hesabın var mı? giriş yap

  • taksiciler odası başkanı beyanı.

    --- spoiler ---
    "ibb başkanımız ukome toplantısı yaklaştıkça istanbul halkıyla bizi düşman etmeye çalışıyor." diyen aksu, "ayrıca araçlarda çalışan şoför arkadaşlar ile bizi düşman etmeye çalışıyor. perşembe günü yine toplantı var 5 bin plaka artışı tekrar gündeme gelecek. imamoğlu bunun alt yapısını hazırlıyor. 5 bin plaka ukome kararıyla geçmediği için istanbul halkı ve şoförlerle bizi düşman etmeye çalışıyor." dedi.
    --- kaynak ---

    evet, imamoğlu size milleti dolandırın diyor. imamoğlu size yolcu seçin diyor. imamoğlu size turistlerden 50-100 euro isteyin diyor. imamoğlu size taksimetre hilesi yapın diyor. imamoğlu size uber şoförlerini dövün diyor. yoksa siz melek gibi insanlarsınız.

  • 20 li yaşlarda en büyük çılgınlık bungee jumping ya da wakeboard yapmak iken şimdilerde en biyük çılgınlığım kırmızı et yemektir, kolestrol inip inip çıktıkça bi hoş oluyor kafam mafam her yerim. herhalde bir 20 sene sonra da en büyük çılgınlığım mecidiyeköy'de karşıdan karşıya geçmek olacak.

  • bak bu adama, turk takimlari igrenc oynadigi her donem ve shaktarın iyi gittigi her periyot sonu ovguler duzuluyor ya.

    hep birileri çıkıp şunu diyor, degerini bilemediniz, bu adama ffutbol cahili dediniz, bu adam dunyanin en iyisiydi bilmemne.

    degil mi?

    hah işte var ya bu adam seneye 3 buyukten birine gelsin (ozellikle bjk bu konuda daha önde bence artık), 2 derbi kaybetsin, 3 beraberlik alsin, takim biraz sendelesin ve biraz defansif oynasin,

    o bugun degerini bilemediniz diyenler çıkıp da; "bu muymuş dahi? bu muymuş profesör? o futbolcuyu solda oynatan adama ben teknik direktor bile demem, istifa et bunamış adam"

    demezse ben de ne olayım.

    ülkem insaninin reflekslerini artik iyice kavradim. sik gibi ülkeyiz bu yüzden. cacık olmaz bizden.

  • adamın fakirlik dnalarına işlemiş, 500 liralık saati pahalı sanıyor.

    yoktur hacı, ikisi de aynı. zamanı gösteriyor.

  • 2 kasım 1988 günü saat 20:30 sularında, massachusetts teknoloji enstitüsü'ndeki (mıt) bir bilgisayardan kötü niyetli ve akıllı bir program internete salındı.

    bu siber solucan kısa sürede olağanüstü bir hızla yayılarak bilgisayarları durma noktasına getirdi ve 24 saat içinde, o sırada internete bağlı olan yaklaşık 60.000 bilgisayardan tahminen 6.000'i saldırıya uğradı. bu bilgisayar solucanı virüslerin aksine, bir yazılım sunucusuna ihtiyaç duymayarak kendi başına var olabiliyordu. olay patlak verdiğinde, berkeley'deki california üniversitesi'nden bir öğrenci o gece geç saatlerde gönderdiği bir e-postada “şu anda saldırı altındayız” diye mesaj yayınladı, fakat berkeley bu olaydaki tek kurban değildi. bu bilgisayar solucanı, ilk ulusal elektronik ağı oluşturan bir dizi prestijli kolejle birlikte kamu ve özel araştırma merkezleri olan harvard, princeton, stanford, johns hopkins, nasa ve lawrence livermore gibi üst düzey olduğu düşünülen sistemlere de bulaşmıştı. solucan yalnızca unix işletim sisteminin belirli bir sürümünü çalıştıran bilgisayarları hedef almıştı, ancak birden fazla saldırı vektörüne sahip olduğu için hızla geniş çapta yayılmıştı.

