hesabın var mı? giriş yap

  • yanılgı : ilk seferinde 300 kiloluk halteri kaldırmaya kalktım.. hemen karnımda kas çıktı..
    gerçek : fıtıktır o kardeşim hemen bir doktora git

  • babamla aramızda şu diyalogun gectigi mac.. ki ben o sırada sozlukte spiker hakkında yapılan yorumların etkisinde kalmısım

    pipicik: spiker macı ne kadar kötü anlatıyor de mi baba
    baba: ...
    pipicik: ne kaddar da kötü de mi baba.... de mi baba, hae de mi..
    baba: spikerden bize ne mna koduum

  • geçen bir yunanlı ile az biraz sohbet etme imkanım oldu, şunları söyledi:

    - almanya, fransa gibi ülkelerden takviye polisler filan gelmiş, ülkenin kuzeyinde kamp kurmuşlar. olur da yunan polisi yetersiz kalır yahut göstericilerin safına geçer diye yedekte bekletiliyorlarmış.

    - son tahmin yahut anketlere göre şu andaki iktidar partisi %8 gibi bir desteği varmış fakat sosyalistlerin toplam oyu %45'i geçiyormuş galiba. bunu bildikleri için erken seçimi kabul etmeyip, abilerinin dediğini yapacak (ki dün yaptı, paket meclisten geçti) hükümet görevde devam ediyormuş. çünkü herkesin malumudur ki, olası bir sosyalist hükümetin yapacağı iş ilk izlanda gibi kusura bakmayın ödemiyorum deyip, paketleri filan reddetmek olacaktı.

    - biraz da kişisel detaylar: bu elemanın kardeşi öğretmenlik okumuş, ingiltere'de master yapmış, ve şimdi kocası işten atılmış, eve bu kadın bakıyormuş. bütün maaşları da düşüren bu son önlem paketi ile maaş 650 euroya düşmüş.

    - insanlar iki yıldır iyice paranoyaklaşmış. "her sabah 'bugün de batmamışız' diye uyanmak çok kötü" diyordu. "artık batacaksak batalım, bir şeyler olsun" modundaymış çok insan.

    - ekonomi işlerinden çok anlamam ama, şunu hatırlıyorum: avrupa'nın verdiği borçlardan (yahut yaptığı "yardım"lar diyelim) bir kısmı, belki de büyük bir kısmına yunan hükümetinin erişimi olmayacakmış ve belli bir fona aktarılacakmış. bu fondan ise doğrudan alacaklı olan avrupa bankaları direkt parayı alacakmış. insanlar buna da çok kızgınmış. yani hani bu başlıkta da eleştirilmiş ya çokça, "avrupanın verdiği paraya yunanistan gidip uçak, gemi alıp bizimkilerle ege'de it dalaşı yaptı" işin özeti silahlanmaya harcadı ve yıllarca düzgün planlamadı gelen yardımı diye. belki de o yüzden garantiye almak için böyle yaptılar. bu durumda avrupa mı suçlu, ayağını yorganına göre uzatmayan yunan devleti mi suçlu? bilmiyorum. ama ceremesini halkın çektiği kesin.

    - bu yunan arkadaşın ailesinden, en azından kardeşinden bahsettim. kendi durumu ise şu; geçtiğimiz bir-iki yıl içinde oxford'da malzeme bilimi yahut fizik alanında doktora yapmış. sonra çin'de bir şirkette çalışmış ama çok iyi kazanmış orda (çalıştığı şirket uluslararası galiba). neyse, sonra para biriktirip eve dönmüş. tabi evde iş yok güç yok. dışarda biriktirdiği para iki ayda bitmiş. bu arkadaş da parasız kalmış. "bir noktadan sonra yetti, katlanamadım o kadar depresyona" diyor, ve yurtdışındaki enstitülere post-doc olarak başvuruyor. yolu bu şekilde benim doktora yaptığım enstitüye düşüyor. ama işin ilginç tarafı burayı depresyone girip iş aramaya başlamadan önce bilmiyormuş bile. görüp, "bi başvurayım bakalım, belki alırlar" diyerek başvurmuş. ki hocası da yunan. gelince sormuş neden geldin diye, hocasına da açıkça söylemiş, daha fazla yapamadım diye...

