hesabın var mı? giriş yap

  • aslında içecek alanında entryler girmek huyum değildir ama püf noktasını bulamadığım için bu sıcaklarda adamakıllı sangria yapmak isteyenlere bir katkım olmasını istedim.
    denemeler sebebiyle 4 gündür kaç tane şarabım ziyan oldu ama bugün itibariyle muradıma erdim. o kadar esmer şekerlere vay efendim şuruplara falan gerek yok aslında. meyve içerisinde bekledikçe tadının güzelleştiren şarapların seçimi işin püf noktası. çoğu reçetede belirtildiği gibi meğer bu mereti elimize geçen her şaraptan yapamıyormuşuz.

    öncelikle şarapta tanen denen unsuru bilmemiz gerek çünkü bu şey üzüm tadında, tohumlarda ve saplarda, şarap tadını acı veya büzücü hale getirebilen doğal olarak oluşan bileşiklere deniyor. biz sangria yapımında bol tanenli (cabernet sauvignon) üzümleri tercih ettiğimizde şarap soğutarak beklettiğimizde ortaya rahatsız edici ekşilikte bir karışım çıkıyor. yurtdışında taneni az olan pinot noir yaygın olarak kullanılsa da ben meyve aromalı, hafif-orta gövdeli, düşük asitli ve düşük tanenli kalecik karasını tercih ettim ve muazzam sonuçlar aldım. öyle çok pahalı yada ithal şaraplara gerek yok. damak tadınıza uygun bir markadan kalecik karası işinizi görüyor.

    şarap olayını geçtikten sonra bu içeceğin portakal haricinde belirli bir meyve ile sınırlandırmaya gerek yok. portakal bizim ana meyvemiz çünkü.

    şimdi klasik ölçüm 4 çay bardağı seçtiğiniz şaraba 1 çay bardağının yarısı kadar sıktığınız portakal suyu ekliyorsunuz. kalanında ise olgunlaşmış mevsim meyvelerini birer adet içerisine doğruyorsunuz ( meyveler kesinlikle dondurulmuş olmayacak) bu aylarda nektarin ya da kırmızı erik çok iyi giderken ağustos sonuna doğru armut ve elmayı deneyebilirsiniz. yarım portakal ya da bulabilirseniz yarım greyfurt da güzel olabiliyor. bu karışıma yine bir çay bardağının yarısı kadar varsa brendy yoksa daha azı vodka, bu alkolü dengelemek için de varsa bir kaşık akçaağaç şurubu yoksa isteğe bağlı miktarda niğde gazozu yeterli ama gazoz işini en sonuna saklamalıyız çünkü karışımımız en az 4-6 saat buzdolabında bekleyecek ve meyvelerin tadı iyice şarabımıza geçecek. en sonunda benim gibi hafif bitterness bir tat istiyorsanız sorun yok ama size yoğun gelmişse soğuk niğde gazozu ile dengeleyebilirsiniz.
    miktar size az gelmişse ikiye çarpın bilemedim şimdi.
    artık sangria yapmasını biliyoruz.

  • 5-6 yaşlarında iken [1992-93] yaşadığım ve hayatta garibanlık sebebiyle başıma gelen en acı olaylardan birini paylaşmak isterim.

    izmir'in küçük bir ilçesinde yaşayan 5 çocuklu fakir bir aileydik. babam iş bulunca çalışan ama beş çocuğa yetişeyemen bir badanacı [duvar boyacısı] ydı.
    elektriksiz, susuz farklı evlerde aralıklarla 7-8 sene kadar rezilce yaşadık. ailecek yoksulluğun ve muhtaçlığın her türlüsünü gördük. camiden, mezarlıktan su taşıdık, pazar bitimi ucuz sebze meyve almaya, toplamaya gittik. daha neler neler...

    neyse, bir yaz akşamı annem ve 5 kardeşimle parktan eve dönmüştük. koşup oynadık derken o kadar susamışım ki, eve girer girmez hemen koşup tahta dolabın içindeki bulduğum ilk şişeyi kafama diktim. zira evde buzdolabı bile yoktu.

