*

  • "yaw gecen gün bende girdim sözlüğe artık yazarsın nickimin altına bişiler" gibi diyaloglara maruz kaldığımız olay. bazen öyle kişilere yazmak zorunda kalırsınız ki aklınıza bişey gelmez karın sancısı çekersiniz, bazende öyle kişilere yazmanız gerekmektedir ki en güzel cümleleri kurmak için osmanlıca sözlük karıştırasınız gelir. bide bana yazmış bende onun altına yazıyım tribi apayrı bir olaydır.
  • önceleri; sözlük yazarlarının başlığına, sözlükte tanışıklığı bulunan dostları, özel günlerde ve aralarında bir olay yaşandığında, üçüncü kişileri bilgilendirmeyen ve onlarda herhangi bir etki yaratmayan entryler giriyorlardı. sonraları anası sikilmeye müsait her vakada olduğu gibi, bu hareket de başlangıçta oldukça masum ve sevimli bir görüntü çiziyordu.

    fakat gelmiş olduğumuz şu noktada sözlük içinde yazar başlığı altındaki entrylerin giriliş amacı, içerikleri işin bokunun çıkarıldığının kanıtı oldu. her zmanki gibi müsaadenizle örnek vasıtasıyla açıklamaya çalışayım:

    diyelim ki septomtombik(ahaha çok güzel oldu lan) isimli bir yazarımız olsun. ve bu yazarımız sözlüğün ilk zamanlarından beri var olan, entry giren bir kardeşimiz olsun. ilk zamanlarda başlığında şu tür entryler girmek mümkündü:

    34. brezilya formasını giydirdiğim adam. çok yakıştı ama beğenmedi kendisi.

    (bkz: anladın sen anladın)
    açıklama: söz konusu entry yi giren yazar ile başlığın sahibi yazar 2002 yılında izledikleri almanya-brezilya dünya kupası maçında iddiaya giriyorlar. iddiayı kazanan sözlük yazarı, arkadaşına gıcıklık mahiyetinde başlığına bu entry yi giriyor. sonuçta bu yazarlar arasındaki ilişki her ne kadar üçüncü şahıslara bir şey ifade etmese de, tekerrür eden bir durum olmadıkça en azından şahsım tarafında bir iğreti yaratmıyor.

    işin asıl özüne geldik şimdi. diyelim ki septomtombik(ulan keşke alsaydım bu ismi) isimli yazarın başlığına sürekli aynı şahıslar tarafından insanda "ananın amı artık yeter ulan" hissiyatı yaratacak bir entry bombardımanı yapıldığını ve her gün grup içinde yar alan başka bir yazarın başlığında bu bombardımanın devam ettiğini düşünün:

    124. karpuz kabuğu gemisi.

    125. triptanazomik gezegen çocuğu.

    126. şimendiferler üstü doğa harikası sırtlanlar kralı.

    127. civirik, zeptotik, klimanotik, peruş özellliklerine sahip üç ayarlı ekselans.

    yukarıda da görüldüğü üzere, parayla adam tutup üstüne üstlük parayı bile red eden adamlara silah zoruyla dahil bu kadar boku bir anda sıçtırmayı sağlayamazsınız. görüldüğü üzere, içeriği uganda dil kurumu sözlüğünde dahi bir anlam ifade etmeyen bu siktiri boktan cümeleler dizini hayali olarak yaratmış olduğum septomtombik ve hayali arkadaşlarının gerçek hayatları ve karakterleri haricinde bize bir sonuç, mana ifade etmiyor.

    tek elde ettiğimiz sonuç, benim yaratmış olduğum bu hayali sözlük yazarlarının, ne kadar boktan hayatlara sahip olduğundan, toplum içinde sürekli ezilen egolarının ne kadar rezil rüsva durumda olduğundan, ilgi çekmek adına düşebilecek seviyenin ne kadar aşağılara indiğinden başka bir anlam içermiyor.

    tabii eklemeden geçemeyeceğim, bütün bunları ben kendi götümden uyduruyorum. yoksa sümme haşa, ekşi sözlükte böyle dangalaklarla karşılaşmanız mümkün değil. hepsi mintax gibi pırıl pırıl amına koyim...
  • nick sahibinin sözlükteki çevresini edinmeye başladığı zaman açısından ipuçları verir. genellemede sınır tanımayarak örnek vereyim.

    başlık: zobilaptuk

    1. onsekizinci nesil yazar. hoşgelmiş.

