• dick baldwin'in bir hikayesi
  • para konuşur

    dick baldwin

    “ağustos’un dördünde, çarşamba akşamı bir vampir gelecek.

    onu evinizde ağırlayın. onu konuk ettiğiniz odadaki

    yansıtıcı aletleri (örneğin aynaları) ve dini ikonları ortadan

    kaldırmayı ihmal etmemeniz tavsiye edilir...”

    adres yoktu.

    pul bedeli önceden ödenmiş zarf da yoktu.

    başlık atılmamış krem rengi bir kağıt gelmişti; tam ortasında daktiloyla yazılmış bir mesaj vardı. kağıt itina ile üçe katlanmış, 10 numaralı posta kutusuna atılmıştı.

    gofretin tek bir katı kalınlığında hesap makinelerinin, elektronik çocuk oyuncaklarının yapıldığı ve her işin bilgisayarlara bağlı olduğu bir çağda, cinlere inanmak, tanrı’ya körü körüne bağlanmak kadar modası geçmiş bir şey haline gelmişti. italyan saporiti mobilyalarına gömülen adam, herşeye rağmen elindeki yazıyı tekrar okudu. oda, altın rengi missoni kumaşıyla kaplı olduğu için, pencereden süzülen ışık kumaşın üzerinde inanılmaz güzel dalgalar yaratıyor, odayı olduğundan daha güzel gösteriyordu. boyer’in üzerinde hala iş kıyafetleri vardı: gri oscar de la renat takım elbisesi, soluk mavi yves saint laurent gömleği ve ince çizgili pierre cardin kravatı. otuz yaşlarında, kendine gayet iyi bakan bir adamdı; evde bile son derece bakımlıydı.

    elindeki mektup, bağış makbuzlarının ve satış bordrolarının altında duruyordu. hepsi de okuması için masanın ucuna bırakılmıştı. zarfın üzerindeki yerel pulu inceledi ve zarfın ikinci kalite olduğunu gördü; ama esas dikkatini çeken ve zarfı açmasına neden olan şey, adresin makinada kırmızı mürekkeple yazılmış olmasıydı. adresler genellikle siyah mürekkeple yazılırdı; böylece mürekkep çok hafif dağılırdı ve göz almazdı. ama kırmızı mürekkep fazlasıyla dikkat çekici diye düşündü ve daha zarfı açmadan içinde ilginç bir şeyler bulacağını anladı. zarfın içindeki kağıdı kalitesi kesinlikle zarftan daha iyiydi.

    yazıyı ikinci kez okumayı bitirdikten sonra çarşamba akşamının nasıl olacağını düşündü: zor şartlarda satın alındığı belli olan takım elbisesinin içinde, yanında evcil hayvan gibi taşıdığı çantasıyla gelen bir adam satıcı kelimesiyle vampir kelimesini ilginç bir şekilde özdeşleştirecekti.

    bir yerlere saklanmış kurabiye kavanozunu bulmuş bir çocuk gibi sırıttı boyer. satış işini biliyordu; satış yapan kişi satılamazdı... öte yandan çok değişik bir yaklaşımdı bu. aslında tekti. kullanılan tekniğe ve stile hayran oldu, çünkü ince hileler birinin dikkatini çekmeyi başardığınız anda para konuşurdu.

    çarşamba akşamı çok ilginç olacaktı.

    çarşamba akşamı çok sıcaktı. boyer saat dörtte işten döndüğünde önce havalandırmanın çalıştığını, sonra da girişte aynanın durduğu yerdeki boşluğu fark etti. bu iki değişiklik de onu rahatsız edecek şeyler değildi. girişte dururken karısının melodik hoşgeldinini ve samimiyetsiz öpücüğünü aldı. kadın otuz dört yaşındaydı, son derece güzeldi; sanki biri tarafından tasarlanmıştı. yürüdüğünde neredeyse asil denilebilecek şekilde adım atardı.

    akşam yemeklerini her zamanki gibi saat yedide yediler. saat sekizde misafir kabul etmek için oturma odasını havalandırdılar. saat dokuza geldiğinde artık herhangi bir satış elemanının arayacağından şüphe etmeye başladılar ve kendi işleriyle ilgilendiler.

    bayan boyer uzun bacaklarını altında toplayarak kanepeye oturdu ve kitabını okumaya başladı; boyer ise elindeki kontratın son detaylarını da inceledikten sonra kağıtları çantasına kaldırdı ve rahat koltuğuna gömüldü. on buçukta kapı çaldı. bu o kadar ani olmuştu ki, bayan boyer neredeyse dilini ısırıyordu.

    boyer otorite saçan yürüyüşüyle kapıya doğru ilerledi, otomatik olarak aynanın olması gereken yerin önünde kravatını düzeltti. bayan boyer ayakkabılarını giydi ve boyer kapıyı açarken saçlarını düzelterek adamın arkasında durdu.

    dışarıda, soğuk ay ışığının altında iri birisi duruyordu. boyer, adamın giydiği uzun ve bol paltonun içinden biraz ilerdeki sokak lambasını seçebiliyordu. adamın başındaki şapka hem kafasını, hem de yüzünün bir kısmını örttüğü için sadece beyaz ve soğuk etinin içine gömülmüş olan kırmızı gözleri görünüyordu. bu gelenin herhangi bir satıcı olmadığına emin oldu boyer. evin güvenli ortamına doğru bir adım geriledi.

    gelen adam hiç kıpırdamadan kapı eşiğinde durdu.

    “merhaba!” diye bağırdı bayan boyer oturma odasından. hole doğru ilerledi. “lütfen içeri gelin ve...” ziyaretçi içeri girdiğinde kadının ses tonu birdenbire değişti.

    yabancı konuşmadan elini cebinden çıkardı. garip, pençe gibi bir eldi bu; hiç zorlanmadan kapıyı kapattı ve kapanma şiddetiyle pencerenin camları zangırdadı. paltosunun düğmelerini açtıktan sonra yere baktı. üzerindeki kıyafetler inanılmaz eski ve buruşuktu. sıra başındaki şapkayı çıkarmaya gelmişti. yüzünde kaş veya yuvarlak kafasında hiç saç yoktu; sadece kulaklarının üzerine dökülen bir tutam favorisi vardı. burnu karga gagası gibiydi, ağzı çok genişti. çok zayıftı; üşümüş ve aç görünüyordu.

    “iyi akşamlar” dedi en sonunda, derin ve buğulu bir sesle. elini yavaşça kaldırarak oturma odasını işaret etti. boyerler birbirlerine sokularak odaya girdiler. misafirleri de onları takip etti. kanepeye yaklaştılar ama ne yapacaklarını bilmez halde ayakta durdular.

    yabancı, eski paltosunun cebinden bir not defteri çıkararak, “siz boyerler’siniz” dedi, kendinden emin bir şekilde.

    ikisinin de gözleri kahve sehpasının önünde duran garip adama dikilmişti. boyer başını salladı.

    “oturun” dedi yabancı.

    oturdular.

    boyer’e göre bu imkansız bir şeydi: evinde, elindeki defterden ismini okuyan bir vampir olduğu doğru olamazdı! ama.... konuşmaya çalıştı, ama sanki içinde hava olmayan bir balondan konuşuyor gibiydi. posta listesini sordu.

    konukları gülümsedi. “ah, evet. kitle iletişimi. herkesin işine yarıyor. öyle değil mi? var olmak için ilerleme kaydetmek zorundasınız. sizin geri zekalı entellerinizin kendi bildiklerini doğru kabul ettirmeye çalıştığı bu dönemde, iletişim özellikle benim işime yarıyor. kısa bir tanıtım mektubu, şüpheden ördüğünüz duvarları yıkmaya ve korunmak için kurduğunuz inanç sisteminizi çökertmeye yetiyor. neden pul ve kağıt masrafı yaptığımı sorabilirsiniz: bunu hallettirebileceğim biri var. ben, bu işlerle ellerimi asla kirletmem. beni ilgilendiren şey, defterimdeki isimlerdir.” özenle kullanıldığı belli olan not defterini cebine koydu.

    “ama... neden?” diye sordu boyer.

    “mantıklı bir soru. yıllardır – asırlardır – bu konudaki açlığımı gidermek için dilenmek yerine, zihin kontrol etme güçlerimi kullanarak sizinki gibi evlere girmeyi başardım.kibarlığınız ve şafak vaktinin merhameti beni yok olmaktan kurtardı. kimi zamanlar, herkesin önünde aşağı olan bir hayvan kılığına girmiş olsam bile, her zaman varlığımı korudum.

    son vampir avcısı da otuz yıl önce dünyanızı terkettiği zaman, benim gibilere inananların sonuncusu da yok olmuş oldu. bu inancın kaybolması gücümü arttıran en nemli unsur ve yaşamamı sağlayan tek nedendi. aşağılık işlerle uğraşmaktan bıktığım için taze fikirlere ihtiyaç duymaya başladım. daha rahat yaşamak istiyorum. ve şu anda seçtiğim yoldan daha sıkıntısız, kolay ve tatminkar olan bir yol var mı? eğer davet edilirsem,ihtiyaç duyduğum sürece rahatlıkla gelebilme ve diğer insanlarla görüşebilme imkanım olacak. ziyaretlerimin sıkıcı olmasını ben de istemem”

    gözlerini kahve sehpasına dikmiş olan boyer, korku dolu gözlerle bakan suratın yansımasını gördü orada. vampir kontrolü eline geçirdiği anca yok olacaklarını hissetti. bu istenmeyen misafirden kurtulmanın bir yolu olmalıydı. en azından şafak sökene kadar oyalamalıydı onu.

    ...ve yarın. nakit paralar. boş banka hesapları. evi satıp, hiçbir adres bırakmadan kaybolmalıydı. belki de meksika’ya yerleşirdi.

    bu vampir hakkında bildiği üç şey vardı : birincisi, yansıtıcı şeyleri ortadan kaldırmasına dair uyarıydı. bu da korkuyu ve zayıflığı belli ediyordu. sonra, dinle ilgili şeyleri ortadan kaldırması söylenmişti. başka bir zayıflık mı? üçüncüsü ise vampirin şafaktan korktuğunu kendi ağzıyla itiraf etmesiydi; bu sonuncusu boyer’in canavarı oyalaması gerektiğine ikna etti. girişteki ayna aslında gelen satıcıya şaka yapmak için kaldırılmışı ve evdeki tek dini alet, karısının yıllardır takmadığı haç kolyesiydi. bu da büyük olasılıkla alt kattaki çekmecelerden birindeydi ve hangisinde olduğu son derece belirsizdi.

    birdenbire çözüme çok yaklaştığını fark etti: mükemmel cilalanmış kahve sehpası.

    birdenbire ayağa fırladı. vampir şaşkınlıkla ona bakıyordu. nereden geldiği belli olmayan bir güçle misafirin yüzüne tutmak için ağır maun sehpayı kaldırdı. dergiler, kül tablaları, ve kocaman sanat kitabı vampirin ayağının dibine düştü.

    sehpanın üzerinde hiçbir şeyin yansımadığını gören bayan boyer korku dolu bir çığlık attı. önce kanapenin arkasına kaçtı ve parlak bir ışığın odayı aydınlatmasıyla daha da geriledi. sehpa, artık birkaç parça tahtadan başka bir şey değildi.

    “bu yaptığın çok kaba bir hareketti boyer.” mermer gibi yüzünde öfke parıltıları dolaştı. “beni üzüyorsun.”

    korkudan kaskatı kesilmiş olan boyer, karısına döndü ve kadının bluzundaki süsü gördü. ince bir zincirin ucundan sallanmakta olan küçük bir haçtı. kendisi nasıl aynayı kaldırmışsa, karısının da bu haçı aynı önyargıyla taktığını hisseti. içinde bir umut ışığı yandı. boyer zinciri kadının boynundan çekip aldı, zinciri çıkarttı ve komik denecek kadar küçük haçı ileriye doğru uzatarak vampirin üzerine yürüdü.

    havada bir yoğunlaşma oldu ve ışıklar soluklaştı. saat işlemiyordu; odada öyle bir sessizlik vardı ki; iki insanın kalp atışları bile hissedilmez olmuştu. boyer’in oturma odasındaki şeyden soğuk bir rüzgar esti. vampir elini uzattı ve boyer’in elindeki haç, vampirin eline sıçradı.

