• özellikle film izlerken biz farkına varmasak da çok işimize yarayan bir kavramdır. belli bir noktada inançsızlığımızı askıya almaya razı olmazsak, yani hikayenin dayandığı bazı gerçek dışı / fantastik önermeleri doğru kabul etme konusunda hikayecinin bize sunduğu kontrata imzayı basmazsak, tüm film bize deli saçması, abuk sabuk gelecektir. o zaman film boyunca iki dakkada bir 'ama zaman yolculuğu diye bişey yoktur ki', 'ama adam ordan düşse ölürdü', vs diye soylenip dururuz, filmi senaristin/yonetmenin arzu ettigi niyetlerle degil, komedi niyetine izleriz*. seyredenleri inancsizliklarini askiya almaya bir filmin ilk dakikalari icinde ikna etmek zorundadir filmciler. bu yuzden film jenerikleri onemlidir, sizi hemen bir havaya sokarlar. filme gec girdiginizde o havaya girememeniz ve filmi cok begenenlere karsilik sizin 'ne lavuk filmdi be, oyle sey mi olur bidi bidi' diye konusmaniz cok muhtemeldir. profesyonel seyirci*** inancsizligi askiya alma konusunda cok antrenmanlidir, zaman zaman kahvaltıdan once bes adet inanilmaz seye birden inandıkları görülür (bkz: lewis carroll). prodüksiyon/hikaye cok basarili olmasa bile inancsizligi askiya almakta tereddüt etmeyiz. cocukken oyle miydi ya? henuz film izlemede profesyonellesmemisken, izledigimiz filmlere seyirci kalmayi beceremezken annemize sordugumuz 'niye su oldu, karakter niye gitti' sorularina annemizin verdigi film olmazdi yanıtı bunun göstergesidir.
  • mike figgis'in ekim 2012'de çıkacağı söylenen filmi.
    http://www.imdb.com/title/tt2265565/
  • büyükbabamın “essah gibi izlettiriyorlar.” dediği.
  • 32. uluslararası istanbul film festivali kapsamında dün akşam atlas sineması'nda gösterimi yapılan mike figgis filmi. gösterim öncesinde yönetmen de salonda arz-ı endam eyleyerek küçük bir merhaba konuşması yaptı, seyirciyi sevindirdi. tom cruise ve george clooney son anda işleri çıktığı için filmde oynayamamışlar*, ondan dolayı filme bütçe bulmak zor olmuş tabii biraz. bu noktada 'kahramanlarımdan biri' dediği jean-luc godard'ın 'bana bütçeni söyle, sana nasıl bir film olacağını söyleyeyim' lafını alıntılayarak filmi toparlayabildiği parayla hazırladığını söyledi. 'param olsa ne filmler çekerim', 'abi ekipmanım yok, çok pahalı sinema ekipmanları' diyenlerin laflarını da ağzına tıktı bir güzel. filmi canon el kamerasıyla çektiğini, post-prodüksiyonu evindeki mac'te* yaptıklarını, müziklerini de yine evdeki mac'te ürettiklerini söyledi. 'ne mac'miş kardeşim bu da!' demeyin, gavur yapmış.

    filme gelecek olursak lokum gibi bi metafiction. hem bir şeyler hakkında hem de film hakkında bir film. çok da anlatmak istemem zira sinema izlenmek için var, anlatmak için olsaydı roman olurdu o. 'bari neye benziyor onu söyle' diyenler için;

    (bkz: mulholland drive)
    (bkz: black swan)
    (bkz: bilumum godard filmleri)
    (bkz: bilumum david lynch filmleri)

    **
  • bir tür alt seyirci/çizgi roman kültürü diyebileceğimiz davranış. bu davranışa göre halihazırda ultra süper olaylardan, doğaüstü gerçeklerden ve karakterlerden bahsedildiği için, tanık olduğunuz şeylere de o gözle bakmanız. yani tek mermide patlayan arabalara, tek yumrukta bayılan adamlara, süper kahramanların binadan düşse bile ölmemesi durumuna bakıp "öeeğğ öyle şey mi olur" dememeniz, aksine tüm olayın olağanüstülüğünü baştan kabullenip o şekilde izlemeniz.

    zannımca bir okurda/izleyicide en olması gereken şey. bu kafada olmayıp "batman de hiç ölmüyor yaaee" demeyin yani, baştan ona göre o dünyaya girin. çünkü sod kafası net bir şekilde seyir zevkini katlaması amaçlanan bir şey.
  • mevcut zaman/ mekandan başka, farklı bir zaman / mekana, oraya ait olmadığını bildiğin halde bilinçli bir şekilde kendini kaydırma, o anda ve oradaymış gibi hissetme durumu. okuduğum kitapların olay örgüsü dallı budaklıysa , içine çok dalmış ve sürükleniyorsam yaparım bunu. hem yaşıyor, hem uzaktan bakıyor gibi..

    video oyunlarına kaptıran çocuklar da güzel örnek buna.

    işte bunlar hep beynin oyunları.
  • kısaca kurgusal dünyadaki şeyleri kendi gerçekliği içinde değerlendirip kabullenme durumudur.
  • türkçeye inanmamazlığın ertelenmesi olarak çevrilmesini daha uygun gördüğüm kavram. evet, çünkü sizin de tahmine ettiğiniz üzere ben bilirkişiyim.

    kısacası izlenilen bir filmde, okunulan bir kitapta yada oynanan bir oyunda gerçekliğine inanmakta kişiyi zorlayan durumları belli bir amaca ulaşabilmek için bir süreliğine göz ardı etmektir. yani birisi çıkıp da tayt üzerine don giymek istiyorum derse kulağa saçma gelir lakin bunu süperman yapınca söz konusu saçmalığı göz ardı etmeye başlıyoruz.

    konuya güzel bir örnek olarak bir gece önce oynadığım uncharted drake's fortune oyunundan örnek vereyim.

    nathan karakteri oyun istitastiklerin baktığımızda tüm oyun boyunca 700-800 kişi öldürmüş bir karakter. oyunun bir noktasında korsanlardan biri nathan'ı durdurmak için nathan'a ateş eder.. mermi nathan'ı sıyırır ve nathan'dan tam da suspension of disbelief yaratan bir cümle gelir. "hey man, are you crazy?"
    nathan'a göre 700-800 kişiyi öldürmek normal, bir el ateş etmek anormal.
hesabın var mı? giriş yap