• rush'ın 2112 şarkısı ayn rand'ın bu kısa romanından esinlenilerek yapılmıştır.
  • ayn rand'ın öyküleme dilindeki aromayı almak için ingilizce okunması gereken distopik manifesto.
    "kapitalizm her derdin devasıdır" anlayışına tamamen karşıyım. ama karşı olduğum görüş zekice ve incelikle anlatıldığında bundan kendime katacağım değerler buluyorum.

    derler ki, neden karşısın her şeye, sürekli eleştiriyorsun... kendi fikirlerini olgun bir üslupla anlatan herkesi sonuna kadar dinlerim. ama yok... bu topraklarda karşı olsan bile dinleyip nektarını alabileceğin, kendi duruşunu sağlam temellere oturtmakta yararlanabileceğin insan yok. ayn rand (şimdilik) bana bu keyfi veren tek isim.
  • daha cok belli bir zumrenin haftalik bildirgesiymis gibi duran, ozensiz bir kurguya sahip, basucu?! kitabi. 50 kere okunursa, okuyan kisi donuk gozlerle, zombimsi tavırlarla 'bencilim ben, dunyada cenneti buldum, kahrolsun kollektivizm, yasasin sinan cetin vs.' diyerek dolasabilir. 1 kereden zarar gelmez.
  • ayn rand'ın objektivizmin temellerini saflaştırarak kısa şekilde anlatmaya çalıştığı eseri. eserle ilgili temel değerlendirmelerimi yapmadan evvel bir şeyden bahsetmek istiyorum. ilginç biçimde sözlükte ayn rand'a herkes sövüyor ya da zaman zaman övüyor ama kimse de şu kadın ne yazmış, hangi eserinde ne anlatmış, neleri tartışmış ya da bu konuyu böyle ele almış ama biz buna nasıl bakabiliriz diye bir şeyler karalamamış. bu sebeple hatası ve günahıyla, kutsal bilgi kaynağı yerine kutsal aşağılama, yorumlama kaynağına dönen sözlükte en azından elimden geldiğince ben ayn rand'ın eserlerini ele alıp bilgi vereyim istiyorum.
    ayn rand bildiğiniz üzere rusya'da doğan, petrograd üniversitesi'nde eğitim alan, sovyetler'den ziyadesiyle nefret eden ve abd'ye akrabalarını gezme bahanesiyle gidip bir daha dönmeyen bir yazar. ona göre yaşadığı dönemde ve sonrasında insanlığı bekleyen en büyük tehlike kolektivizm. genelde insanlar onun eleştirilerinin muhatabı sovyetler olduğu için sadece sosyalizme düşman gibi değerlendiriyorlar. ancak aynı rand, faşizme de düşman. nitekim tüm bu ideolojilerin ortak noktası, toplumu ve güya onun temsilcisi olarak devleti bireyin önüne koymaları. rand'a göre bireyim olmadığı, arka plana atıldığı, silindiği noktada kolektivizm başlar. bu kitleler psikolojisi, bireyi yok sayıp mevcut yerleşik inanç ya da yönetimsel kararları eleştirdiği anda onu cezalandırmayı doğru bulur. nitekim çatlak sesler ya da kamu faydası yerine kendi menfaatine odaklı yaşayanlar topluma zarar verirler. oysa rand bunu tersten okuyarak, bireyin ve farklı fikirlerin olmadığı yaşam biçimlerini kolayca despotizme dönüşebilecek bir durum olarak eleştirir. sovyetler'de tıpkı walter benjamin'in de lenin'in hemen sonrasında tespit ettiği üzere ciddi bir tek adam kültü, lenin köşeleri, sembolik eylem ve şiirler yoluyla sürekli partiyi, şahsı yüceltme ve buna uymayanları ise hain olarak yaftalama durumu söz konusudur. rand'a göre buradaki temel ayrım ise, benzer şeyler kapitalist ülkelerde de yaşanabilse bile kolektivist toplumlarda merkezi bir ideoloji vardır. bu sürekli şiddet ve ideolojik eğitim yoluyla dayatılır. althusser'in çok sonradan devletin baskı aygıtlarını iktidarı üretmede ve devam ettirmede yeterli görmeyip rıza mekanizmasını da elzem görerek formüle ettiği ideoloji tasvirine benzer bu. ideoloji, devletin baskı araçlarını (ordu, polis, asker), devletin ideolojik araçları ile (okul, kilise vd.) birlikte yönetilenlerin rızasını üretmek için "yeniden ve yeniden" kurmak zorundadır. ayn rand'ın tüm romanlarına temel oluşturan baskıcılar ve baskı görenlerin ilişkisinde işte bu "yeniden ve yeniden" tekrarlanan, bireyi yok sayan anlayış vardır. ayn rand tam olarak bu duruma, ben'i yoksayan biz'e savaş açmıştır.
    "anthem" adıyla 1938'de basılan bu kısa roman, türkçeye de ego olarak çevrildi. türkçe başlığı aslında bir spoiler içeriyor çünkü roman boyunca distopik bir dünyada yaşayan ve isim olarak kendilerine kodlar verilen insanların direnişi ele alınıyor. ben kelimesinin yasaklandığı bu dünyada, sokak süpürücüsü olarak çalışanlar bir keşif yaparlar. meçhul orman adını verdikleri ve ardında adı anılmayan zamanlar'da yaşayan insanlara dair kalıntıların barındığı bu sınırları keskin ve korunaklı dünyada sokak süpürücüleri eski insanların yaşam kalıntılarını rastlarlar. konfederatif şekilde siyasal örgütlenmenin gerçekleştiği bu dünyada geçmişin bilgisine sahip olanlar -ama çoğu şeyi bilmezler- âlimler meclisi, insanlar hakkında kararları almakla birlikte onlara neyi, ne kadar bileceklerini de emrederler. bu ülkenin meclisi ise dünya meclisi'ne bağlıdır. sovyetler alegorisi olan bu ülkede geçmiş insanlara dair bilgilerin peşine düşmek, size verilen mesleğin dışında bir meslek tutmak, kadınlarla yılın belli döneminde, yönetimin istediği çiftleşme eşleşmesi dışında bir ilişki kurmak, aynaya bakarak kendini görmek ya da biriyle şahsi olarak -sen ve ben- iletişim kurmak yasaktır. ancak rand'ın romanında althusser'in bahsettiği baskı aygıtları hiç yoktur. askerler, polisler devriye gezmezler. herkes zaten bu yönetim ve ideoloji içine doğduğu için doğuştan bu kurallara göre yaşar. ta ki romanın baş karakteri sokak süpürücüsü, eski insanların yaşamına dair keşfi yapana kadar.
    keşif ile birlikte el yazmaları, kablolar, tüneller bulunur. sokak süpürücüleri buldukları tünelde daha önce hiç bilmedikleri, kendi ülke ve medeniyetlerine müthiş bir katkı sağlayacaklarına inandıkları, ayn rand'a göre her şeyin temeli olan icadı görürler: elektrik. saf ve iyi niyetli olduklarından âlimler meclisi'nin karşısına çıkarak onlara elektrikle çalışan lambayı ve bunun tüm medeniyet için getirebileceği faydaları sayarlar. oysa meclis, onlara işkenceyi uygun görür. çünkü bu keşfi bireysel olarak yapmışlardır ki bu topluluktan ayrı hareket etme cezasıdır. ikincisi ise sokak süpürücüsünün görevi sokağı süpürmektir, âlim olmak değil. üstelik tıpkı maymunlar cehennemi filminde tabu bölgesi olan eski insan kalıntılarına gittikleri için de toplumsal kuralı hiçe saymışlardır. tüm bu roman ise sokak süpürücülerinden biri tarafından kaleme alınmıştır. ancak ayn rand'ın vurgulamak istediği temel mesele uyarınca, yazıyı kaleme alan kişi kendinden hep "biz" diye bahsederken, sevdiği kadından da "başka biz / siz" olarak bahseder. ta ki işkencelerden sonra hapsedildiği yerden kaçıp meçhul orman'a gitmeye cesaret edene kadar.