    “türüme olan inancın kaybolmasının yanı sıra gözlediğim bir başka şey de, ölümlülerin dini inançlarını yitirmeye başlamasıdır.” elini kapadı ve buruşmuş metal yığınını yere attı. “haçlar veya yıldızlar veya kutsal şeyler asla işe yaramaz. beni etkileyen şey bunlara duyulan inançtır. ve sizin hiçbir şeye inancınız olmadığı için, bunlar sadece midemi bulandıran şeyler olarak kalmaya mahkumdur.”

    “şu anda canım zengin erkek kanı içmek istiyor.”

    boyer herhangi bir şey bulmak için aklını çalıştırdı. belki bir yolunu bulurdu. vampir sırıtarak ilerlemeye başladı: uzun dişleri sonsuzluğu çağrıştırıyordu. boyer anlamsızca geri geri gitmeye başladı.

    “bak!” diye bağırdı. “beni bırak. bunu yaparsan sen ödüllendirebilirim, param var!” aynı anda cüzdanından bir tomar para çıkardı. vampir duraksadı.

    “çok para!” diye bağıran boyer, yirmilikleri, onlukları ve beşlikleri vampirin buz gibi eline sıkıştırmaya başladı.

    o anda öyle bir çığlık duyuldu ki, boyer saçlarını diken diken olduğunu hissetti. oturma odasında esen buz gibi rüzgar kitapları raflardan düşürdü, saksılar yere yuvarlandı. çerçeve çatladı.

    o kadar ani olmuştu ki, bay ve bayan boyer yalnız kaldıklarını bir süre anlayamadılar.

    ...
  • (bkz: money talks)
  • tesadüfen denk geldiğim program, bi beyefendinin 20 senelik bıyığını 50 tl. karşılığında kesti... ınsanların sadece para için bunu yapmış olması bence saçma... gerçi insanlar reel hayatda da kanını, organlarını satabiliyor... böyle düşününce de çelişki yaşadım, neyse neticede gülmeceli bi program...
    şu anlarda başka bir amca örümcek adam kostümü giydi, bunu sevdim, rolünün hakkını verdi... para, sen nelere kadirsin...
  • yanıltmalar:
    koca: ablan [annene] bakıyor mu bakmıyor mu?
    karı: bakamadığını farz edelim...
    ...
    karı: ben alıyorum ve bakıyorum.
    abla: para seni konuşturuyor!
    ...
    abla: annemi benden ayırdılar..

    "para konuşmaz, küfür eder." bob dylan

    (bkz: money talks)
  • para konuşur, bir bülent terzioğlu filmi.

    vizyon tarihi: 1 eylül 2023
    yapımcı: starworks yapım
    sinema dağıtım: cgv mars dağıtım
    tür: dram, aksiyon
    yapım yılı: 2023
    süre: 93 dakika
    ülke: türkiye

    filmin konusu:

    “30'lu yaşlarda dürüst, adaletli bir adam olan pars, babasından etkilenerek başladığı kafes dövüşü sporunda başarılı bir kariyer elde eder.

    profesyonel kafes dövüşçüsü olan kafkas, istemeden rakibinin ölümüne neden olunca, bu dünyayı ardında bırakarak, eşi ve çocuklarıyla sakin bir hayat sürer.

    ancak aradan yıllar geçse de babasının ölümünü kabullenemeyen patron, kafkas'tan intikam almaya karar verir.

    bu amaçla da kafkas ve ailesini kaçırarak onları gizli bir yere hapseder.

    onun amacı kafkas'tan intikam almak olsa da en büyük kurban pars olur.

    kendisini bir anda adil olmayan, ölümcül bir savaşın içerisinde bulan pars, bu sırada hayatının aşkı ile karşılaşır.”

    yönetmen: bülent terzioğlu
    oyuncular: selçuk kılıç, aslıhan karalar, kubilay penbeklioğlu, kaan yılmaz, cansu fırıncı, hülya diken, taner şahin, mustafa zeren
    senaryo: atilla barışer
    görüntü yönetmeni: volkan yılmaz
    müzik: gökçe kuran

    vizyon tarihi: 1 eylül 2023

    filmin fragmanını buradan izlemek mümkün.
hesabın var mı? giriş yap