hesabın var mı? giriş yap

  • bir kayak gezisi sonrası kendilerine gönderilen,

    "golf takımlarının taşınmasından ekstra ücret almıyorsunuz ama kayak takımlarından alıyorsunuz,
    gereğinin yapılmasını rica ederiz"

    minvalindeki maile,

    "geri bildiriminiz için teşekkürler, artık golf takımlarından da ekstra ücret alınacaktır"

    şeklinde cevap veren firmadır.

  • kimine göre saygısızlık kimine göre ise değildir. onu tartışmayacağım. sadece ufak bir tüyo vereceğim sizlere. çoğu banka, kartı yanında olmayanlar için t.c. no veya vergi no'yu girerek de sıra numarası verdiriyor.

    hani alışveriş yaptığınız firmalar size fatura kesiyor ya, işte herhangi bir firmanın vergi numarasını oradan bakarak not alın. sıra alırken de o numarayı girip sıra alın. eğer o firma o bankayla çalışıyorsa, sıranız 5 dakikaya gelecektir.

    bizi tercih ettiğiniz için teşekkür eder; yine bekleriz.

    zorunlu edit: bazı bankalarda, bazı görevliler, bazı sorunlu günlerine denk gelindiğinde, bazı uyuzluklar yapabiliyormuş. o yüzden numara alırken bir de normal bir sıra numarası alın da benim kulaklarımı çok çınlatmayın. kahrolsun bağzı şeyler.

  • darbe neden mi başarısız oldu? tek değil birkaç gerçek sebebi var, sırayla şöyle özetleyebiliriz, buyrun:

    1- darbenin şifresi marmaris'ti. cumhurbaşkanı orada öldürülseydi işte o zaman çok daha fazla sayıda darbeci general meydana çıkacaktı.

    2- bu nedenle türkiye'nin dört bir yanındaki birliklerde görevli pek çok darbecinin kulağı marmaris'teydi. ama bekledikleri olmadı.

    3- cumhurbaşkanı'nın cnn türk'e canlı bağlanması çoğu darbeciye geri adım attırdı.
    yaşıyordu ve meydan okuyordu. işte bu darbeye set çekti.

    4- cumhurbaşkanı'nı canlı cnn türk'te gören pek çok darbecinin hevesi kursağında kaldı. doğan medya center da bu nedenle darbecilerin hedefi oldu.

    5- cumhurbaşkanı'nın basit bir telefon görüntüsüyle de olsa ekrana çıkıp yaşadığını göstermesi düğümü çözdü. darbecilerin çoğu geri adım attı.

    6- hatta cumhurbaşkanı'nı ekranda canlı gören kimi darbeciler televizyonlara bağlanıp asker kışlasına dönsün nutukları attı.

    7- şimdi pek çok kişiye anlaşılmaz gelen ve ülkenin dört bir yanında süren üst rütbeli gözaltıların nedeni bu; darbeye teşebbüs.

    8- türkiye sanılandan çok daha büyük bir darbenin eşiğinden döndü/dönmek üzere. henüz tehlike tam geçmiş değil. meydanlar önemli.

    (not: mısır'daki darbeyi hatırlayın. ilk darbe girişimi halk tarafından başarıyla püskürtülmüştü. ancak rehavete kapılan ve darbenin bittiğini düşünen halk evine dönünce, esas darbe başlamıştı ve başarılı olmuştu.)

    (genel kültür notu: neden mi her yerde sela verildi? islam'da sela; cuma ve ölüm dışında okunursa birlik çağrısıdır.)

    ek yapıyorum:

    9- darbe sabah 04.00'da tam teşekküllü planlanmıştı fakat genel kurmay başkanı hareketliliği fark edip karargahta kaldı ve bu olayı yanındaki hainler istanbul'a bildirdi, bu yüzden operasyon 6 saat erken başladı.

    10- istanbul arnavutköy'de tank birliğindeki binbaşı olayı fark edip emniyeti aradı, belediyenin iş makinaları kışlanın kapısını kapattı, orada 2 albay ve 1 polis şehit oldu ama tanklar çıkamadı.

    11- malatya'da 8 adet kargo uçağı mühimmatı türkiye'ye dağıtmak için yüklendi fakat belediye uçuş pistine itfaiye ve belediye araçlarını park etti ve uçaklar kalkamadı.

    12- karargaha giren tuğgenerali bir astsubay alnından vurdu ve karargahtaki bütün plan çöktü.

