mayakovski'nin ölümü
-
hakan savlı'nın "köpükler" kitabında, mayakovski'nin ölümüne dair bir alıntıyla başlayan şiiri.
mayakovski'nin ölümü
(akşamın başlarında ona kaba davrandım, onu kırmak için kendimi zorladım, ama o bana korkunç ve dayanlmaz hakaretler gösterdikçe benim için adeta daha değerli oluyordu. ona karşı sonsuz bir sevecenlik ve aşkla doluyordum. onu inandırmaya çalışıyor, yatışması için yalvarıyordum, yumuşak ve sevecen davranıyordum. oysa, yumuşaklığım onu çileden çıkarıyor, çılgınlığa, taşkınlığa sürüklüyordu.
tabancasını çıkardı. kendisini öldüreceğini açıkladı. beni öldürmekle korkuttu. varlığımın onu daha da sinirlendirmekten başka bir şeye yaramadığını anladım.
daha fazla kalmak istemedim ve kalktım.
herkes beni izledi.
holde bana baktı ve
- norotçka, başımı okşayın. yine de çok çok iyisiniz dedi.
...şimdi bana öyle geliyor ki büyük bir olasılıkla takviminin 13 ve 14 nisan yapraklarını koparmıştı.
- peki beni geçirmeyecek misin? dedim.
yanıma yaklaştı, bana sarıldı, tamamen dingin ve sevecen bir biçimde:
- hayır küçük kız, tek başına git. benim için kaygılanma, dedi.
gülümsedi ve ekledi:
- sana telefon edeceğim. taksiye ödeyecek paran var mı?
- hayır.
bana yirmi ruble verdi.) .... nora*'nın anılarından
yirmi ruble
kapatıyorum laboratuvarda gaz musluklarını
bir tören gibi, ışıkları, ardımdan
kapanıyor elektronik kapı
bilirsiniz uzundur kuzeyin kış geceleri
geçiyorum sibelius parkının içinden
soğuk ayışığına bakıyorum
o dakikalar...
şiirlerin sırça sınırlarından steplere doğru
o dakikalar...
itilmiş ve unutulmuş gibi
aradığım
yumuşacık bir insan eli
sizi gizliyorum
yüzlerine bakıp onlarla
konuşurken
gülümserken
yaptıkları şakalara
dinliyorum o derin hayat bilgilerini...
sizinle doluyum
sonra messenius sokağına dönüyorum
som bir kederle geceleri
o dakikalar...
ışığı açınca
o kalbimi buran
dayak yiyen, aşağılanan pişekar
odamda
bakıyor umutla
bilmem anlatabildim mi:sizi hiç
bağışlamadım vladimir vladimiroviç
uzaklara...
işte o gün
şiir
bunun içindi diyeceksin
vapurlarda çocukların kucaklarında kör martıları
kalbimizde güz sürüleri
akşamları evlerde kısık ışıklar
o gün anımsa yavrum
bir zamanlar nasıl az nasıl yalnız olmuşuz
nasıl vahşiymiş o koca şehir
önünde nasıl
hayallerimizle durmuşuz
hoşçakal
yavrum
çok acıydı bu hayat hoşçakal
üstlerimize düşerdi ay avlulardan daha acı bir mühürle
bir baharla
bir utançla
hoşçakal -
ilaç içip bileklerini kestikten sonra kendini asmıştır.
-
intihar mektubunun bir bölümünde şöyle mısralara yer verip acıtmıştır.
"bir varmış bir yokmuş"
derler hani:
aşkın küçük sandalı
hayat ırmağının akıntısına kafa
tutubilir mi!
dayanamayıp parçalandı işte sonunda.
acıları
mutsuzlukları
karşılıklı haksızlıkları
hatırlamağa bile değmez:
ödeşmiş durumdayız kahpe felekle.
ve sizler mutlu olun
yeter..
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap