• ömer ayhan'ın notos kitap yayinevi'nden çıkan kitabı.

    arka kapaktan:

    "bir çağdaş istanbul" romanı...
    öldüren şehir bir kent romanı. uydu kentler, sayılar hızla artan gökdelenler ve onlarla bütünleşerek yaşayan ayrıksı roman kahramanları... bir metropolü, yüksek blokların görüntü kirliliği yarattığı klisesini ters yüz ederek görebilen bakış açısı...

    kök dinsel anlatılara uzanan karanlık bir öğretinin günümüz istanbul'undaki yansımalarını arayan öldüren şehir, önünden geçip gittiğimiz bazı özel binaların, kentin karanlık yüzünün sırlarını aralamaya çalışıyor. romanın mekanları arasında geçen gerçek binalar, okuduklarımızı gerçek ile kurgu arasına sıkıştırıp okuru kışkırtıyor.

    ömer ayhan görselliğin pek çok boyutunu romanın gereçleri olarak kullanıyor. kült televizyon dizisi the x-files'ın iki kahramanı mulder ve scully'nin istanbul'da geçen akıl almaz serüveni; ne idüğü belirsiz bir anlatıcının gelecekten seslenerek kaleme aldığı alaycı kehanet yazısı 1980'li yılların boğucu ortamında evlere kapanarak büyüyen ama toplumla henüz uzlaşmamış bir kuşağın video kasetler ve kitaplar aracılığıyla düşselliğe açılan marazi yaşamları; osmanbey'in karanlık pasajları; otobanlar, bu 'çağdaş istanbul' romanının öteki izleri. bir solukta okuyacaksınız"

    kitabın künyesi:

    yayın yılı: 2008
    186 sayfa
    ithal kağıt
    13,5x19,5 cm
    karton kapak
    isbn:6050017045
    dili: türkçe

    ukteyi darth maul diye biri 13.04.2007 20:28 civarinda vermi$.
  • yine bir istanbul mecaz-ı mürseli.
  • ömer ayhan'ın ilk basımı 2008 de yapılmış olan üçüncü kitabı.
    çocukluğu seksenlere denk gelen neslin, modern yalnızlıklarının istanbul'un değişen silüeti ve kimliksiz yapılaşması üzerinden anlatıldığı bu roman çoğ sağlam temellere ve içeriğe sahip. toplumsal hafızamızın zayıflığı, seksenlerde büyümüş neslin gözünden türkiyede olan biten, kişinin yaşadığı hayata ve ruhunun derinliklerine çevresindeki yapılar gözünden bakışı, bakmak ile görmek arasındaki inanılmaz fark büyük bir sürükleycilikle anlatılmış öyle ki, dün yaptığım üç buçuk saatlik yolculukta otobüste kitap okuyan artis tipinin uçataki hali olarak, uçağın ani irtifa kaybedişi veya zangır zangır sallanmasından ziyade karşımdaki metnin güzelliğiyle heyecan duydum okurken. istanbulun silüetinde bir kara leke gibi duran gökkafes binasının istanbullular üzerindeki psikolojik etiklerin bir romanda kendine böylesine temiz tanımlar bulması çok güzel. genelde bunun sadece mimarların içine attığı bir dert olmayışını görmekte teselli verici bir yan var.

    bir kaç alıntı;
    ' bana öyle geliyordu ki, birbirini çok iyi tanıyan iki genç adamın sessiz sedasız yemek yiyişinde, bir türlü başa çıkamadığımız ezeli yalnızlık duygusunun kırılgan şiiri yankılanıyor.' 'yaşıyoruz, sürekli bir yerlerden kalkıp bir yerlere gidiyoruz. içimizde ve dış dünyada sonu gelmez yolculuklar. peki tüm bunlar nereye bağlanıyor.'

    '...kat seviyeleri kademe kademe yükselen, ulu ağaçlara tepeden bakma küstahlığında bulunan, gecenin soğuk yıldızlarla kaplı fonunda ay ışığının şavkıyla uzama demirlenmiş dev apartman blokları, varlığımı ezip geçiyordu.'

    'ergenlik egonun biraz da kendi üzerine titrediği bir sersemlik dönemidir.'

    'zaman nasıl ardına bakmadan ilerliyorsa, istanbul da öyle dolu dizgin yol alıyorç şehir değiştikçe insanlar değişiyor, belki insanlar değiştikçe deri değiştiriyor istanbul, ya da herşey birbirini tetikliyor, bu keşmekeşte tek değişmeyen, emre.'

    'beden beklenen ölüm sayesinde kendi çöküşü atlacaktır ya ruh, tabii varsa eğer, ruh için ölüm bir kurtuluş olabilir mi?'

    'hemen hemen herkes, birileri mutlaka yalnızdır ve bu yalnızlık ille de mutsuzluğa açılmaz ama benim için barlarda yalnız takılan adamlar, iyicil duygularını evde bırakmış birer avcı görnümünde olsalar da içten içe hüzünle kaynayan adamlardır. barlarda yalnız takılan kızların hüznüne ise hiç inanmadım' ( çok yanılıyorsunuz ömer ayhan. ama güzel betimle yapmışsınız affettik.)

    'yürümek, tek gerçek aşkım. şu saçmalıklarla dolu hayatta yapılabilecek en önemli şey. her şey bitip tükenmeye doğru yol alıyor; acıkınca yemeğe yumuluyoruz, sonra bastırılan doygunlukla bir süre en güzel yemeklerin kokusuna bile katlanamıyoruz. sevişiyoruz, inleye inleye zevkten geberiyoruz, sonra boşalıyoruz. şu lanet pazar öğleden sonraları..yılbaşı kutlamaları tek kelimeyle dehşet sendromu, yakınlarımızla bir araya gelip dağıtıyoruz. ertesi gün..hangi güne denk gelirse gelsin, yine pazar öğleden sonralarının sersemleten kroşeleri. yürümek. büyük harflerle yürümek. yürüdükçe içimin dolduğunu duyumsuyorum. yürüme eylemi bizden almıyor, tam tersi elbette körlemesine, zoraki bir yürüme değil söz ettiğim, beni aşınmaz imgelerle çoğaltıyor. bilinci açık insan kendi içine yürür.' daha alıntılanacak çok güzel yerleri var ancak benden bu kadar, editlerde görüşmek üzere
  • başrollerini ayhan ışık ve belgin doruk'un paylaştığı bir ömer lütfi akad filmi.
hesabın var mı? giriş yap