    13- cumhurbaşkanı'nın 1 haftadır yeri bilinmiyordu, hain yaveri yerini söyledi ama yine operasyonun erken başlamasından dolayı cumhurbaşkanı oteli terk ettikten sonra hainler geldi.

    14- cumhurbaşkanı ölümü göze alarak istanbul'a uçtu. uçuş numarasını tc ana yerine tk8464 yani tarifeli bir uçuş kodu ile istanbul'a indi. eğer ankara'ya inseydi helikopterler havalimanında veya sarayda vurmak için hazır bekliyordu. burada da 1.ordu komutanı olaya el koydu, sizi acilen istanbul'a bekliyoruz dedi.

    15- türksat telekom da ve bilimum yerlerde sivil ve polis direnişleri oldu, hesap tutmadı, iletişimi kesemediler. telekom acıbadem müdürlüğünde bir muhtar şehit oldu.

    16- vatan caddesi'ne giden panzerlerin içinde emniyetten atılan fetocu emniyet amiri bile hazırdı. darbe olduğunda koltuğuna geri oturmak için oradaydı ama şimdi nezarette.

    17- halkı tamamen unutmuşlardı, aslında onların planında cumhurbaşkanı'nın canlı yayın yapacağı yoktu çünkü saat gece 04'de cumhurbaşkanı yakalanmasa bile iletişim tamamen kesilmiş olacaktı ve kimse sokağa çıkın çağrısı yapamayacaktı.

    (son not: bir hatam varsa affola, en doğrusunu allah bilir diyorum ve bırakıyorum.)

  • draymond green'in neyin artistliğine 6 sayı için kasmayıp* gerçekleştiremediğini anlamadığım hede. elalem triple double'a 1 rebound'u kaldığı için kendi potasına şut attı lan bu ligde. 10 tane top çalmışsın 10 asist yapmışsın 12 rebound almışsın 6 şut kullanıp 4 sayıya razı gelmişsin. tarihte 4 kez gerçekleşen bir olay olduğu düşünülürse draymond'un yaptığı cool'luk değil kerizlik olmuş.

  • sen küçük bir kız çocuğunun 5 yaşından 35 yaşına kadar senin ürettiğin sütü içerek büyümesi, okula gitmesi, spor yapması, mezun olması, evlenmesi, anne olması üzerine reklam çekeceksin "büyüdüm büyüdüm pınar'la büyüdüm" diye, sonra aynı kız çocuğunun daha reklamın 3'te 1'ine bile denk gelmeyen kısmında, hâlâ çocukken evlendirilmesini meşrulaştıran bir kararın tek adam tarafından zart diye alınacağı, o kız çocuğunun bir daha özgürce ne spor yapabileceği ne de rüzgarın saçlarının arasından geçebileceği bir düzeni destekleyip, reddedenleri paranla tehdit edeceksin öyle mi?

    sonra da utanmadan reklamında kullandığın o özgür cumhuriyet kadınının ve onun annesinin, babasının, kardeşinin, kocasının hiçbir şey olmamış gibi senin ürünlerini market arabalarına doldurmaya devam etmesini bekleyeceksin? çok beklersin.
    çevremde izmir markasıdır, kalitelidir diye pınar kullanan ve çocuk evliliğini desteklemeyen ne kadar insan varsa, son yıllarda hiç konuşmadıklarım dahil, bu durumdan haberdar ettim, büyük firmalar için toplu alımdan sorumlu iki arkadaşımı da öyle.

    sizin yalakalık yapmanız gereken kişi henüz ev yoğurdunu, kasap sucuğunu, yerel peynirciden alınan peyniri, sek sütü keşfetmemiş olan, bu ülkenin ekonomisini ve sizin cironuzu sırtlayan insan kesimdi, evine çüküm sütü zor alıp, çocuğuna ısıl işlem görmüş gergedan sucuğunu ayda 1 zor yedirip, bir padişah gelip bizi tekrar kanırtsa hayalleri içinde deliren durgun zekalılar değil.

