hesabın var mı? giriş yap

  • galatasaray - beşiktaş maçi sonrasi, sergen beşiktaşli yasin'in formasini giymiştir maç bittikten sonra, bir kamera ile mikrofon gelir, röportaj başlar:
    -sergen sirtinda beşiktaş formasi var bunun anlami nedir acaba? {büyük av yakalamiş olmanin heyecani ile sormaktadir, acaba sergenin kalbinde hala beşiktaş mi vardir? büyük bir mesaj mi veriliyordur? aman tanrimdir!}
    sergen: valla yasin formami istedi, ben de çiplak gezecek değildim heralde

  • 75-80 yaslarinda bir "dede"nin nişantaşı'nda kaldırımda şaşkınlıkla etrafa bakışı, ayaklarının dibinde 2 file portakal, biri patlamış ve kaldırıma saçılmış...bastonuyla portakalları kendine doğru yuvalarması, yanindan solaryum karası bir kadının hayret ve şaşkınlıkla, portakallardan birinin üstünden atlaması, hemen sonra portakal değip de pisletti mi acaba diye beyaz topuklu çizmelerine bakması ve hızla uzaklaşması... dedenin şaşkın yüzünün asılması, ve buna daha fazla dayanamayıp kırmızı ışıkta duran ve içinden olayların izlendiği dolmuşu terk etmek, dedeye doğru yürümek...

    bir gün kadiköy - beşiktaş vapurunda bir evsizi göze kestirmek, uzaktan izlemek, elinde kocaman ağzına kadar dolu büyük boy bir çöp torbası olduğunu görmek, geminin kıç tarafına yöneldiginde martılara ekmek getirmiş olduğunu fark etmek, insanların ondan uzaklaşması, içeri girmesi, belki kaçması, korkması...sonra yanına gitmek, dönüp "sen de atmak ister misin?" demesi... koluna girmek...birlikte dakikalar geçirmek...onun bir seylerin "daha fazlasi" olduğunu idrak etmek...

    kalamışta sokak aralarında akordeon çalan gencecik bir çocugun, 3-5 hafta üstüste aynı sokağa gelişi, apartmanlardan para atanlar oldukça, onların evlerinin altında daha uzunca kalarak boşnak veya rus ezgileri çalması, 1 hafta kadar sonra artık gelmediğini fark etmek...

    5 yaşında bir çocugun kendinin 5 katı yaşında birine "ne güzel olurdu sen çocuk olsan" demesi...

    karganın tekini çatıdaki su birikmiş olukta, gagasıyla çevirmek suretiyle, ekmeğin iki tarafını da ıslatırken yakalamak...

  • yeryuzundeki ilk yasam bulgulari olan prokaryot formun yaklasik ikibucuk milyar yillik hukumranligi ardindan (prekambriyen) gelen ve kabaca gunumuzden 600 milyon yil onceye tarihlenen (ki jeolojik olarak bu sure ancak yeryuzu yasinin onda birine denk duser) donemdir. prokaryotik yasamdan okaryotik yasama gecisin ve bunun dogal sonucu olarak da yasam formlarindaki cesitlenmenin ivmelenmesinin miladidir. bilim insanlari bu donemin baslangicini big-bang'le kiyaslayarak bir "kambriyen patlama"dan bahseder. bu miladin en temel ozelligi artik yeryuzunde hucre diyebilecegimiz yapilarin olusumuna ve dolayisiyla da cok hucrelilige gecise yataklik etmesidir. zira daha onceki donemlerde de birtakim yasam formlarina rastlanmis (prokaryot) ancak bu formlarin bilinen orneklerinde bir hucrenin karakteristigi olan hucre cekirdegi, kromozom gibi yapilar bulgulanamamistir. kambriyen patlama, hucrelerin gelisimiyle beraber farkli kosullarda farkli turlerin gelisimine de yol acarak, ilk omurgali canli orneklerinin ortaya cikisina da taniklik eder.

  • abd-minesota'da, çılgın bilim adamlarımız yine işin suyunu çıkarmışlar efendim. dünyanın en sessiz odasını yapmışlar.

    peki sessizden kastımız nedir?

    insanın doğal olarak en sessiz kalabildiği ortamda bile 30-60 desibel arası ses bulunmaktadır. (misal florasandan çıkan ses, rüzgar sesi, pc harddisk sesi, hatta denizin dibine bile daldığınızda, 60 desibelden fazla ses duyabiliyorsunuz.) fakat bu oda tam -9 desibel şiddetinde! yani insanın sessizlik eşiğinin ortalama 3 katı düşük.