    siber güvenlik uzmanları bu solucanın nasıl çalıştığını ve ne şekilde imha edilebileceğini anlamak için çok uğraştı, bu süreç boyunca bazı kurumlar sistemlerini sildi; diğerleri ise bilgisayarlarının ağ bağlantısını bir hafta kadar kesti. solucan önemli dokümanları yok etmemişti, ancak hayati önem taşıyan askeri ve üniversite fonksiyonları inanılmaz derecede yavaşlatarak hem resmi hem de önemli e-postaları günlerce geciktirdi. zararı kesin olarak bilmek zordu ama tahminler 100.000 dolardan başlayıp milyonlara kadar çıkıyordu. saldırıdan kısa bir süre sonra, olayın nasıl bir boyuta ulaştığını fark eden programcı iki arkadaşıyla temasa geçerek solucanı kendisinin başlattığını ve beklemediği bir şekilde kontrolden çıktığını söyledi. bir arkadaşından, kendisi adına internet üzerinden anonim bir mesaj yayınlayarak kısa bir özür dilemesini ve herkesin programa dikkat etmesini istedi, fakat genel ağlar solucan tarafından çok zarar gördüğü için mesajı zamanında alan çok az kişi oldu. programcının arkadaşı, anonim olarak new york times'ı aradı ve muhabire programı kimin yaptığını bildiğini, bunun zararsız bir deney olduğunu ve yayılmasının bir programlama hatasından kaynaklandığını söyledi. muhabirle yaptığı konuşma esnasında yanlışlıkla arkadaşını dair bir iki bilgi ağzından kaçırınca, the times saldırıyı haberlere taşıyarak suçlunun robert tappan morris isimli 23 yaşındaki bir cornell üniversitesi yüksek lisans öğrencisi olduğunu bildirdi.

    olayın kamuoyuna bildirilmesinin ardından fbı hemen soruşturma başlattı ve saldırının arkasında haziran 1988'de harvard'dan mezun olmuş yetenekli bir bilgisayar uzmanı robert tappan morris olduğu doğrulandı. morris, bell laboratuvarları’nın ilk yenilikçilerinden olan babası sayesinde bilgisayarlarla içli dışlı büyümüştü ve özellikle üniversitede unix'teki teknolojik hünerleriyle ve şakacı kişiliğiyle tanınıyordu. ağustos ayında cornell'e kabul edildikten sonra, internet üzerinden yavaşça ve gizlice yayılan bu solucanı geliştirmeye başlamıştı ve daha sonra muhtemelen izini kaybettirmek için new york, ıthaca'daki cornell terminalinden bir mıt bilgisayarını hackleyerek programı sisteme salmıştı.

    siber güvenlik uzmanları, morris ile yaptıkları görüşmeler sayesinde kendisinin bilgisayar dosyalarının şifresini çözmeye, solucanı etkisiz hale getirmeye başladılar ve bu da morris’e dair birçok kanıt ortaya çıkardı. abd ulusal kongresi, 1986 yılında korumalı bilgisayarlara yetkisiz erişimi yasaklayan ‘’bilgisayar dolandırıcılığı ve suistimal yasasını’’ onaylamıştı dolayısıyla morris jüri tarafından suçlu bulundu ve bu vesileyle 1986 yasası kapsamında mahkum edilen ilk kişi oldu, ancak morris para cezası, şartlı tahliye ve 400 saatlik kamu hizmetini kabul ederek hapis cezasından kurtuldu. bu olay o dönem abd’de siber güvenlik konusunun daha ciddiye alınmasına sebebiyet verdi ve saldırıdan sadece birkaç gün sonra savunma bakanlığı'nın talimatıyla pittsburgh’ta ülkenin ilk bilgisayar acil müdahale ekibi oluşturuldu, ayrıca bilgisayar saldırılarını tespit eden yazılımlar üretilmeye başlandı. maalesef, ilerleyen yıllarda morris solucanı adı verilecek bu olay, yeni nesil bilgisayar korsanlarına da ilham verdi...

    kaynak

  • 4,5 yaşındaki kızımın rahatsızlığından dolayı hiç çikolata ve dondurma yememiş olması gerçeği...
    dahası reklamlarda çıkınca ''bunlar acı dimi anne'' demesi...

    duzeltme; arkadaslar cok fazla mesaj geldi eksik olmayin. kizimin rahatsizligi merak edilmis basta belirtmeliydim sut alerjisi var kizimda.

    edit: müjdemizi verelim: tedavisinin sadece zaman,sabır ve diyet olduğu süt ve çoklu gıda alerjisi hastalığını geride bıraktık.

    bizim için kızımızın bebekliğinden beri süregelen zorlu bir süreçti. darısı tüm alerjik çocukların başına...
    artık kızım süt ürünleri ve dolayısıyla dondurma çikolata vs tüketebiliyor..

    gelen mesajlara bakılırsa şu kocaman dünyada bu ufacık derdimizle hepinizi çok üzmüşüz.. destekleriniz, mesajlarınız ve dualarınız için sonsuz teşekkürler...