    biraz haysiyetiniz varsa reklamlarınızda bir daha tecavüzcüsüyle evlendirilme, şortu yüzünden tekmelenme, burkanın içinde sıkışıp kalma kaygılarından azadeymiş gibi koşup oynayan, spor yapan eski türkiye'nin kız çocuklarını kullanmayın. çok ikiyüzlü oluyor öyle. size yeni reklam önerim:
    büyüdüm büyüdüm pınar'la 14'üme kadar büyüdüm
    sonrası 24'ünde 4 çocuk annesi,
    sunumlarım, 4 duvar arası #künfeyekün

    edit: 4 senedir mado'ya adım atmadım, nimet için kötü konuşmak istemiyorum ama mideden 10 saat geri gelen dandik bir salçalı hamburgeri kemirmek için arkamdan küfreden şeriatçıların dükkanları önünde kuyruğa girecek kadar basiretsiz bir insan hiç olmadım. sahipleri içki içenler hakkında ağza alınmayacak laflar eden, müşteri tartaklayan, kazıklayan hiçbir mekana adımımı bile atmam, herkes cuma akşamı boomerang'la yapılmış rakı bardağı tokuşturma videosu çekmek için böyle yerlerin yolunu tutmuyor. gideceğim yerin kirası kimin cebine giriyor onu bile araştırıyorum. kin gütmek, öfkelenmek lazım bazen, yorucu ama lazım.
    biraz basiretli olun, malum şahsın dediği gibi artık biraz da siz kininizin davacısı olun.

  • kanadalı nefroloji doktoru jason fung'ın 2016 yılında kaleme aldığı harika kitabı. kilo ve obeziteyle ilgili bildiklerimi bilimsel araştırmaları bam bam diye yüzüme vurarak darmaduman etmiştir. yıllardır neden verdiğim kiloları geri aldığımı ilk defa gerçek anlamda fark ettim. bugün itibariyle kitabı bitirdim ve notlarımı buradan aktarmak istiyorum.

    öncelikle kitap oldukça uzun bir kitap. 328 sayfa. ben sesli versiyonunu audible üzerinden satın alıp dinledim. o da toplam 10 saat 9 dakika sürüyor.

    bu arada, ne yazık ki türkçe çevirisi henüz mevcut değil. bir yayınevi keşke çevirtip yayınlasa. ben de bu eksikliği biraz genişçe bir özet yaparak gidermeye çalışacağım.

    öncelikle bu kitap yazarın kendi görüşlerinden çok bilimsel araştırmaların güzel şekilde derlenip okuyucuya sunulması şeklinde kaleme alınmış bir kitap. o açıdan %100 bilimsel ve değerli bir eser. kitap boyunca herhangi bir hayvan deneyinden bahsedilmiyor. tüm bilimsel çalışmalar sadece ve sadece insanlara ait.

    kitabın 1. kısmı "obezite nasıl bir salgına dönüştü?" konusuyla başlıyor. 1950'lerde insan ömrünün uzamasıyla birlikte kalp krizleri de artınca bunun suçlusu olarak bir bölüm bilimadamı karbonhidratları gösterirken, diğer bilimadamları ise "yağı" sorumlu tutar. amerikan devleti de tartışmalara "yağ suçludur" diye noktayı koyar. bunun üzerine "düşük yağ, yüksek karbonhidratlı" diyetler devlet tarafından teşvik edilir. böylece yavaş yavaş obezite salgını başlar.

    kitabın 2. kısmı "kalori aldatmacası" üzerine kurulmuş. caloric deficit yalanıyla bir güzel dalga geçilmiş. bu bölümde yazar çeşitli bilimsel araştırmaları dayanak göstererek kalori azaltmanın ve egzersizi arttırmanın ancak kısa süreli sonuçlar vereceğini, ancak uzun vadede başarısızlığa uğrayacağını anlatıyor. yıllar boyunca kalorisini kısıp egzersiz miktarını arttıranlar, yılların sonunda o verdiği kiloları kaloriyi arttırmasa bile geri alıyor. çünkü aldığınız kaloriyi sabitleyip azaltabilirsiniz. ama peki yaktığınız kalori?

    bütün diyetler sanki yaktığınız kalori sabitmişçesine kalorilerinizi kısmaya çalışır. oysaki siz kalorileri kıstığınızda metabolizma da kendisini kısarak ve açlık hormonlarını iyice salgılayarak sizi bir an önce eski kilonuza döndürmek için çaba sarf eder. neden mi? çünkü hormonlarınız böyle işliyor.

    kitabın 3. kısmı ise "hormonlar" konusunu ve "obezite nedir?" hususunu ele alıyor. yazar burada asıl suçun "irade gücünüzde" ya da "fazla yemenizde" olmadığını, asıl suçlunun 2 hormon olduğunu söylüyor:

    1- insülin
    2- kortizol

    insülin hormonu beynin hipotalamus bölgesinde bulunan "body set-weight" dediğimiz, "vücudun kilo ayarı" diye türkçeye tercüme edebileceğimiz ayarını yükseltiyor. evet vücudunuzun bir kilo ayarı var. tıpkı kombinizin sıcaklık ayarı gibi. zorla 20 kilo verdiğinizde, vücut tekrar o kiloları geri almak için çaba sarf edip metabolizmanın harcadığı enerjiyi kısıyor, açlık hormonlarını yükseltip tekrar o kiloyu almanızı sağlıyor. burada suçlu irade gücünüz değil, hormonlar.

    peki bu "vücudun kilo ayarı" nasıl şekilleniyor? yapılan araştırmalara göre bunu yükselten en önemli etken insülin. vücudunuz ne kadar fazla ve sıklıkla insülin salgılarsa, bu kilo ayarı da o kadar yükseliyor. vücudunuz ne kadar az ve seyrek insülin salgılarsa bu kilo ayarı da o kadar düşüyor. dolayısıyla kilonuzu kalıcı şekilde azaltmanın en önemli yolu, insülin salgılanmasını minimuma indirmek. bunun da yolu insülini yükselten gıdalardan (çoğunlukla karbonhidrat ve yağsız proteinler) uzak durmak ve daha seyrek yemek yemek (evet atıştırma yapmak yasak. günde en fazla 2 öğün, hadi bilemedin 3). bu arada vücudun kilo ayarını yukarı çeken diğer bir etken de yaş. yaş ilerledikçe vücudun kilo ayarı yavaş yavaş yükseliyor.

    diğer bir etken hormon ise kortizol, yani stres hormonu. dışarıdan verilen kortizon ya da hayatınızdaki stres de bir başka önemli faktör. eğer kortizol hormonunuz yüksekse, tek çare stresten uzak durmak ve meditasyon gibi araçlara yönelmek.

    kitabın 4. kısmı obezitenin sosyal boyutlarını ele alıyor. gıda şirketlerinin "günde 6 öğün" yalanını nasıl pompalayıp insanları insülin direnci hastaları yaptığından ve işlenmiş gıdaları ucuza sunup özellikle fakir kesimlerin nasıl obezite hastası haline geldiklerinden bahsediyor.

    kitabın 5. kısmı "beslenmemizdeki yanlışlar neler?" başlığıyla ele alınmış ve fruktozun ne kadar ölümcül bir gıda olduğunu, insülin direncini nasıl birkaç günde oluşturabileceğini anlatıyor. ayrıca yapay tatlandırıcıların da insülini en az şeker ve fruktoz kadar yükselttiğinden bahsediyor. diğer bir nokta ise doğadaki çoğu karbonhidrat yanında "panzehiri" olan "lif" ile gelir. ancak işlenmiş gıdalarda bu yoktur. lifler, posalar atılır, sadece karbonhidrat alınır. bu da zehri alıp panzehiri almamak gibidir. mesela bir oturuşta 5 tane portakal yiyemezsiniz ama 5 portakalı sıkıp 1 bardak portakal suyunu bir dikişte içebilirsiniz. yani o zenginlik simgesi olarak "kahvaltıda portakal suyundan 1 yudum alma" eylemi aslında hiç de sağlıklı değil.

    yine 5. kısımın 17. ve 18. bölümlerinde proteinin işlevleri ve "yağ fobisi" olarak adlandırılan korkunun gereksizliğinden dem vurulmuş. yağların aslında kalp sağlığını koruyucu etkilerinden ve kilo verme üzerindeki işlevlerinden bahsedilmiş.

    kitabın 6. kısmı ise "çözüm" başlığını taşıyor. önce "ne yemeli", sonra da "ne zaman yemeli" kısımlarını ele alıyor.

    ne yemeli kısmında özetle:
    - işlenmiş gıda yemeyin
    - şekeri tamamen hayatınızdan çıkarın ya da minimuma indirin
    - eğer yapabiliyorsanız karbonhidratları sadece sebzelere indirgeyin, düşük karbonhidrat ve yüksek yağlı, orta düzey proteinli beslenin; eğer yapamıyorsanız karbonhidrat alın ama işlenmiş halde değil, doğada bulunduğu haliyle alın.
    - insülini düşürmeye yardımcı etken olarak "sirke" tüketin, diyor.