    sonuç ne, ne yapılması lazım diye sorduğumuzda hiç düşünmeden "şiddet" dedi adam. o derece ümitsizdi durumdan. ama işin ilginç tarafı, zamanında eurozone'a girerken yunanistan'ın bazı rakamları çarpıtıp olduğundan iyi gösterip bir nevi hile yaptığını ve memur ve emekli maaşlarının normalden çok daha fazla olduğunu da kabul ediyordu. ama klasik artık akdenizlilik midir, doğululuk mudur bilmiyorum, "kim yapmadı ki, italya, portekiz, ispanya. hepsi aynısını yaptı, şimdi sıra onlarda" diyordu.

    bunları niye yazdım? birinci elden, eğitimli bir adamın söylediklerini röportaj gibi aktarayım diye. haydi iyi geceler...

    edit: uther not etti, izlanda imf programi ile bankalarini yeniden yapilandirip krizden cikmis. yoksa "kusura bakmayin haci ben odeyemiyorum" gibi bir durum yokmus.

  • olsa olsa en fazla 9 yaşında. elindeki kutunun içindeki oyuncak ve benzerleriyle oturuyor köprünün ayağında.
    derken birden, önünden geçen kadınlara sesleniyor;

    - abla... oyuncak alın çocuğunuzu sevindirin.

    hoffffffff. o ablaların alsın onları, çocuklarını da sevindirsin elbet. sevindirsin de, sen ne ara büyüyüp çocuk sevindirmeyi öğrendin be yavrum? arada sen de oynuyor musun onlarla?
    bir çocuk oyuncaklarla oynamayı kaç yaşında bırakır?

    bazen, bazı sorulara cevap veremiyor insan.

  • bana entry sildiren, taraftarı olduğum kulüptür. son süreçte didier drogba ile alakalı yazdığım entry'leri sildim. sildim çünkü haksızmışım. tribünlerde hakikaten bahsedilen ırkçılığı yapan pislikler varmış ve benim taraftarı olduğum, çocukluğumdan beri desteklediğim kulübüm bu pislikler hakkında gerekeni yapmak yerine, türlü türlü sözde video/fotoğraf kanıtlarıyla bu adamları savunur duruma geçmiştir.

    benim kulübümün savunulacak bir yanı yok. yok çünkü yönetenler, 3-5 çapulcunun yaptığı pisliğin 106 yıllık bir tarihe leke sürmesine göz yummakla kalmayıp, bu lekeye alet olmuştur.

    tükürdüğümü yalıyorum arkadaş. didier drogba; sesli isyan ettin ya, helal olsun.

  • bu fotoğrafta gödüğünüz alan uzay teleskobu kepler'in tarayabildiği ve keşfedebildiği alanı gösteriyor. 3000 ışık yılı ötesine kadar bakabilen kepler uzay teleskobu bugüne kadar kabul görmüş 977, henüz onaylanmamış 2500 gezegen keşfetti.

    çalışma prensibi çok asit. kepler, renkleri algılıyor. bir yıldız sistem'ine bakan kepler, o esnada bir gezegen söz konusu yıldızının çevresinde dönüyorsa, yıldız'dan gelen ışığın frekansının değiştiğini algılıyor. bu sayede, ışığı değiştiren gezegen'e odaklanıyor. gezegen'in gölgesine göre ağırlığını, o gezegendeki ana elementi, sıcaklığını bulabiliyor. böylelikle o gezegende yaşamın dünya üzerindeki canlılara göre var olup olmayacağının muhakemesini olabilir hale geliyoruz.

    işte böyle muazzam şekilde çalışan kepler'den daha büyük mercekli ve daha uzağa yerleştirilecek james webb uzay teleskobu sırasını bekliyor. bir türlü yerleştirilemedi, hesaplara göre bu seneydi ancak şimdi 2018 yılına ötelendi. james webb ile hangi gezegenleri, hangi uzaklığı keşfedeceğimiz inanılmaz bir deneyim olacak.