  • hani 15 temmuz birlik beraberlik günüydü? tüm o yuhalayanlar türkiye cumhuriyeti'nin milli bayramının ruhuna zeval vermiş, türkiye cumhuriyeti'nin belediye başkanına saygısızlık etmiştir.

  • milan baros (2014): "onun çok muhteşem bir hoca olduğunu söylerlerdi ama çalıştıktan sonra gerçeği gördüm. dünyada ondan daha iyi olan bir sürü hoca var. fatih terim'in maç öncesi taktik konuştuğunu hatırlamıyorum. sadece rakibi yıkmak, parçalamak gibi şeylerden bahsederdi"

    frank de boer (2008): "2000 yılında kazanılan uefa kupası'ndan dolayı bana göre başı hâlâ göklerde, bulutların arasında geziyordu. ama şunu söyleyebilirim ki, çok mükemmel bir antrenör değildi. kendisi futboldan çok dış görünüşüyle meşguldü. benim hiçbir yerde görmediğim bir şeydi. yarım sezonluk bir dönemde aynı kıyafetle diğer antrenmana çıktığını görmedim. bu gerçekten inanılmazdı. tam anlamıyla gerçek bir megalomandı”

    andrea pirlo (kitabından alıntılar): “dikkat çekici ve gerçekten tuhaf biriydi. kurallara karşı alerjisi varmış gibiydi. daha ilk başlardan uzun süre çalışamayacağı belliydi ve nihayetinde de kovuldu. milan öncesinde her istediğini yapabileceği daha küçük takımlarda çalışmıştı. milan’da ise atmosfer daha farklıydı. yemeklere geç gelir, resmi toplantılara kravatsız katılır, sırf big brother’ı (biri bizi gözetliyor) izleyebilmek için mr. bic’i (adriano galliani) masasında tek başına bırakırdı. parlak kıyafetlerle john travolta gibi gezerdi milanello’da.

    terim’in soyunma odasındaki sözlerini bize aktarmada sorunlar yaşıyordu. terim el kol hareketleriyle türkçe konuşur ve ‘çocuklar, sezonun en önemli maçlarından birini oynayacağız. birçok kişi bizi eleştiriyor ama ben size inanıyorum. şimdi vazgeçemeyiz. bizden beklentiler büyük, onları hayal kırıklığına uğratmamak görevimiz. bunu kendimiz için, kulüp için, başkan için, taraftarlarımız için yapalım. insanın kafasını kaldırması gereken bazı zamanlar vardır hayatında. o an bizim için geldi. haydi çocuklar, haydi’ derdi. ama tercüman neredeyse hareketsiz bir şekilde durur ve italyanca şöyle söylerdi: ‘juventus yarın geliyor. kazanmak zorundayız.’ biri 5 dakika konuşurken, diğeri 5 saniye konuşurdu.

    terim: ‘andrea, sen bizim için odak noktası olacaksın. oyunu sen yöneteceksin, ama acele etme, zorlama. durumu değerlendir ve etrafında en az rakip olan arkadaşına topu aktar. sana güveniyoruz. sen bu takım için ve oyun stilimiz için çok önemlisin. ama tekrar söyleyeceğim: zorlama. sakin ve soğukkanlı sözleri sloganımız. önce düşün, sonra pasını ver. doğru sonucu almak ve tüm italya’ya hala hayatta olduğumuzu göstermenin tek yolu bu. savaşmadan yenilmeyeceğiz. şimdi herkes sahaya çıksın. gerçek gücümüzü gösterelim ve bu yılın en iyi oyununu çıkaralım’

    tercüman: ‘pirlo pas at. hadi şimdi gidip idman yapalım.’

    bazı takım toplantıları, özellikle de en başlardakiler unutulmazdı. terim taktik panosunun önünde durur, bir tebeşir alır ve tahtaya 11 yuvarlak çizerdi. her yuvarlak bir oyuncuyu temsil ederdi ancak tahtada o kadar çok not ve karalama olurdu ki hangi oyuncu forvet, hangisi defans, hangisi orta saha anlaşılmazdı. tamamen kaos: sadece kaleci belliydi.

    bir noktayı gösterir ve ‘tamam, costacurta sen şuraya gideceksin’ derdi.

    ben de söze girmek zorunda kalırdım: ‘ama hocam o benim.’

    savunmacılarla golcüleri karıştırdığında iş iyice içinden çıkılmaz hale gelirdi. bunu bilerek yaptığından şüphelenmeye başlamıştım. sahada dört forvet ve yalnızca iki defans: berlusconi’nin yasak hayali.”