    ansızın içime bir ateş düştü, boğazıma bir bıçak saplanmış gibi oldu. can acısından ve boğazımdaki yanmadan sesim bile çıkmadı, gözlerimden kanlı bir yaş gelmeye başladı, boğuk sesler çıkara çıkara köpürmeye başladım. meğer evde aydınlanmak için kullandığımız gaz yağı bitmiş, annem de bakkaldan gazyağını yeni alıp gelmiş ancak aceleyle evden çıkarkan ulaşamayacağımız bir yere koymayı unutmuş.
    içtiğim suya benzer sıvı gazyağıymış. gırtlağım ve ses tellerim oracıkta parçalandı...

    annem durumu farkedince çığlık çığlığa beni kucağına alıp büyük ablamla birlikte hastanaye koştu, taksi vs çevrede yok, arabalarsa tek tük geçiyor. yolda babama ve sarhoş bir arkadaşına rastladık, onlar da geri dönüyorlarmış. bu kez onlar da peşimize takıldı bir süre sonra acil servise vardık. ben olanı biteni fragmanlar halinde hatırlıyorum. acilde önce litrelerce suyla midemi yıkadılar, daha sonra yine belki bir litre kadar zeytinyağını mideme bastılar ve ambulansla behçet uz çocuk hastanesi'ne bizi sevk ettiler.

    birkaç gün hastanede yatmışım, uyandığımda babam ve ablamın çok acıktıkları, simit alacak kadar bile paraları olmadığı ve benim kurtulduğuma dair sevindirici haberi ilçedeki anneme verecek bir telefonu edemediklerine dair bir yürek burkan bir konuşmaya şahit oldum. ikisi de yoksulluktan canlarindan öyle bezmişlerdi ki ben ayılınca önce usul usul sonra da hüngür hüngür ağlamaya başladılar. zavallı annem kim bilir o iki gün zarfında ne hissetti, nasıl kendini teskin etti bilemiyorum.

    kendimi toparladıktan sonra hastaneye babamın bir senet imzalayıp bırakarak bizi çıkardığını, ilçeye giden dolmuşlara yalvar yakar veresiye binerek eve geldiğimizi hatırlıyorum. boğazım ve ses tellerim aylarca kendine gelemedi, konuşamadım. az buçuk sesler çıkarmaya başladığımda da sesim ergenlik çağına yeni girmiş akordsuz bir oğlan çocuğu gibi çıkıyordu. fakat katı gıdaları belki bir sene kadar rahatça çiğneyip yutamadım.

    sonraki yıllarda hayatı toparlamak ve ailemin güçsüzlüğüne inat güçlenmek için elimden geleni yaptım, babamın babası, ablalarımın abisi rolüne büründüm, küçük yaşta çalışmaya başladım. para, pul, itibar, kariyer vs hepsini tek tek söke söke kimsenin de hakkına girmeden çekip aldım. ailemi yoksulluk girdabından bir şekilde çıkardım.
    ramazan ayları başta olmak üzere büyüdüğüm semtlerde tıpkı bizim gibi yoksul ailelere elimden geldiğince son 8-10 senedir yardım etmeye çalışacak bir hale geldim.

    kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmazmış derler. soğuk su işi bende yıllar geçtikçe takıntıya dönüştü, o günden sonra asla ılık ve sıcak su içmedim, içemedim. yaz kış dolapta her daim soğuk su bulundurdum. beni yakından tanıyan evine gittiğim veya evime gelen herkes mutlaka soğuk su ikram etmeye yoksa da mutlaka ılık su dolu bardağın içine buz atıp getirmeye başladılar. zira kimseye açıklayamasam da o soğuk suyu içmezsem sanki yine içimin yanması başlayacakmış gibi hissediyorum...

    kıssadan hisse çevrenizde yardıma muhtaç birileri varsa mutlaka bir şeyler yapmaya çalışın, kimin hayatına nasıl dokunacağınızı bilemezsiniz...

  • öğrenciler içsin diye gönderilen sütlerden, yıl sonunda artmış olanlar kullanılarak yapılmış yoğurttur. aynı olay çalıştığım okulda da başımıza geldi. son haftalarda devamsızlık yapan öğrencilerin çokluğundan dolayı, gönderilen sütler kalıyor. bu sütleri milli eğitim'e gönderme durumunuz yok; sütleri bitirin, diyorlar. taşımalı öğretim yapılan bir okul olduğumuz için, okul çevresinde dağıtacağımız çocuk ya da ev de fazla yok. zaten son gün okula gelen öğrencilerden, isteyenlere sütler dağıtıldı ama yine de kolilerce süt kaldı. bizim idare de, öğretmenlere "istediğiniz kadar alıp, evde çocuklarınıza verebilir ya da etrafınıza dağıtabilirsiniz." dedi. aksi takdirde, sütler depoda bozulacaktı. adana'daki olay da, büyük ihtimalle bundan ibaret. ama siz yine de bu olay üzerinden öğretmenlere saydırma niyetindeyseniz, canınız sağ olsun.

