hesabın var mı? giriş yap

  • bu sene şansımız yaver giderse 10. sıraya yükselmemiz mümkün.

    10. sıra önemli çünkü şampiyonlar ligine direkt katılım anlamına geliyor.

    güncel durum
    görsel

    şuan 12. sıradayız. 10. sıradaki isviçre 27.885 puanı var.

    türkiye 26.975

    aradaki puan farkı 0.910

    puanlar 5 senelik performansa göre belirlendiği için bu sene biz isviçre den

    0.910 x5 = 4.55 puan fazla almamız lazım.

    isviçre puanı 27.885 bu son beş sendeki puan toplamı,

    yıllık ortalama topladıkları puan 6.971

    bizim bu sene toplamamız gereken puan isviçre kendi ortalaması kadar başarılı olursa

    6.971 +4.55 = 11.521

    geçen sene biz 11.800 puan toplamıştık.

    eğer biz geçen sene kadar puan toplarsak isviçre ise kendi ortalamasında kalırsa 10. sıraya yükselebiliriz.

    bu sene 4 takımımız avrupa kupalarında yer alıyor. (gelecek sene yine 5 olacak)

    üstelik dört takımımız şuan ligdeki en iyi 4 takım galatasaray, fenerbahçe, beşiktaş ve adana demirspor

    beş takım olduğunda bir galibetin puanı 5 e bölünüyor. 4 olduğunda ise 4 e bölünüyor.

    zaten 5 takım olduğunda avrupaya giden takımlardan biri sivaspor, kayserispor gibi puan katkısı fazla veremeden elenen takımlar oluyor.

    (5. takımın hiç puan toplamadığı bir hayali senaryoda 8000 puan almışsak 4 takımlı yılda bu 10.000 puan olur. 4 takım bu yönden çok büyük fırsat)

    galatasaray dışındaki takımlarımız konferans liginde yer alacak. rakiplerimiz güçlü takımlar olmayacak.

    eğer takımlarımızdan birisi yol kazasına uğramaz ve saçma sapan biçimde elenmezse tarihimizdeki en yüksek puanı topladığımız yıl olabilir.

    4 tane iyi takımla bu sene 13 500 puan civarında bir puan toplarsak önümüzdeki 5 sene çok rahat ederiz

    2019 2020 sezonu 5000 puan
    2020 2021 sezonu 3100 puan toplayabilmişiz.

    gelecek yıllarda bu düşük puanlı yılların etkisinden kurtulacağız.

    geçen sene ki 11.800 bu sene alabilirsek 13500 ve.6700 puanlık 2021-2022 " senesinin puanlı artık hesaba dahil olacak.

    zaten bu üç senenin toplamı 30 bin puanı aşıyor.

    gelecek iki sene hiç puan toplayamazsak bile ilk 10 daki yerimizi koruruz.

    bu sene bu yüzden çok önemli

    11. 000 - 13.000 arasında bir puan toparsak üç dört yıl şampiyonlar ligine direkt katılım konusunda sorun yaşamayacak bir konuma evrilmiş olabileceğiz.

    konferans ligi puanları ülke sıralamasına etkisinin bu kadar yüksek olması saçma, uefa yakında bu duruma bir düzenleme getirecektir. hazır böyle bir bug bulmuşken bunu kullanıp önümüzdeki 4-5 seneyi rahat geçirmeliyiz.

  • tahminimce 1990'lı yılların sonuyla 2000'lerin başı arasında olan karanlık dönemdir.

    misal yıl 1998, babam diyor ki teybi arabada bırakmayalım, teybi arabadan inerken eve taşıyoruz.
    misal yıl 1999, mahallemizdeki osman amca teybini arabada bırakıyor, sabahleyin bir bakıyor ki teybin yerinde yeller esiyor.

    şimdi çok nostaljik geliyor kulağa.

  • ulan o halde bile hala kuyruk sallıyor. utanmaz arlanmaz ya. komple danaya dönüşse yine akıllanmaz bu kadın.

    neyse biz kuranı yırtan kızdan devam.

  • anladım şimdi, bunlar sanghay işbirliği örgütü zirvesini sırayla dünya lideriyim pozu verip foto çekinmek için yapmışlar.

