*

  • yeniler, toylar bilmez bunu. lunaparka gitmek zannederler ki farklıdır. atlıkarınca adında, tadından yenmez bi çocuk dizisi vardı bi zamanlar, bilenler bilir (bkz: atlıkarınca). trt 1de yayınlanırdı. öğleden sonra okula gitmenin anlamı buydu. öğleden sonra okula giderdik çünkü, çıktıktan hemen sonra atlıkarınca için koşup, yetişip, hemen televizyonu açacaktık.

    bu diziyi öyle bir saate koyarlardı ki, hakkaten okula evi uzaklar için durum "başlarını kaçırmak" gibi bir hüsranla son bulurdu. son ders zili çalınca fırlardık...bilemiyorum biz mi çok abartıyoruz ama derin bir iz yapmış o koşular benliğimize. çantanın ağırlığını pek taşıyamasa da, içindeki kitapları, dergileri, defterleri zıplata zıplata koşmak. eve soluk soluğa gelip, annenin, babaannenin şaşkın bakışları -hergun yapıyoruz neden hala şaşırıyorlarsa- ve "dur oğlum nefes nefese kalmışsın bi soluklan televizyon kaçmaz!"ları arasında televizyona koşar, hemen arka odaya giden fişini takar -o fiş de neden takılı kalmıyosa- "power" düğmesine basar beklerdik. yine yeniler bilmez, eski televizyonların açılması, görüntüyü vermesi için en az bi 20-25sn gerekli idi. işte o 25sn hergun(hafta içi) bizim en uzun, en geçmek bilmez, beklediğimiz an gibi gelirdi.

    televizyon yavaş yavaş kendine gelir, karıncalar görünmeye başlardı. o zamanlar nerden buluyosun cam gibi görüntüyü. hiç kanalları falan ellemezdik. zaten trt 1-2-3ten başka da kanal yoktu. kanalları ellemezdik çünkü akşamdan "trt 1"de kalacak şekilde ayarlayıp kapatmıştık. zaman kaybetmiyelim diye.

    nedense o zamanlar televizyon izlemeyi bilmez miydik, yakın olunca dizideki oyuncularla kendimizi daha bi arkadaş mı hissediyoduk bilmiyorum ama gelir iki karış öterine otururduk televizyonun. pür dikkat izlerdik, carosel yazdı mı, o hasta eden -hala kulaklarımızdadır- romantik giriş müziği girdi mi dış dünyayı unuturduk. annemiz, babaannemiz gelir bişiler derdi ama duymazdık. elimizin tersi ile ittirirdik onları; "yaa...duuur...yaaa tamam...çekil önümden". büyük ihtimal "o kadar yakından bakma çocuuum, geri çık biraz" diyolardı. ya da "hadi bakkaldan şunu al gel" falan...ama duyan kim...

    dizideki karakterleri akrabamız gibi tanırdık. siyah eldiven giyen zengin bi kız vardı, sinir. ama çok da güzeldi anasını satiim. ne yalan söyliyim, her ne kadar kötü karakter olmuş olsa da benim pek bi hoşuma giderdi bu. hayaller kurardım. bizim okulda o kızla el ele yürüyoruz falan. oha yani...cocukluk işte. adı maria mı neydi kızın. ama hakkaten de şirret bi karakterdi. o fakir gündüz fenerine az mı çektirmiştir?! utunutmaz sahnelerinden biri, bu dizinin başrolünde olan falan aşırı fakir olduğu için bir türlü dizide istediği yere ulaşamayan gündüz feneri arkadaş, büyük zorluklarla para toplayıp bu maria or.spusuna çiçek almıştı da, bu rospu başında paralamıştı şoparımızın. yazık...gerçi şopar arkadaş da aranmıyor değildi hani. kardeşim git başka güzel kız mı yok. ama hakkaten güzeldi rospu!

    bir de o günlerde bizi şopar oğlanın fakirliğine benzer bir his içerisine sokan bi durum vardı. dizinin zengin çocuklarının hepsinin o dönemler çok moda olan akülü arabaları vardı. uzaktan iç çeker; "ulan şunnardan bi tane olsa, bizim mahallede ne gezerim ama ha" derdik. ulan nasıl gezicen! senin mahalle toz toprak, iki adım yürütemen onu! eh işte avuntu...bi de en fazla 5 mi 10 mu ne yapıyo bunlar...hayır binip napıcan. ayağımı yerden kessin desen koşarak en az 5 tur bindirirsin buna. şimdi 5 milyarlık arabalar gösteriyorlar da burun kıvırıyoruz. akülü arabanın dizideki en etkileyici sahnesi; (bkz: #2113298)

    işte böyle...o zamanlardan yüklediler bize bu televizyon hastalığını. bakın şimdi onsuz bi gün düşünebiliyor musunuz. "düşünüyorum...noolcak olm...istersem hiç açmam" diyerler var di mi aranızda...sittirin ordan...kimi kandırıyosunuz...evet zaga üniversitesi falan ama bazı gerçeklerde yadsınamaz be güzelim...o zamanlar çocuktuk çok etkilenirdik. şimdi etkisi azaldı sanki ama bizi deiştirmediğini söyleyecek yoktur herhalde.

    ileride artık bilgisayar için böyle yazılar çıkar onu okursunuz. bi sonraki nesil, uçan arabarı anlatır. bi sonraki nesil...
  • 80li türk çocuklarında bir dönem olarak kazınmıştır. "he-man ile önümüze geleni kılıcımızla kaplana çevirme" ve "voltronla götü başı bilmeme nereyi oluşturma güdüleri" döneminden sonradır.

    daha sonra sırasıyla "kara şimşek ile araba sevdası" ve "beyaz gölge basketbol aşkı/takım ruhu" ile gençliğe adım atılır. son olarak da "mavi ay ile kız-erkek ilişkileri" dönemiyle olgunluğa yelken açılır. böyledir.
  • günümüz çocuklarında hala devam eden bir okul sonrası eylemidir.fakat evrim geçirerek okul sonrası internet cafe için koşmak şekline dönüşmüştür.
  • öğlencilerin asla yetişemediği bir aktivite olmakla beraber niiooha ha ha diye kaçmak
  • evet.ilkokula henüz başlamıştım.yıl 1990. bu diziyi izlediğimde aklımda en çok kalan zengin çocuğunun bindiği akülü arabaydı.hatta sınıftaki fakir bir çocuk buna çok özenmişti.derken günün birinde fakir çocuğun babası oğluna sürpriz yapmış tüm imkanlarını seferber ederek akülü araba almıştı.o gün bu gündür akülü araba çocukluk hayalimin nirvanasıydı. yani hayallerim akülü arabadan sonrasını idrak edemiyordu o derece.ha birde şişko çocuk vardı adı halmi pahillo idi sanırım.hatta günün birinde abim kabakulak olmuştuda abimi halmi pahillo oldun diyerek kızdırıyordum. mutluyduk lan. sonra ise; hani derler ya biz büyüdükte kirlendi dünya.evet biz büyüdük. ama bu dünyayı biz kirletmedik.( bu arada; model 1984)
hesabın var mı? giriş yap