    ne zaman yemeli kısında özetle:
    - mümkün olduğunca seyrek beslenin. günde 2 öğün gayet iyidir. ama yapabiliyorsanız günde tek öğün de gayet iyidir. ya da 24 saat oruç tutun, ertesi gün normal yeyin, bir sonraki gün yine 24 saat oruç** tutun, diyor.
    - yapabiliyorsanız 3 gün, 5 gün, 1 hafta sadece su, kahve, çay, kemik suyu, sirke, maden suyu, vs. tüketerek oruç tutun, diyor.

    umarım bu kitabı okuyamamış olanlar açısından yeterince açıklayıcı bir özet olmuştur.

  • "ben ödedim, herkes ödesin!" diyenlere çemkirenlerin olması hakikaten de bu ülkenin neden gelişemeyeceğinin göstergesi.

    açık açık, tane tane anlatayım:

    senin ödemediğin o borçlar benim cebimden çıkmış oluyor. ben yok canımdan seni üniversitede finanse etmiş oluyorum. bana ne arkadaş senin üniversitede yediğinden, içtiğinden. zaten eğitim giderlerinin büyük bir kısmı vatandaşın cebinden çıkıyor. onun dışında bir de senin kahvaltı paranı, sinema paranı, kitap paranı, doğalgaz paranı neden ben karşılayayım!

    bu ülkede sonradan nasıl ödeyeceğini düşünüp o krediyi almayan yüzbinlerce sorumlu öğrenci keriz de, bir siz mi akılısınız?..

    suriyeliler neyse, gecekondu dikip tapu diye dilenenler neyse, köprüden kaçak geçif af isyenler neyse, bunlar da o.

  • annem an itibariyle bursa'da haftada ortalama 5 kişinin korona pozitif çıktığı bir tekstil fabrikasında ihtiyacımız var diye korka korka çalışıyor. bugün döviz artışı sebebiyle günlük yevmiyesinden çok zarar ettiğinden haberi olmadan çalışıyor garibim.

    babam evde emekli. maaşı günlük 9 dolar gibi bir rakama tekabül ediyor ki kendisi şanslı sayılabilir. o da bugün maaşından tl bazında iki gün kaybettiğinden habersiz.

    ben evden çalışıyorum işe gireli 8 ay oldu. işe girdiğimde 1000 dolardan fazla maaş alıyordum. döviz artışı sebebiyle bir kaç aydır alamıyorum. ayda 400 dolar kaybım var ortalama. 8 ayda toplam 3200 dolar kaybetmişim. yani güncel kurla sadece 8 ayda 25.000 tl'yi hükümetin propaganda bültenine vermişim.

    ağustos ayında nişanlandım önümüzde düğün var ve sadece 8 ay gibi kısa bir zamanda cebimden 25.000 tl yi hükümetin politikaları almış. anamın babamın ve benim emeklerimize yazık olmuş. bu adamlara oy verenlere ve hala savunanlara hakkımı helal etmiyorum.

    işte öyle bir kurdur.

  • devlet bankalarından kredi verilmediği için metro yapılması için para bulmuş adam, hâlâ kredi değil hibe bulsun diyen var. vallahi hayret.

    o duble yollar, köprüler de hibeyle yapılıyor zaten.

    asıl sorun, türkiye cumhuriyeti belediyesinin neden dışarıdan para bulmak durumunda kaldığıdır.

  • ak partili mehmet yılmazer'in "karpuz alamıyorum" diyen halka verdiği cevaptır.
    görsel

    daha önce de hatırlayacaksınız; "et alamıyoruz" diyen millete "eti kasaptan kilo ile alırsanız pahalı olur tabi, ben hep bütün kuzu, koyun alıyorum" demişlerdi.

    petrol fiyatlarını da eleştiren olursa "kazıp kendi petrol kuyunuzu açın amk" diyecekler herhalde…

  • bugün pendik te bir müteahhitle daire pazarlığınıdaki konuşmalardan çıkardığım özet şu, 2 milyonluk daireye ocak ayında 350 bin tl ekleyecekler. şuan da alırsanız bankaya faiz olarak vereceğiniz parayı 2 hafta sonra müteahhide daire parası olarak verirsiniz. sizin için değişen tek şey kime vereceğiniz.. parayı yani.