• saggoru, anlayis, akillilik.
  • (bkz: seziş), (bkz: sezgi).
  • (bkz: zeka)
  • anlayış, sağgörü gibi anlamlarının yanında. at yetiştimek gibi bir anlamı da vardır. ayrıca islam peygamberi "müminin ferasetinden sakınınız, zira o cenabı hakkın nuru ile bakar" demiştir.
  • (bkz: ferocity)
  • işlerin, hâdiselerin ve insanların içyüzünü dış belirtilerinden sezme, anlama ustalığı.
    görünenin ötesine geçebilmek.
    ruh gözü.
    (bkz: basîret)
  • ar. feraşet.
    osmanlı döneminde her yıl hanedan tarafından mekke ve medine fukaraları için gönderilen sürre alayına halk da katkıda bulunmak ister ve hicaza yolladıkları hediyeleri, para keselerini, gümüş takımları ve kumaşları hac emirine teslim ederlermiş. teslim alınan bu eşyalar bir yüzünde gönderenin adının ve adresinin yazılı olduğu diğer yüzünde ise -eğer biliniyorsa- alıcının adının ve adresinin yazılı olduğu, adına feraşet denilen meşinden çantalara konulurmuş. aynı çantalar kervan geri döndüğünde sahiplerine iade edilir, iade edilen çantaların içinden çam sakızı çoban armağanı nevinden hediyeler çıkarmış. hicaz halkına yardım etmenin huzuru içindeki halk yollanan zemzem, hurma, kına, öd ağacı, akik yüzük gibi hediyelerle daha bir mesut, daha bir bahtiyar olurmuş. neden mış muş? iskender palanın yalancısıyım da ondan.
    devletin en çok paraya ihtiyaç duyduğu savaş zamanlarında dahi aksamayan, ta ki 1918 yılına kadar süregelen bu gelenek *, osmanlının tüm islam alemince kutsal addedilen hicaz bölgesi halkına gösterdiği ehemmiyetin, tebaası altındaki halkın refahını önemsemesinin, infak geleneğinin müşahhas bir örneği olmuş mudur? bence olmuştur.
  • halk arasında ki kullanımı "ferâset" doğrusu ise "firâset".

    arapça "ferase*" fiilinden türetilmiş mastar.
    firâset; isabetli bir tahminle bir işin iç yüzünü idrak etmek, görüş, tahmin ve anlamada dikkatli düşünüp isabet etmek manasındadır. [*]

    çekimi, ferase- yefrisu - firâseten.

    oysa ki ferâset, "feruse*" fiilinden türetilmiştir ve manası sözlükte "at hali ve binicilik işinden anlamak" olarak geçer.

    çekimi, feruse- yefrusu - ferâseten. [*]

    ebû bekir el-vâsıtî "firaset, kalplerde parlayan ışıkların yükselmesidir. kalpte yerleşen marifettir. bu ışık ve marifet vasıtasıyla gayb âleminin gizli sırları bir gaybdan başka bir gayba iletilir. hatta o marifet sahibi eşyayı hak teâlâ'nın gösterdiği cihetten müşahede eder. bundan dolayı halkın kalbindeki şeylerden konuşur" buyurmuştur.

    şöyle anlatılır;

    bir genç abdülhâlik gucdüvânî* (k.s.)'na gelerek "mü'minin firâsetinden sakının" hadisinin sırrını sorar. o da :
    - sırrı belindeki zünnarı çıkarmandır, der. genç:
    - zünnarım yok, ondan allah'a sığınırım, der.

    abdülhâlik gucdüvânî (k.s.) "öyleyse çıkar kaftanını" der.
    kaftanının altından zünnarı görülen genç mahcup olur.

    [*] arapça-türkçe lûgat / el-mevarid
  • fisarettir bizim oralarda* bunun söylenişi..

    "fisaretin kuruusuun, kuruusuuun" gibi kullanılır..
hesabın var mı? giriş yap