hesabın var mı? giriş yap

  • ilgili video yu izledim.

    ellerine sağlık polizei.

    gönder gelsinler daha fazlasını , ırmağın akışını hissetsinler.

  • yemekleri yediği restoranın ne kadar elit, ne kadar şaşaalı olduğuyla ilgilenmeksizin salt yemeğe not veren, objektif bir izlenim uyandıran, yeri geldiğinde sokakta arabada söğüş kelle satan seyyardan dürüm sardırarak yiyen kısacası sezar'ın hakkını sezar'a veren gurmedir. güven duygusu uyandırıyor.

  • kesinlik araştırmanın sonudur.
    bir şey kesinse sorgulamaya gerek yoktur.

    oysa yüzlerce yıllık bilim metodu tecrübeyle geliştirilmiştir ve tecrübe bize insan faktörünün her zaman hataya yol açtığını göstermiştir. bu durumda yapılabilecek en doğru hamle sorgulamaya hiç son vermemek olacaktır.

    bilim her zaman yanlışlanabilir olması nedeniyle bu kadar kıymetli ve işe yarayan bir yaklaşım.

    ön kabullerle bilim yapılamayacağı gibi, sonuca direnç göstererek de bilim yapılamaz.

    hipotez temelinde bir sorudur.
    deney, hipotezi sınamaya yarayacak adil bir terazidir.
    bilim bu sürecin hem kendisi hem sonucudur.

    böylesine harika bir sistemin var olabilmesinin sebebi, egosunu bu düzene karıştırmamayı başaran sayısız saygın biliminsanıdır. kesinlik sanrısı ve mutlak bilgi insan egosunun bir ürünü olarak tarih boyunca insanlığı felaketlere sürüklemiştir.

    bilim gerçeği en kapsayıcı şekilde açıklamaya çalışır ve her zaman daha kapsayıcı cevaplara açıktır.

    kesin olmaması bilimin harika bir özelliğidir.

    kesin olan bilgi dogmadır.

    dogma felakettir çünkü hatasını düzeltecek mekanizmanın harekete geçmesini engeller.

    bilimi sevin fiziği öpün.

  • benim bir evliliğim vardı; aslında dünya tatlısı bir kadının birlikteliğimizin uzun bir döneminde beni gerçekten çok sevdiği, gözümün içine aşkla baktığı tutku dolu bir şeydi. nasıl bu kadar şanslı olabildiğime inanamazdım.

    birbirimizin bedeninde yaşardık biz. sabaha kadar hiç ayrılmadan sarılarak uyuyan insanlardık. aslında hep kolum ağrır ve uyuşurdu ama ben çekmezdim hiç, çekmek aklıma bile gelmezdi. keyif alırdım bundan. televizyon izlerken bile neredeyse benim üstümde yatardı mesela, bana sarılmadan film izlemeyi reddederdi. tek başına yatağa gitmezdi hiç, hatta ne zaman uykum yok desem gerekirse kavga çıkarır bir şekilde beni o yatağa getirirdi, uyuyamazdı bensiz. uyumadan önce kafa kafaya verirdik, benim verdiğim nefesi o alırdı, onun verdiği nefesi ben alırdım. birbirimizin nefesi olurduk.

    benim bir evliliğim vardı; sabahları işe hep geç kalırdık. tüm gece sarılıp uyuduktan sonra çıkamazdık yataktan bir türlü, öyle tatlı gelirdi ki ayrılamazdık. sonra işe geç kalacağız diye panikler kavga etmeye başlardık. ben kavgadan dolayı gergin görünürdüm ama içten içe hep gülümserdim bu yüzden, fark etmezdi. panikti zaten hep, hemen heyecanlanır ve acele edeceğim diye daha fazla vakit kaybederdi.

    benim bir evliliğim vardı; eşim olmadan bir şey yaptığımda veya bir yere gittiğimde eksik hissederdim. o yanımda olmadığında geri kalan her şey eksik kalırdı, tat vermezdi. mutlu olabilmenin ön şartıydı benim için; dünyanın en eğlenceli şeyi bile onsuz yetersiz kalırdı. tamamlayıcı parçam, diğer yarımdı benim.

    benim bir evliliğim vardı; öyle güvenirdim ki ona. ne sevgisi ne de sadakati için o uzun yıllar boyunca bir an bile şüphelenmedim. o da bilirdi beni, gözümüz arkada kalmazdı hiç. zaten benim için dünyanın en güzel kadınıydı, fiziksel kusurları o kadar tatlı gelirdi ki bana, kepçe kulaklarına aşıktım mesela anlamazdı.

    benim bir evliliğim vardı; sorumluluk paylaşabildiğimizde birlikte bir şeyler yapmaktan çok zevk alırdık. kavgalı olmadığımız zamanlarda mutfağa birlikte girer harikalar yaratırdık mesela. temizlik konusunda çok kavga ederdik ama; beğenemezdi bir türlü.

    benim bir evliliğim vardı; şu hayattaki en büyük zevkim onun neşeli olduğunu görmekti. "ceylan gibi sektiğinde.." derdim ona, işte o zaman dünyalar benim oluyor. o neşeli olduğunda yaşadığımı hissederdim, onun neşesi kadar mutlu edemedi hiçbir şey beni tüm hayatım boyunca.

