• hayatının yazıldığı kitabın basılması gereken karakter.
  • tanışık olduğumuzdan oyum sayılmayacak muhtemelen ama nihayetinde sözlükte açılmış bir başlığa da yazmayacak değilim.

    2022'ye dair hafızamda (çocuk hafızasıyla denk olan hafızamda), canlılığını koruyan 3-5 olay var. biri de savcı adil'in ilk kitabının bittiğine dair gelen bildirim. hemen bırakıp işimi gücümü, iki oturumda bitirdim.

    kitap üçleme olacaksa, ilki favorim değil ama favorim olmayan haliyle okuduğum tüm kitaplar arasında ilk beşte. ilk kitap bana daha çok esas olaya giriş yapmak yazılmış için bir fragman gibi geldi. ilk kitapların amacı da budur zaten arin? doğru. devamını daha ben de bilmiyorum ama yazarını biraz tanıdıysam şimdiye kadar henüz hiçbir şey olmadı. buna rağmen, neler de olmadı ki?

    bu kitapta o kadar çok şey bir arada ki: aşk, acı (aşktan doğmayanından), siyaset, din, hukuk, polisiye. aşk baskın ve bilindik hikaye ama diğer meseleler de şimdiye kadar bence pek az gördüğünüz biçimiyle anlatılmış. din mesela, en din düşmanı adam rıfat efendi'yi tanısa kelime-i şehadet getirir. kendisi benim de favori müslümanımdır. biraz absürt durmuyor değil, biz daha beş vakit namaz kılıp neredeyse grup zinaya varan bir eyleme "yargılamak bize kalmadı" diyen müslümanı göremedik. hayallerde yaşıyor bazı yazarlar diyesi geliyor insanın. yallah avrupaya!

    siyaset. 2022 türkiye'sinde (23 de oldu şimdi) tam başı belaya sokmalık, nasıl olsa kim olduğunu bilirsiniz diye üstü kapalı değil, isim vere vere böyle. cesaret harbiden taklit edilesi değil, helallerden bir demet. ikinci kitap seçimlerden sonraya denk gelir umarım. en azından yazarı için endişelenmesek de üçüncüsünü de görebilsek.

    hukuk. savcı'nın, yanında çalıştığı avukatla gittiği ilk olayda avukatın, suçlunun kim olduğuna dair yorumları o kadar iyi bir mantıkla verilmişti ki içimden "bu avukatlar da psikolojiden iyi anlıyor he" demiştim. şimdi bu kitap neden çok iyi biliyor musunuz? çünkü siz de aynı bölümü okuduğunuzda avukata hak verecek ve sonra "ulan ben de ne safmışım ha" diyeceksiniz. polisiye yazacaksanız böyle yazın işte, aklımızla oynayın. önüme, kendi zekamdan şüphe edecek şeyler atın ki akıllanayım. sorsan psikoloji mezunuyum bir de. online eğitimle mi mezun oldun güzelim? hee, pandemiye denk geldi ben ne yapayım?

    "rıfat efendiye göre allah, anahit’in babasına göre isa babamız, serdar’a göre evren, mali’ye göre de bilinmez bir güç resmen bizi bir araya getirmişti." basitçe bu cümle aslında. bir araya gelmelerine sebep her karakter için nasıl başkaysa, biz de her bir bölümü bir başka pencereden okuyoruz. okuduğumuz her bir şey, ülkenin az uzak ya da daha yakın geçmişini ve bugününü başka başka olaylardan ve karakterlerden, başka açılardan bileşimi. yaşadığımız yetmiyor bir de senden dinliyoruz hayatın acı gerçeklerini. hiçbir tarafını beğenmezseniz bile rıfat efendi'nin anlattığı hikayelere en azından oha dersiniz. keşke benim de böyle manyak bir amcam filan olsaydı.

    kitabı gerçekten çok sevdim ama nerden baksam büyük bir "duygu" eksiği var. depremle ilgili betimlemeler mesela, o kadar az ve o kadar sıradan yazılmıştı ki o ikinci bölümün son cümlesi en buzdan insanı bile ağlatabilirdi belki ama bu haliyle kimse yalandan da olsa üzülmez. aşk hikayesindekiler biraz daha iyi çünkü daha çok pozitif duygular var ama orada da yoğunluk yok. "kahvaltı hazırladım, bulaşıkları hiçbir baskı olmadan kendi rızamla yıkadım". bir bu cümleleri sevdim, mutluyken ben de bunları yapıyorum ondandır muhtemelen. hadi bunları geçtim, “allah rahmet eylesin. terörist miydiler de öldüler ikisi birden?”, şu soruya savcı'nın verdiği cevap neydi şimdi? ben evimde mal mal otururken daha çok sinirlendim. ha amaç zaten okuyucu da iyice dellensin diyeyse tamam ama değilse bu cevap savcı'nın karakteriyle de hiç uyuşmuyor. polise bir şey diyemedi de sonra derste kantin solculuğu yaptı oldu. chp'li mi bu adam?

    umarım yazar, kitabı devam ettirecek motivasyonu bulur. yazmasa da ben ilk kitaptan bir tane bastırıp kitaplığıma, yeni hayat'ın hemen yanına koyarım. belki orhan pamuk'u hiç sevmiyordur da sırf kitabını onunkinin yanına koymayayım diye yazmak zorunda kalır ehehe. of yine çok akıllıyım.

    t: en az 2 devam kitabının olmasını umduğum ama muhtemelen hakettiği değeri bu ülkede göremeyeceği için devamının gelmeyeceği kitap.
  • bir ilk kitaba göre fazlasıyla başarılı olan bir romanın baş karakteri.

    kitap muhtemelen ülkenin şu ikliminde hiçbir zaman basılamayacak, basılsa dahi başına gelecekler belli. rıfat efendi'nin anlattığı hikayeler okunduğunda nasıl bir sansür uygulanacağını da yine kitabın içinde buluyoruz. kıtmir ve mum olayının başka bir hali yaşanır muhtemelen. o yüzden bir gün basılmasını ve kitabın basılabileceği ifade özgürlüğünün bu topraklara adım atmasını ve hatta yerleşik düzene geçmesini canı gönülden diliyorum.

    yazarın din, felsefe, hukuk, siyaset ve müzik alanlarında dopdolu bir insan olduğu romanın her sayfasında hissediliyor. bilginin yoğunluğu kesinlikle didaktik bir anlatımla romana yön vermiyor, içerdiği duygularla capcanlı bir serüven bu. karakterlerin çoğunluğu o kadar kanlı canlı yazılmış ki "bir arkadaşın başına gelen olayları anlatıyormuşcasına" okuyorsunuz. hukuk öğrencilerinin yaşadıkları, savcının başına gelenler, staj ve sonrasında yaşadıkları çok gerçekçi. hukukçu olmasam dahi çekirdek ailede üç hukukçu ile geçti yıllarım. baro stajında evladının başını kesen bir adamın duruşmasının ardından çok sevgili bir dostumun yaşadığı bulantı, savcının ilk ceza dosyasında yaşadıkları ile çok benzer... rıfat efendi zaten başlı başına bir dünya ama basılmadığı için ayrıntı veremiyorum. yan karakterler çok güçlü. levon tipik bir ermeni. hülya abla, evdeki diğer gençler ve birçok erkeğin fantezi (kesinlikle fantazi değil) dünyasında beliren güzel bacaklı aylin her biri çok başarılı resmedilmiş. kitaba istanbul manzarası eşlik ediyor, sokaklarda yürüyoruz sanki. gidip börekçi hakanı bulasım geldi.

    bazı bölümler hızlıca geçilmiş, askerlik dönemi örneğin. babasının başına ne geldiği, anahit'in annesi, ikinci isim seda ayrıntısının bağlanacağı yer, rıfat efendideki bilmeceler (örneğin savcı ilk hikayeyi yazdığında bilsem yazar mıydım diyordu, ben orada rıfat efendi'nin başına bir şey geleceğini düşünmüştüm), aylin'in tekrardan savcı ile karşılaşması, üstat avukatın verdiği davranış bilimi dersleri hep merak içinde kaldığım yerler. belki de devam kitaplarında cevap bulacağımdır.

    hikaye örgüsünü zayıflatan bir öğe de maddi sıkıntıların çabuk çözülmesi olmuş, hem de sürekli "mısır'daki dedemden miras kaldı" şeklinde çözülmesi. benim bu perili dokunuşları fazla bulmamın nedeni içinde bulunduğumuz ekonomik durum da olabilir. belki ben de öyle bir sandık istiyorumdur, bilemiyorum. yine de savcı ve anahit'in evliliğin ilk yıllarında yaşayacakları maddi ve manevi zor süreçleri merakla bekliyorum.

    ancak eski usül kitap okuyabilen ve ekrandan hiçbir şekilde kitap okuyamayan bana dört günde bitirtti kendini bu kitap. içimden daha fazla ayrıntı vermek geliyor ama kitabın ve yazarın zarara uğramasını istemiyorum. tek bir alıntı bırakacağım. kitapta üzerine düşünülmüş çok iyi sözler var.

    "insanların olmasını istediğim şeyi olmaya çalışıyorum o kadar."

    dilerim bir gün okuyucusu çok olur, yolu açık olur.
hesabın var mı? giriş yap