyordu. ancak yapılan değişiklik kölelikle mücadelenin öne çıkan ismi harriet tubman banknotların üzerinde yer almaya başladı. bu güncelleme sayesinde kızılderili tehcirine ne olan jackson’un resmi de tarihin tozlu sayfalarına gömülmüş oldu.

    50 dolar
    50 doların üzerinde amerika birleşik devletleri’nin 18. başkanı ulysses s. grant bulunuyor. bir rivayete göre literatüre önemli bir kelime kazandırmıştır. bu kelime “lobicilik” kelimesidir. ofis ortamından ziyadesiyle sıkılan grant, vaktinin büyük kısmını bir otelin lobisinde viski ve puro içerek geçirirmiş. grant’in otelin lobisinde vakit geçirdiğini öğrenenler bu durumu avantaja çevirmeyi bilmiş tabi ki. birçok vatandaş istek ve taleplerini direk başkana iletme şansına sahip olmuş.

    100 dolar
    amerika birleşik devletleri’nin kurucu babaları arasında yer alan, sima olarak aşina olduğumuz benjamin franklin, çok yönlü bir insan olmasıyla ön plana çıkıyor. yayımcı, yazar, kaşif, bilim adamı, diplomat ve siyasetçi yok yok.

  • lisedeyim. daha az kira vermek için okuduğum lisenin yakınından 5-6 km ötedeki daha küçük bir daireye taşınmıştık. çoğu zaman bana verecek dolmuş parası olmuyordu, okula yürüyerek gidip geliyordum. giydiğim montun fermuarı bozuktu, kışın kendimi rusya'daki napolyon'un askeri gibi hissederdim.

    evde ödeyebildiğimiz tek fatura elektrik faturası ancak o ay onu da ödeyememişiz. o sabah uyanınca zifiri karanlıkta üstümü giyindikten sonra yiyecek bir şey olmadığı için kahvaltı etmeden evden çıktım. akşam bayağı sağlam kar yağmış, yollar ve kaldırımlar buz tutmuş. tek tesellim yolların her zaman olduğu kadar dolu olmamasıydı çünkü yürürken ayakkabının da dandikliği yüzünden sürekli düşüp kalktım. yol o sabah beni o kadar zorlamıştı ki normalde 30 dakikada gittiğim yolu sanki 2 saatte gitmişim gibi hissetmiştim. okulla aramdaki son engel olan dik yokuşa geldiğimde bacaklarım artık hissizleşmeye başlamıştı, burnum çeşmeye dönmüştü ve ellerim ile dizlerim ise yara bere içindeydi. kaydırak tırmanmaktan pek farkı olmayan o buzlu yokuşu da bir şekilde atlattıktan sonra sonunda okula vardım. ancak bahçe kapısına geldiğimde kapının kilitli olduğunu fark ettim. daha sonra ise okula dikkatimi verdiğimde olağan dışı bir sessizlik ve sakinlik olduğunu fark ettim. bahçede öğretmenlerin arabaları da yoktu.

    tam o sırada arkamdan geçen yaşlı bir adamdan okulların tatil olduğunu, dün akşam haberlerde duyurduklarını öğrendim. tabii televizyonu elektrik olmadığı için izleyememiştim.

    onca yolu boşa gitmiş olmama rağmen okulun tatil olduğunu öğrenince yolda harcadığım gücüm geri geldi, bütün ağrı ve sızılarım geçti. eve geri neşeli bir şekilde yavaş yavaş gittim, düşe kalka gittiğim yolları paten yapar gibi kaya kaya geldim. apartmanın dış kapısına vardığımda ise güneşin sonunda çıktığını fark ettim.