• chantal akerman isimli belçikalı avantgarde yönetmenin yaptığı 1977 tarihli film. yönetmen, doksan dakikalık film boyunca new york'un varoş ve kuş uçmaz kervan geçmez bölgelerinde yolun ortasına koyulmuş bir sabit kamera ile yaptığı çekimleri bize gösterir, arada da bu görüntüler eşliğinde kendi sesiyle annesinin ona fransa'dan gönderdiği mektupları sert bir fransız aksanıyla ingilizce olarak okur.

    bu özellikleriyle bedava olsa bile izlenmeyecek filmler kategorisine kolaylıkla girmeyi hak eden bir filmdir ayrıca. zaten hocamızın dediğine göre bir dönemler, bir film derneği'nde toplu gösterimlerde ilk olarak bu film gösterilirmiş ki "sakıncalı" tabir edilen filmleri görmeye gelmiş sivil polisler direk bu filmi görüp sıkılarak gitsin.
  • chantal akerman'ın bendeki bilgiye göre 1977, ingilizce vikipedi'ye göre 1976 yapım filmidir. new york filmleri üstbaşlığı üçlemeyse veya üçleme sayılırsa ötekiler hotel monterey (1972) ve la chambre'dır (1972). evet kabul edilmelidir ki chantal filmleri kolay değildir; çoğu ve çoğu kere sıkıcıdır. özel bir sıkıcılık formülü ve tarifi var gibidir chantal'ın. nedir diye bakındığımda, hareketsiz kamera, umut kırıcı bir açının ısrarla izlenmesi, uzun çekimler, belgesel ile belgesel-kurgu arası bir biçem, film müziksizliği, diyalog azlığı, ses namına fimlerinde hep en azla yetinme, gözlerimizin hem vizyon filmlerine alışkınlıktan antremansızlığı, hem onun diğer avangard ve sanat filmi yönetmenlerine göre de ayrık duruşu nedenler arasında sayılabilir.

    bu filminde (de) sıkıldım, kurtaracak yan nesneler, düşünceler aradım. film nasıl olduysa sonlarına doğru birden kavramaya başladı bakışımı. dikkatli olmaktan hanidir umudu kestiğim dakikalardı. artık anladım ve çözümledim diyemeyeceğim biri karşısında olduğumu iyi biliyorum. bana çektiriyorsa, tecavüz eder gibi gösteriyor veya sıkıyorsa, nedenini merak eder oldum, aynısını başka şekilde de yapabilirdi, niye böyle yapıyor soruyorum, o ince iplikle ilişkimiz sürüyor.

    bu filmin sonundaki çekilir ve bağlanır gibi oluşum gene onun bir triğine dayanıyor olabilir. belgeselin gezici çekimi, onun farkına vardıktan bir süre sonra tanıdık sularda, bir sanat filmi şiirselliği kenarında olduğumuzdan umutlanmış olabilirim. meğer ya şehirden, ya şehrin bir bölgesinden önce karada gezintiyle, sonra en sonunda deniz yoluyla uzaklaşma sahneleri, filmin de sonlarıymış. o tanışlık, belgesel şiirselliği bazı çağrışımlar uyandırdı ve şiirimsi biçimde kenara not ettim:

    new york'un caddeleri aileleri, mahalleler/
    terk edilmiş arabaları yalnız insanları/
    metro içleri kalbin çarpışı, barsakların guruldaması/
    sessiz dış bakış, durgun kamera kareleri iç düşünceler/
    koridorlar, geçitler gelgeç ruh halleri/
    bakışlarımız, her şeyi azından, kenardan görüşlerimiz../
    gelen mektuplar aile ve geçmiş özlemimiz, ufak iç sızıları-/
    kimseye bakmıyoruz, film boyu sessiziz/
    büyük umut ve acımız, içimize çakılmış/
    tüm tarih, kendi sertliğimiz bile./
    martılar yolculuyor durulmaya, vaz geçiş belki
  • criterion koleksiyonu'nda yer almasına şaştığım, sinema eseri olarak görmediğim videolar bütünüdür.

    chantal akerman'ın jeanne dielman ve anna'nın randevuları filmlerini de izlemiştim. bu videolar bütünü girse girse belgesel türüne girebileceği için o filmlerden ayrı tutmak gerek.

    elinize bir kamera alıp şehirde dolaşsanız; metro hattını ve bekleyen insanları çekseniz, araba ile şehrin sokaklarında turlasanız ve son olarak da vapurla karşıya geçseniz ve bunları birleştirseniz bu bir sinema eseri mi olur? bana göre bunun cevabı hayırdır.

    yarım saat geçtikten sonra kapatacaktım ki hadi izleyeyim dedim (normalde filmleri yarım bırakmayı hiç sevmeyen bir izleyiciyimdir). izlemek bir işe yarayacaksa 1970'li yıllarda new york'u, oradaki günlük yaşamı rastgele görüntüler dizisinde görmenizi sağlaması olacaktır. aynı şeyi youtube'a new york streets 1970s yazarak da yapabilirsiniz.

    şimdi bu filmin bir parodisini, izmir versiyonunu sizler için yapacağım:

    önce arabayla şehre giriş yapıyoruz ve turluyoruz

    metro hattını baştan sona çekiyoruz

    sonra yaya olarak şehir merkezinde çekimler yapıyoruz ve vapurla karşıya geçiyoruz

    tüm bunlar olurken arada bir annenizden ya da babanızdan gelen bir mektubu seslendiriyorsunuz ve mektup sürekli sizi çok özlediklerinden, kendinize dikkat etmenizi söylemelerinden, biraz para gönderdiklerinden bahsediyor.
hesabın var mı? giriş yap