• filmi o dönem için bile sıkıcı bulduğumu söylemeliyim. yeni dalga öncüsü olmasına da bakmam. zaten fransızlar her şeyin öncüsü ama en sıkıcı olanını yapmakla ünlüler.
    filmin sonundaki meşhur diyalog için tam bir spoyler veriyorum.

    --- spoiler ---

    eski suçlu ağır abi gangster, soyacağı kumarhanenin tüm parasını kumarda kazanmıştır. kendinden öyle geçmiştir ki soygun saatini unutmuştur. arkadaşlarına soyguna gerek kalmadığını söylemeye yetişememiş ve arkadaşlarının ölümüne sebep olmuştur.
    soyguna teşebbüsten yakalanan abimiz ile polisler arasında şöyle bir diyalog geçer.
    konser: suça niyet ve teşebbüsün cezası beş yıldan başlar. ama iyi bir avukatla bu süreyi üçe indirebilirsin.
    yardımcı: daha da iyi bir avukatla suça niyetin olmadığını ispatlayarak beraat kararı da aldırabilirsin.
    abimiz: hatta belki en iyi avukatlardan birini tutarak verilen rahatsızlık için ben dava açarım.
    ölen ölmüş herşey unutulmuş ve paranın gücü ile konuşan üç insan kalmıştır sonda. tıpkı filmin başında abimizi karizmatik yapan para sonda tek karizma olmuştur.
    --- spoiler ---

    yani eti paraya dönüştüren nobel kimya ödüllü film anlayacağınız.
  • noir filmin kapağıdır bu film. bunu izle, arkasından jean luc godard' ın herhangi bir filmini izle ne demek istediğimi anlayacaksın. melville ve bresson'u sinema tarihinde ayri bir yere yazarım. alphaville ve au hasard balthazar izlemeyen insanın kült film bilgisinden ve zevkinden şüphe duyarım zaten. konu çok dağıldı. filme dair diyaloglari iyi takip edin. bob amca çok fena mottolar uçuruyor.
  • açılış sekansındaki bir tramvay ile sacré coeur ile ahlâk katından, suç ve karanlık işlerin muhiti pigalle'e indirmesine rağmen ahlâksızlık içinde ahlâk yeşerten, kazanmak ve kaybetmekten çok kendini kaptırmamak melville'i.

    film noir'en iyi tanımlarından biri olan filmde, kazanmak kaybetmek önemli değil aslolan, çözümde de en billûr hâliyle gösterilen "ihtimallerin heyecanı". bob'un kendini adadığı bu 'ihtimaller' ile pigalle cihetinde bir kumarhaneden diğerine giderken ortada gezinen bilinmezlikten gelen gerilim ile ihtimaller yerine akıp gitmeyi tercih eden anne'in sakinliği müthiş bir denge. ikisi arasında adı konmayan 'yakınlık' da filmin 'ihtimallerin heyecan'ına başka bir dokunuş.

    yavaş temposu, araya giren "anlatıcı ses" kimi yerlerde dengeli akışı bozsa da nitekim sonunda cezaî müeyyide içeren kimi edimlerin icrasında dakik olmayı feci şekilde öğreten film.
  • bob paris'teki ilk amerikan gangsterlerinden, ne kadar özenti - ne kadar orijinal tartışması vardı sanırım filmin bir yerlerinde. akla melville'in amerikan film-noir'iyle ilişkisi geliyor (bir de birkaç sene sonra çekilecek olan a bout de souffle'deki belmondo - bogart; o filmde de melville'in ufak bir rolü var). bob tüm gününü kumar oynayarak geçiriyor, öğlene doğru eve gelip uyuyor. evinde küçük bir odada slot makinesi var, eve geldiğinde de 1-2 tur onu oynuyor.

    kumarbaz kelimesi flambeur'u tam olarak karşılamıyor; flamber fiil olarak sadece sahip olduğun parayı değil, sahip olmadığını da ortaya koymak demek*. bob da beklenmedik derece ilginç bir karakter, filme adını vermeyi hak ediyor; sonuçta soygundan ziyade karakter odaklı bir film bob le flambeur.

    --- spoiler ---

    filmde bana ilginç gelen bir kuşak çatışması da var bob ve marc arasında; melville'in diğer filmlerinde de benzeri bir tema olduğu için ilgimi çekiyor (le deuxieme souffle örneğin). eski gangsterlere duyulan bir özlem biraz; yaşlı olanla genç olan arasında seviye farkı var. o yüzden kazanan (kazanan tanımı biraz muğlak iki film için de) eski nesil oluyor.

    filmin sonu, bob'un karakterini tamamlıyor. polis komiserinin başta fark ettiği gibi bob'un suçla pek fazla ilişkisi kalmamış, kumar oynamaktan başka pek bir derdi yok.

    --- spoiler ---

    *https://www.rogerebert.com/…ie-bob-le-flambeur-1955
  • 1956 parisinde geçen, dönem kent hayatına dair yüzlerce detayı izleyebileceğiniz jean pierre melville eseri, meraklısını pişman etmez.

    bu arada; filmde akılları baştan alan isabelle corey o dönem henüz 17 yaşında.
  • ilk 40 dakikası bir roman gibi karakterleri tanıtmakla, belirginleştirmekle ve paris'in sadece eyfel'in gölgesinde bir aşıklar şehri olmadığını, kalp kırıklıklarının, ihanetin hüküm sürdüğü kasvetli bir film noir ortamı da olduğunu seyirciye aksettirme çabasıyla geçer. filmin döneminde bu kadar tutmasının nedenlerinden biri: bob karakterinin, bazı şahsına münhasır ahlaki kuralları olan, izleyiciye sempatik gelebilecek, ilk suçlu portelerinden biri olması olabilir bilemiyorum. aslında başrolde sanki leslie nielsen'i izliyormuş gibi hissettim zaman zaman.

    --- spoiler ---

    tuhaftır bob sempatik olması maksadıyla kadınlara şefkatli bir zaafı olan bir karakter olarak şekillendirilmiş, sokaklarda sürten kızı evine alıp çantasına para koyması ve uyuz olduğu kadın satıcılarıyla değil de, düzgün, yaşıtı bir adamla ahbab olsun diye paolo ile arasını yapmaya çalışması... bardaki kadına o barı açabileceği parayı bob'un vermiş olması gibi.. fakat karakter bu kadar kadın dostuyken film bildiğiniz kadın düşmanı bir filmdir. filmdeki üç kadın karakterden ikisi boş boğazlıklarıyla soygun planının içine etmişlerdir.

    bob karakteri o kadar kumar bağımlısıdır ki kumarhaneye girdiğinde oyun masalarını görünce soygunu unutması belki de filmin en eğlenceli anıdır. ve soygunda çalmayı planladıkları parayı masada kazanmış olması dönemi için iyi bir sürpriz son. ama bob'un masadaki oyununu o kadar uzatmışlar ki fişler gidiyor daha büyük fişler geliyor tekrar tekrar aynı sahne. anladık kazanıyor film boyunca yansıtılan talihsizliği tam zamanında döndü hah şimdi kaybedicek şeklinde bir belirsizlik de verilmemiş bu kadar uzatılmasının nedeni neydi ki.

    --- spoiler ---

    bir de eğer başıma bir şey gelmeyecekse isabelle corey'in bu filmde ne kadar aleyna tilki'ye benzediğini söylemek isterim. görsel
hesabın var mı? giriş yap