hesabın var mı? giriş yap

  • minnoş, oğlum!.. 1990 mart ayında, ben evde olmadığım bir zamanda öldüğünü öğrendim. çok üzgünüm be oğlum, ölüm anında yanında olamadığım için... seninle vedalaşamadık, bir şeyler eksik kaldı.
    18 yaş bir kedi için uzun bir zaman dilimi... seninle çok güzel anılarımız oldu, biliyorsun... aradan 31 sene geçti, inan bana seni hiç mi hiç unutmadım. ee ben de 61 yaşıma geldim, benim de fazla zamanım kalmadı...
    bu satırları okuyorsan, bekle beni!.. yanına gelip seni öpücüklere boğmayı çok ama çok istiyorum. umarım tanrı ikimize torpil geçer, sevenleri kavuşturur... seni çok sevdiğimi, rüyalarımı süslediğini bilmeni isterim...

    edit: minnoş... (doğum tarihi: 1971 güz - ölüm tarihi: 1990 mart)... seni çok özlüyorum, yakışıklı minnoş'um... debe için teşekkürler...

  • türkçe’de “duygusal ahrazlık” da deninen bir kişilik özelliği (duygu sağırlığı, duygular için söz yitimi gibi çevirileri de mevcut).

    en basit şekilde duygularını fark etme, tanıma, ayırt etme ve ifade etme güçlüğü olarak tanımlanıyor. aleksitimik özellikler ile psikosomatikler arasında etiyolojik (neden-sonuç) ilişkisi olduğunu söylemenin mümkün olmadığı, sadece bir benzerlikten bahsedilebileceği vurgulanıyor ki bu durum literatürde çok şaşırtıcı bir sonuç. bu sebeple aleksitiminin bir hastalık değil bir kişilik özelliği ya da yetersizlik olduğu söyleniyor. duygularını sözel ifade yerine bedensel tepkiler olarak açığa vuranlar da “çocuksu kişilik” olarak tanımlanıyor (ama tabii bunu onların yüzlerine söylemek istemeyiz…)

    aleksitiminin kişisel bir eğilim, sosyal destek eksikli sonucu ortaya çıkan durum, hastalık, psikosomatik belirti, bilişsel bozukluk, beceri eksikliği-yetersizlik, nörolojik bir arıza gibi nedenleri olduğunu savunan farklı görüşler var ve her psikolojik tanılama gibi bu görüşlerin tamamı da kendine bir kanıt bulmuş durumda. ancak bazı toplumlarda insanlar çocukluktan itibaren yaşadıkları çevrede duyguları ifade etmek yerine gizlemeyi ve bastırmayı öğreniyor. çoğu doğu toplumlarında duygular bedenselleştirilerek kullanmaya dönüştürülür. bu duruma da dönüştürme ya da bedenselleştirme bozukluğu da deniyor.

    aleksitiminin önemi, kişiyi duygusal olarak bağımlı olabilecek konuma sokması. benlik saygısı düşük/narsist/pasif agresif de olabilen bu insanların kültürün sonucu sebebiyle günlük hayatımızda sandığımızdan daha fazla olduğu bir gerçek.

    aleksitimikler günlük yaşamda düşünebilen, anlatabilen, ilişkiler kurabilen kimseler. ancak duygu ve düşünceleri arasında bağ kurup ayırt etmekte ve bunları ifade etmekte sorunlar yaşıyorlar. zeki olabilirler fakat bu zekalarını daha çok duygularından kaçmak için kullanıyorlar. yani zekasına saygı duyduğunuz bazı insanların sosyal bakımdan felaket olmalarının sebeplerinden biri bu olabilir: duygularını anlamama, tanımama, ifade edememe. duygularını düşünceleri olarak bile algılayabiliyorlar.

    aleksitimik kişilik özellikleri dört ana başlık altında toplanıyor:

    1. duyguları fark etme, ayırt etme ve söze dökme güçlüğü.

    duygularını çok kabaca, “rahatlama ve rahatsız olma” gibi basit kelimelerle ifade edebilmekte veya “gevşeme ve gergin olma” gibi bedensel tepkilerle gösteriyorlar. kendilerine duyguları sorulduğunda sanki bu kelimenin anlamını bilmez gibi görünüyorlar. sık sık bedensel yakınmalarından söz ediyorlar. duygusal yaşamlarındaki kısıtlılık, bazen duruşlarındaki donukluk ve duygularının yüzlerinden anlaşılmamasıyla da kendini belli ediyor. aleksitimik kimselere yaşadıkları tatsız bir olay sırasında neler hissettikleri sorulduğunda, o anda neler düşündüklerini, neler yapmak veya söylemek istediklerini ayrıntılı olarak anlatır. duygularından bahsetmesi için ısrar edildiğinde ise ne zaman duygularından ne zaman düşüncelerinden söz etmekte olduğunun bilemediği gözleniyor.

    2. hayal kurma, düşlemsel yaşantıda kısıtlılık.

    nadiren de olsa hayal kursalar bile bunu bir zaman kaybı olarak algılıyorlar. kurdukları hayaller genellikle gerçeklik sınırları içinde, tutku ve özlemlerin silik bir biçimde yansıdığı kuru ve renksiz hayaller. aleksitimikler hayal etmesi istenilen yaşantılarını canlı, yoğun, duygu yüklü, olarak canlandıramıyorlar; hatta rüya göremedikleri ve yetişkin hayatlarında hiç hayal kurmadıklarına yönelik iddialar da var.

    3. işlemsel (operational thinking) düşünme.

    kendi iç dünyalarından uzak son derece sade, mekanik, robot gibi bir yaşantıları oluyor. sorunların kökenine inmektense görünen yüzeysel nedenlerle ilgilenmeyi tercih ediyorlar. aleksitimiklerin bu tutumları çevreyle kurdukları ilişkilere de yansıyor: karşılaştıkları sorunlara ilişkin konuyu en kısa yoldan kapamanın yöntemlerini araştırmaya ve aynı sorunu yeniden yaşamamak için gerekli tedbirleri düşünüp önlem almaya çalışıyorrlar. ilginç bir şekilde bu yüzden sevilirler ve toplum uyumlu oldukları düşünülür.

    4. dış merkezli-uyum sağlama.

    daha çok dışa dönük kişilik özellikleriyle öne çıkıyor. çünkü mekanik, pragmatik ve uyum sağlamaya yönelik düşünme eğilimi içindeler. yukarıda dediğim gibi bu başlıkta da toplum tarafından uyumlu oldukları algısını oluşturuyorlar. ama bu duruma da literatürde “yalancı normallik” deniyor (psedenormality).

    sonuç olarak duygu, düşünce ve isteklerinin farkında olan bireylerden olmak önemli, bazen en önemli şey...

  • dizinin özeti şu şekildedir.

    güney: n'oluyo oğlum ya?
    cemre: kuzey n'oldu?
    ali: kuzey olm n'oluya lan?
    anne: n'oluyo çocuklar?
    banu: güney n'oldu, bişey mi oldu?
    kuzey: bişey yok aq yaa...

  • telefonunu yer atması gözlerden kaçmamıştır.

    nice insanlar tanıyorum ki ; ekranı çizildi diye depresyona girip psikolağa giden, telefon yere düşerken onunla beraber uçuruma atlayan ve belki de telefonu için canını veren...

    helal olsun diyoruz...

  • geçen sene işten çıkarıldım. tamamen haksız sebeplerden. bu yüzden davayı zaten kazandım.

    neyse efendim, kıdem ve ihbar ile yaşayabildim iş buluncaya kadarki 3 ayda. kaldı ki bekar ve birikmişi de olan biriydim. borcum yoktu.

    çünkü işsizlik maaşı, aldığım maaşın 1/4'ü bile etmiyor. sadece ihbar tazminatımı alsam, muhtemelen 2. ay itibariyle birikimden yemeye başlayıp, işsizliğim uzasa bildiğin sokakta kalacaktım.

    şimdi sorarım, türkiye gibi işyerlerinde adaletsizliklerin, mobbing'lerin kol gezdiği bir ülkede, işçinin alabileceği tek güvenceyi kaldırmak, elli tane şarta bağlamak akıl karı mıdır?

    parti bağımsız düşünün. yarın bu kişi siz de olabilirsiniz. işte bu akp'nin saçma ekonomi politikalarında artık geldiği son noktadır. maaşın %50'sinden fazlası vergilere giderken, devleti, ülkeyi daha ne kadar vatandaş ayakta tutacak? ekonomi politikası hiç olmayacak mı bu ülkenin?

  • siyah olanını heryerde bulduğum ama cebimdeki 12 lirayla alamadığım cihaz. ben de sinirlenip dürüm aldım, şimdi apple düşünsün.

  • efes one love festivalinde, "eyüp sınırları içinde bira festivali" istemiyoruz diye ortalığı yıkan eyüplü kepazelerin çakallığıdır. bu namussuzlar alkol satışının yasak olduğu konser sırasında migrostan çalınmış sepetle kutusu 7,5 liradan bira satar. normal zamanda 5 tl olan otoparkındaki afişin 5 tl'lik bölümünü kesip 12 tl'lik yama ile millete çakar. semt sakinlerinin oluşturduğu organize ayakçı takımı konser akşamı sokak aralarına park eden insanları tehdit ederek 5'er tl toplar. dükkanının leş tuvaletini "tuvalet 1 tl" diye kocaman kartona yazıp sıra bekleyen insanlardan nemalanır ve daha bir sürü şey. saymayacağım hava güzel, kadıköye gitmek lazım.

    ha bu arada sorsan hepsi müslümandır, kutsal ilçelerinde alkol içilsin istemez bu bok kokan yerlerin sakinleri.

  • akşam ailecek sofrada otururken eşime bir şey anlatmaya çalışıyorum. ama defne müthiş tiz sesler çıkarıp konuşmamızı sürekli engelliyor. defalarca rica ettikten sonra bir noktada dayanamayıp yüksek sesle patlıyorum. bu defne'ye hayatta ilk bağırışım. son olsun:

    - yeter ama kızım annenle konuşmaya çalışıyorum!

    (birden gözleri doluyor, içine kapanıyor, yıkılıyorum, hemen sarılıyorum)

    - çok özür dilerim bağırdığım için tatlım.

    (ağladı ağlayacak, sesi titriyor, sarmaş dolaşız)

    - baba...

    - söyle canım?

    - neden...

    - neden mi bağırdım?

    - hayır, neden... neden çok üzüldüğümüz zaman alt dudağımız titrer?

  • plüton'u çoğu insan en büyük cüce gezegen olarak biliyor veya keşfettiğimiz ilk cüce gezegen olarak. ama plüton ne en büyük cüce gezegen ne de keşfettiğimiz ilk cüce gezegen.

    keşfettiğimiz ilk cüce gezegen ceres. ceres, italyan astronom giuseppe piazzi tarafından 1801 yılında keşfedilmiş ve 2007'de gönderilen dawn isimli uzay orbiti 8 yıllık yolculuk sonunda 2015 yılının mart ayında ceres'in yörüngesine girmişti. peki plüton için gönderilen new horizons'ı günlerce takip ettiğimiz, plüton için kampanyalar başlattığımız hâlde ceres'i neden yok sayıyoruz? plüton önce gezegen kabul edilip, sonra gezegenlikten çıkarıldığı için mi? plüton bu ününü neye borçlu?

    ceres 1801 yılında keşfedildi demiştim. keşfedildikten 1850 yılının ortasına kadar geçen sürede gezegen olarak kabul edilmiş. şaşırdık mı? üstelik o yıllarda henüz neptün keşfedilmediği için güneş sistemi'mizin 8. gezegeni olarak bağrımıza bastığımız ceres, plüton'dan 150 yıl önce aynı şeyleri yaşamış. neptün'ün keşfiyle gezegenlikten çıkarılmış.

    ceres'i astronomiyle birazcık ilgili arkadaşlar bilir, peki ya orcus?

    orcus, bilimsel adıyla 90482 orcus, neptün ötesi bir cüce gezegen. orcus plüton'a kayıp ikiz kardeşi kadar benziyor. benzerliklerine kısaca değinelim;

    *orcus, dünya'ya plüton'la hemen hemen aynı uzaklıkta. (güneş'e 6 milyar kilometre)

    *orcus'un da aynı plüton'un uydusu charon gibi irice bir uydusu vardır. (vanth)

    *orcus güneş etrafındaki dönüşünü 243 yılda tamamlarken, plüton 247 yılda tamamlıyor.

    tüm bu benzerliklere rağmen orcus'un gezegen olması söz konusu dahi olmamış. buraya bi' bilgi notu düşelim, orcus roma mitolojisi'nin ölüm tanrısının adıdır ve bu isim kendisine uluslararası astronomi birliği'nin plüton'a benzer büyüklükteki ve yakın yörüngelere sahip gökcisimleri yeraltı dünyası tanrılarının isimleriyle adlandırılır kuralına göre verilmiştir.

    ceres
    orcus

    neyse çok dağıttım, plüton diyorduk. plüton güneş sistemi'nin 9. gezegeni arayışları sonucunda keşfedilmiş. 9 demişken 8. gezegen neptün, uranüs'ün yörüngesindeki gariplikler sonucunda, "bu garipliklere sebep olan başka bir gezegen olmalı" savı üzerine aranıp bulunmuş. neptün'ün yeterince tatmin edemediği astronomlarsa gezegen arayışlarını sürdürmüş. percival lowell o astronomlardan biri ve ömrünü plüton'u bulmaya adamasına rağmen plüton'u bulamamış. lowell'in ölümüyle 9. gezegen arayışı duraklama dönemine girmiş. daha sonrasında ise clyde tombaugh isimli genç astronom plüton arayışlarını sürdürmüş.

