• (bkz: bahçesaray)
  • müzik ya da içinde ses olan tüm yapımlarda, ayrı ayrı kaydedilmiş pek çok sesin mono miksler için bir, stereo miksler için iki (sol ve sağ), surround miksler için beş, yedi, ya da daha çok kanala indirgendiği aşamadır.

    bu kanallarda (track), diğer seslere karışmadan (izole) kaydedilmiş enstrümanlar ve sesler bulunur. bu en basit anlamıyla, istenilen herhangi bir sesin diğer seslere göre miks sırasında yüksek ya da düşük volümde tutulabilmesini sağlar.

    bu aşamada indirgeme haricinde hedeflenen, eldeki seslerin mümkün olduğunca ahenkli, etkileyici, duyguları harekete geçiren, ve ses kalitesi olarak da en üst seviyede dinleyiciye aktarılmasıdır. bu nedenle miks hem sanatsal zevk ve yaklaşım, hem de teknik bilgi gerektirir.

    irili ufaklı ses kayıt stüdyolarında, adına "mikser" dediğimiz analog ya da dijital donanımları, ya da bilgisayar içindeki digital audio workstation yazılımları yardımıyla yapılabilir.
    "yardımıyla" dedim, çünkü miksi donanımlar değil, insanlar yapar. o nedenle bir miksin ne kadar etkileyici ya da güzel olduğu donanımlara değil, miksi yapan insana bağlıdır (bu insanlara "miks mühendisi", "ses mühendisi", "tonmeister" denir).

    işlemden geçirilen kanalların sayısı, tamamen yapımın içeriğine bağlıdır.
    film müziği, diyalogları, efektleri gibi ayrı unsurlar bir araya gelince, indirgeme işlemi sırasında işlemden geçen kanal/ses sayısı 300-400'e ulaşabilirken, bu rakam profesyonel müzik yapımlarında 150'ye kadar ulaşır. minimum kanal sayısı ise birdir (1). evet, bir kanal ses de, "karıştırılabilecek" diğer sesler ve kanallar olmasa da mikslenebilir, çünkü her sese indirgeme/miks sırasında eq, compressor gibi araçlar yardımıyla uygulanabilecek işlemler de miks işleminin parçasıdır.

    işlemin ingilizce adı "mixing" yani "karıştırma"dır. türkçe terim kullanmayı tercih eden ses mühendisleri buna 80'li yıllarda "indirgeme" demeyi tercih etmiştir. fakat ülkenin o yıllarda ve sonrasında adam gibi bir dil koruma politikası olmadığı için bu terim yeterince yayılmamış, kabul görmemiş, ve yaygın olarak "miks" terimi kullanılagelmiştir.

    ülkemin ingilizceden bozma kelimeler kullanmayı seven gençliği de bu kelimeyi "mix" şeklinde yazmaktadır. halbuki türk alfabesinde "x" harfi yoktur. dolayısıyla "mixe", "mixli", "mixe gidiyorum" gibi yazımlar doğru değildir*. hepinizin dilini eşek arısı soksun. ben gidip bi' çil pil alayım şimdi, yazının sonuna doğru asabım bozuldu yine.

    * eğer illa kelimenin yabancı dil versiyonu kullanılacaksa, türkçe çekim yaparken dil kurallarımıza göre eklerden önce kesme işareti kullanılması gerekir.
    örnek: "bu parçanın mix'i kötü olmuş".
  • toplar diyenlere inanmayın, mikste toplamaz.
  • valla bu miks olayı sanat ve mühendisliğin iç içe geçtiği nadir konulardan birisi.
    mimarlık gibi biraz. hem yaratıcı, sanatsal tarafın çalışacak, bi yandan da teknik noktalara dikkat edeceksin.

    miks nedir önce ondan bahsedelim.