    sokak süpürücüsü ormana kaçtıktan ve bambaşka insan kalıntılarına rastladıktan sonra bir şey onu çok şaşırtır. bulduğu eski bir evde sadece iki yatak vardır. komünal yaşayan, kalabalık "biz" toplumu için anlaşılmaz bir şeydir bu. üstelik yine el yazması pek çok eseri, merakla okuyarak da bilimsel ve teknolojik olarak eski dünyanın, mevcut olandan çok fazla ilerlediğini, kendi âlimlerinin hiç de âlim olmadıklarını fark eder. rand'a göre bu keşif, yani başka yaşamların da mümkün olduğu ve eski yaşamda, sınırları ormanla biten dünyanın ötesinde aslında "ben" diye bir şeyin olduğunu ve ben'in, biz'den önce geldiğini keşfeden karakter artık yazarken "ben" demeye başlar. o âna kadar romanın başından beri anlatmak istediklerini anlatamamasının bilmediği bir kelimeden kaynaklı olduğunu belirtirken şimdi "ben" diyerek cümlelere başladığı için artık istediklerini yazabilmektedir. dolayısıyla ayn rand için eğer önce ben gelmiyorsa, ben'e izin verilmiyorsa, ben biz uğruna feda ediliyorsa orada despotluk vardır. ilerlemenin, gelişmenin yegane yolu ben'den geçer.
    ayn rand'ın objektivizm felsefesi ise burada "laissez faire/bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" kapitalizmine dayanır. çünkü kapitalizm, merkezi bir yönetim ya da üretim mantığına sahip olmadığı için farklılıklara, yeteneklilere, zekilere fırsatlar sunar. sosyalizmde ya da faşizmde her şey merkezden planlandığı ve yeteneksizlere, zayıflara da görevler verildiği için çoğunluğa uydukça yönetimle iyi olmak mümkün olur. dolayısıyla zeki, yetenekli, farklı olanlar hiçleştirilir. işte anthem/ego eserinde rand, her şeyin temeline ben'i koymaya çalışır. ancak bu ben, diğerlerini umursamayan bir ben değildir. diğerleri ile kurduğu ilişki kendi ben'iyle başlar. sevmek emek ister ve bunun için özverili olmak gerekir. rand'a göre bu sevgi talep eden, iktidar barındıran bir ilişki olmamalıdır. yardım hak edilmeli ve karşılıklı sevgi ile yardımlaşmada iki tarafın kendi ben'ini arka plana atmazsa mümkün olmalıdır. zira özgürlük, irade ve ben'i dışlayan hiçbir şey rand'ın felsefesinde var olamaz.
    tabii anthem/ego'yu okursanız karakterlerin o çok eleştirilerin faşizm ya da sovyet mantığıyla güçlü, hiçbir çelişkisi ya da çekincesi olmayan tiplemeler olduğunu görürsünüz. üstelik baş karakter olan sokak süpürücüsü, sevdiği altın kız ile birlikte yeni bir hayat yaşamayı isterken gelecek nesilleri ben kelimesi etrafında yeniden kurabilmek için "oğullar" istemektedir. ayn rand'ın bir kadın yazar olarak tüm romanlarında hep güçlü, karizmatik erkek karakterleri yüceltip, inşa etmek istediği dünyaya kadınlar yerine erkeklerle adım atmak istemesi ilginçtir. ben ayn rand'ın, kendisini zayıf gören ve ben olmasını engelleyen sovyet yönetimine karşı direnebilmek ve yepyeni bir dünyanın sesini duyurabilmek adına bizzat kendini fazlasıyla maskülen, eril kurmaya çalıştığını ve bunun da eserlerine sızdığını düşünüyorum. neticede nietzsche'nin dediği gibi, uçuruma fazlasıyla bakmak uçurumun da kişiye bakmasına sebep olabilir. ancak tüm bunlara karşın ben ayn rand'ın güncelliğini koruduğunu, eserlerinin de insanın en temel yaşam sorunlarından olan özgürlük-esaret, köle-efendi, yöneten-yönetilen tartışmalarında önemli olduğunu düşünüyorum. ve yine bunlara ek olarak, felsefesini ve tartışmasını sanat eserleri üzerinden gerçekleştirmesi sebebiyle de sanatın/edebiyatın amacı ve kavranışına yönelik ayn rand'ın önemli bir isim olduğunu düşünüyorum.