    benim bir evliliğim vardı; babamı kaybettiğimde limanım olmuştu benim eşim. bu kadar zaman geçti, hala sadece onun yanında ağlayabildim mesela. artık babam için ağlayamıyorum tek başıma.. "büyük adam" olmak zorunda hissetmediğim tek yerdi onun kolları. benimle birlikte ağladığında hafiflerdi acım. güvenirdim ona.

    bunlar sadece bir kısmı, daha binlerce güzel şey anlatabilirim. biz bir zamanlar birbirimizi gerçekten çok sevdik. iki değil, bir kişiydik. birbirimizin nefesiydik.

    ama benim evliliğim yukarıdakiler gibi mükemmel şeylerden ibaret değildi. bir zaman sonra çok kötülük ettik birbirimize. kavga ettiğimizde çok kırdık birbirimizi, utanılacak şeyler yaptık ve söyledik. egolarımız ve intikamlarımız önüne geçti sevgimizin. en sonunda kötülüğün sevgiden bile güçlü olduğunu öğrendik. güzel şeyler önemsizleşti, elimizde kin kaldı sadece. faturalar kesmeye başladık birbirimize.

    en temiz duygularla seven, gerçekten birbirine aşık iki insandık bir zamanlar ve ne yapıp edip bunu mahvetmeyi başardık. artık sebepler, gerekçeler ve bahaneler önemli değil. acı gerçek şu ki; her şeye rağmen kaybettik. artık "eş" değiliz, birbirimize nefes değiliz, yabancılaşmaya başladık. sonunda anladım ki artık beni sevmekten vazgeçmiş. canı sağ olsun; insan isteyerek aşık olmuyor ki isteyerek bundan vazgeçsin, kimsenin elinde değil.

    itiraf kısmı ise şu; ben öyle sevmişim ve öyle güvenmişim ki onun beni sevmekten vazgeçtiği, nefeslerimizin birbirimize ait olmadığı bir senaryoyu aklımın ucuna bile getirmemişim hayatım boyunca. şu anda hiç tecrübe etmediğim, daha önce aklımdan hiç geçmeyen bir şeyi yaşıyorum. çocukluğumuzdan beri, insanın aşık olabileceği ilk yaşından beri seviyorduk biz birbirimizi, var mı ötesi?

    ama işte sonunda anladım ki öyle veya böyle, şu veya bu sebeple; uzun uzun anlattığım bu kadın artık bana ait değil. benim bildiğim, özlediğim ve sevdiğim kadın; şu anda aynı isimle tek başına nefes alabilen kadınla aynı kişi değil. benim eşim, bana ait olan nefesim ölmüş.

    boşanmaya karar verdiğimizde değil; boşanmamızın onun için üzücü değil bilakis heyecan verici bir şey olduğunu hissettiğimde anladım. benim düşündüğümden çok daha önce benden vazgeçtiğini, son zamanlarımızda birlikteyken bile aslında benden ayrılmış olduğunu, gözünün artık bana değil dışarıya baktığını, beni nefesi olarak değil de sadece aşılması gereken bir engel olarak gördüğünü, kendini başka insanların yanında hayal ettiğini ve yeni insanlar, yeni heyecanlar için heveslendiğini görünce anladım.

    kabullendim, bitti.

  • kara mizah yapıyorsam, yalanım varsa 1 dk yaşamak nasip olmasın ki bildiğin aksaray şehrinin faturası sandım la.

  • böyle şeyleri çok dert ediyorsa önce atalarının neden portekizce konuşmaya başladığını araştırması gerekmekte. sonra başkalarının meselesine karışsın.

  • seyirciler için;
    - takım ve temas sporu olmaması..
    - oyun sırasında tribünde ses (çıt) çıkarmamak zorunda olunması, oyuna müdahale edilememesi
    - kuralların net olup yoruma açık olmadığı için taraftar/kulüp baskısının bir işe yaramaması, hakem faktörünün maç sonucuna fazla etki edememesi

    sporcular için,
    - oyun zekası, fiziki yeterlilik, sükûnet gibi tüm detayları birarada gerektirmesi
    - hırs, öfke, motivasyon, sıcakkanlılık, tez canlılık, duygusallık, hızlı değişen ruh hali gibi türkiye'de spor müsabakalarında başarıyı tetikleyen faktörlerin bu sporda başarıda çok etkili olmaması
    - sükûnet, soğukkanlılık, sakin kalmak ve disiplin gibi bizim sporcu kültürümüze uymayan faktörlerin başarıda daha etkili olması
    - vücut yapısı olarak tenis sporunun gerektirdiği standartlara yakın/yatkın insan kaynağımızın yeterince olmaması
    - genelde eleme usulü olduğu için en ufak bir başarısızlığın telafisinin olmaması, her maça final gözüyle bakılması.. futboldaki gibi on maç sakat olup, deplasmanlarda sahaya çıkmayıp, maç seçip, son maçta gol atarak, 1-2 maç iyi oynayarak tüm sezonu kurtarma şansının olmaması..
    - futboldaki gibi kötü oynasa da, sakat olsa da, yatarak para kazanma şansının olmaması, her zaman başarılı olunmak zorunda kalınması