    clyde tombaugh

    tombaugh, tam 4 yıl boyunca her gece gökyüzünün fotoğrafını çekti ve gezegen olabilecek cisimleri aradı. 1930 yılında aranan gezegeni buldu. ya da bulduğunu sandı. çektiği fotoğraflarda sabit duran yıldızlar arasında hareket eden bir cisim arıyordu: plüton'un keşfi

    plüton dünya'mızın uydusu ay'ın yarısından biraz büyük ve kütlesi yarısından çok çok daha az. yerçekimi 0,658 m/s², yani dünya'da 80 kilo olan biri plüton'da 5 kilo 365 gram gelecek. aslında hiçbirimizin fazla kilosu yok, dünya'nın yerçekimi ivmesi fazla.*

    plüton eliptik yörüngesinde dolanırken güneş'e en fazla 4,4 milyar kilometre yaklaşıyor. en uzak olduğu ansa güneş'e uzaklığı 7,4 milyar kilometre civarında. sıcaklıksa -215 santigrat dereceyle -234 santigrat derece arasında değişiyor. yani plüton'da yazlar çok soğuk ve serinken, kışlar buz gibi ve daha da serin.

    plüton, yıllarca bizden çok uzaklarda ve yalnız bir gezegen olarak bilindi. 1978 yılında james christy, charon'u fark etti. fakat charon, plüton'un uydusu olamayacak kadar ağırdı. ve ikilinin gezegen-uydu değil de ikili sistem oldukları çok geçmeden anlaşıldı. plüton ve charon birbirlerine sürekli olarak aynı yüzlerini göstererek aynı merkez etrafında birlikte dönüyor (charon, plüton'u bizden iyi tanımıyor yani) ve bu dönüşü 6 günde tamamlıyorlar.

    plüton'un charon dışında hydra, nix, styx ve kerberos adında kaya parçasından bozma (özellikle hydra tam bir patates) dört uydusu daha var. şimdilik. zira new horizons plüton'a ait yeni uydular keşfetmiş olabilir. kendisi aylar boyunca plüton ve uydularının fotoğraflarını göndermeye devam edecek. şimdilik bildiklerimiz;

    *plüton'un etrafında puslu bir katman olduğu kaydedildi.

    *plüton sandığımız gibi eris'ten küçük olmayabilir. bu da gezegen olması için önündeki engellerden bazılarını ortadan kaldırır.

    *kalp biçimindeki parlak alanın güneyinde 3500 metre yüksekliğinde dağlar var. çok genç olan bu yapılar bize plüton'un yüzeyinin jeolojik olarak hâlâ aktif olduğunu gösteriyor.

    *-230 derecelerde seyreden yüzey sıcaklığı nedeniyle buzulların su değil nitrojen olabileceği düşünülüyor.

    *plüton'un bize gönderdiği kalbe artık clyde tombaugh anısına tombaugh regio deniyor.

    *plüton da aynı mars gibi atmosferini günbegün kaybediyor.

    *plüton'un mars ve venüs gibi devasa kraterlere sahip olmamasının sebebiyse azot döngüsü.

    *2006 yılında 411 astronomun oylamasıyla gezegenlikten çıkarılan plüton'un bizlere gönderdiği kalp "plüton tekrar gezegen olsun" seslerinin yükselmesine sebep oldu. ama unuttuğumuz bi'şey var ki, eğer plüton gezegen olarak kabul edilirse şuradaki neptün ötesi diğer cüce gezegen ve cisimleri de gezegen olarak kabul etmeliyiz.

    *new horizons elde ettiği bilgileri 1 kilobayt/saniye hızla dünya'ya gönderdiğinden veri aktarımının 16 ay boyunca devam edeceği öngörülüyor.

    *tüm dünya'da pluto olarak bilinen plüton türkçe'ye türk dil kurumu'nun ufak bi' hatası yüzünden plüton olarak geçmiş.

    *pluto ismiyse cüce gezegenin keşfinden sonra önerilen 3 isimden (minerva, cronus ve pluto) biri. pluto önerisi, 11 yaşındaki oxford öğrencisi venetia burney'den gelmiş.

    *plüton 18 şubat 1930'da keşfedildiğinden beri aynı konuma bir kez daha gelmemiş. tam turunu 23 mart 2178'de tamamlayacak. eğer neptün'le çarpışmazsa...

  • üyesi olmayanların okuduğunu anlama problemi olduğunu gösteren dernektir. yahu adam “robot süpürge aldığına pişman olanlar” demiş ama gelen giden ne kadar “memnun olduğundan!” bahsetmiş. arkadaşlar tamam hepinizin robot süpürgesi çok iyi kabul ama bırakın da memnun olmayanlar gerekçelerini açıklasın. anlatsınlar da neden memnun olmadıklarını bilelim değil mi ama?

    öğretmen: çocuklar kalemi olmayan var mı?
    öğrenci: benim var öğretmenim!