  • ayn rand'ın felsefesi ve üslubuyla ilgili fikir sahibi olmak isteyenlerin okuması gereken hacimsiz, distopik öyküsüdür. "ben" kelimesinin unutturulduğu, benliğin öldürüldüğü bir dünyayı betimler.

    benim algımda; biz ve sürü aynı anlamları taşımıyor. biz olmak, ben ya da birey olmanın önünde bir engel değildir kesinlikle.

    biz'in bir parçası olmanın da öncü koşulu öncesinde birey olabilmeyi gerektirir.

    ayn rand, biz'i sürü, bir örgütlenme içindeki her organizmayı da bir koyun olarak algılamış ve felsefesini bunun üzerine temellendirmiştir.

    oysa biz; "ben" mekanizmaları çok iyi çalışan bireyler arasında oluşmuş uyumlu bir örgütlenme biçimidir.
  • ayn rand'ın ben demenin neden biz demekten daha önemli olduğunu anlattığı kitap. felsefesinin özünü 80 sayfaya sığdırmıştır bu kitapla.
  • okumadan önce kitabı karıştırırken son sayfaya göz atılmaması gereken bir kitap.
  • birçok felsefi düşüncenin özünü barındıran ayn rand kitabı. hikaye george orwell'in bin dokuz yüz seksen dört romanına benzer şekilde distopik bir ortamda geçer. ayn rand bu kitabında bencilliği değil, bireyciliği vurgulamıştır. kitabın ana düşüncesi; siyasal sistemlerin, bireylerin kendilerini gerçekleştirme yolunda karşılarına çıkabilecekleri en büyük engel olma potansiyeline sahip olduğu ve her daim sorgulanması gerekliliği üzerinedir.

    bireyin önemi her ne kadar kısa, öz ve etkili bir biçimde anlatılmış ve hikaye bir kadın tarafından yazılmış olsa da bu kitabın 'kadın-erkek eşitliği' açısından birtakım eksikler barındırdığını düşünüyorum. araştıran, öğrenen, düşünce üreten kahraman erkektir. en basitinden kadın karakter uyur, erkek karakter okur.. erkek karakter araştırıp bulur, kadın karakter ona uyar.. erkek karakter kendine ve kadın karaktere isim seçer, kadın karakter 'ben şu ismi seçmek istiyorum' demek yerine erkeğin seçtiği ismi kabullenir.. erkek karakter hamile karısının erkek çocuk doğuracağını, yarattığı yeni dünyayı oğullarıyla yayacağını söyler.. bence bu kitabın en büyük eksiği tam da bu noktadır..
  • kolektivizme dört koldan saldıran, bireyi ve bireyselliği sorgulamadan yücelten kitap.
  • bencillik temalı bir kitap olduğu pek tabi ki söylenebilir fakat cesaret ve sevgi de var bu kitapta. hem de azımsanmayacak miktarda..
    siz de ömrünüz boyunca bencil olmakla suçlanmış biriyseniz okuyun derim. ya da hiç okumayın mı desem??
hesabın var mı? giriş yap