müge anlı ile tatlı sert
-
bu nasıl canilik aklım almıyor.
koskoca adamı salak bir ev için 3 parçaya böl asitle yak sonra da suskunluk yemini etmek için kurana el bas. buna ortak olanların ikisi de imam. e pes vallahi pes!
büşra sen ağladıkça da içim parçalanıyor allah sana sabırların en büyüğünü versin bundan sonra ayağına taş değmesin dilerim.
allah bizi ve tüm sevdiklerimizi her zaman iyi ve vicdanlı insanlarla karşılaştırsın, başka diyebilecek bir şey yok gerçekten. -
internette bulunan yerli yabancı bütün polisiyeleri tüketmiş biri olarak, beni şaşırtan tek programdır.
artık belgeselleri izlerken adli tıbbın yapacaklarını, suçlunun yapmış olabileceklerini filan neredeyse her seferinde tahmin eder olduğum için pek heyecan vermiyor. üstelik bitince eskilerden başlayıp tekrar izlemişliğim de çoktur.
ama bu programda ben bile artık ağzım açık kalıyorum arkadaş siz ne biçim insanlarsınız ya? hayır bi de özellikle yabancı programlardaki kriminal tipler genelde kendini belli eden tuhaf tuhaf adamlar oluyor. ama bunlar bildiğin halime teyze ökkeş amca.
beklemene imkan yok. konduramazsın. yok aq bu herif/teyze ne alaka filan dersin. vallahi ne diyeceğimi nasıl tepki vereceğimi şaşırdım. allah belanızı versin. -
zeynep ergül denilen şahıs o büyük evi fuhuş yaptırmak için yaptırtmış. arkadan psikiyatr olan hoca da işletme açılamadan zeynep tutuklandı diyor. içler acısı durumda olan insanların olduğu program.
-
ağaç kök üstünde büyür, köklü ağaç gölgesiyle, meyvesiyle, bedeniyle insana hizmet eder. bu kök öyle bir kök ki pek çok ağaç olmasına rağmen şu yeryüzünde, her kök üstünde büyüyen ağaç insana hizmet etmez. görünümde ağaçtır ama ne meyvesi yenir, ne gölgesinde oturulur. ergül ailesi kök üzerinde büyümüş ama ağaç, insan kalamamış, olamamış.
coğrafya kaderdir mevzusuna gelince, şu yeryüzünün her bir tarafında buna benzer ve hatta daha vahşisi, öldürdükleri insanın etini yiyenler gibi mahluklar mevcut, fakat araştırdığımızda dünyanın hiçbir yerinde bu tür cinayetler sadece bizim ülkemizde, toprak-mal-mülk-para mevzusu nedeniyle işlenmekte. diğer yerlerde ise katil portreleri hastalıklı beyinlerin, güdülerinin esiri olup işlediği cinayetlerden oluşmakta.
evet coğrafya kaderdir, ortadoğu coğrafyası, mevki makam, mal mülk için kendi canından olanı bile gözünü kırpmadan öldürebilir, parçalara ayırabilir ve sonra normal hayatına devam edecek kadar soğukkanlı davranabilir. bu bir potansiyeldir ve o yapmaz, bu yapmaz dememeli, bu coğrafyanın insanı ile iş yaparken, alışveriş yaparken, para-pul işlerine girerken azami tedbirli olmalı, bin defa düşünmeli.
istisnalar mevcuttur, sağlam, asil şekilde kökü üstünde yetişmiş insanlar, kendi yağı ile kavrulan, bu tür alavareli dalavereli işlere girmeyenler, dünya hırsı ile gözü kan bürümemişler müstesna.
insan ruhunu satıyor hızla dünyaya, insanı artık ne din-inancı tutabilir bir cana kıymamak için, ne de hukuki korkular.
acı ama bunlar gerçeğimiz artık. ne diyor bir zarif adam;
"biliyor musunuz? ben bu çağdan nefret ettim. etimle, kemiğimle, hücrelerimle nefret ettim." a. cahit zarifoğlu
bu konuyla ilgili son girdimdir, içime sustuklarım daha fazladır.
