• rashit'in ilk albümü olan telaşa mahal yok'dan güzel bir parça; albümde kötü parça yok gerçi... klibi de vardı bunun... sözler şöyledir:

    hergün birbirinin aynı tekrar eder
    yaşam böyle geçer
    ömür bir gün biter
    hergün aynı şeyler
    can sıkıcı işler
    uydurma bu düşler
    birbirini izler

    beni kandır ama
    kendini kandırma

    esasında güzel olan yok birşey
    monoton tekrar
    rutindir herşey
    ama sen mutlusun
    ama huzurlusun
    bırak bunları
    sen yalancı bir puştsun
  • fotosentez de kullanılır bu kelime yerine:

    - abi hayat nası gidio?
    - no'lsun fotosenteze devam...
  • ayni oyunun, noktasina virgulune dokunulmadan, rahatsiz edici bir baglilikla sahnelendigi bir tiyatroya donusmesidir hayatin. oyuncular, dekor, kostum hersey tastamamdir. perdenin ne zaman acilip ne zaman kapandigini kestirmek gucse de her sabah 05:59 da kapandigi 06:00 da tekrar acildigi * konusunda cesitli rivayetler bulunmaktadir.sayisiz prova ve tekrardan dolayi tum oyuncular kendilerine bicilen rolu kaniksamislardir. kimse de oyunun ilk gunlerinde yasadiklari o tatli heyecandan izler kalmamistir; hareketleri mekanik ve duygulardan yoksundur. buna ragmen hicbiri farkinda degildir cunku zaten bilincleri dumura ugramistir. bunu nerden mi cikariyorum, oyle olmasaydi seyircilerin coktan salonu terkettiklerini farketmez miydiler?
  • gündelik hayat da denebilir. program misali yaşanır, her gün aynı şeyler, hep aynı düzen.
    bir rutine girmiş, değişmeyen yaşam...
  • "...ama sen mutlusun
    ama huzurlusun,
    bırak bunları
    sen yalancı bir puştsun"
    butun gun kendinizi pust ilan edeceginiz guzel sarkı...
  • çalışan insanın mottosu olmaya aday sözleri olan bir rashit şarkısıdır.

    "hergün birbirinin aynı
    tekrar eder
    yaşam böyle geçer
    ömür bir gün biter
    hergün aynı şeyler
    can sıkıcı işler"
  • gabriel garcia marquez, kolera günlerinde aşk'ta "paslanmak gibidir" demiş.
  • hatırlayamadığım bir tarihte, çok uzun zaman önce, derin bir nefes aldım ve suya daldım. minimum nefesle maksimum sürede yaşamam için öğretilmiş hareketleri yaptım. ama ağırlıklı olarak olan biteni izledim. nefesim bitmeye yakın kafamı çıkardım su üstüne, yine derin bir nefes aldım ciğerlerim alev alev. aldığım nefesin serinliği şaşırttı beni, acaba kafamı biraz daha uzun dışarda tutsam mı diye düşündüm ama bu düşünce bile kalbimi sıkıştırdı. korktum, hemen geri daldım ıslak yuvama. şimdilerde biraz sıkılıyorum sadece izleyici olmaktan. bir sonraki nefesimi daha uzun sürede içime çekmeyi düşünüyorum. korkuyorum ama kim bilir, belki güzel birşeydir rutini bozmak..
  • uzak durdukça durduğu yerde durması şiddetle temenni edilen hayat krizi.
  • hergünün birbirini takip ettiği, neredeyse aynı kalıplarla yaşadığımız hayat.

    her gün sabahleyin telefonu 6:30a kuruyorum, ama biliyorum o saatte kalkmayacağımı, 3. defa tekrar ettiğinde ancak kalkabiliyorum, onda da yetişemeyeceğimi bildiğim için zor bela. kendime sandiviç hazırlıyorum, kaşar, domates, salatalık koyuyorum içine. ne giyinsem diye düşünmem bir dakikamı alıyor, hemen üstüme bişeyler geçiriyorum, ve evden çıkış saatim 7:20. her gün aynı saatte asansöre biniyorum, tam aşağı indiğimde komşu kadınla karşılıyorum, o da oğlunu servise bırakıyor, günaydın diyorum geçiyorum. (zaten sadece sabahları günaydın diyoruz, yoksa tanımıyoruz etmiyoruz birbirimizi, sadece aynı katta oturduğumuzu biliyorum)

    her gün servise geç mi kaldım telaşı içinde koşuşturuyorum asansörden indikten sonra, evin biraz ilerisinde merdivenlerden inerken servisin gelmediğini görerek yavaşlıyorum.

    tam servisi beklediğim yere doğru giderken, önümden her gün aynı yaşlı amca spor kıyafetlerini giymiş bir şekilde koşarak geçiyor, her gün aynı şeyi düşünüyorum, bu yaşta bu nasıl bir enerji.

    servis geliyor, aynı kişilere günaydın diyorum, fiks bir yerim var, orası bana ait, direk yerime geçiyorum, başka yere otursam rahat edemiyorum. hemen koyuyorum yastığı pencerenin yanına, telefonu elime alıyorum, sevdiğim bikaç yazar var, onları okuyorum internetten.

    bu arada serviste bangır bangır müzik çalıyor, bütün şarkıları ezberledim artık. fsm trafiğine bile alıştım. adım adım gitmek bile eskisi kadar sinir etmiyor. işyerine geliyoruz olağanüstü bişey olmadığı takdirde genelde 8:15te.

    simitçiden gidip taze sıkılmış portakal suyu alıyorum, işyerine gidip masama oturuyorum, açıyorum sandviçimi, internette yine bikaç yazar okurken yiyorum onu. portakal suyu bitiyor, gidip kendime ıhlamur koyuyorum.

    diğer çalışan arkadaşlar gelmeye başlıyor, aynı insanlar, yine günaydın faslı.

    bütün gün işyerinde aynı işler... aynı duygular.

    su gibi akıp geçiyor zaman, akşam 18:00 oluyor. yine servis faslı, aynı saatte hareket ediyoruz. eve geliyorum, bikaç bişey ye, internette gezin, bikaç kişiyle telefonla konuş derken yatma saati geliyor.

    ve ertesi günü merak etmeye gerek yok, çünkü bugünün birebir aynısı yeniden yaşanıyor. rutin hayat, insanı resmen boğuyor.
hesabın var mı? giriş yap