  • bu gece programı kapatırken "bizi izleyen askerlerimize; daha doğrusu vatanını devletini seven, canını kardeşini feda edecek kadar seven askerlerimize selam olsun" diyen şey. aklınca isyan eden yarbaya laf çakıyor. bir reyizci, şehit abisine laf çakıyor, hem de meşrebince.

  • ısrarla anlamıyorsunuz arkadaşlar. devletin serbest piyasaya müdahalesi sadece sandığınız gibi fiyat kontrolüyle kalmaz, hayatınızın her yerine girerler, anlamazsınız.

    piyasadaki abartı fiyatların en büyük sorumlusu devlet zaten, aracın bedelinden fazla vergi alıyor. çözüme çok yanlış yerden yaklaşıyorsunuz, sıfır araba fiyatları bu kadar artmasa ikinci elde de kimse öyle fiyatlar çekemez. ülkede doğru düzgün bir ekonomi yönetimi olsa, paramız bu kadar değersiz olmasa zaten bunları yaşamayacağız. böyle bir iktidar altında en son ihtiyacımız olan şey bir de sitelerin kapatılması, devletin olaya müdahale etmesi. o yola girersek birkaç ay içinde kendimizi akp’li tanıdığı olmayanın site bile açamadığı, devletin ikinci elden bile komisyon aldığı bir noktada buluruz.

  • dövmelerin sansürlenmesinin değiştirebileceği hiçbirşey yoktur. televizyonda görmeyen sokakta da görecektir dövmeli insanı. sigara için de aynı şey geçerli.

    sigara sansürlenirken, dövme sansürlendirilmek istenirken neden kimse silahlar sansürlensin demiyor?

    silah; sigaradan ve dövmeden daha öldürücü ve kötü örnek değil mi?

  • minimalist yaşam trendi olacak. neden böyle düşündüm aşağıda sıralıyorum:

    -günlerdir yatak odamda yer kaplayan gardroba gözüm takılıyor. ve bu kadar çok kıyafetin ne kadar gereksiz olduğunu düşünüyorum, haftalardır hiçbirine dokunmadığım bir sürü kıyafet.
    -evdeki eşyaları azaltmak istiyorum, evde bu kadar zaman geçirince gereksiz bir sürü eşya ile yüzleştim. bir de tabi temizlik ve hijyenin önemli olduğu bir döneme girdik bu kadar eşyanın temizliği de bana batmaya başladı.
    -bu ay kredi kartı ekstrem diğer aylara göre daha düşük çünkü hiç gereksiz alışveriş yapmadım. gereksiz lükslerin farkına vardım, hayatıma bir daha kolayca girmezler.
    - para harcama önceliklerimin bu yönde daha da değişmesini bekliyorum. sağlık, hijyen, temizlik başlıkları söz konusu olduğunda eskiye göre daha fazla para harcayacağım gibi geliyor. gösteriş amaçlı herşey, güzellik, estetik, pahalı kılık kıyafetler bunlara bütçe ayıracağımı hiç düşünmüyorum.

  • cevabı 50 olan matematik sorusu.

    güzel trolleme kardeş tebrik ederim de niye bu kadar ilgi o... olmak istiyorsunuz onu anlamıyorum. gelelim buraya 50 diyelim sana hakaret edelim öyle öyle konu güncel kalsın, senin kıçın tavanı mı değsin, tövbe yahu.

  • burda yazdığım entry'yi görüp beni aramak istemişler, buyrun arayın dedim. beni arayıp yaptıkları tek şey, ücretin 69 lira olduğunu tekrar hatırlatmak oldu. bu ücretin diğer bankalarda çok daha ucuz olduğunu, garanti'de niye bu kadar pahalı olduğunu sordum, "fiyat politikamız bu" cevabını verdiler.

    kendilerine çok teşekkür ederim. en kısa zamanda 3 hesabımı da kapatıp, başka bir bankaya geçeceğim. o 69 lirayı vermeyeceğim.