inançlı ise, ahsen-i takvim halini koruyan, inancı dilinden kalbine inen, inançsız ise insan olmanın şerefiyle hareket edenlere selam olsun. -
daha kendisi yokken siiri* yazilmis olan tv programi.
köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar ağır kanlı adamlardır
değişen bir dünyaya karşı
kerpiç duvarlar gibi katı
çakır dikenleri gibi susuz
kayıtsızca direnerek yaşarlar.
aptal, kaba ve kurnazdırlar.
inanarak ve kolayca yalan söylerler.
paraları olsa da
yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır.
her şeyi hafife alır ve herkese söverler.
yağmuru, rüzgarı ve güneşi
bir gün olsun ekinleri akıllarına gelmeden
düşünemezler…
ve birbirlerinin sınırlarını sürerek
topraklarını büyütmeye çalışırlar.
köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar karılarını döverler
seslerinin tonu yumuşak değildir
dışarda ezildikçe içerde zulüm kesilirler.
gazete okumaz ve haksızlığa
ancak kendileri uğrarlarsa karşı çıkarlar.
adım başı pınar olsa da köylerinde
temiz giyinmez ve her zaman
bir karış sakalla gezerler.
çocuklarını iyi yetiştiremezler
evlerinde, kitap, müzik ve resim yoktur.
bir gün olsun dişlerini fırçalamaz
ve şapkalarını ancak yatarken çıkarırlar.
köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar köpekleri boğuşunca kavga ederler.
birbirlerinin evlerine ancak
ölümlerde ve düğünlerde giderler.
şarkı söylemekten ve kederlenmekten utanırlar
gülmek ayıp eğlenmek zayıflıktır
ancak rakı içtiklerinde duygulanır ve ağlarlar.
binlerce yılın kalın kabuğu altında
yürekleri bir gaz lambası kadar kalmıştır.
aldanmak korkusu içinde
sürekli birbirlerini aldatırlar.
bir yere birlikte gitmeleri gerekirse
karılarından en az on adım önde yürürler
ve bir erkeklik işareti olarak
onları herkesin ortasında döverler.
köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar yanlış partilere oy verirler
kendilerinden olanlarla alay edip
tuhaf bir şekilde başkalarına inanırlar.
devlet, tapu dairesi, banka borcu ve hastanedir.
devletten korkar ve en çok ona hile yaparlar.
yiğittirler askerde subay dövecek kadar
ama bir memur karşısında -bu da tuhaftır-
ezim ezim ezilirler.
enflasyon denilince buğday ve gübre fiyatlarını bilirler.
cami duvarı, kahve ya da bir ağaç gövdesine yaslanıp
onbir ay gökyüzünden bereket beklerler.
dindardırlar ahret korkusu içinde
ama bir kadının topuklarından
memelerini görecek kadar bıçkındırlar
harmanı kaldırdıktan sonra yılda bir kez
şehre giderler!
köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar otobüslerde ayaklarını çıkarırlar
ayak ve ağız kokuları içinde kurulup koltuklara
herkesi bunalta bunalta, yüksek perdeden
kızlarının talihsizliğini ve hayırsız oğullarını anlatırlar.
yoksulluktan kıvrandıkları halde, şükür içinde
bunun, tanrının bir lütfu olduğuna inanırlar.
ve önemsiz bir şeyden söz eder gibi, her fırsatta
gizli bir övünçle, uzak şehirdeki
zengin bir akrabalarından söz ederler.
kibardırlar lokantada yemek yemeyi bilecek kadar
ama sokağa çıkar çıkmaz sümküre sümküre
yollara tükürürler…
ve sonra şaşarak temizliğine ve düzenine
şehirde yaşamanın iyiliğinden konuşurlar.
köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar ilk akşamdan uyurlar.
yarı gecelerde yıldızlara bakarak
başka dünyaları düşünmek gibi tutkuları yoktur.
gökyüzünü, baharda yağmur yağarsa
ve yaz güneşleri ekinlerini yetirirse severler.
hayal güçleri kıttır ve hiçbir yeniliğe
-bu verimi yüksek bir tohum bile olsa-
sonuçlarını görmeden inanmazlar.
dünyanın gelişimine bir katkıları yoktur.