    (robin, 10.12.2020)

    2. karanlık çocukların büyü broşürü grubunun yirmiyedinci albümünde bulunan muhteşemlerötesi şarkı. sözlerini de yazayım am olsun.

    (zobilaptuk, 28.01.2021)

    3. dün ilk kez dinleyip hastası olduğum, arp riffleri süper olan şarkı.

    (arpman, 19.04.2021)

    4. elektron mikroskobundan şarap içme zirvesinde tanıştığım, teflon tavalar konusundaki bilgisiyle beni benden alan yazar.

    (bkz: sok onu içeri)***

    (zohilanthus, 22.05.2021)

    evet, gördüğümüz gibi dördüncü entry'nin yazıldığı sıralarda yazar "(#25873615584 ahahahhayyyy aynen :pppp" şeklinde mesajlarla yetinmekten artık sıkılmış ve zirveye giderek diğer sözlükçülerle kaynaşmıştır. çok güzel.

    (bkz: gençlik heyecanıyla yapılan genellemeler)
  • genel içinde "özel" olanlara dair tarihe kayıt düşmektir.
  • bana yapılmasından hoşlanmadığım şey. o derece ki kendi nick başlığımı başka bir yere taşıttırdım. şimdi kafam rahat. (bkz: volgar)
  • koçum descartes,

    sayende var olduğumu* düşünüyorum ilk çağ zihniyetli odamda. düşünüyorum ve beni bu düşünceye nick altına entry girmekten pek haz etmeyen bir arkadaşım sevk etti.

    misal, 7 sene olmuş burada yazmaya başlayalı. nick altına entry de girmişiz. ayıp mı etmişiz bazılarına göre bilmiyorum ama bir şekilde yazmışız. kimi zaman paragraflar düzmüşüz sevdiklerimize, bazen ruhsuz nezaket servisleri atmışız filenin gerisine. top bir gitmiş, bir gelmiş iyi-kötü hatıralar arasında. girilmiş sonuçta bir sürü entry.

    acaba ilk entryyi girdiğimde, bu sitede* binlerce saat geçirip, bir sürü insan tanıyıp, yıllarca yazacağım aklıma gelir miydi? gelmezdi elbette; gelmedi de... belki 17 sene daha yazacağım. 24 sene sonra bir gün belki birimiz öldüğünde
    bakarken nicki* altındaki entrylere, hatıralarımı bir bir canlandırabileceğim tıpkı kitabın arasında bulunan, artık uzaktaki birisinden bulunan bir not ya da kurutulmuş bir çiçek gibi; ya da geçmişimi düşünürken, geçmişten satırlarımı bulacağım dünyanın neresinden tıklarsam tıklayayım dostların rumuzlarına. hatırlayacağım. bir şekilde tanıdığım, ortak bir şeyler yaşadığım insanları hatırlayacağım. iyisi ya da kötüsü... bazen tebessüm edeceğim acemice yazılmış satırlara, bazen şaşıracağım yıllar sonra yeniden anlamlandırdıklarıma. "böyle bir adam da vardı ulan" diyip neşelenecek, bazen kafamda parçalar birleştirip sinirleneceğim geçmişte olanlara... söz uçar, yazı kalır sonuçta. kötü bir şey değildir nick altına entry girmek.

    zamanla düşülen ufak notlardır bunlar işte. insana var olduğunu* ve zamanı hatırlatan kayıtlardır. okul yıllıklarındaki nükteler ne idiyseler bugün hayatımda, bütün ruhsuzluğu, bazen de anlamsızlıklarıyla hayatımın bu kısmının bir şekilde fotoğrafıdır onlar. ben en azından kendi adıma pek çok insan tanıdım buradan. bazılarının yüzünü bile görmedim ömrümde, geceler boyu dertleşsem de. bazıları hayatıma girdi, dostum oldu. bazılarıyla seviştim bile (ulan); flört ettim, asıldım, yazıldım ve hatta bazılarınızdan nefret ettim, tiksindim, kavga ettim, dövüştüm, küsüştüm! o insanlarla yaşadıklarımı yazdım buraya. 3. kişiler için değil, yarın tekrar yüz yüze geldiğimizde belki iki yabancı olacağımızı bildiğimden kazımak istedim olan biteni manasız olsa da buraya. bazen ifşa ettim, bazen zarf attım. ama sonuçta var olanları yazdım sadece. o entrylerde de vardım, bu entryde de varım. o zaman da düşünüyordum, bugün de düşünüyorum. ama o zamanki düşüncelerim başkaydı ama bugünküler çok farklı belki...

    aynı adamdaki farklılıkların sismograf dökümünü tutmak belki de nick altına entry girmek, düşüncelerimizi dikte etmek!
  • aslında bu sadece benim düşüncem, ve aman aman kimse uymalı değil, hiç değil be ne aman amanı.. zaten hiçbir şey öyle değil ki.. kimseye ne yapacağını söyleyebilecek hadde de değilim.. zorunluluk kiplerinden de uzak durmak gerek, biliyorum. hem önce bir kendim ne yapacağımı bileyim de ahkam keseyim.. üf, neyse, bu kısmı geçebilir miyiz?

    samimiyet gerektiğine inanıyorum ben, bunun için.. hem kendi duygularında-düşüncelerinde samimiyet, hem de o nick sahibi ile samimiyet: ilkine ortak inanç, yani, belki.. aslında ikincisi için "paylaşım" demek daha şık galiba.. dostlar, arkadaşlar, sevgililer bir yanadır ondan..

    yani, evet benim de çok beğendiğim yazarlar var sözlükte, sadece yazdıklarından, düşüncelerini ifade ediş şeklinden çok hoşlandığım.. hatta beğenimi ifade etmemin kesmediği de amiyane tabirle, ve deli gibi arkadaşı olmayı istediğim, bir sürü kişi var.. onların bir kısmına "merhaba ben sizin hayranınızım" tadında yazmışlığım, ileri götürmüşlüğüm alenen yavşadığım da mevcuttur; "burası kasıyor msn var mı" demişliğim de, msnde seviyeli sohbet etmişliğim de :) neredeyse hepsi de tahmin ettiğim gibi şahane insanlar çıktılar hem.. çok yakın olduklarım oldu, bir kısmı ile karşılıklı birbirimizi sever-sayar olduk, bir kısmı ile de kaynaşamadık: yine şahaneliklerine halel gelmedi, beklentilerimiz örtüşmedi sadece; olur, olacaktır.. tersi de oldu tabii, o da olacaktır, yanlış anlamalar, maksadını aşmalar, sinirler, hırslar, öfkeni egonu da katıp belli etmeler..

    ama özellikle burasının (internetin diyelim) tek ortak paydamız olduğu insanlara nick altı entry yazarken çoğu zaman çekiniyorum; kelimelerim, niyetimi ifade edişlerim sanki daha seçici, daha özenli olmalı gibi geliyor.. (hele öfke ile yazılanlarda, ikiden çok kez bunları yapmak gerekirmiş gibi geliyor ve açıkçası zor buluyorum öyle yazabilmeyi). yani, tanımadığım etmediğim, arkadaşlarının, çevresinin, sevgilisinin mesela, esas ve asıl kendisinin tabii, yazdığım şeyden nasıl etkileneceğini kestiremeceğim birisinin nick şeysine -ona- özenmeden yazmak sorumsuzluk gibi geliyor açıkçası..