    1 desibel, en mükemmel insan kulağının işitebileceği en düşük ses seviyesidir. bu taraftan bakınca, -9 desibel, türümüze göre mutlak sessizlik demek.

    peki bu odada kalan insana ne oluyor? olay burada kopuyor.

    bahsettiğim gibi, bu odanın içerisi o kadar sessiz ki, damarlarınızda akan kanın sesini bile duymanız mümkün olabilmekte. bunun haricinde kalp atışınızı ve kulaklarınızın içerisindeki kemiklerin kendi doğalarından ötürü çıkardıkları sesleri de bu oda içerisinde net bir şekilde duyabilirsiniz.

    tüm hayatı boyunca belli bir seviye sese alışık olan beynimiz. ortama ayak uydurmak adına sanrılara başlıyor. yarım saatten sonra halüsinatif etkisi ortaya çıkıyor. ses ve görüntü olarak çıldırtıcı halüsinasyonlara neden oluyor.

    odada kalma rekoru, 45 dakika ile amerikalı bir gazetecide.

    -------------------------------------- ilgilisine ek bilgiler ---------------------------------------

    insan beyni bu kadar sessiz ortamlara adaptif değildir. insanın evrimi, belli düzeyde fon sesi olan ortamlarda olmuştur ve beynimiz de doğduğumuzdan sonra sürekli olarak sesli ortamlarda bulunmuştur. bulunduğumuz en sessiz odalarda bile belli başlı sesler bulunur ve beynimiz buna adapte olur. ancak bu odada, beynimiz ciddi sorunlar yaşar.

    çünkü odadaki sessizliğin bir noktadan sonra beynin çelişkili sinyaller üretmesine ve halüsinasyonlar görmeye başlamasına neden olduğu tespit edilmiştir. beyin, alışık olmadığı bu durumu düzeltmek için sanrılar görmeye başlamaktadır!

    not: -9 değeri 0'ın altında bir ses düzeyi demek değildir. bu, fiziksel olarak anlamsız olacaktır. -9 desibel, tanımladığımız referansın (insanın duyabileceği en düşük düzey olan 1 referans şiddet değerinin) yaklaşık 3 kat altında demektir.

    önemli ek bilgi edit: odanın içerisinde kesinlikle yankı bulunmuyor. odanın yapısından dolayı, ses belli seviyeye kadar emilip soğuruluyor.

    yani oda dışarıdan ses almadığı gibi, içerdeki sesi de yüksek ölçüde emiyor. yani ayağa kalkıp yürüdüğünüzde dahi ses duyamıyorsunuz.

    edindiğim bilgiye göre 45 dakika rekor sahibi gazeteci, ayakta 10 dakikadan fazla dayanılamayacağını söylüyor. kendisi bu süreyi büyük ölçüde sandalyede oturarak tamamlamış. çünkü hareketlerimizden hiç bir şekilde ses çıkmadığı için, beynimiz ortama ciddi manada yabancılaşıyormuş.

    edit video: (random nick'e teşekkürler): http://www.youtube.com/watch?v=lz4bh2rkqhm

    edit video 2: http://youtu.be/mxvgib3bzhi (honuuu'ya cok tesekkurler)

    haber linki: http://www.hurriyet.com.tr/…d-laboratuvari-40396646 dünyanın en sessiz odası: orfield laboratuvarı

  • oyuncu profesyonelce uyguladığı oyun içi sertliğinin ve oyun içi çirkefliğinin yanında hakemin görmediği anlarda oyun dışı çirkefliğe de mi başvuruyor? öyleyse güney amerikalı.

    oyuncu profesyonelce oyun içi sertlik uygularken bu sertliği pozisyon içinde çirkeflikle de mi süslüyor? öyleyse avrupanın akdeniz kıyılarından, muhtemel portekiz veya italyan pasaportlu.

    oyuncu profesyonel olmanın verdiği sorumluluğun ve futbol kurallarının izin verdiği ölçüdeki sertliğin dışına çıkmıyor mu? öyleyse orta veya kuzey avrupalı.

    oyuncu bütün profesyonel görüntüsüne rağmen, aniden dellenip, tüm dünyanın izlediği bir maçta hakeme kramponunu sallama potansiyelini mi barındırıyor? o zaman anadolu çocuğu. sen, ben, biz. vakti zamanında tarhana içtiği belli. sıcak, içten ve samimi.

  • bere takmasinin sebebi ne kel olmasıdır ne de şekil görünmek, geçirdiği bir kazadan dolayı kafasında yara izi vardır (lescott'a benzer bir iz); kendi deyimiyle amacı insanların korkmamasıdır. düğününde bile o bereyi çıkarmamıştır. medyadaki en zeki, kendini geliştirmiş kişilerdendir. bu zamana kadar iki kez buluşma fırsatım oldu ikisinde de kültürü ve zekası ile etkiledi.