    bir odada 4 parçalık bir yaylı grubunu dinlediğimizi düşünelim.
    2 tane keman
    bir çello (dikey çalınan daha büyük yaylı)
    bir de bas olsun (bu da çellonun daha da büyüğü)
    bu 4 enstrüman birlikte çalarken bestedeki notaları çaldıkları gibi, 4ünün bir arada çalarken çıkardıkları toplam sesin, o odada duyulduğu halini de yayı ne kadar sert ya da yumuşak tellere sürttüklerine bağlı olarak volümünü ve sertliğini de ayarlayarak çalıyorlar.
    mesela 1. keman solo bişey çalacak, diğer 3ü onun üstüne solo çalacağı altyapıyı mı yapacak? beste hem ona göre düzenlenir hem de çalanlar ona göre çalar ki dinleyici o anda soloyu rahat duyabilsin dinleyebilsin.

    işte bu muzisyenler bu aşamada hem eseri çalıyor, hem de çalarken canlı olarak miks yapıyorlar. mesela çello diğer 3 enstrümandan ayrı bir şekilde çok yüksek çalarsa, ya da mesela odada 3 yaylı arka duvarda dursa ama çello gelse seyircinin ortasında çalsa istenen ahenk ve bestecinin hedeflediği duygusal tepkiyi çıkaracak olan ses gerçekleştirilemez.

    farklı bi örnek deneyelim.

    rock grubu düşünelim. davul bas elektrik klavye ve vokal olsun.

    bir kere davul zaten kendi başına yüksek sesli oldugu için diğer enstrümanların ve vokalistin sesini yeterince duyuracak bir yöntem lazım.

    eskiden (1950lerde mesela) napıyorlardı? 1 adet mikrofonu yerleştirip davulu en uzağa, vokalisti en öne koyuyor, diğer enstrümanları vokalist ve davul arasına yerleştirerek enstrümanların (ve vokalistin) ses seviyesini mikrofona uzaklık ile kontrol etmeye çalışıyorlardı.

    bakınız şu videoda, 1950ler modeli grubu tek mikrofonla kaydetme yöntemini deneyen, büyük oranda eski cihazlarla donatılmış bir stüdyonun kayıt denemesi görülebilir: https://youtu.be/_q-scxybnp0?t=393 - grup beraber çalıyor, vokalist mikrofona yakın. diğer teknikleri de deniyorlar.

    bir diğer örnek : capitol studios - https://www.youtube.com/watch?v=cjnbs7x7xcm
    big band orkestrası, tek mikrofon - defalarca tekrar alınıyor, "hah oldu" denene kadar. mesela davulcu fazla mı vurdu bi kaç yerde? hop durdur, davulcuyu uyar, sonra baştan çalınıyor.

    tabi burada muzisyenler hala şarkı boyunca yer yer çalımlarını yükseltip alçaltıyorlar. mesela şarkının girişinde yüksek çalıyorlar, ama vokalist girince o duyulsun diye daha hafif çalıyorlar - buna muzik dilinde forte (abanarak çalmak) ve piano (hafifçe çalmak) denir. bu da tıpkı 4lü yaylı grubu gibi o an için bestede önemli bileşen her ne ise ona yer açmak için diğerlerinin bir nevi kenara çekilmesi gibidir. bu nokta mühim. bunu kenara yazın.

    sonraları bu tek mikrofon işi birden fazla mikrofona evrildi. yani kayıt yapılan (ya da konser sahnesi) yerde tek mikrofon yok, her enstrümana birer mikrofon verilebilecek teknik imkanlar icat edildi. bunlar en temel "mikser masası" cihazlarıydı. yani atıyorum 8 tane ayrı mikrofonun girilebileceği ve seviyelerinin ayarlanabileceği ve tüm mikrofonların seviyesinin toptan ayarlanabileceği elektronik masalar.