    yazının en başına gelirsek, sadece 3 bin ışık yılı ötesinde bile bulduğumuz yüzlerce gezegenden onlarcası canlılık barındırabilir. sadece 3 bin ışık yılını görebiliyoruz şu anda. göremediğimiz, kendi galaksimizde, milyonlarca yıldız ve bu milyonlarca yıldızın yüz milyonlarca gezegeni var. bakamadığımız milyonlarca galaksi var. milyonlarca galasinin, milyarlarca yıldızı ve milyarlarca yıldızın trilyonlarca gezegeni var. evet, bu bizim doğamız. bu, yaşadığımız evren ve bu sayılar tamamen gerçek.

    kesinlike yalnız değiliz.

    carl sagan'ın dediği gibi: "evren'de yalnız olduğumuzu düşünmek, okyanustan bir bardak su alıp balinalar yok demekle aynı şey."

  • aziz yıldırım'la hesaplaşmasıyla ilgili konuşurken mit dosyası gösterdi adam biraz önce, siyasal islamcıların koca devlet geleneğini ne hale getirdiğinin en güzel resmidir bu. goygoy olsun diye izlediğimiz, geçen hafta "dick, toshack" muhabbeti dönen programda devletin istihbarat örgütünün dosyası dolaşıyor.

    allah sonumuzu hayır etsin.

  • köpek fobisi olan bir arkadaşım yıllar önce köpek görünce panikle yola atlamıştı ve araba çarptı. bir kaç ay yoğun bakımda yattı. şimdi fobisi olan biri durakta köpek üstüne doğru gelirken refleks olarak kaçmaya çalışıp raylara düşse ne olacak? hayvanların toplu taşıma araçlarına alınmasına karşı değilim ama en azından sahipli hayvanlar ağızlık ile alınmalı diye düşünüyorum.

  • st. george ya da bize daha aşina adıyla aya yorgi'nin kapadokya'lı rum kökenli bir roma lejyonu olduğu rivayet edilir. görsel
    hristiyan inancından vazgeçmediği için roma imparatorluğu tarafından idama mahkum edilmiş olup, hristiyan rivayetine göre günümüzde israil topraklarında bulunan lod şehrinde göre 23 nisan 303 tarihinde infaz edilmiştir. islam rivayetlere göre de mezarı musul civarındadır.

    kendisinin ölümünün, o vakte kadar gizli saklı inancını yaşayan hristiyanların gün yüzüne çıkmasına ve roma imparatorluğunun hristiyanlaşmasına giden olaylar zincirinde önemli bir yere sahip olduğu düşünülür.

    tarihte birçok hristiyan ülke st. georg'u koruyucu azizi olarak benimsemiştir. günümüzde ingiltere bayrağı'ndaki st. george cross kendisine atfedilir. görsel ve st. george's day ingiltere'nin koruyucu azizini onurlandırmak için kutlanılır.

    çeşitli dillerdeki george *, giorgio *, gheorghe*, jürgen *, yorgo *, goran *, yuri * , jordi * isimleri kendisinden türemiştir. islamiyette hz. hızır ile bağdaştırılır. circis olarak da bilinir. hz. muhammed'in gelişinden önceki hak dini hristiyanlığa mensup oluşu ve putperest romalılar tarafından katledilişi nedeniyle islam aleminde de adından kötü şekilde bahsedilmez.

    türkiye'de kutlanılan hıdrellez ve balkanlarda kutlanılan aya yorgi yortusu , a.k.a djurdjevdan *, a.k.a ederlezi benzer rivayetlerden türemiştir.