    iyi şeyleri belki, hâlâ anlamakta güçlük çekiyorum gerçi, hani kendisine tek satır belirtmeden "ey ahali...." tadında yaklaşmayı, ama anlayabilirim, belki.. hani kabul, hem sempatik hem yakışıklıyız, üstüne coşkuluyuz; hoş, keşke başka coşkularımız olsa bence, ama o da olur; kabul..
    ancak, tanımadığımız insanlar için yapış yapış, dozu kaçmış yılışıklıkta ve hafiflikte yazınca sevimli ve sıcak olmuyoruz be.. kendimiz için "sıcacık bir insanım, kuşum, kelebeğim" desek de olmuyoruz bak, esasen diyince hiç.. can sıkıyoruz sadece..

    hani öyle kirlenmiş ki algılarımız içi boş cümlelerden-cümlelerle, onları kurabilmemiz, böyle pervasızca insanlar için yorumlar yapabilmemiz, bu boşluğu farketmek çok acı be.. ve bir de burada o cümlelerin birisini tanımlıyor olması, çok garip; sorumsuzluk demem ondan biraz.. ve her şey çok, çünkü çokluk olmadan gerçek olduğunu zannetmiyoruz artık.. seviyor muyuz sahiden "çok seviyorum" dediklerimizi, "canım" dediklerimiz can mı sahi? birisini beklemek, özlemek, sevmek, inanmak, görmek, hissetmek, aşk herşeyin içini öyle boşaltmışız ki.. ve öyle de devam ediyoruz ki bu içi boş olduğundan ağzımızdan, parmaklarımızdan saçmaya- bol kepçe kirletmeye, bir avuç, "seni seviyorum" derken bile sevgilisine (hâlâ) çekinen insanın duygusunu, şaşırmamak elde değil..

    elde değil dediğime bakma benim elimde değil..
    şaşkınlıkla izliyorum anca.. ha isteyen de yazsın, yazmalıdır da, sorun yazmada değil ki.. benim derdim istemek ile, bu bağırış çağırış "ey ahali!" hali, belki, bu ahali ile.. kesin kendim isteyemiyorum onun karın ağrısıdır, bilmiyorum..
    bununla, böyle var olan insanlar da var ama..öğreniyoruz her geçen gün.. çok çok fena.. garip fena bence..

    -bulaşık.
  • (bkz: nick)
  • genellikle fanatik futbol takipçisi yazarların yaptığı eylem.
  • sataşma amacıyla yazılanları saymazsak, kanımca, nick altına entry girmek çok romantik bir eylemdir. iki sevgilinin arasındaki romanstan bahsetmiyorum elbette. ama içinde yaşadığımız galaktik egolar çağında, bir insanın bir diğeri hakkında, halka açık bir platformda, olumlu bir-iki kelam etmesi bana çok zarif ve romantik geliyor.

    elbette pek çok mecrada insanlar birbirine artık bir refleks olarak “burcucum çok güzel çıkmışsın”lar dağıtıyor, herkesin gözünden kalpler fışkırıyor, herkes herkesi nedense çok seviyor. ama hiçbiri bana bu nick altı entryleri kadar samimi gelmiyor. bir başkası hakkında olumlu bir kanaate varıp bu kanaati okunaklı cümlelere dönüştürüp o cümleleri muhatabının kucağına bırakmakla, ezberlenmiş üç beş komplimanı bol keseden savurmak kesinlikle karşılaştırılabilir şeyler değil.

    bu bakımdan, nick altıma entry girmiş olan yazarlara teşekkürü borç bilirim.
hesabın var mı? giriş yap