    mesela şu alet basit bir mikser masası : https://magazine.local695.com/…les/8 - rca bc-5.jpg

    sonraları bunların kanalları artmaya başladı - 12 kanallısı : https://i.pinimg.com/…444c98ff045e0d2df364ec04f.jpg

    bunun olayı şu - tek bir mikrofon koyup grubu o mikrofona olan uzaklık yakınlık gibi şeyleri hesap ederek çaldırmak yerine, mikrofonları enstrümanın yakınına koyuyoruz, çok fazla seviyesini açmak zorunda kalmıyoruz (çünkü ses kaynağının dibinde) - bu sayede bir mikrofon diğer enstrümanın sesini minimum yakalıyor (yani mesela gitarı alan mikrofona bas gitarın sesi pek bulaşmıyor) ve ses mühendisi, başka bir odada, hoparlörlerden çıkan sese göre gerekli gördüğü şekilde mikrofon seviyelerini açıyor, kısıyor.

    bu neye yarıyor? bir kere enstrümanların seviyelerini dinamik olarak değiştirebiliyor. mesela - şarkı girdi, tüm enstrümanlar çalıyor, tam vokal girmeden önce her şey duruyor ama bir piyano melodisi var diyelim - sonra vokal girecek.
    mühendis bu noktada girişte enstrümanları dengeli gelecek şekilde ayarlar, piyano melodisi girdiği anda piyano mikrofonunu birazcık açar, vokalist girince de diğer mikrofonların seviyesini birazcık kısarak vokaliste "yer açar".

    tek mikrofonda bunu yapmak zor - zira piyanonun yerini değiştiremezsin, mikrofonu yaklaştıramazsın. piyanistin sert veya yumuşak tuşeyle çalması harici bir yöntem yok. ama piyanoya sert vurunca çıkan tonla, yumuşak çalınca ton arasında fark var. işte yakın mikrofonlama produktor/sanatçıya seçenekler sunabiliyor. enstrümanda hafif çalınmış ama yüksek sesli yapabiliyor mesela.

    1960larda gelişen bir diğer teknoloji de kanal kayıt teknolojisi oldu.

    bu ne demek ?

    hani ilk örnekte tek mikrofonla grubun "olana kadar" kayıt aldığını anlattım ya, çoklu mikrofonda da bu olay böyleydi - yani grubun şarkıyı "olana kadar" çalması gerekiyordu. sıfır hata, en iyi hissiyat, en heyecan verici şekilde çalana kadar tekrar tekrar kayıt alınıyordu. o kayıt da nihai idi, bişey olmamışsa o kayıt en baştan alınıyordu.

    peki kanal kayıt gelince ne oldu? enstrümanları ayrı ayrı zamanlarda kaydedip "üst üste" bindirebilme teknolojisi kullanılmaya başlandı.

    tek şeritli yol yerine çok şeritli yol gibi düşünebilirsiniz.

    çok şeritli yol modeli alınan kayıtta en sol şeritte davul, bir yan şeritte bas, diğer şeritte piyano, diğer şeritte gitar, vokal vs. vs. şeklinde kayıt alınabiliyor,
    performans ayrı ayrı alınabiliyor,
    performans kaydedildikten sonra müdahale edilebiliyor hale geldi.

    pratikte nasıl oluyor?

    davulcu geliyor, bir metronom (veya kılavuz olacak bir enstrüman) eşliğinde şarkıyı çalıyor. bu 1. kanala "olana kadar" tekrar alınarak kaydediliyor.
    davul bittikten sonra bant başa sarılıyor ve aynı şekilde bas gitarı - kaydedilmiş davul kanalını dinlerken kaydediyorlar. yani bas gitarcı kaydını alırken "davulcu yanlış çaldı" diye baştan çalmak zorunda değil. odaklanılan tek enstrüman o esnada bas gitar.
    bas gitar olunca piyano ya da gitar. bu sefer gitarcı "basçı ya da davulcu sıçtığı için baştan çalacaz" demek zorunda kalmıyor, ses mühendisi gitara odaklanabiliyor.
    bu şekilde tüm performanslar teker teker kaydediliyor ve en sonda ortaya çıkan şey sanki tüm grup birlikte çalmış gibi oluyor.

    mesela bu noktada "grubun birlikte çalıyor hissiyatı kayboldu" diyenler olmuş. mesela frank sinatra güya kariyeri boyunca hiç böyle kanal kayıt almamış, hep eski yöntem, koskoca big band orkestrasıyla tek seferde (hücum kayıt diyoruz )kaydedermiş.

    veya beatles mesela, albümlerini yaparken hem 4 kanalla çalışmaya mahkumlar, hem de çok katmanlı müzik yapıyorlar (bir sürü vokal - enstrüman katmanı var). bunu nasıl gerçekleştiriyorlar? ritm grubu önce birlikte çalıyor - bu performans tek bir kanala kaydediliyor. yani davul, bas, gitarlar tek bir kanalda.
    sonra üstüne belki 2nci, 3ncü gitarlar ve belki geri vokaller kaydediliyor.
    sonra belki üstüne perküsyon kaydediliyor,
    sonra bakıyorlar kanal lazım, 2 ve 3. kanala kaydedilenleri 4. kanala aktarıyorlar (birleştiriyorlar - buna bouncing deniyor) böylece 2 ve 3ncü kanal boşa çıkıyor. oraya yeni şeyler kaydediyorlar ve gerektikçe bouncing yapıyorlar.

    tabi bu bouncing yaparken bant kaydı üst üstüste oldukça kalitesini kaybettiği için çok fazla da yapılamıyor. mesela ana vokaller genellikle bounce edilmeyecek şekilde kayıt alınır zira vokalin sesi pop muzikte en önemli şeydir ve en temiz şekilde gelmesi istenir.

    bir süre sonra kanal sayıları artıyor. 12 oluyor, 16-24 hatta 48 oluyor.
    mesela bohemian rhapsody 24 kanaldır. şu videoda brian may'in 24 kanalı teker teker dinlediği videoyu izleyebilirsiniz.
    https://youtu.be/v15oiktgjoo

    bu çok kanallı kayıtlar, performans bittikten sonra eldeki kayıtları daha da heyecan verici, daha "larger than life" duyurmak gibi imkanlar sağlıyor. efektler kullanılarak kayıtlar gerçek hayattakinden daha ilginç/heyecan verici hale getiriliyor.
    örnek - 80ler davul soundu nasıl yapılır. videoda kullanılan efekt cihazları kısaca gösteriliyor https://www.youtube.com/watch?v=fw1odpu4hqy

    ama esas farkı şuradan izleyebilirsiniz https://youtu.be/fw1odpu4hqy?t=268 - önce davulun odadaki sesi, sonra (with reverb dediği andan itibaren) efektlerle sanki davul kocamanmış, büyük bir stadyumda calıyormuş gibi geliyor.

    şu da aynı videodan başka bi örnek : https://youtu.be/fw1odpu4hqy?t=329

    zamanla kullanılan teknikler gelişti, mesela x bir sanatçının bir şarkısındaki davul tonu o kadar çok begenildi ki, diğerleri bunu taklit ettiler (örneğin bir önceki videodaki davul tonunun ismi "gated reverb snare" olarak bilinir. bu davul tonu ilk kez bir peter gabriel kaydında -esasen tesadüfen- kullanılmıştır. mühendis hugh padgham bu tekniği ilk kullanan olarak bilinir - https://www.musictech.net/…and-evolving-technology/ - şarkı da şu : https://youtu.be/vazuh_h7yv0)

    elbette zamanla estetik de değişti. çoğunlukla çok satan albümlerin soundu biraz değişikliklerle taklit edile edile müziğin soundu evrimleşti denebilir.

    e hani miksten bahsediyoduk ?

    hah.

    şimdi miks aslında bir muzik parçasını oluşturan bileşenlerin, birbiriyle ahenkli, birbirini destekleyici şekilde duyurularak, mümkünse bestecinin-sanatçının ortaya çıkarmaya hedeflediği duygusal tepkiyi (hüzün, heyecan, gaza getirme, dans ettirme) artırıcı şekilde düzeltilmesi ve değiştirilmesidir.

    yani miks sadece enstrümanları doğru seviyelerde duyurmak değildir. hem ortaya çıkacak bütüncül şarkının içerisinde enstrümanların kendilerine verilmiş görevleri (ritm mi çalacak, solo mu çalacak, arada ufak sololar çalan bir ritm enstrümanı olarak mı çalışacak, tek bir yerde girip çıkacak mı?) gerçekleştirirken bir yandan dinleyicinin o şarkıyı ilginç bulmasını, heyecan duymasını, nakaratta patlama hissetmesini, hüzünlü bir şarkıysa "allah beea" demesini de hedefleyen bir şeydir.

    burada işte sanatsal tarafı da işin içine giriyor. zira teknik olarak "şu enstrümanı 3 desibel kıs, bunu 5 desibel aç, bu enstrümanı sağ hoparlöre 45% oranında ver, şu enstrümanın 5khz tizlerini kıs, bas gitarın 60hz altındaki frekanslarını her oktavda 6 db kapat" gibi yanları olduğu gibi, "bu davul ve bas gitarın birlikte çalarken yarattığı ritm yeterince heyecan verici mi" ya da "bu gitar solosu vokalistin sakin söyleme tavrıyla çelişiyor mu" ya da "bu perküsyonlar bu şarkıda ne kadar gerekli, acaba karambol mu yaratıyor?" gibi soruları da cevaplamak gerekiyor.

    yani mesela resim yapıyorsunuz, "şuraya ağaç yapmak için kahverengi lazım, yeşil lazım, siyah lazım, çiçekleri varsa pembe renk lazım bir de şu şu fırça lazım"ı bilmek gerektiği gibi bir de "bu ağacı öne mi çizeyim, arkada mı dursun, dalları şöyle mi olsun, böyle mi olsun" gibi sorular da sormak gerekiyor. miks yaparken önünüze gelen manzara resminde ortada kabak gibi bir ağaç varsa ve manzarayı bozuyorsa mikste o agacı arkadaki diğer ağaçlarla birlikte gibi göstermek, manzara resminde önemli olan neyse (atıyorum deniz ya da geyik yavrusu) ona yer açmak mümkün ve gerekli olan şey.

    günümüzde produksiyonlar öyle bir hal aldı ki, en basit rock produksiyonu bile 80-90 kanal olabiliyor. gitar davul bas vokal'den oluşan bir grubun totalde 16 kanala sıgmasını bekleriz mesela konserde (8 kanal her biri ayrı mikrofonlanan davul setine, 1 ana 3 geri vokal, bas gitar, stereo gitar bile 15 kanal yaptı) - ama bu grubun kaydı işte 80-90 kanal oluyor.

    katman katman kaydedilen gitarlar, her bir performansın 3 ayrı marka model mikrofon ve amfinin durduğu odaya uzaktan yerleştirilmiş oda mikrofonundan oluşan 4 kanal olduğu, vokallerin katman katman olduğu, davulun ham kaydının üstüne bir de "sample" dediğimiz seslerle katmanlarının artırıldığı projelerdeki bu kalabalığın yegane sebebi işte daha önce bahsettiğimiz "larger than life" hissiyatını yaratırken hala önemli olan bileşenin rahat duyulmasını, hissiyat yaratmasını sağlayacak şekilde kendi alanı olmasını sağlamak aynı zamanda.

    miksci işte, seviyeleri, ekolayzırı, efektleri kullanarak bu enstrümanları müziği dinlediğimiz 2 hoparlör veya kulaklık içerisinde yerleştiren, anlık olarak neyin duyulması neyin geri plana düşmesi gerektiğine karar veren, bunun nasıl gerçekleştirileceğini teknik olarak bilen kişi.

    yani hem eserin son haline gelişinde sanatsal bazı kararlar veren hem de teknik olarak bunları gerçekleştiren kişi.

    biraz alakalı (bkz: auto tune/@moresk)
hesabın var mı? giriş yap