mülk düşkünüdürler amansız derecede
bir ülkenin geleceği
küçücük topraklarının ipoteği altındadır.
ve birer kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden
zamanın derin ırmakları önünde…
köylüleri, söyleyin nasıl
nasıl kurtaralım? -
zeynep ergül atasözleri ve deyimler versiyon 2:
"herkesin yaptığı ayağına gelir"
"şeytan eşer kendi düşer"
"bir adım iki oldu, iki adım üç olmasın"
"ateş olmadan duman çıkar mı, tas yere düşmeden çıngırdar mı"
"kuş, kuşun yüzüne ötüşür"
"zalim zulümlüğüne güvenir, mazlum allahına güvenir"
"ana başa taç imiş, bin derde ilaç imiş, bir evlat pir olsa da anaya muhtaç imiş"
"elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde olmaz"
"kır atın yanında duran, ya huyuna ya suyuna"
e: evlatlı olanı yanlış anlamışım, düzeltildi.
teşekkürler (bkz: 13edmanner) -
müge anlı'nın evden kaçan leyla'ya çok büyük ayıp ettiği program.
kız istemeden 18 yaşında evlendirildim, okutulmadım diyor. müge anlı 'nasıl yani baban okuldan mı aldı seni sen okumak isterken' diyor. sanki türkiye'de hiç karşılaşılmıyor böyle şeylerle. çok absürt bir şey sanki.
kız diyor ki doğum yaparken doktorlar bize bu hastanede doğum yapamaz gerekli ekipman yok, imza atın başka hastaneye yollayalım demesine rağmen kaynanam 'ölse de bu hastanede doğum yapacak' dediği için çocuğum engelli oldu diyor. müge anlı diyor ki 'devlet hastanelerini küçümsemeyelim hepimiz orada doğum yaptık'. ne alaka yahu, ne alaka?
kız diyor ki şiddet gördüm, ailem beni her seferinde kocama geri gönderdi ben de çareyi kaçmakta buldum, imkanım olsa çocuklarımın velayetini almak isterim. müge anlı diyor ki 'öyle kaçıp çocuklarını bırakana vekalet verilmez. hem o adam da bir sürü sorumlulukla yalnız kalmış'. adamın yaşadığı zorluk aklına gelene kadar, eşine şiddet uygulayan adamın çocuklarına da şiddet uygulayıp uygulamadığı aklına gelmiyor bile.
bunların hepsinin üstüne leyla kaçtığında henüz 22 yaşındaymış. çocuk yani çocuk. kaçtığında 2 çocuğu varmış, istemediği bir adamdan. size göre sıksaydı dişini tabii, kurtulmaya çalışmasaydı. ne olacaktı canım her gece istemediği bir adamın altına yatsa, şiddet görse, okuma hakkı elinden alınsa, di mi? kaderidir çeksin. -
müge anlı maalesef konuştukça batan biridir. her seferinde iktidara, erkek egemen zihniyete, arap kültürüne yaranmaya çalışır.
üstteki entariye aynen katılıyorum. -
son haftalarda konu edilen ergül ailesinin işlediği vahşetler, suçlar ve bunu yaparken de ağızlarından din kitap peygamber lafını eksik etmemeleri sayesinde öyle yayınlar yapıldı ki ateizm derneği tutup sabah akşam din aleyhtarı yayınlar yapsa bu denli etkili olmazdı.
mehmet elbay'ın yeğeni erol elbay bile cinayeti gizleyen kadına isyan ederken " devletimize polise jandarmaya niye anlatmadınız niye güvenmediniz şeriat devleti mi burası" deyiverdi. bu programın yandaş medya kanalında yayınlandığını ve cinayete karışanlardan ikisinin diyanet görevlisi olmasını hatırlatmakta fayda var.
mehmet elbay cinayeti konusu basit bir cinayet olmaktan çıkıp, bazı kişilerin din sömürüsü yaparak, insanların dini duygularını sömürerek neler elde edebildiğini, neleri de örtbas edebildiğini tüm türkiye görmüş oldu bu sayede. hala nüge anlı ile tatlı sert programına gereksiz diyenler program kapatılsın diyenler bilmiyorum bunun farkına vardı mı. -
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap