• walter benjamin ’in 1921’de journal archiv für sozialwissenschaft’ da yayımlanan, türkçe’ye “şiddetin eleştirisi” olarak çevrilebilecek uzun makalesinin adı. metni anlamak için başlangıç noktamız şu olabilir: madunların yasalara boyun eğmesi egemenin bekası için son derece önemlidir. walter benjamin'e göre egemeni ayakta tutan bu ''yasallık'' durumu şiddet tarafından tesis edilir (yasakoyucu şiddet) ve korunur (yasakoruyucu şiddet). kurucu iktidar ile örtüşen yasakoyucu şiddet ile tali iktidara tekabül eden yasakoruyucu şiddet arasında, benjamin'e göre, ''diyalektik bir salınım'', ''bir yükseliş ve alçalış'' vardır. bu diyalektiğin mantığı kendi sürekliliği içerisinde, tüm yasakoruyucu şiddetin- düşman karşı şiddeti bastırmasıyla- kendisinde temsil edilen yasayapıcı şiddeti dolaylı olarak zayıflattığıdır. bu, ya yeni güçler ya önceden bastırılmış olanlar, o zamana dek yasa yapıcı şiddet üzerinde galip gelinceye ve sırası geldiğinde çürümeye mahkum olan yeni bir yasa kuruncaya dek sürer. dolayısıyla, şiddetin tarihsel formlarının diyalektiğinin üzerinde temellenen yasa, yasakoyucu şiddetin yasakoruyucu şiddet tarafından tasfiyesi ve yasakoruyucu şiddetin ve yasakoruyucu şiddet mekanizmalarının ''kurucu iktidar'' formasyonuna dönüşümü şeklinde formüle edilebilir. şüphesiz ki bu dönüşüm belirsizliklerle dolu bir süreçte, bu belirsizlikleri besleyen bir mantıktan izler taşır ve kendisini tipik bir biçimde olağanüstü hal durumunda gösterir. bu noktada benjamin'in şiddete ilişkin olarak söylediklerini daha iyi kavrayabilmek için kant'ın hukuk yorumunu anımsayabiliriz.

    kant'a göre doğal durum da ve sosyal durumda özel hukuk hakimdir ve adaletten söz etmek mümkün değildir. oysa status civilis'te yani medeni durumda kamu hukuku söz konusudur. kamu hukukunun varlığı aklın işlevsel kılınmasını ve buna bağlı olarak violentia'nın net bir biçimde dışlanmasını beraberinde getirir. adalet de zaten ancak böylesi bir durumda söz konusu olabilir. kant'ın doğal durumda-özel mekanlarda keyfiliği şiddetin gerçek kaynağı olarak göstermesine taban tabana zıt bir biçimde walter benjamin, özel mekana hakim olan keyfilik, ''kalplerin kültürü'', ile şiddet sarmalının kırılacağını iddia eder. benjamin'in, kant'ın aydınlanmacı paradigmasından uzaklaşarak, yahudi ilahi hukuku ile kurucu hukuku oluşturan eski yunan hukuku arasındaki şiddet ayrımını göstermesi ve bu ikisi arasında varolan bir ittifaktan bahsetmesi onu, ''mehdici bir rasyonelliğe'' yaklaştırır. bir başka deyişle, kant'ın barışı bulduğu yerde benjamin şiddeti-savaşı bulmuştur. benjamin bize hukuk dediğimiz şeyin içerisinde ''çürümüş bir şeyler'' olduğunu gösterir. burada hukuk yasa kavramını da kapsayacak bir biçimde şiddet nosyonunu da bünyesinde barındırmaktadır. jacques derrida 'nın benjamin'de bulduğu bu ürkütücü tema giorgio agamben’ci tezlerle de örtüşmektedir: yasakoyucu şiddet-yasakoruyucu şiddet, amaç ve araç arasındaki tarihsel döngü; egemenin varlığının kalbinde yer alan hukuk ve şiddet arasındaki farkı siler atar.

    benjamin'e göre tarih, şiddet odaklı bir amaç-araç döngüsüne hapsolduğu sürece adaletin aracısı olamaz. tarihin adaletin aracısı olması yasanın azledilmesi sürecine bağlıdır ve bu süreç özel mekanda yeşeren kibarlık, sempati, barışçıllık, güven ve benzeri nitelikleri bünyesinde barındıran kalplerin kültüründen beslenir. işte kalplerin kültürünü hakim kılacak yasanın azledilmesi süreci katışıksız bir şiddeti yardıma çağırmaktadır. bu şiddetin adı ilahi şiddettir. hemen belirtelim ki, schmitt'in siyaset kurgusuna benzer bir biçimde, benjamin'in sözünü ettiği ilahilik de saf bir dinsellik değil dinselliği atıf noktası olarak alan bir nitelemedir. siyasal-teolojik bir kavram olarak ilahi şiddet; herhangi bir telosu olmayan, herhangi bir telosa ulaşmak için kullanılan bir araç olmaktan çıkmış, potansiyelini ve enerjisini kendisine dayandıran bir etkinliktir. bu nedenle de, dışardan gelen herhangi bir dayatmaya ya da onay beklentisine, seçenekler arasında bir seçim yapmak zorunda kalmadan ''hayır'' diyebilme iradesidir. bu iradenin dayandığı azledicilik fikri, hiçbir şekilde sorunsuz değildir ve azletme olayının kendisi ve öznesi oldukça bulanıktır. bu bulanıklığa rağmen walter benjamin'in kafasında ilahi şiddete yakın bulduğu bir ''durum'' vardır: başka bir toplum ütopyası önermeyen, ''şimdi'' üzerinden işleyen georges sorel’ci genel grev.

    benjamin'in sorel okuması hassasiyetle proleteryanın genel grevi ile siyasal genel grevi birbirinden ayırır. siyasal genel grev, muktedirlerin düzeni sürdürmesine proleteryanın genel grevi ise madunların devlet iktidarını yıkmasına atıfta bulunur ve benjamin'e göre proleteryanın genel grevi, grevin ötesinde belirlenebilir bir amaç taşımadığından, katışıksızdır ve şiddet dışıdır. dolayısıyla proleteryanın genel grevi bir amaç-araç ilişkisinin dışındadır ve ahlaki bir renk taşır.

    ''son bakışta'' benjamin'in şiddet nosyonuna dair geliştirdiği perspektifin, şiddeti yeniden ve yeniden kuran bir pratik olarak amaç-araç sarmalının anatomisine ilişkin ciddi bir düşünümsellik imkanı sağladığını vurgulamak gerekmektedir. benjamin'in ciddi bir felsefi çabanın ürünü olan ''şiddetin eleştirisi'' metni, jacques derrida'nın yaptığı gibi skandal okumalara konu olmuş olsa da (derrida - ''tuhaf bir yanlış anlamayla''- benjamin'deki yasanın azil sürecini nazilerin nihai çözümü ve holacaust uygulamalarıyla kıyaslar) bugün içinde yaşadığımız zamanlarda, ''başka bir tarihin başladığı'' zamanlarda, bize neler olduğunu anlayabilmemiz için sunduğu imkanlar gerçekten değerlidir.

    benjamin'in şiddet eleştirisi, şiddet tartışmalarını genişletmesi ve şiddeti basit bir biçimde hukukun-yasanın dışında değil de hukuk ve yasaya mündemiç bir biçimde ele alışıyla çok kritik bir yerde durmaktadır. bu açıdan içeri ile dışarının yasa ile doğanın, şiddet ile hukukun iç içe geçtiği, grileştiği belirsizlik mıntıkalarının varlığını bize anımsatan giorgio agamben'in egemenliğin mantığına ilişkin söyledikleri de daha anlaşılır bir hal almaktadır.

    bugün batı siyasal sisteminin dayandığı nomos ile anomi, yasal hak ve saf şiddet arasındaki ikiliklerin ötesine bakabilmemiz için önemli bir isim olan walter benjamin bize ''arzunun belirsiz bir nesnesi olarak adalet'' ile ''gerçek olarak şiddet'' arasındaki hikayeyi anlatırken ''yasal zorun bireysel zoru tasfiyesi süreci''nin gerçek dinamiklerini anlamamıza yardımcı olmakta ve öldürmenin, savaşın ve düşmanın sıradanlaştığı günümüzde bizleri ciddi bir özgürlük sorunsalı ile yüzleştirmektedir. bu, arzularımızın bizi esir alarak sürdürmeye zorladığı bir düzende, katı olan her şeyin buharlaştığı bir dünyada ''force de loi''nın altında yatan asıl gücün bizlerin sessiz iradesi olduğunu anlayabileceğimiz anlamına gelebilir mi?

    meseleye daha yakından bakmak isteyenler conatus’un 2. sayısında benjamin metninden yapılan kısa çeviriye, say yayınları’ndan çıkan bir benjamin derlemesine, cogito dergisinin şiddet özel sayısına (özellikle ali akay’ın makalesi), jacques derrida’nın ''force de loi'' (cordozo law review, 1990: 921-1045) makalesine, giorgio agamben’in kutsal insan kitabına göz atabilir.
  • walter benjaminin 1921'de şiddet ve ihlal üzerine yazdığı makalenin orijinal adıdır. gewaltın türkçesi hem şiddet hem ihlaldir. benjamin burada hukuk, şiddete ve ihlale gebedir der. mesela dini iktidar, hukuku ihlal eden zina, hırsızlık gibi edimleri günah addeder ve yok etmeye çalışır. nihayetinde zina yoksa, hırsızlık yoksa hukuka da mahal yoktur. hukuk, yasakladıkları kendini delmezse anlamını yitirir. ezcümle 'yasaklar delinmek içindir' der benjamin.
hesabın var mı? giriş yap