• 1912-1982 yılları arasında yaşamış olan amerikalı yazar.quincy, massachussetts de doğmuştur. new york'da yaşadığı dönemlerde e e cummings ve john dos passos ile kanka olmuştur. ölümünden sonra, yayınlanmış mektupları ve günlükleri, onun suçluluk duymayan biseksüelliğini su yüzüne çıkarmaktadır.en çok bilinen eseri yüzücüdür.
  • bir salinger tadı alıyorum yazdıklarında, alıyorum ve çok hoşuma gidiyor bu. bir öyküsünde kocaman radyo vardı, komşuların ne yaptıkları canlı olarak dinleyebiliyorlardı, bunu "radyo üzerine düşünceler" gecesine dönen şu anda hatırlamam da bir garip. bir de öykülerinde asla yer almayacak kişiler hakkında bir öykü yazmıştır. yüzücü, tabii ki, bambaşkadır.
  • varoşların çehov'u olarak bilinir.ana teması hayatın manasızlığı,manevi ve duygusal boşluğu oldu. massachussettes doğumlu.17 yaşında evi terkediyor.1950 'lerin ortasında roman yazmaya başlıyor.''korku,paslı bir bıçak gibidir,evinize almamalısınız.kansa cesaret kokar.dik durun.hayatı sevin.tatlı bir kadının aşkının tadına varın.inancınıza güvenin...''
    1970'lerin ortasında boston'da depresyon ve alkol bağımlılığı yüzünden bir ay süreyle rehabilitasyonda kaldı.ünlü kısa hikayesi ''(bkz: yüzücü)''filme çekildi.bir havuzdan diğerine yüzüp geçerek evine,kendine,hayatına doğru yola koyulan yüzücüyü (bkz: burt lancaster)canlandırdı.cheever;1982'de 70 yaşında öldü.ölümünden sonra yayınlanan mektupları ve yazıları,suçluluk hissiyle dolu biseksüelliğini açığa çıkardı.
  • eleştirmenlerin birçoğu onun amerikan' ın çehov' u sayılabileceği konusunda anlaşıyorlar. öykülerinde amerika' nın taşralarının manzaralarını betimleyen, küçük tutkuların, basamakların, yaşama anlarının ve burukluğun yaşamda ne gibi değişikler getirebileceğini anlatan bir yazar cheever. yeni dünyanın yeni sözcüklere ihtiyacı olduğunu bildiğinden ironik ve kara mizahi bir şekilde geçmiş edebiyatla da hesaplaşmaktan geri kalmıyor. dünyaya, evrene, kendi dışına bakarken iyimser ve umutlu, bireysel bağlamda ise tam karşıt bir durum sergiliyor yazar. zevke düşkünlüğü ve sorumluluktan gelen zevkten kaçma isteği arasında gidip geliyor her modern birey gibi. alkole olan bağımlılı ona dünyaya bakarak bulamadığını düşselliğin anahtarlarını sundu mu bilinmez ama zevksizlik ve zevk düşkünlüğü arasında bir köprünün hayalini, iki eğilimin nasıl uzlaşabileceğini sorguluyor, sorgulatıyor.

    arjantin başkası adlı öykü (tomris uyar tarafından çevrildi) büyüleyici bir içeriğie sahip. merkezden sürekli kaçan, ya da tek merkezin şiddetine bağımlı kalmak istemeyen yazarımız, aynı konu ve bağlam içerisinde bir aşağı ve sonra yukarı yaratarak, bütünü değil ama parçaları değiştirerek yaratıyor öykülerini. güncelerinde şöyle yazmış:

    " özyıkımın içe işlemeye başlayan ilk belirtisi bir kum tanesinden farksızdır. bir başağrısı, bir sindirim bozukluğu, bir parmağın mikrop kapmasıdır. öğle yemeğinde buluştuğunuz eski bir dost,ansızın sabrınızı taşırır, ona hoş görünmek için fazladan içersiniz, ama artık günün ne tadı ne de tuzu kalmıştır. güne yeni bir amaç, biraz gündeliklik kazandırma çabasıyla çok içer, çok konuşur,saçma sapan olmadık bir şey yaptıktan sonra da ertesi sabah ölsem daha iyi duygusuyla uyanırsınız. ama bu cehennemin dibini nasıl boyladığınızı geriye doğru sorarken başlangıçtaki o kum tanesinden başka bir şey bulamazsınız."
  • seinfeld'de de konu edilmiş yazardır. (bkz: the cheever letters)
  • sanki cennetti görünen* adında türkçeye çevrilmiş, remzi kitabevinden çıkmış bir eseri de bulunan yazar. raymond carver, the train adlı öyküsünü john cheever'a adamıştır.
  • ersin karabulut'un yeraltı öykülerinde yakaladığı havayı, çok uzun zaman önce dev radyo adlı öyküsünde yakaladığı söylenebilir.
  • "the enourmous radio" adlı kısa öyküsünü dün ingilizce aslından okuduğumda beni çarpan yazar. en kısa zamanda kitaplarını, mümkünse ingilizcelerini edinip okumalıyım.
  • bugüne kadar karşılaştığım en dokunaklı paragraflardan birinin yazarı:

    "hayatta en nefret ettiğim insanlar iradesiz, duygusal tiplerdir. başkalarına besledikleri aşırı duygudaşlık yüzünden kendi özlerinin heyecanını yaşayamayan ve hayatın içinden bir sis gibi, herkese üzülerek, kimliksiz geçen melankolik insanlar. times meydanı'ndaki kötürüm dilenci ile kırık dökük kurşunkalem sergisine, metroda kendi kendine konuşan rujlu yaşlı kadına, umumi tuvaletteki teşhirciye, metronun basamaklarına yığılıp kalmış ayyaşa acımakla yetinmezler; tek bir bakışla bu zavallılara dönüşürler. terk edilmiş insanlar onların gerçekleşememiş ruhlarını çiğner, onları alacakaranlıkta, hapishane isyanına benzeyen bir durumda bırakır. kendi kendilerini hayal kırıklığına uğrattıklarından geri kalanlarımız adına da hayal kırıklığına uğramaya her daim hazırdırlar; gözü yaşlı hayal kırıklığından koskoca kentler, yaratılar, gökler ve prenslikler inşa ederler. geceleri yataklarında yatarken büyük ikramiyeyi kazanıp müşterek bahis biletini kaybeden talihliyi, başyapıtı yanlışlıkla çöplerin arasında yakılan büyük romancıyı, seçmen kurulunun hileleri yüzünden abd başkanlık yarışını kaybeden samuel tilden'ı düşünürler şefkatle. işte bu tür insanlardan nefret ettiğimden, kendimi onların arasında bulmak bana iki misli acı veriyordu. yıldızların ışığında çıplak bir kızılcık ağacı görünce, "hayat ne kadar hazin!" diye düşündüm." (shady hill'in hırsızı, çeviren roza hakmen)
  • gerisinde çok eser bırakmayan raymond carverla aynı ağaçtan düşen birilerini ararken rastladığım öykücü .... romanları olmasına rağmen öykülerini çok sevdiğim için kendisi nezdimde öykücüdür.

    raymond carver kadar şiddetli,etkileyici, vurucu değil .... ama aynı ağaçtan düşmeseler de aynı atmosferi paylaşıyorlar.

    sıradan insanlar, sıradan hayatlar, işçi sınıfı, 1960'lar .... çok keyifli öyküleri var. everest 4 öykü kitabını ve meşhur yüzücü / the swimmer adlı kısa öyküsünü basmış. can yayınları bu ay içinde bullet park adlı romanını basmıştır.

    herhalde eski yüzücü basımı saymazsak, murathan munganın elinin değdiği remzi çilek dizisinden oh what a paradise ıt seems/ sanki cennetti görünen'i saymazsak everest ile birlikte kitaplarına bu sene kavuşma şansımız oldu desem pek yanlış olmaz. bir öykü derlemesi de delidolu isimli bir kitapevinden çıktı.

    john steinbeck de benzer atmosferden .... aynı tadı farklı şekilde alıyorsunuz.

    steinbeck / carver sevenlerin keşfetmesi gereken pulitzer ödüllü yazar.
hesabın var mı? giriş yap