  • - birşey mi var beyefendi??
    - pardon?
    - neden bakıyorsunuz sürekli??
    - pardon çok özür dilerim, birine benzettim sizi...
    - ...
    - ve ben onu çok özledim...
    - ...
    - sizin gibi renkli kocaman bakan gözleri vardı onun da... saçları sarıydı, teni beyazdı... gerçi son gördüğümde saatlerce kucağımda uyuttuğum için onu, doyamadığım için oynamaya onlarla, dağınıktı biraz saçları mesela, ama her zaman bakımlıydı...

    gülünce dişleri kocaman görünürdü, ve hiç sevmezdi bunu; çok düşkündü güzelliğine... oysa ben de tam tersine, en doğal zamanlarında, gerçekten içten güldüğü anlarda aşık olurdum ona... şimdi düşünüyorum da, hep ima etmişim, hiç söylememişim onu "çirkinken" daha çok sevdiğimi... inanmazdı muhtemelen, ama söyleseydim keşke...

    gülünce tombullaşırdı yanakları, işte tam da o anda avuçlarımın içine alırdım güzelim yüzünü; gözlerimi gözlerine dikerdim, kırpmadan bakardım ona... gözlerimiz dalarken koyu sohbete, biz susardık... sahi, ne kadar da "bir"mişiz aslında...

    gizli saklı haberleşirdik, kimselere belli etmezdik... telefonu açtığımda "naapıyosun sen bakiim" derdim çocukça, "sen yaapıyosun" derdi... havadan sudan konuşurduk, hep kaçak oynardık, ertelerdik asıl söylenmesi gerekenleri, söylemek istediklerimizi...
    bir sessizlik olurdu konuşma arasında tam yeri geldiğini belli eden... "özledim seni" derdi, "burnumda tütüyorsun" derdim... inanırdım, inanırdı...

    yanyana geldiğimizde iki yabancı gibi bakardık birbirimize... yasaktık sanki nedense... mesafeli kalırdık başka insanların yanında, heyecanla yalnız kalacağımız anı beklerdik... ilk fırsatta dokunurdu dudaklarımız... öyle ateşli öpüşmeler değil, eşsiz dokunuşlardı bizimkisi, benzeri olmayan...

    günler birktirirdim ona, anlatılması gereken hikayelerle geçen günler... hepsini anlatmaya vaktimiz olmazdı hiç, çoğunlukla onu dinlerken, onu izlerken öldürürdüm zamanı... vazgeçmek ne kolaydı, ucunda o olunca... hep anlatan ben, hep ketum oluverirdim onun yanında...
    yanıbaşında...
    ne güzeldi hep onunla olmak, yanıbaşında... nefesini kıskandıracak kadar yakınında, omuzlarımız birbirine dokunacak kadar dipdibe... parmaklarını parmaklarıma dolayabileceğim kadarlık mesafede...

    "senden de, senin sevginden de vazgeçemiyorum, ne olur sen de vazgeçme benden" demişti son defasında... vazgeçtiğimi söyleyecek cesareti toplayamamıştım ona, yapamamıştım;
    meğer ne kadar zordu sadece onun için herşeyden vazgeçmeyi göze aldığımı söyleyebilmek...
    hep yazdıklarımı, ancak yazarken anlatabildiklerimi kulağına fısıldayabilmek isterdim, yapamadım...
    "seni seviyorum" diyordu," özledim" diyordu... "eskiden olduğu gibi günün bilmemkaç saatini birlikte geçirebilmek için neler vermezdim" diyordu...
    ama sadece "geliyorum" dese yeterdi bana;
    demedi, diyemedi...

    hani siz az önce telefonla konuşurken gülümsüyordunuz, gözleriniz kısılıyordu ya, ne bileyim, ona benzettim sizi birden fena halde... ne kadar canlıymış anılarım, ne kadar tazeymiş yaralarım, ne kadar kırıkmış hayallerim meğerse...

    * * *
    - birşey mi var beyefendi??
    - pardon?
    - neden bakıyorsunuz sürekli??
    - pardon çok özür dilerim, birine benzettim de sizi, dalmışım biraz... çok özür dilerim...
    - herneyse, önemli değil...
    - tekrar özür dilerim, iyi günler...

  • bence bu dizideki en saçma şey çocukların isimleri.

    türkiye'de oğullarına kuzey, güney isimlerini koymuş tek bir fırıncı bulamazsınız.

    fırıncı çocukları sabri olur, remzi olur, mahmut olur.