  • korku filmi.

    acayip eğreti duruyor. olmuyor. olamıyor.

    kendimize göre bir korku sineması oluşturamadık. illa hollywood tarzı çekin demiyoruz. bir uzakdoğu sineması ya da ispanyol sineması gibi bir türk korku sineması olmadı, oluşmadı. yapılanlar da kötü bir taklitten öteye geçemiyor. diğerleri de cinli perili arap isimli korku filmi zaten.

    edit: "türk korku filmleri gayet başarılı" deniyor hala. değil arkadaşım. ayrıca burda tartışılan şey başarılı olup olmaması değil. eğreti durması.

  • 2014 yılının yaz dönemi. çanakkale'de bir barda garsonluk yapıyorum. biraların, votkaların havada uçuştuğu hareketli bir cumartesi gecesi. mekan tıklım tıklım dolu.

    bir eleman geldi, tek başına. kendi halinde zararsız bir tip. hepiniz bilirsiniz; tek başına gelen erkekler pek hoş karşılanmazlar böyle mekanlarda. bu yüzden mekanın arka taraflarında bir masaya oturmasını rica ettik. adam hiç ikiletmedi, 'masa masadır' dedi, gitti oturdu. tamamen kendi halinde. söyledi birasını, içmeye başladı. ne yan masasında kimin oturduğu umrunda, ne de mekanda çalan müzikler. kulaklığını takmış, kendi kendine müzik dinliyor.

    3. biranın ortalarındayken; elemana bir şeyler oldu. oturur vaziyette dans etmeye başladı. hepimiz işi gücü bıraktık, lavuğu izliyoruz. gerdan kırmalar, omuz silkmeler, neler neler. sonra oturduğu sandalyeden ayağa kalktı, başladı moonwalk yapmaya. güzel de oynuyor piç.
    ama hiç kimseye bir zararı yok. tamamen kendi halinde.

    bizim patron rahatsız oldu.
    ''kaç kere söylemem gerekiyor evladım. şöyle kekoları mekana almayın bir daha'' diye söylenmeye başladı. ama adamın gerçekten hiç kimseye bir zararı yoktu. kendi halinde eğleniyordu, canı dans etmek istemişti ve kimseyi rahatsız etmeden canının istediği şeyi yapıyordu. ben asla yapamazdım örneğin onun yaptığını. yanlış olduğunu düşündüğümden falan da değil üstelik. utandığımdan, sadece utandığımdan. yan masadaki kız güler mi diye çekindiğimden veya elalem ne der diye düşündüğümden. ama hayatta yapamazdım. eleman dans etmeye devam ediyordu ve müthiş eğleniyordu.

    atın şu kekoyu mekandan dedi bizim yavşak patron. ''burası düğün salonu mu?''

    güvenlikler masaya gittiler ve adamı dışarı davet ettiler. adam hiç istifini bozmadı amk. yerine oturdu, kulaklığını toplayıp cebine koydu ve ''rahatsız etmek istememiştim, kusura bakmayın. hesabı alabilir miyim'' dedi.
    sakince çıkıp gitti mekandan.

    ''yavşaklar ölmez, sadece şekil değiştirir'' der ünlü bir yazar. ve o akşam kendi halinde dans eden o adama 'keko' diyen zihniyetle, dün akşam bu güzel abimize 'sığır' diyen zihniyet aynı yavşak zihniyet.

  • şerefsiz almanlar golden sonra sevinmiyor, sevinsenize oç’ları! nerden baksan 2-3 dakika kazanırız her sevincinize.
    adamlar direkt santraya gidiyorlar aq!

  • türk ordusu rusya ordusu'ndan güçlüdür şeklinde zırvalıklarla elestirilebilen bölgesel güç.

    bir de demiş yeni doktrin falan.

    doktrin dediği de sadece zayıf ordu ve militanlara karşı etkili olabilecek olan sihalar.

    nükleer silahın yok, kendi üretimin uçağın tankın yok, bir aydan uzun sürecek topyekün savaşı kaldırabilecek petrolün yok ama rusya ordusundan güçlüsün.

    yaramıyorsa içmeyin...

    edit: rusya ukrayna savaşı gösterdi ki rusya ordusu tam bir fıs. nükleer gücümüz yok, petrolümüz yok ama savunma savaşında rusya'yı her türlü yeneriz.

  • bunu bir gs’li olarak yazıyorum,

    muhabir direkt söz kesiyor, bunu da özür dileyerek vs yapmıyor direkt söze giriyor. türk muhabirlerinin hele bir de ellerinde üstünlük var ise nasıl empati yoksunu olabildiğini hepimiz biliyoruz bu sebeple ekmeğinin peşinde vs gibi bir durum yok.

    ali koç ise tepki vermekte haklı fakat üslubu yanlış. bu pozisyondaki insanlar oldukça nazik bir üslup ile son derece net mesajlar verebiliyor olmalı. duygu kontrolü konusunda sınıfta kalıyor.

    elde iki yanlış var diyebiliriz.