    "hagios georgios ismi hristiyan dünyasındaki etkisi islamiyet’in kabulünden sonra müslümanlar üzerinde görülmüştür. hatta öyle ki, müslümanlar, hristiyan inancına ait süregelen pek çok geleneği müslümanlık inancı adı altında kendilerine devşirerek devam ettirmişlerdir. zaten bu konuda bir inceleme yaptığınızda hikâyelerde de konuların ve verilen mesajların aslında aynı olduğuna, sadece isimlerin, mekânların ve bazı figürlerin adlarının değiştiğine tanık edersiniz. sonuç itibariyle aynı coğrafyada aynı geleneklerle, tatlarla, hazlarla, hikâyelerle büyüyen insanlar, inançlarına başka isimler takarken, yine aynı şekilde yaşamlarını sürdürüp aynı esprilere gülmüşler, aynı ağıtları yakıp, aynı acıyı birlikte yüklenmişler, aynı yağmurun altında ıslanıp, aynı güneşli günlerde paylarına düştüğü kadarını almışlardır. isimler değişmiş olsa da sonuç değişmemiştir. şöyle ki; aziz georgios ismi islami kaynaklarda “yeşil adam” anlamına gelen “cercis, circis ya da curcis” olarak geçmiş ve dolaştığı yerlerde yeşillikler çıkartarak çiçekleri açtıran, yardıma muhtaç olanlara yardım eden hızır (a.s.)’ye benzetilmektedir. işte buradan hareketle, baharın gelmesi hızır – ilyas (elias) buluşması (hıdır ellez) eski takvime göre 6 mayıs’ta kutlanırken, bu kutlamalar batı bölgelerinde aziz georgios’u anma günü olarak yeni takvimde 23 nisan’a denk geldiğinden, bu tarihte kutlanmaktadır.

    hadr şehrinde yapılan kutlamalara filistin’in beytüllahim gibi daha uzak şehirlerinden gelip mum yakarak dua eden hristiyanlar, aya yorgi’nin tipik “ejderha avcısı” pozunun bulunduğu ekmeği pişirirler. aziz’in koruma sağladığı buna benzer resimler filistinli hristiyanların evlerinde ve kamu binalarında sıkça rastlanmakta, bu resimlerin hemen altına ise arapça, “tanrı evimizi korusun.” yazmaktadır. filistinli hristiyanlar aziz george günü kutlamalarında “ah aziz corc, biz hızır’a dua ederiz. ellerinde mumlar olan hristiyanlarız biz…” diyerek dua ederken, müslümanlar, “evliyalar eş olsun, hızır yoldaşın olsun.” derler. aleviler “yetiş ya ali, yetiş ya hızır” diyerek hz ali ile hızır’ı birbirleriyle eş koşmuşlardır. “ali yoldaşın, hızır yardımcın, pir sultan rehberin olsun…” vb dualar yine bir inancın içinde her türlü iyi vasıfları üstünde barındıran simge isimler üstünden toplumu iyi yola sevk edip doğru yoldan ayrılmamalarını temenni etmek, birlik, beraberliği sağlarken, aynı zamanda demografik olarak bu çatı altında sosyolojik olarak çok yönlü başka hedefleri de yeri geldiğinde kontrol altında tutarak güç kazanmak adına bir değerler bütününü ortaya koyabilmektedir.

    hızır ölümsüzlük suyunu içtiği için ölüp yeniden dirilebilir. elbiseleri yeşil olduğundan doğayı simgeler. ata binebilen hızır havada dolaşır, su üstünde yürür ve kılıktan kılığa girebilir. doğadaki varlıklara söz geçirebilir. insanlara göründüğünde kendini tanıtmadığı müddetçe kimse onun gerçek kimliğini bilemez. bazen bir derviş, bazen bir yoksul kılığına bürünerek insanları sınavdan geçirir örneğin; aç olduğunu söyler. eğer kendisine iyilikle karşılık verirlerse onları ödüllendirir, tam tersine kendini kovup açlığını gidermeye yeltenmezlerse onları da cezalandırır. müslümanların bu inançları güçlü olduğundan dilencileri geri çevirmek istemezler. geri çevirirlerse başlarına kötü bir şey geleceğine inandıklarından onlara mutlaka yardımda bulunur, açsa karnını doyurur, kıyafet ve para verirler."

    peki kendisini tasvir eden görsellerde sıkça görülen ejderha ne alaka diyecek olursanız da. konuyla ilgili kaynaklar şöyle der:

    hagios georgios / aya yorgi / st. george’nin ejderha efsanesi

    "aya yorgi’nin günümüze kadar ulaşan mitik bir efsanenin başkahramanıdır. özellikle semavi dinlerin içinde şimdi okuyacağınız masalsı bir hikâyenin geçmesi çok da normal bir durum olamayacağından belli ki, bu efsane de pagan inancı içerisinde dilden dile anlatılan bir efsanenin çok sonraları hristiyanlığın yaygınlaşması ile birlikte “aya yorgi” ismine evrilerek başka bir forma bürünmesinden başka bir şey değildir. yani kısacası kişiler ve coğrafyalar değişik olsa da hikâyeler ve varılmak istenen sonuç, verilen mesaj hep aynıdır. efsaneye göre; günde iki kuzu yiyerek ülkenin açlığa sürüklenmesine neden olan bir ejderha vardır. ejderhayı öldürmek için tüm imkânlarını deneyen kral bunda muvaffak olamayınca halk fakirleşir. çaresiz kalan halk fakirleşmekle kalmaz, kız çocuklarını da kurban etmeye başlar. sıra kralın kızına gelir. prenses denizden çıkıp kendisini yiyecek olan ejderhayı beklerken birden beyaz bir atın üstünde aziz georgios görünür ve o sırada denizden çıkan ejderhayı elindeki mızrağıyla yaralar. daha sonra da atının ayakları altında ezerek öldürür.

    ejderhanın öldürülmesine sevine kral georgios’a türlü hediyeler sunar, georgios kralın sunduğu hediyeleri halka dağıtarak oradan ayrılır. asırlardır dilden dile anlatılan bu efsane, sembolik anlamda prensesin hristiyanlığı temsil ettiği, ejderhanın ise hristiyanlığın karşısındaki güç olarak kabul edilmiş, georgios ise bu iki simge üstünde kötüye karşı cesaretle savaşan, yardımseverliği, gözü pekliği, cömert tavrı ile fakir, güçsüz, çaresizlere yardımını esirgemeyen, vicdanın, iyiliğin önemini vurgulamaktadır. bu mesajlar toplumun değer yargısının iyi yönde gelişip yaygınlaşmasına öncülük ettiği gibi iyi duyguların artırılması adına örnek olması bakımından da aya yorgi isminin taşıdığı bu misyonla inançlı insan yaratma ve alabildiğine yayılma politikasına uygun olması nedeniyle, simge bir isim olarak adının güçlenip yaygınlaşmasına neden olmuştur. sürüngen gövdesi ile yersel gücü temsil eden ejder “dragon”, bedenindeki kanatları ile de tanrısal olan hükümdarlığı, savaşçıyı, iradeyi temsil etmektedir.

    buradan şunu çok net anlamak gerekir ki, pagan dininde inanç olarak insanlar üstünde etkisi olan önce tanrıların, daha sonra zaman içinde güç kazanarak bu tanrıları ve bu tanrıların yerini alıp yarı tanrı olarak kabul edilen zalim hükümdarları temsil etmektedir. suyun içinden çıkıp ateş saçarak uçabilen yılan gövdeli ejderha, gök gürültüsünden sonra yağan yağmurun toprağa düşmesiyle bitkilerin toprak ananın yeşermesini ve ürün vermesini sağlayan yaratıcı özelliğinin yanında, fırtınaları kopartıp, sellerin oluşmasını da sağlayarak yıkıcı bir özelliğe sahip olduğuyla da anılır. buradan hareketle hava, su, ateş, toprak simgesinin hepsini kendinde toplayan ejderhanın evrensel olanı ve bütünlüğü temsil etmesi düşüncesinin yanı sıra kötülük, savaş ve şeytani gücü ortaya çıkarttığı inanışı da vardır. çünkü hristiyanlığın ilk dönemlerindeki inanca göre bir genç kızı ejderden kurtarmak, kötü olanı yenmek ve saflığı ortaya çıkartmak anlamına gelmektedir. zaten pagan inancı da mitik hikâyelerin üstüne bina edilmiş bir inanç biçiminin yaşam alanına hükmeden bir yaşayıştan başka bir şey değildir."
    kaynak